Sevgili okuyucular Avustralya’nın Melbourne kentinde toplumsal ve kültürel çalışmalarını yürüten “Anadolu Kültür Merkezi” adlı bir kurum, birkaç ay önce Sayın İsmail Beşikçi Hoca’yı bir konferans için yaşadığım Avustralya’ya davet etmişti, ancak başlangıçta Sayın Beşikçi
Hoca’nın vize alması gecikmiş, daha sonra vize işlemi hal olunca geliş günü kesin tespit edilmişti. Sayın Beşikçi’nin gelişi kesinleşince, Sydney’de faaliyet gösteren “Kürdistan Gençlik Lobi Harekati” Melbourne’deki Anadolu Kültür Merkeziyle ilişkiye geçerek, onun önce Sydney’e gelip buradaki Kürdistanlı Kürdlere ülkelerinin sorunuyla ilgili bir konferans vermesini rica etmiş, Anadolu Kültür Merkezi’de bu öneri ve ricayı kabul etmişti.
Bunun üzerine Sayın İsmail Beşikçi Hoca, İsmail Beşikçi Vakfı’nın Başkanı Sayın İbrahim Gürbüz, avukat Sayın Rûşen Aslan’la 24-11-2016 günü, akşam saat 20’ye doğru Sydney hava alanına indiler. Kürdistan Gençlik Lobi Harekatı’ndan, gençler birçok Kürd yurtseverlerle birlikte onları gül, karanfil ve çeşitli çiçek desteleriyle karşıladı, ki bende o gençlerle o değerli insanları karşılamaya gitmiştim. Karşılaşma dostluk, kardeşlik ve Kürd duyguları içinde geçti, daha sonra gençler misafirlerini özel bir evde misafir ettiler, ertesi gün, yani 25-11-2016 günü onları çeşitli önemli yerlere, Kangaroo ve Koala, hayvanat bahçesine götürüp gezdirdiler; ayın 26’sında ise Başkent Camberra’ya götürüp onları meclis binasında iktidar ve muhalefet partiden üst düzey parlamenterlerle görüştürdüler, ki bu görüşmeler Kürd-Kürdistan sorunuyla ilgili idi.
Evet, Sayın İsmail Beşikçi Hoca’nın Sydney’deki konferansı 27-11-2016 Pazar günü saat 13’te, Sydney Olimpik Parkı’nın bir konferans salonunda başladı, ilk konuşmayı İsmail Beşikçi Vakf’ın Başkan’ı Sayın İbrahim Gürbüz Kürdçe olarak yaptı, ardından Sayın Rûşen Aslan, daha sonra İsmail Beşikçi Hoca, bunlar konuşmalarını Türkçe yaptılar, fakat Türkçe’yi Kürdçe’ye çeviren arkadaş güzel bir Kürdçe ile anlamayanlara ana diliyle anlattı. Salonda takriben ikiyüz kişi dinleyici vardı; ne yazıkki PKK ve KDP’den kimseler yoktu. KDP’lilar konferansı organize eden gençlerden şikayetleri olduğu için gelmediklerini söylediler. PKK’lılar ise resmen protesto anlamında bir tavır içine girdiler. Kurmaylarından, yani herhangi bir toplantıda iki kelimeyi bir araya getirip cümle yapan, konuşan hiç biri gelmedi. Hatta Sayın İsmail Beşikçi Hoca’ya “Beşikçi kafayı yemiş” diyenleri bile duydum. “Duydum” derken sakın “Yalan” denilmesin, gerçekten diyenleri olmuş. İşte em ın ev gela. Gelê çav kor, nankor û bê wîcdan.
Evet, 28-11-2016 günü, yani birinci konferanstan birgün sonra İsmail Beşikçi Hoca’nın ikinci Konferans’ı “New South Wales” üniversitesinde oldu. Bu konferans’ı adı geçen üniversitede öğretim üyesi olan Roni Demirbağ kardeşimiz organize etmiş ve hazırlamıştı. Roni kardeşime yürekten “Teşekkürler” diyoruz ben gibi düşünen Sydney’deki Kürdler. Evet Beşikçi Hoca orada hazır bulunan birçok öğretim görevlisine düşünce ve temiz insani duygularıyla, Kürd sorunuyla ilgili tüm duygu ve duyarlılığını anlatırken zaman zaman gözleri yaşardı ve beni de ağlattı. Hoca ogün hayalindeki üniversitede öğrencilerine ders verir gibiydi. Hem sevinçli ve hemde hüzünlü.
Evet, aynen böyle. Beşikçi Hoca o sevinç ve hüzünlü gününün akşamında ise, iki arkadaşı, İbrahim ve Rûşen ile, yine gençlerin hazırladığı yemekli, müzikli bir eğlence gecesinde kendini buldu, gençlerle halay çekerken kanımca kendini 20 yaşında bir genç hissetti. Zira govendeki harekatı onu öyle gösteriyor, mavi gözleri pırıl-pırıl, gökteki yıldızlar gibi parlıyor, sevenler onunla resim çekiyordu. Özellikle de genç delikanlı kız ve erkeklerimiz.
Şunu da unutmadan söylemeliyim. O yemekli ve eğlence gecesine KDP’nin buradaki üst düzey kişiler gelmiş, Beşikçi’ye gereken saygıyı göstermiş, Beşikçi’de ertesi gün, yani 29-11-2016 günü, Melbourne kentine uçmadan önce onların, daha doğrusu Güney Kürdistan’ın buradaki temsilcilik ofisine -Kürdistan Konsolusluğu da denilebilir- uğramış, temsilcilikte görev yapan arkadaşlar Beşikçi Hoca’ya bir plakat ve bir de Kürd bayrağını armağan edip, onunla resim çektiler, ki bende öylesi bir anda Ergül Kıyak dostumla orada idim.
İsmail Beşikçi, İbrahim Gürbüz, Rûşen Aslan, 29-11-2016 günün akşamı Melbourne’ye uçtular, ertesi gün, yani 30 Kasım günü ben ve arkadaşım Efendi Kaygusuz, araba ile Melbourne’ye gittik. Oradaki konferans, 4-12-2016 Pazar günü bir belediye toplantı salonunda yapıldı. Konferans toplantısına yine hiç bir PKK’lı Kurmay ve sempatisi katılmadı. Katılmadıkları gibi, o gün kasti bir toplantı tertip etmiş, hiç kimsenin konferansa katılmamaları için gayret göstermiş, asıl ve asil dostu düşman yerine koymuşlardı. Türk Kemalist sol, sözümona TKP’lılar ki bunların büyük kurmaylarından biri olan Malatyalı Kürd
bile gelmemişti. Hadi Kemalist TKP’liları anladık, peki kendilerine “Kürdüm” diyen PKK’lılar niye gelmedi? Yoksa Ferda Çetin “İsmail Beşikçi Kürd düşmanlığını yapıyor” dediği için mi? Bu kendilerine büyük Kürdçü diyen beylerin “Vicdan” denen insanı duyguları bu muydu?
Beşikçi çocukluğundan beri “Ben Türküm” diyor. Ama bu Türk Mustafa Kemal, Enver, Talat, Cemal Paşa, Yusuf Akçura, Nihal Atsız, Bahaddin Şakir, İnönü, Türkeş, Gürsel, Bahçeli, bugünkü zalim Gürcü çocuğu Recep değil. Bu Türk, Türkün ad ismindeki kirli lekeyi onur kırıcı bulan, derin bir insani vicdan taşıyan, tüm insanlık dünyasını kendisi gibi insan gören, yüzyıllardan beri ezilmiş, horlanmış, insanı varlığı dahi kabul edilmemiş, ülkesi dörde bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış, ezilen, hor görülen, pis, kuyruklu, vahşi, eşkiya, şaki denilmiş, mazlum bir halk için tam 17 yıl, 2 ay zalimin zindanlarında işkence görmüş, uğruna başını koyduğu mazlum Kürd halkı için birşey yazmasın diye elleri, parmakları ezilmiş ve bu yolda çocuk sahibi olma dönemini bile kaybetmiş böylesi bir insana Kürdün verdiği XELAT bu mu olmalı, yada bu mu olmalıydı? Çok yazık, çok yazık. Bu kadar vicdansız, nankör bir topluma ne ad verilir? Ben bu hareket ve davranışa “Vicdansızlık ve nankörlük” diyorum, ama bu iki kelime de, bu vicdansızlığa, nankörlüğe az gelir diye düşünüyorum. Gelo bütün dünya dillerinin literatöründe bu nankör ve vicdansızlığı gerçek anlamda yeren bir sözcük, bir kelime var mı? Bilen varsa lütfen bana iletmesini rica ederken, bu tür nankör ve vicdansızlarla aynı toplumun bir bireyi olduğumdan utanıyorum. Lanet olsun dünyadaki bütün nankör ve vicdansızlara. Biliyorum bu sözlerim çoğu kişileri ve PKK’lıları incitecek. İncitsin, umrumda değil. Çünkü içimdeki Kürdlük duygusu ve vicdan bu nankörlüğü hiç kabul etmiyor. Kürdün nankörlüğü, vicdansızlığı beni incitiyor. Kürd yurtsever güçlerinin durmadan parçalanmaları, birbirlerine düşmanlıkları beni üzüyor. Düşmanlarına karşı güçlerini birleştirmemeleri beni kahrediyor. Kürdün “Devlet denen kurumu istemiyorum” deyişi, içimi yaralıyor, kalbimi parçalıyor. Dostunu düşmanından ayırt etmemesi acı veriyor.
Sevgili okuyucular burada bir gerçeği bizim bomık, nankör ve vicdansızlara hatırlatmayı bir insani görev biliyorum. İsmail Beşikçi’ye “Kafayı yemiş, Beşikçi Kürd düşmanlığı yapıyor” diyenlere şunu hatırlatmakta fayda var. Eğer Sayın İsmail Beşikçi Hoca, kafayı yemişse, o 17 yıl, 2 ay kafasına zalimin gürzü ve sopası vurulduğu için yemiştir. Oysa Beşikçi’nin kafa yemesini bir tarafa bırakalım, Beşikçi kafasında, kafatası içindeki beyninde cennet misali özgür, bağımsız bir Kürdistan’ı mazlum Kürd halkının sahip olmasını istemiş ve bu uğurda bedel ödemiş, yaşamını bu kutsal düşünceye adamıştır.
İsmail Beşikçi dünyada ezilen bütün mazlum toplumların dostu, bilim dünyasının, dünya insanseverlerinin onuru, piri ve evliyası olmuştur.
İsmail Beşikçi’nin zalimin zındanlarında ezilen elleri, parmakları ve ayakları öpmeyi hak etmiştir. Her kendisine “Kürd yurtseveriyim” diyen bunu böyle bilmeli diye düşünüyorum.
Ayrıca Sayın İsmail Beşikçi, kendilerine “Kürd Ulusal Hareketi!nin Öncü Gücü” diyen bir partinin yanlışlarını eleştirdiği için mi “Kafayı yemiş” deniliyor?
İsmail Beşikçi, Kuzey Kürdistan’da yaşayan 25-30 milyonluk bir Kürd topluluğunun kaderini düşman elinde tutsak ve esir olan bir kişiye bağlanmasının doğru olmadığını söylediği ve yazdığı için mi “Kafayı yemiş” deniliyor?
İsmail Beşikçi Kürdlerin de bir devleti olsun, Kürd halkı kendi kaderini kendi tayin etsin, dünya uluslar arası nizami ve büyük güçleri şiddetle eleştirdiği için mi “Kafayı yemiş” deniliyor?
İsmail Beşikçi her konferasnda Kürd Ulusal Sorununu bütün detaylarını tüm dinleyenlere somut bir dille anlattığı için mi “Kafayı yemiş” deniliyor? Ayıp, ayıp, çok ayıp. Bu bir vicdansızlık ve nankörlüktür.
Bunu şiddetle kınıyorum.
İsmail Beşikçi’nin boyu küçük, fakat kafası ve kafatası içindeki beyin bir Ağrı, Cudi, Sipan, Munzur kadar büyük ve Everest tepesindeki beyaz kar kadar parlak ve zelaldır.
İsmail Beşikçi Kürdler için koca bir beşik yapmış, onları bu beşiğin içine koymuş, içi yanan bir ana, bir baba gibi, o beşiği sallarken: “Lorî, lorî, dost û dijminên xwe ji hev cihê bikin, hêzên xwe bikin yek, li hember dijminan wekî du birayên dilsoz şer bikin, bibin xudan dewlet û dezgeh ez gorî” dediği, ağladığı için mi “Kafayı yemiş” deniliyor? Yine ayıp, yine ayıp. Ayıbı bilenler için ayıp, ayıp, çok ayıp.
Evet, şartlanmış mürit topluluğu, şeşi beş gören şaşı gözler, İsmail Beşikçi’ye, onun gibilerine hep böyle çamur atıyor, lekelemeye çlışıyor ve düşman gösteriyorlar, ki bu ben gibi Kürd’e çok acı veriyor.
Hiç unutmam, Sayın Beşikçi Hoca’nın Sydney’deki konferansında, bir genç Kürd Sayın Beşiçi Hoca’ya şöyle bir soru sordu: “Siz devlet isterken nasıl bir devlet; devlet olsun da çamurdan bir devlet mi istiyorsunuz” diyordu bu ağzı süt kokan, Apo müridi, ama o dağda değil, Sydney gibi cennet misali bir kentte yaşıyor. İşte budur gerçeğimiz. Biz bu kafa ile gidersek askere, hiç bir zaman alamayız teskere.
Evet aynen böyle sevgili okuyucular; yukarıda Kürd toplumunun bomık beyanları, kendi kardeşleriyle ilişki ve davranışları, Kürd Ulusal Güçlerinin her gün kendi aralarında parçalanmaları bana acı veriyor” demiştim. Burada “Acının tatlıya dönüşmesi dileğiyle” derken, birkaç gün sonra yeni bir yıla gireceğiz. Bu vesileyle şimdiden bu sitenin redaksiyonunda çalışan, emeği geçen, yazı yazan yazarların ve bütün okuyucularımın, bütün Kürd yurtseverlerinin yeni yılını kutlar, hepisinin çalışmalarında başarılar diler, benden küçük olanların gözlerinden, büyüklerin de ellerinden öperim. Dilerim 2017 yılı bütün dünya için barış yılı, halkım Kürd halkı için de özgürlük ve bağımsızlık yılı olur. Böylesine bir dilekle.
Son içimden kopup gelen bir Kürdçe dörtlükle yazıya son vereyim
Heya ku em dost û dijmin ji hev cihê nekin
Dê em her bimînin li bin lep û lingan
Heya ku em Kürd hêzên xwe nekin yek
Dê em bibin noker, xulam, berdestê zalim segan.
Bi hêvîya yekîtîya hêzên biran; bi hev cihêkirina dost û dijmin.
Bimînin di xweşîyê da.