‘Celalettin Kartal: Deutsche Yeziden – Geschichte, Gegenwart, Prognosen, Tectum 2016, 19,95
Euro.’
18.01.2016`dan itibaren Almanya’da yaşayan Êzîdîler´in tarihi, dini ve geleceği ile ilgili yeni bir
şaheser çıkıyor (http://www.tectum-verlag.de/reihen/deutsche-yeziden.html). Kitap hukuk doktoru
Celalettin Kartal tarafından kaleme alınmıştır, toplam 152 sayfadır.
Ne eski çağ êzîdîliği ne de modern êzîdîlik bu güne kadar yeterince araştırılmamıştır!
Êzîdîlik nesilden nesile sözlü olarak aktarılıyor. Böyle bir özelliğe sahip olan toplumun dinini ve
geleneğni araştırmak tartışmalara açıktır. Çünkü Êzîdîler’in dini bilginleri êzîdîliğin temelleri
hakkında hemfikir değillerdir. Tartışmalara açıktır, çünkü Êzîdîler’in çoğunluğu dini tekstlerini
tanımıyor. Diğer bir sorun ise Êzîdîler’in İslam’ın hakim olduğu bir bölge de yaşamalarıdır. Bu
bağlam da yazarında belirttiği gibi bir sürü ‘İslam alimlerinin’ êzîdîliğe düşman gözüyle baktığı
fetvalarla kanıtlanmıştır (S.43-48). İslam ordusunun Kürdistan’a gelişi ile beraber, Êzîdî´ler
varolma ve yokolma mücadelesini vermek zorunda kalmışlardır (34-38). Üstelik 1800 veya
1900’lerde bir çok oryentalist ve misyoner Êzîdîler´e hep önyargıyla yaklaşmışlar (12-13).
1980’lı yıllarda birkaç Êzîdî araştırmacının çabaları ile êzîdîlik araştırılmaya başlandı.
Günümüzde ise êzîdîlik daha çok Avrupa’da araştırılıyor. Bu araştırmaların başını çekenlerden
birisi Philip G. Kreyenbroek’tur. Ancak Kreyenbroek eserlerini ingilizce yayınlamaktadır. Bu
eserlerden yeteri kadar ingilizce bilmeyen çevreler ise yeteri kadar faydalanamıyor. İşte Kartal
özellikle Almanya’da yaşayan yeni araştırmacıların hem önünü açıyor hem de bir boşluğu
dolduruyor. Kartal kitabın birinci bölümünde Êzîdîler´in, özellikle Aleviler ve Ehl-i Haklar’la
olan benzerliklerini belirtmiştir (21-25). Kanımca yazarın tek tanrılı dinlerle ilgili ortaya çıkardığı
araştırma sonuçları, okuyucuları aydınlatacaktır.
Ancak tarihle ilgili kısım ileride daha çok araştırılmalıdır (32-62). Her azınlıkta olduğu gibi Êzîdî
azınlığı için de tarih hayati bir önem taşımaktadır. Henüz yeteri kadar araştırılmamış sözlü bir
toplumun tarihini yazmak tartışmalara açıktır, dolayısıyla bu kitap bir başlangıçtır. Tarihle ilgili
bölümde yazar Êzîdî toplumunun göç tarihini, Türkiye, Irak ve Suriye’deki durumunu kısa bir
şekilde irdelemiştir. İncelemede vurgulandığı gibi Êzîdîler hem Kürt olduklarından, hem de dini
sebeplerden dolayı göç etmek zorunda kalmışlardır.
Araştırmanın başka bir bölümüde Almanya’da yaşayan ve ezici çoğunluğu artık alman
vatandaşlığına geçen Êzîdîler’le ilgilidir. Bu kısımda Êzîdî toplumunun önemli dini kuralları ve
geleneği de tek tek incelenmiştir. Yazar eserinde belirttiği gibi Almanya’daki Êzîdî toplumu daha
çok 1990’lı yıllardan itibaren kapsamlı bir şekilde değişime uğramıştır; êzîdîliğin dini ve
geleneksel değerleri kısmen değişime uğramış, kısmen ise geçerliliğini kaybetmiştir.
Almanya’daki Êzîdî toplumunda değişim çok kapsamlı bir şekilde gerçekleştiği için, Êzîdî
gençlerinin önemli bir kısmı asimileye uğramıştır. Bu bağlamda Almanya’da yaşayan Êzîdîler
arasında yeni ‘kimlikler’ (Identitäten) ortaya çıkmıştır (116).
Yazarın bu eserde 10 sayfalık Êzîdî teolojisini eklemesi dikkat çekicidir (74-84), ancak bu yeterli
değildir. Bu bölümde yazar Êzîdî teolojisinin çelişkilerini de yapıcı bir yöntemle ortaya
koymuştur. Êzîdîler’in günümüze kadar bir teoloji kitabına sahip olmaması özellikle
Almanya’daki Êzîdîler için bir sorundur! Çünkü Almanya’da tahminlere göre 50 000’ den daha
fazla Êzîdî’nin yaşıyor olması, Êzîdîler arasında yüzlerce akademisyenin bulunması ve buna
rağmen bir teoloji kitabına sahip olmamaları temel bir eksikliktir. Bu durum ise onların diğer
dinlerle ve kurumlarla dialoğa geçmelerine engel teşkil etmektedir.
Kitabın son bölümünde de belirtildiği gibi Almanya’daki Êzîdîler’in geleceği çeşitli nedenlerden
dolayı belirgin değildir. Örneğin Almanya’daki Aleviler benzeri bir problemi bir çatı örgütü
kurarak çözmüşlerdir. Ama Êzîdîler’i en çok zayıflatan kendi problemlerini çözmek yerine
yabancıların çıkarları için mücadele etmeleridir. Üstelik Êzîdîler’in ‘elit kısmı’ da êzîdîlikte
radikal reformları talep ediyor (112-118). Bu da gösteriyorki Êzîdîler Almanya da hazırlıksız
yakalanmışlardır. Dünya’nın her yerinde dinde reform yapılabilmesi için hem uzun zamana hemde
iyi teologlara ihtiyaç vardır. Almanya’daki Êzîdî toplumu bunun tam tersini yaşıyorlar. Bu hızlı
değişim ise Êzîdî`lerîn dağılmasına yol açacağından dolayı bu araştırma, Êzîdî toplumunun ayakta
kalabilmesi açısından, büyük önem taşımaktadır.
Kitabın sonunda yazar Êzîdîler’le ilgili 16 tane eseri tek tek ve çok kısa bir şekilde araştırmacılar
için değerlendirmiştir (124-134). Daha sonra êzîdîlik hakkında ne tür araştırmaların gerekli
olduğunu başlıklarla belirtmiştir. İşte bu yüzden dolayı kitabın araştırmacılar için çok önemli bir
kaynak olduğunu kanısındayım. Bu değerli eserin pek çok dillere de çevirilmesini umut eder,
yazarın konu ile ilgili çalışmalarının devam etmesini dilerim.
Sebiha Ablak
Din ve toplum bilimleri öğretmeni.