Bir kesim, Türkiye’nin yaşadığı bunalımın sorumlusu olarak Erdoğan’ı gösterip siyaset yapıyor, önüne, arkasına ve çevresine bakmadan, yoluna devam etmeye çalışıyorlar. Mustafa Kemal; “Biz Çanakkale’de Darul-i Hilafet ve Saltanatın kapılarını muhafaza amacı ile savaştık” diyor. Demek ki Çanakkale savaşının Cumhuriyetle hiçbir alakası yoktur. Zaten 1915’te Çanakkale diye bir yerde yoktu. 1926 yılında Ankara Meclisi, Çanak köyünün adını değiştirdi Çanakkale yaptı ve il olarak ilan etti. Ondan sonra da Çanakkale efsanesini yazmaya başladılar. Kemalistlerin Çanakkale ile ilgili yazdıkları ve anlattıklarının hepsi yalan, uydurma. Yabancılar için o savaşın adı, Dardanel savaşıdır, Osmanlılar için de Gelibolu savaşıdır.
Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiliz ve Fransızlar işgal ettikleri Osmanlı topraklarında, 23 devlet kurdular. Misakı Milli alanlarının yöneticisi olan İngiliz General Harington, Türkiye Cumhuriyeti adıyla Anadolu’da bir devlet kurdu, yönetici olarak da Mustafa Kemal’i atadı, Vahdettin’in Yedikule Zindanlarına doldurduğu cephe kaçkını devşirme paşalarını serbest bıraktı, Cumhuriyeti bunlara teslim etti, sonra da çıktı gitti. Önce ucube Osmanlı sarayının bekçisi olan ve hiçbiri de Türk ve Müslüman olmayan, devşirme Paşalar şaşırdı. Ucube dedim ama, 300-500 kadından oluşan, Padişah’ın Haremi, Padişah olan oğluna miras kalıyorsa, bu ucube değil de nedir? Anadolu’da Müslüman sadece Şafi-i Kürt’ler vardı, onları da Cumhuriyet düşmanı ilan ettiler. Yedikule zindanlarından boşalan şaşkın Paşalar, bu günkü yerli ve milli Cumhuriyeti oluşturdular. Mustafa Kemal’in hayal ettiği Türkiye ekseni, Erdoğan döneminde yerini buldu.
43 dilin konuşulduğu, Türk’ün ve Müslümanın olmadığı bir yerde, insanlar ancak Müslüman kardeşliği sloganıyla bir araya gelebilirdi. Bu paşaların temel sloganı oldu. Mustafa Kemal; “Dini bilgisi ve milli bekası yüksek” yeni bir nesil yetiştirmek için, önce İmam Hatip okullarını açtı. Ölmeden önce tam 27 adet İmam Hatip okulu açtı. “Türkiye’de yaşayan herkes Müslüman-Türk ve Sünni’dir. Türkçeden başka dil konuşmak yasaktır”, sonucunda günümüzdeki yerli ve milli Türkiye’yi yarattı. Mustafa Kemal’in partisi CHP hala, büyük bir azimle bu çalışmalarını sürdürüyor.
27 Mayıs İnönü-Gürsel Cuntası, İslamlaştırmayı hızlandırdı. Baştan beri partinin ideoloğu olan Kasım Gülek, İslamlaştırma çalışmalarını yürüttü. Mustafa Kemal Döneminde devletin denetim altında 60-70 kadar, Şeyh tekkesi oluşturdular. Buralar İslam’la alakası olmayan tekkeler olsa da devletin denetimi altında, İslamlaştırmayı sürdürüyorlardı. Bu Tekkelerin tamamı, Said-i Nursi diye bir Şeyh’e bağlı çalışıyorlardı. Darbeden kısa bir süre önce, Said-i Nursi öldü. Kasım Gülek; darbeden hemen sonra, Fethullah Gülen diye askerden yeni gelmiş birini buldu, yetiştirdi ve bütün Tekke’leri buna bağladı ve Fethullah Hoca Efendi diye anılıyordu. Bu adamın bir tahsili de yoktu, sadece 3-4 yıl Kuran kursunda okuma yazma öğrenmişti. Tahsile gerek de yoktu, CHP’nin danışmanı Kasım Gülek, Fethullah Gülen Hoca Efendiye de danışmanlık yapıyordu.
2000’li yıllara gelindiğinde, FETO’izm devlete hâkim oldu. Başta “dini bilgisi ve Milli bekası yüksek olan” “Diyanet İşleri Başkanlığı” tamamı FETO’culardan oluşuyor. Günümüzde 211 bin kişilik memur kadrosu ve üçüncü büyük bütçesiyle FETO’izme hizmet ediyor. Yakında FETO’cu diye çok sayıda polisi görevden aldılar ama, Polis kadrosunda FETO’cu olmayan yoktur. Özellikle Dışişleri ve Ordu’ da aynı düzen devam ediyor. 13 Bin üyesi olan MÜSİAD tamamı FETO’cu ve devletin inayeti ile iş adamı olmuşlardır. Türkiye FETO’cuların idaresi altında, FETO kendisi ABD’nin idaresi altında. Kemalist devletin inayeti olmasaydı, TETÖ örgüt kurup devleti ele geçirecek ne bilgisi ne de becerisi vardı.
İslam diye uygulanan uydurma dinin, İslam’la hiçbir alakası yoktur. Kemalist devlet Uydurma dini sadece İslam ülkelerine değil, AB ülkelerine de ihraç etmeye çalışıyordu. Zaten 1945 tarihinde Türk Dil Kurumu’nun yazdığı Türkçe sözlükte, “Kemalizm Türklerin Dinidir” diyor. İhraç edilen Uydurma din ile oluşturulan ekonomik ve siyasi ilişkiler, bunalıma neden oluyor. Görüldüğü gibi Türkiye büyük bir bunalımın içerisinde. Uydurma İslamcılık, İslam’ın ve devletin kurdu oldu, içten içe kemiriyor. Erdoğan verilen görevini yapıyor, sorumlu devletin kendisidir.
Şöyle geçmişe bir göz attığımızda, her şeyi daha iyi görürüz. 1974’te CHP-MSP yani Ecevit- Erbakan koalisyonu ve Kıbrıs hareketi. İnsanların gözü Kıbrıs’a yönelmişken, Kemalist devlet de hızla milli birlik çığlıkları arasında, FETÖ hareketinin güçlenmesi ve ülkeye yayılmasına çalışıyordu. Zaten Kıbrıs meselesinin amacı da bu idi. Böylece FETÖ hareketi devletin isteği ve yardımıyla, iş dünyası ve devlet yönetiminde örgütleniyordu. 12 Eylül’deki Kenan Evren darbesinde, FETÖ göz altına alındı, kısa sürede özür diledi bıraktılar. Başta Menzil Şeyh’i olmak üzere, FETÖ’ye bağlı birçok Tekke Şeyh’i göz altına alındı ama, hemen bıraktılar. Göz altına almalar da vatandaşı yanıltmak içindi. Cunta Alevi köylerine zorla Cami yaptırıyordu.
Bu günkü devlet siyaseti, Mustafa Kemal’in CHP başlattı, İnönü-Gürsel Cuntası yeni şeklini verdi, 1974 Ecevit-Erbakan koalisyonu da hızla gelişmesini sağladı. 1994 İstanbul belediye seçimleri oldu. İnönü’nün partisi SHP Zülfü Livaneli’yi aday gösterdi % 20,3 oy aldı. Ecevit’in partisi DSP Necdet Özkan’ı aday gösterdi % 12,8 oy aldı. Baykal’ın partisi CHP Ertuğrul Günay’ı aday gösterdi % 1,4 oy aldı. Erbakan da Recep Tayip Erdoğan’ı aday gösterdi % 25,19 oy aldı ve İstanbul Belediye Başkan’ı oldu. Erbakan’ın 50 yıllık kadrosunun yarısı İstanbul’da o güne kadar adı duyulmamış Erdoğan aday gösteriliyor. Peki Erbakan mı Erdoğan’ı başkan yaptı yoksa, İnönü, Ecevit ve Baykal mı başkan yaptı, yoksa bunlara hala oy verenler mi? CHP daha sonra seçim kayıp eden, üç adayı da Milletvekili yaptı, vefa borcunu ödedi.
1990’lı yılları siyasetin Aşure kazanı diyebiliriz, her parti bir biçimde yönetime ortak oldu. İnönü Demirel, Ecevit Bahçeli ve Erbakan ile ortaklaşarak ülkeyi yönetmeye çalıştılar. Aslında bunların hepsi ülkeyi yönetmek değil, ülkeye yeni başka bir yönetim hazırlıyorlardı. Çünkü FETÖ hareketi ülkeyi tek başına, yönetmeye hazır hale gelmişti.
1999 Ekonomik krizi ülkeyi iyice bunalıma soktu, o da bir oyundu. Mehmet Akif’in bir şiirini okuyan Erdoğan, 7 ay hapis cezası almış, hapis yattı meşhur oldu ve çıktı. Erdoğan Ağustos 2001’de AKP’yi kurdu, Kasım 2002’de erken seçim oldu. Aslında her şey normal seçim için ayarlanmıştı. Erdoğan’ın bir yıl önce kurduğu AKP seçimde, 550 Milletvekilinin 365’ni kazandı ama, kendisi Milletvekili olamadı. Çünkü hapis cezası vardı, Anayasa engel oluyordu. CHP devreye girdi, Siirt seçimlerine itiraz etti, Yüksek Seçim Kurulu da Siirt seçimlerini iptal etti. Seçim yenilenecek ama, Erdoğan aday olamıyor. CHP Anayasa’nın ilgili maddesini de değiştirdi, Siirt seçimleri yenilendi, Erdoğan Milletvekili ve Başbakan oldu. CHP ve CHP’ye hala oy verenler, Erdoğan’ı Başbakan yaptı, Erdoğan da kendisini Devlet Başkanı yaptı.
Uzun süredir iktidarda olan AKP yıprandı, partiden ayrılmalar başladı. Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu ve Temel Karamollaoğlu ayrı, ayrı parti kurdular. Genel seçimlerde CHP bunları etrafına topladı, birlikte Erdoğan’a karşı, siyaset yapmaya başladılar. CHP’nin burada asıl amacı, bunları işlevsiz hale getirip, seçmenleri yeniden AKP’ye döndürmekti. CHP’nin seçmeni sözde devrimciler ve Aleviler, Erdoğan’ı devirmek için bunlara oy verdi. Sivas Madımak otelinin önünde, yak ulan yak diye bağıran, Temel Karamollaoğlu’na 20 tane Milletvekili seçtiler. Yılbaşından kısa bir süre önce, Bütçe görüşmeleri sırasına, Saadet partili Ali Fazıl Kasap kalp krizi geçirdi ve öldü. Karamollaoğlu bütçe ve gurup olanaklarından yaralanabilmesi için, CHP aynı gün Milletvekili Necdet Özkan’ı Saadet partisine transfer etti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de “geçici olarak gitti diye” açıklama yaptı. Seçmenleriniz Alevi ve sözde Devrimcilere anlatabilirsiniz ama, siz onları külahıma anlatın. Hiçbir açıklama yapmanıza gerek yok, zaten seçmenleriniz Alevi ve sözde devrimciler, Temel Karamollaoğlu’nu çok seviyor ve ona güveniyor. Madımak otelini yaktırdığı için.
Görüldüğü gibi Cumhuriyetle başlayan, Türkiye’yi; Türkleştirme ve Müslümanlaştırma projesi gayet başarılı bir şekilde devam ediyor. Projenin en büyük destekçisi de sözde devrimciler. İki kesim Paşaların başlattığı projeye uyum sağlayamadı. Aleviler; “en iyi Müslüman benim” deseler ve Mustafa Kemal’e tapar görünseler de gerçek öyle değil. Yaşadıkları bütün katliamlara, baskılara ve zulme rağmen, Cami’den uzak dolaşırlar. Çünkü Alevilerin büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşuyor. Baştan beri, Anadolu’nun Müslüman Şafi-i olan Kürtler, yaşadıkları katliamlara, baskılara ve zulme rağmen, dilinden ve dininden vazgeçmediler.
FETÖ 23 yıldır ABD’de yaşıyor, ABD’nin FETÖ ile ilgili tanımadığı ve bilmediği bir şey kalmadı.
Ortadoğu savaşı başladı. Türkiye şu anda, Irak ve Suriye’de savaşın içerisinde. Savaş tam kızışırsa, Müttefik güçlere karşı savaşacak mı, yoksa gerimi çekilecek?
Türkiye’deki 13 milyon göçmen içerisinde, çok sayıda irticacı örgüt militanları da var. Suriye’de Kürtlere karşı savaştırdığı gibi, irticacı militanları, müttefik güçlere karşı da savaştıracak mı?
Ocak 2024