Bütçe görüşmeleri sonuçlandı, yine üçüncü büyük bütçe, Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğüne ayrıldı. Yüklü bir bütçe aldığı için, Genel Müdür Ali Erbaş’ın neşesi yerinde. İslam’da din kurumu olmaz, cemaatte bilen biri ezan okur, bilen biri de namaz kıldırır. Şayet birisi bunu sürekli yapacak olursa, cemaat onun giderlerini karşılar. Türkiye’de Mustafa Kemal, diyanet diye bir kurum oluşturmuş, bugün başında Ali Erbaş diye bir zat var ama, İslam’la hiçbir alakası yoktur. Her ne kadar İslam’a benzetmeye çalışsalar da “Kemalizm Türklerin Dinidir” uygulamalar da budur.
Ali Erbaş’ın açıklamasına göre, 89 bin 817 cami ve 211 bin 164 çalışanı var. Bu yıl bütçeden Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğüne, 91 milyar 824 milyon 805 bin TL ayrıldı. Bu Türkiye’nin üçüncü büyük bütçesi. Bütçe alınan vergilerden oluşuyor. Bunun içerisinde, içki, uyuşturucu, kumar, Müslüman olmayanların ödediği vergiler de var. İslam’a göre bu paralar haramdır, Müslüman bir din adamının bundan maaş alması haramdır ama, Kemalist Din’e göre de helaldir.
Türkiye’de 20 milyon kadar Alevi var, bunların Cami ile hiçbir alakası yoktur. Zaten Alevilik 1925 tarihinde 677 sayılı yasa ile yasaklandı, yasak hala devam ediyor. Resmen olmayan, Cemevi Başkanlığına, 250 milyon 381 bin lira bütçe ayrıldı. Meclisin yasak olan Cemevine bütçe ayırması, tam anlamıyla Alevilerle dalga geçmektir. Alevi insanlara karışı yapılan bir terbiyesizliktir. Bu bütçeyi, sadece Aleviler içerisindeki devlet ajanlarının maaşını ödemek için ayırdılar. Türkiye’de 20 milyon kadar Müslüman Şafi-i yaşıyor. Genel Müdür Ali Erbaş bütün Şafi-i Camilerini, Sünni camilerine dönüştürdü, bütün camilere Sünni imam atadı. Diyanette görevli tek bir Şafi-i İmam yoktur. Tahminen 5 milyon kadar da başka inançlarda insan var. Yani Türkiye’de 40 milyon kadar, Sünni yaşıyor. Devlet 85 milyon vatandaşından topladığı vergilerden, sadece 40 milyon Sünni’nin din işleriyle ilgileniyor. Çünkü devletin resmi inancı, Kemalist Din ve Sünniliktir. Ötekilerini yok sayar.
Fransa; 67 milyon 750 bin nüfusu ve 45 bin 600 Kilisesi var. Bütçeden Kiliselere tek kuruş ayırmaz. Almanya; 83 milyon 200 bin nüfusu ve 45 bin 600 kilisesi var. Almanya da bütçeden Kiliselere tek kuruş ayırmaz. AB ülkelerinin tamamında, çalışanlar eğer Kilise üyesi olduğunu beyan ederlerse, maaşından bir miktar kesinti yapılır ve üyesi olduğu Kiliseye gönderilir. Kilise ve çalışanlarının giderlerini, Kilise üyesi olanlar karşılar. Türkiye’de Cami Hocalarının bilerek haram yedeği gibi, Hristiyan ülkelerde Papazlar haram yemezler. Türkiye din adamlarını haramla besleyen ve dilediği gibi yönlendiren bir ülkedir. Camiler özgür değil, din adamları devlet memuru kadrosunda, devletin emir ve komutasında, devlete hizmet eden kurumlardır.
İslam’da ölüler için, mevlit okutma diye bir şey yoktur. Ölüler için mevlit okutma, sadece Kemalist Din’e mahsus bir kuraldır. Mevlit okutma, 27 Mayıs İnönü Gürsel cuntası döneminde başladı. İslam’a göre kadının yeri; evinin hanımı, çocuklarının anası ve kocasının eşidir. Dışarı çıkmak mecburiyetinde kalırsa, Burka denen siyah bir örtü ile örtünür, gözlerini de peçe ile kapatır. Kemalist Din’de, kadın Türkbant diye bir örtü ile, başını bağlar, saçlarını ve boynunu kapatırsa, dilediği gibi davranır, erkeğin yaptığı her işi yapar. Kemalist Din’de kadının mahrem yeri, saçları ve boynudur, mahrem yerlerini kapatırsa her işi yapabilir. Kemalist Din’e göre, kadın siyasetçi, Müftü, İmam, Vali, Emniyet Müdürü, Subay ve General bile olabilir. Bunları İslam diye uygulamak, İslam’a karşı yapılacak en büyük terbiyesizliktir. Türkbant ile kadınların örtünmesi de İnönü Gürsel Cuntası döneminde başladı.
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş, milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz”. Görüldüğü gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı kararlar da kanun hükmündedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 16 Eylül 2014’e aldığı karar, “Din Dersi mecburiyeti, çocuk hakları sözleşmesine aykırıdır, derhal durdurulmalıdır” On yıldır Türk siyasetçiler, kulaklarını ve gözlerini kapatmış, görmek ve duymak istemiyorlar. 26 Nisan 2016’da AİHM kararı, “Alevilik bir inançtır, Cemevleri de onların ibadethanesidir, yasaklanamaz” Türk Parlamentosu, Kulaklarını ve gözlerini kapatmış görmek istemiyor ama, sağır ve kör kalabilirler. Fakat bu herifler yeri geldiğinde, “Biz herkesin inancına saygılıyız, herkesin de bizim inancımıza saygılı olmasını bekliyoruz” diye bağırırlar. Hadi oradan, yalancı sahtekârlar, sizin kendi inancınıza ve komşunuzun inancına bile saygınız yoktur.
En çok tartışılan konulardan biri de Türkiye laiktir. Aslında tartışmada olduğu gibi lüzumsuz ve anlamsız bir tartışma. Kökeni Latince (Laicus) sözcüğünden gelir. Türkçe karşılığı; Kiliseden olmayan yönetici anlamına gelir. Günümüzde tam karşılığı, siyasetçi olarak kullanılır. O dönemde Latince dilinde Siyasetçi kelimesi yoktu. Kemalist Din’de Laik sözcüğünü, din özgürlüğü anlamında kullanırlar.
Hınıs Sulh Ceza Hâkimi, Şeyh Said’in torunu Ruşen Fırat’a, her gün Türk bayrağını sosyal medya hesaplarından paylaşma cezası veriyor. Eğer yapmazsa adli kontrol cezasını kaldırıp, hapse atacağını söylüyor. Sevgili Ruşen aman ha ihmal etme, seni hapiste görmek istemiyoruz. Bu rezilliğe karşı başka ne söylenir ki? Paşalar Cumhuriyetinin adaleti böyle. İnsan eleştirmeye kalkışsa, Cumhuriyete karşı çıkıyor diye, önce Kürt komünistlerin saldırısına uğrarsın. Neymiş Şeyh Said’in torunu, Ruşen Fırat dedesine sahip çıktı diye, birileri ona her gün bayrak gösterme cezası vermiş. Verir ya…! burası Paşalar Cumhuriyeti. Bir de bunu yapan Kürt ise her türlü cezayı hak etmiştir. Anti Emperyalist, Kürt Komünistler nasıl kızmasın k…
Paşalar Cumhuriyeti yüz yıldır, Kürtlere karşı soykırım uyguluyor. Soykırım eleştirilmez, birileri kararı verir, kararı verenin hukukçu olması da gerekmez, suçlu hemen infaz edilir. Hatta infaz araçları mahkeme başlamadan önce hazırlanır. Asılanların cenazesi de sahiplerine verilmez. Yüz yıldır Kürtler böyle yönetiliyor. Cumhuriyet’e bak, Adalet’e bak, Hakim’e bak, verdiği karara bak. Hiçbir şeyi yazmaya gerek yoktur, her şeyi gayet güzel açıklıyor.
Fenerbahçe- Galatasaray Cumhuriyetin yüzüncü yıl final kupası maçını Suudi Arabistan’da yapacaklar. Suudi Arabistan’ın Türkiye’nin yüzüncü yıl aşkıyla ne alakası varsa? Giydikleri formalarda Atatürk resmi, “Bir Türk dünyaya bedeldir” pankartları, sahaya çıkıyorlar. Bu da dünyada bir ilk, bir ülkenin iki takımı gidip başka bir ülkede, ülkesinin final maçını oynuyor. Suudi Arabistan da bu şekilde maçın oynanmasına müsaade etmedi, geri geldiler.
Türkiye karıştı; Suudilere karşı sloganlar yeri göğü inletiyor. Acaba ABD ve AB kapılarını açsa, buyurun dese, Türkiye’de kaç mutlu Türk kalır? Hala AB kapılarında, yüzbinlerce mutlu Türk, iltica etmiş bekliyor. Yunanistan’da her gün insan dolu bir geminin geri geldiğini, basından izliyoruz. Müslüman ülkelerden kaçıp, gavuristan AB’ye yaşam aramaya giden, haftada insan dolu bir gemi Akdeniz’de batıyor. AB ülkelerinden kaçıp, Müslüman ülkelerden daha iyi bir yaşam arayan, Avrupalı bir insan olmadı. Bu da gösteriyor ki, Türkiye’de bir şeyler yanlış gidiyor.
Bir ara Türkiye, Akdeniz’de yeni mavi vatan sınırlarını belirledi. Yunanistan’a Egedeki adaların yarısı bizimdir, sınırı yeniden belirleyeceğiz “Bir gece ansızın gelebiliriz” tehditlerini savurdu. Sonra da Erdoğan bir gün ansızın, Atina’ya Miçotakis’i ziyarete gitti. Suudi Arabistan ile neredeyse siyasi ilişkiler kopma noktasında, Türkiye’nin yüzüncü yıl final maçı, Riyad’da olacak, hem de başka bir form içerisinde. Suudi Arabistan oyunun farkına vardı, maçın oynanmasına izin vermedi, gidenleri uçağa doldurdu, geri gönderdi.
Müslüman ağacının kurdu İslamcılıktır.
Aralık 2023