Sevgili okuyucular, bundan önceki Kürdçe yazımda, -Navkurd sitesine- “Olaki bu benim son yazım olacak” demiş, gerekçeyi de sıhatıma bağlamıştım. Evet, gerçekten de sıhatım pek iyi değil, ama göz görür, kulaklar duyar, beyin ve hafıza eskisi kadar olmasada, hâlâ fena sayılmazlar. Yani henüz bunak dönemine girmedim, dilerim o duruma gelmeden bu güzel dünya’ya ve siz sevgili okuyucu kardeşlerime “Elveda” diyebileyim.
Hele hele okumayı, yazmayı bir akışkanlık haline getiren, bunu kendine en uygun meşgale ve iş sayan bir kişi için, okumamak, yazmamak mümkün olmuyor. Yani tıpkı morfin gibi bir uyuşturucu maddeye alışan bir kişi gibi.
Evet, sıhatım pek iyi sayılmaz. Yaş oldu 81, kalp 24 yıl önce yarıldı -bay-pas- ve bugün dakikadaki atışı 50-52. Ayrıca midedeki asit, rifleks ve gaz beni bir haylı rahatsız etmekte, ama vücuttaki ağrı ve sızıları unutmanın tek çare ve ilacı okumak ve yazmak. Eğer bunu yapamazsam, çabuk öleceğim kesin. Yani ölümü geciktiren tek ilacım, okumak ve yazmak. Dilerim benimle doğan ölümü, biraz daha kendimden uzaklaştırır, beynimdeki son arzularımı da bitirene kadar bekletirim.
Evet, okuma yazmaktan bahsederken, ben genelde ülkemiz Kürdistan, tüm Ortadoğu ve dünyada gelişen her türlü siyasi hareket ve olayları yorumlama ve analiz yapmaktan kaçınırım. Bunu sık sık söyler ve yazarım. Yani ben siyaseti ve dünyamızda gelişen olayları yorumlayan bir düşünür ve yazar değilim. Zaten bu işi yapan, yüzlerce, binlerce uzman kişi var. Ben genelde olaylar hakında fikrimi söyler, bazende kızgınlıkla taş atarım. Çünkü öldürücü silahlardan nefret ederim. Benim attığım taş da öldürücü taş değil, biraz inciten taştır. Gönül isterdi ki insanlar birbirine taş atma yerine, hepimize ipliğinden kefen olan pamuğu, ya da nefis kokan gül ve çiçekleri atsalardı.
Böylesi bir dilekle, yazının başlığına döneyim.
Yani Bizdeki Aptallar konusuna.
Yanılmıyorsam 1967 senesinde merhum Çetin Altan’ın Akşam gazetesi, Taş sutununda ki köşe yazısında büyük Fransız tiyatro oyun ve mizah yazarı Moliere’nin (1622-1673) unutulmaz tarihi bir sözünden bahsetmişti. O söz insanlık tarihinde yerini almış çok önemli bir sözdür. Moliere şöyle diyor: “Okumuş bir aptal, okumamış bir aptaldan daha aptaldır”. Gerçeken de bu böyle. Hele bizim ülkemizde ve tüm İslam ülkelerinde böylesine okumuş o kadar aptal varki, haddi hesabı yok. Devlet ve devlet işlerini yönetenler hep bu okumuş aptal, soyguncu ve insan kasapları. Yani bütün kötülükleri yapan, savaş çıkaran, insanları birbirine düşman eden hep bu okumuş aptallar. Biz Kürdleri de yüzyıllardan beri Türk’e, Fars’a, çöl Arabı’na köle yapan, devletsiz bırakan, hep bu okumuş aptallarımız olmuştur. Bu 1071 de, 12’ici
yüzyılda İslam fanatiği Kürd İmparatoru Selahaddin, barbar Yavuz dönemindeki İdris î Bitlis î, 1923 Lozan andlaşması döneminde ve bugün de Avdo, Mustafa Noşirewan, Hero Hanım ve diğer okumuş aptallarımız bizi bugünkü hale getirmişler.
Sevgili okuyucular, bunları niçin yazıyorum?
Bizdeki hukuk okumuş bir aptal için. Yani bu okumuş aptal, bizim karşımızda duran bir ayna. Bakarak kendimize çekidüzen verelim diyorum. Yeter artık bu okumuş aptallardan çektiğimiz.
Evet, bizim bu okumuş, yaşını-başını almış hukukçumuz, yazarı olduğu yayın organında “İsmail Beşikçi Siyasete Giriyor” başlıklı bir yazı yazarak, İsmail Beşikçi’yi PKK düşmanı ilan ediyor. Bunu bir Kürd sitesinde okurken, gerçekten çok üzüldüm.
Sitesinde bu yazıyı neşreden arkadaş başlangıçta bu okumuş aptalımız için: “Eskiden genç bir avukattı, efendi ve de mantıklı biriydi. -kanımca bu yanlış. Çünkü başlangıç delikanlılık, sonrası insani kâmilliktir-
Devam edelim.
Şimdi yaşı ilerledi. Mantığı terk etmiş, inanmaya başlamıştır. Yazık! İstanbul’da bir ara dağa gitti, orada bir hayli günah işledi. Ben asla Çetin’in öyle olacağını düşünmezdim; ama olmuş, haklıları savunan avukat, haksızların celladı bile olmuş! Şimdilerde Avrupada KCK basınında sorumlu olmuş, oturmuş İsmail Beşikçi’yi eleştirmiş. Diyorki Beşikçi neden Aydınlık gazetesinde yayınlanan yazı dizisine inanmış, Kürd halk lideri Abdullah Öcalan’ı itibarlaştırmış? Ferda, sana bir şey söyleyeyim mi, senin sözünü ettiğin o yazı, yazı değil, görüntülü Öcalan ifadeleridir; onları Öcalan söylemiştir, Aydınlık gazetesi değildir, diyor arkadaş ve daha bir hayli soru da soruyor, ki bana göre hepsi doğru; o konuşmayı bende hem dinledim ve hemde yazıya dökülen o konuşmayı kopyalayarak arşivime koydum.
Evet sayın okuyucular, Ferda Çetin’in İsmail Beşikçi için yazdığı yazıyı bende okudum. Yazı eksiksiz bir Türkçe ile yazıldığı kesin. Yani Türkçeyi iyi bilmek, olayları gerçek insani bir beyin ile yorumlamak demek değildir. Benim çocukluğumda, Kürdçeyi en iyi konuşan, en fazla yalan söyleyen sahtekârlardı, ki durum bugün de böyle.
Değerli okuyucular Ferda Çetin’nin Sayın Beşikçi için yazdığı uzun yazıdan bazı önemli bölümlerini aşağıya aldıktan sonra, kendi görüşümü de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın Ferda Çetin, İsmail Beşikçi için ne diyor:
“Katı bir inkârın, asimilasyonun ve devlet terörünün hüküm sürdüğü yıllarda, İsmail Beşikçi, yazdıkları ile Kürd kimliğinin ve bilincinin oluşmasına önemli bir katkı sağlamıştır, Kürdistanlı kadınlar, gençler, öğrenciler, gerillalar Beşikçi’yi böyle tanıdılar ve bunun için sevdiler. Beşikçi bu ilişkiyi kendi düşünceleri ve pratiği ile yarattı. Bunun bedelini 20 yıl -17,5 olacak- hapis yatarak ödedi. Bugün aynı Beşikçi, büyük bir istek ve kararlılıkla bu ilişkiyi bozma faaliyeti yürütüyor. Üstelik bunu öyle gizli kapalı değil, açıktan ve periyodik bir şekilde yapıyor. İsmail Beşikçi’nin yazdıkları, artık bir bilim insanının eleştirilerini çoktan asmış “İçeriden” bir
“Dost”un önerileri olmaktan çıkmış, aleni bir düşmanlığa evrilmiştir. Deyim yerindeyse kırk yılda Kürd halkı ile kurulan dostluk bağları, bir kaç yıl içinde toz buz edilmiş, Kürd halkının karşıtı bir pozisyona dönüşmüştür
İsmail Beşikçi genel siyasetle ilgilenmiyor. Siyasetini PKK ve PKK’nin mücadelesi karşılığı üzerinde inşa etmeye çalışıyor. Beşikçi PKK’nin ideolojisini, politikasını ve pratiğini “Eleştiri” adı altında karalıyor, kötülüyor; Kürd halkı ve diğer halklar nezdindeki meşruiyetini lekelemeye, anlamsızlaştırmaya uğraşıyor. Üstelik bu faaliyetini, devletin Kemal Burkay denemeleri, Barzani’nin Amed’e davet edilme amacına parelel bir çaba ile yürütüyor. Son yıllardaki yazılarına, röportajlarına bakıldığında, devletin “Öcalan’ı itibarsızlaştırma” faaliyetlerine en büyük katkıyı Beşikçi’nin sunduğu görülecektir diyen Ferda Çetin, daha bir haylı suçlamalarla Sayın Beşikçi’ye saldırırken, onun ağzından “Öcalan bir halkın önderidir,
özgürlüğüne kavuşmalıdır” gibi bir cümle çıkmamıştır. Aksine PKK yönetimine Öcalan’la ilişkisini kesmesini, onu tanımamasını tavsiye ediyor. Kürd halkına, Öcalan’ın önderliğini reddetmesini öneriyor. Beşikçi’nin en büyük dostları ve en yakınındaki insanların ortak özelliği de Öcalan ve PKK düşmanlığıdır der, yazı uzayıp gider.
Dilerim bu uzun yazıyı her aklı başında Kürd yurtseveri okumuş, okumuş bir aptalın ne kadar aptal olduğunu düşünmüştür.
Ben bir Kürd yurtseveri olarak bu okumuş aptalımıza sormak istiyorum. Sayın okumuş aptal, İsmail Beşikçi ne zaman PKK düşmanlığı yapmıştır? PKK’nın herhangi bir yanlışını eleştirmek düşmanlık mıdır? Neden PKK’nın yanlışlarını eleştiren herkesi düşman ilan ediyorsunuz? Yıl 1977, Fisk köyünde PKK kuruldu, Abdullah Öcalan başkan seçildi. Seçilirken de bütün arkadaşlarına “Med Ruhunu Yaratıp, Birleşik Büyük ve Sosyalist Kürdistan’ı kuracağız” dedi ve başladı kardeş kanı akıtmaya. Binlerce beyin insanını öldürttü bu yeni Mıstê Kor, Pol Pot, Stalin, Saddam ve İdi Amin; daha sonra Suriye’ye giderek Kürd halkının düşmanı olan Hafız Esad’ın kucağına otururken, onun yoldaşları, kafa adamları Eruh’da silahlı mücadeleye başladı. Onların silahlı mücadelesi, çoğu insanımıza davul sesi gibi geldi ve bu zavallı insanlar govende kaçtı, fakat govend çokları için bir felaket ve hüsran oldu. Onbinler ölürken, senin önderin Hafız Esad’ın yakın konağında sefa sürüyor, havuzlarda güzel kızlarla yüzüyor, bütün arzularını yerine getiriyordu. Zalim düşman Dersim’de Kürd anasını alıp götürüp kocasıyla cinsel ilişkiye geçip, geçmediğini kontrol ederken, senin Serok ailesinde böylesi bir olay görülmüyordu, neden? Sen tezek kokan evin toprağını teberik bilip, alıp yerken, o evin içinde hiç biri Kürdistan’a kurban olmadı.
Sayın okumuş aptal, söyler misin, dünyanın neresinde görülmüş 50 milyon bir halkın kaderi düşman elindeki bir tutsağa, bir esire bağlandığını? Merhum Mandela 27 yıl düşman zindanında yattı, ne zaman kendi halkının kaderini kendine bağladı? O zindanda kimleri ve neyi gösterdi zalim düşmana? Beşikçi’nin bu konu ile ilgili eleştirisi doğru değil mi? Onun Öcalan’ın özgürlüğünü istemediğini nereden çıkarıyorsun? Ben bile günahım kadar sevmediğim Öcalan’ın özgürlüğünü herkesten çok istiyorum. Niçin? Bir: Benim Kürd adımı taşıdığı için. Ben kendimi düşman elinde görüyorum. İki: Zavallı ve yalınayaklı halkımın onu daha ve yakından tanıması için. Onun kim olduğu ve ne olduğu için, anladın mı sayın okumuş hukukçu bomık?
Beşikçi senin Serok’una “Kürd Halk Önderi” dememiş diye şikayet ediyorsun. Unutma benim okumuş bomıkl soydaşım, Beşikçi bir bilim adamı ve siyaset uzmanıdır. Herkesin sahip olduğu sıfatı çok iyi bilmektedir. Senin Apo Serok’un Kürd halkının önderi ve ya lideri değil. O bir siyasi parti başkanı ve onu seven bir kısım Kürdün lideri, ya da önderidir. Mesud KDP, Talabani YNK, Karakoç HAK-PAR’ın, Özçelik PAK’ın başkanıdır. Kısacası bütün Kürd siyasi partilerin başkanları, yalnız kendi tabanlarının başkanlarıdırlar, bütün Kürd halkının değil. Ha, yarın Özgür ve Bağımsız bir Kürdistan kurulduğunda, halkımızın da seçecekleri Başkan ve/ ve ya Reisicumhur Kürd halkının lideri ünvanını kazanabilir. Yani halkımızın çoğunluğu onu seçerse, ki yine bütün Kürd haklının önderi, lideri sayılmaz.
Yine burada bu okumuş famkor’a sormak istiyorum. Söyler misin 32 yıllık bir kirli savaş sonucu senin Serok’un ve tüm müritleri kaç metre-kare Kürdistan toprağını özgürleştirdi? Hep “Dünyaya sesimizi duyurduk” diyorsunuz. Sahiden dünya sizi nasıl tanıdı ve nasıl tanıyor? Size dost olan hangi devlet ve güç var? Ha, şunu inkar eden yok. Yani 32 yıllık kirli savaş Kürd ulusan ruhunu dahada pekiştirdiğini söyleyeiliriz. Bu da bir bütün savaş ile ilgili değil. Değişen dünya koşulları, küreselleşme, gılobalizm, iletişim ve diğer önemli faktörlerin yanında, her Kürd yurtseverin katkısını unutmamak lazım. Yani Apo yokken, bu ruhu dağıtan ve bu uğurda ölen binlerce vardı. Örneğin 49’lar, Said Kırmızıtopraklar ve benzerleri.
Söyler misin bana, yanlışlarınızı söyleyen ve bu konuda sizi eleştireni neden düşman görüyorsunuz babo? İsmail Beşikçi’nin Lüksemburg, Malta ve Kıbrıs’ı göstermesi neden sizi çileden çıkarıyor? Birde utanmadan “Beşikçi ulusu köleleştirilmiş yüzlerce ulus devletin durumunu izah edemiyor” diyorsun. Peki bu şikayetinizi niye Türk devletine, onun Gürcü asıllı Reisicumhur Recep Tayyip Erdoğan’a, yoldaşı Vanlı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanına söylemiyorsunuz? Neden Filistin ve Kuzey Kıbrıs için bunu önermiyorsunuz?
Neden Türkiyelileşmek, Türkiye’ye Demokrasi, Demokratik Cumhuriyet, Kanton ve Özyönetimler için binlerce gencimizi zalim düşmana öldürttüyor, köy, kasaba ve şehirlerimizin yakılıp yıkılmasına top, tank oluyorsunuz? Yahu yetmedi mi sizin bu akıl almaz yanlışlıklarınız? Lütfen elinizi çekin bu yanlışlıklarınızdan. Lütfen kendinizi düzeltin. Adam gibi adam olun. Lütfen sizin gibi düşünmeyeni, sizin gözlerinizle dünyaya bakmayan yurtsever her Kürdü düşman, hain, ajan ilan etmeyin. Kutsal insani sevgiyi, sizi eleştiren kardeşlerinize, dostlarınıza göstermeye ve onlarla gücünüzü birleştirmeye çalışın. Lütfen eleştiri ve bilgi dolu muhalefeti, çok sesliliği, çok renkliliği kabul buyurun, gerçek birer demokrat, yurtsever, hoşgörüyü kendine ilke edinen insani kâmil olun.
Evet bizim okumuş bomık, famkor, yazının uzun bir paragrafında da şöyle diyor: “Beşikçi’nin Öcalan’a derin düşmanlığının nedeni, Kürd Halk Önderi Öcalan, Kürd halkının özgürlüğü için ulus devlet çözümünün doğru çözüm olmadığını; devletleşmenin özgürleşmekle eş anlama gelmediğini, toplumun özgürleşmesi ve örgütlenmesi ile devletin anlamsızlaşacağını söylemektedir. Bu tez Beşikçi’nin ömrü boyunca teorisini yaptığı “Kürdler devlet olmadan özgürleşmez” tezinin tam zıddıdır. Çünkü Beşikçi Kürd halkının özgürlüğü için üstten, yukarıda inşa edilmiş bir devlet iktidarının çözüm olacağına inanıyor. Öcalan ise, toplumun kendi eliyle inşa edeceği bir sistem ile özgürleşmenin imkan dahilinde olduğunu söylüyor. Kürdistan halkı büyük bir çoğunlukla Öcalan’ın “Devlete rağmen, toplumun örgütlenmesi ve kendi kurumlarını inşa etmesi” görüşlerini benimsiyor. Bu örgütlenme tarzı, Beşikçi’nin “Devlet eliyle özgürleşme” fikrini anlamsızlaştırıyor. Beşikçi’nin tepkisi ve öfkesi, tabulaştırdığı ulus devlet fikrinin çöküşü ile ilgilidir, diyor bizim okumuş bomık bilgemiz.
Sevgili okuyucular ben bu paragrafı okurken, derin-derin düşündükten sonra “Hey be ne akıllı insanlarımız varmış” dedim ve kendi kendime güldüm. Sahiden insanın gülesi geliyor bu tür zırvalamalara ve bu tür hayal gören insanlara. Bir kez “Devlet” denen kurum, insanlık tarihinde, yani onbinlerce yıl önce bir aile topluluğundan çıkmıştır. Ailenin anne ve babası, çocuklarını yöneten kişidirler. Bir çocuk dünyaya gelişinde her ne kadar insan sıfatında olsa da, o çocuk hayvandan daha hayvandır. Peki o çocuğu kim eğitir ve insan gibi insan yapar? Sen “Üst” dediğin anne ve babayı yok sayarsan, çocuk kurda, kuşa yem olmaz mı?. Yani günümüzde reissiz ev olmayacağı gibi, devletsiz toplum da olamaz lo. -parantez içinde söyleyeyim, bizim de bir ulus devletimiz olsaydı, bugünkü duruma düşüp, Türk, Arap ve Fars’ın kulu kölesi olabilir miydik?-
Evet, devam edelim. İnsanlık İlkel Toplum Düzeninde bile, birbirlerini eğitmiş ve yönetmiştir. Karl Marks’ın öngördüğü Komünist sistem güzel bir ütopyadır. İnsanoğlu bir bütün insanlaşsa bile, aile ve devlet kurumu ortadan kalmaz. Yani insan, insani kâmil olarak dünyaya gelmez. Gelse bile dahi, bir başkası ile ilişkiye geçer ve eşiyle kendi evinin reisi olur. Hayal ile peynir gemisi yürümez. Ben tam 53 yıldan beri dünyanın tek bi yerden yönetilmesini, “Pasaport” denen lanet isim, künye cüzdanının tüm diller literatüründen çıkmasını, dünyadaki bütün hudutların kalkmasını, her insanın diğer bir insani, kendini sevdiği kadar sevmesini, kavga ve savaşların insanın bir ayıbı olduğunu, bütün insanların eski Sovyetlerdeki gibi ortak bir dili konuşup anlaşmalarını, dünyadaki bütün kaynakların dünya insanının ortak malı olmasını isterim, ama olmuyor. Çünkü insanlar tek bir kalıptan çıkan yaratıklar değil. Plato ve Aristo’nun deyişiyle insan siyasi, çok arzulu vahşi ve kudurgan bir hayvandır. Yani insan tarihin hiç bir döneminde tam insan gibi insan olmamıştır. Yani melekimsi bir insan. Bunun için “Öcalan, benim anlatmak istediğim anlamda, yüzde yüz Melek ruhlu ve normal düşünen bir insan değildir” diyorum. Hayal ile peynir gemisini yürütmek isteyen bir hayalperesttir. Ciddiyetten uzak bir kişilik ve palavracıdır. Günümüzde Ortadoğu Konfederalizmi isteyen adama kanımca insan değil, kargalar bile güler ve alay eder. Zaten Öcalan her aklı başındaki insan için alay edilecek komik bir duruma düşmüştür. Çıkışından beri o kadar yumurta yumurtladı ki, hiç birinden bir civciv bile çıkmadı. Yumurtaların hepsi cılk çıktı. Adam
onbinlerce gencin ölümüne, koca bir coğrafyanın tahrip edilmesine, 4000 köyün yerle bir olmasına 6-7 milyon insanımızın düşmanın asimilasyon çarkının önüne atılmasına, onların aç ve perişan, kutsal namusumuzun peymal edilmesine sebep olmasına rağmen, hâlâ bazı okumuş aptalların ve toplumumuzun belirli bir kesimi bu hayalperesti, korkağı bir kurtarıcı görmeleri cidden şaşırtıcı olduğu gibi, insanın içine de derin bir sızı sokuyor. Bu adam kendi öz halkının birliğini oluşturmadan, her Kürdü kendine kardeş görmeden 1400 yıllık Arab Şiî ve Sunni’nin savaşını hiç akla getirmeyen, ezeli Fars, Kürd, Türk ve Arab düşmanlıklarını hesaba katmadan, işkembeden atar gibi Ortadoğu Konfederalizmi’ni istemektedir. Evet, işin en can alıcı ve acı tarafı da buna inanan milyonlarca okumamış aptalların yanı sıra, okumuş
aptalların da inanmasıdır.
Bu adam ve onun okumuş bomık savunucuları, devletin “Kaka ve baskı organı olduğunu” savunuyorlarsa, neden kendileri halkın üzerinde baskı organı ve Demokles’in kılıcı oluyorlar? Neden herkesi kendi şemsiyesinin altına almak istiyorlar? Neden 17.000 genci kendi içinde acımasızca infaz edip öldürdüler? Bu kadar insanın hepsi ajan ve hain miydi? Neden Öcalan kendi kurduğu PKK içinde bir diktatör oldu ve onun her yanlışını eleştiren kişileri, bir Cengizhan, Hülagu, Saddam ve Mıstê Kor gibi öldürttü? Demokrasi sözcüğünü ağzından eksik etmeyen o ve müritleri ne kadar demokrattırlar. O Kürd halkını birbirine düşman eden kişidir. Onun sapık ve hayal ürünü olan düşünceleri Kürd halkının Özgürlüğü ve Bağımsızlığı önünde en büyük engeldir. Eğer varsa insanüstü bir güç bu zavallı halkı, bu hayalperest, korkak, düşmana esir olmuş kişiden ve okumuş aptallardan korusun ve kurtarsın.
Böylesi bir dilekle.
rizacolpan@gmail