Gazze savaşı 7 Ekim’de başladı hala devam ediyor. Savaş İran’ın doğu ucu, Hint Okyanusuna varıncaya kadar da devam edecek. Türkiye’de haberleri izlediğimizde, Türkiye mazlum ve hayır sever bir görüntü sergiliyor ama kimseyi de inandıramıyor. Hamas terörist bir örgüttür, sivil kıyafetler içerisinde dolaşıyor ve halkın arasında gizleniyor. Türkiye haberlerine göre, 10 binlerce insan öldü ama, aralarında üç Hamas militanı olduğunu duyduk. Olayda çıkar ve ölüler söz konusu olduğunda, gerçeği kabul etmek çok zordur.
İsrail 3 bin yıl önce Kral Yakup; Palastina, Yuda ve Beni İsrail toplumlarını bir araya getirdi, İsrail devletini kurdu, başkenti de Kudüs yaptı. Bir tarafında Mezopotamya, diğer tarafta Mısır vardı, çok sorun yaşadı. En çok zulmü de Haçlılardan gördü. Müslümanlar Kudüs’ü alınca, Palastinalar Müslüman oldu, İsrail’den ayrıldı ve Müslümanlarla İsrail’e karşı savaşmaya başladı, savaş hala devam ediyor. Osmanlılar Kudüs’ü aldıktan sonra, Yahudileri Kudüs ve çevresinden çıkardı, Palastinaları bölgede destekleyerek, bölgeye hâkim olmalarını sağladı. Birinci dünya savaşında Palastinalar, Osmanlıya karşı hiçbir talebi olmadan, Müttefiklerin gördüğü lüzum üzerine, Filistin devletine sahip oldular.
Cumhuriyetçi Osmanlı Paşalarının, Yahudi düşmanlığı ve Filistin dostluğu devam etti. 1937 tarihinde İsmet İnönü’nün sınıf arkadaşı, Hacı Emin El-Hüseyin, Kudüs Baş Müftüsü olarak atandı. Bu adam aracılığıyla, Ankara Kudüs’ü yönetmeye devam etti. İkinci Dünya Savaşında İnönü; Hacı Emin El-Hüseyin’i Berlin’e Hitlere yardıma gönderdi. Kudüs Müftüsü, Hitler’in de isteği üzerine, Müslüman SS birliklerini kurdu ve Nazilerle birlikte, Yahudi katliamına başladı. 1942 yılında İnönü Aşkale toplama kampını kurdu, bütün Yahudi iş adamlarını, varlık vergilerini ödemiyorlar diye, bu kampa doldurdu. 1942 yılında Hitler Romanya’yı işgal edince, 768 Yahudi bir kömür gemisine bindi kaçtılar. İnönü İstanbul’da geminin yolunu çevirdi, üç aydan fazla yolcularıyla birlikte denizde bekletti, sonra geri çevirdi ve Karadeniz çıkışında gemi batırıldı, 103’ü çocuk 768 kişi öldü.
ABD Uçak gemisi Doğu Akdeniz’e demirlemiş, İsrail’i bekliyordu. Uzun süre orada kalınca, askerlerin başka ihtiyaçları için, 6. Filo Haziran 1967 tarihinde İstanbul’a geldi. Merkezden aldığı emir üzerine, İstanbul Valisi Karaköy Genelevini daha önce boşalttı, boyadı, mobilyalarını yeniledi, bütün çalışan kadınları yeniledi ve ABD askerleri için hazırladı. Genel ev sadece ABD askerleri için açıktı, başkalarına da yasaktı. Gecenin bir saatinde, Devrimciler Genelevi bastı. ABD askerleri kaçıyor, devrimciler kovalıyor ama, ülkücüler polislerle birleşti, devrimcilere saldırdı. Sonunda ülkücüler ABD askerlerini devrimcilerin elinden kurtardı, bir devrimci öldü ve çok sayıda yaralı vardı. O gün ABD askerlerine ziyafet çeken ülkücüler, bugün gitmiş, Ceyhan Havaalanına saldırıyor, ABD’yi protesto ediyorlar.
1972 yılında Filistinliler sıkışmıştı, yardıma ihtiyaçları vardı. Başta Deniz Gezmiş ve arkadaşları olmak üzere, devrimciler gitti Filistin cephesinde savaşa katılıp onlara yardım ettiler ama, bir tek ülkücü kılını kıpırdatmadı. 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara’da Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Filistin’e savaşa gitmekle suçlanarak idam edildiler. Ülkücüler evinde oturmuş, ellerini ovuşturuyorlardı. Bugün Ülkücüler sokaklara dökülmüş, Filistin’e saldıran, İsrail’i protesto ediyorlar.
Saddam’ın Cumhuriyet Muhafızları ve Filistin Kurtuluş Örgütü birleşti Kürtlere saldırdı. 16 Mart 1988 tarihinde Halepçe’ye Kimyevi silah attılar. Beş bin ölü, 7 binden fazla yaralı vardı. Saddam Halepçe’ye kimyevi silah atınca, onu ilk kutlayan da Yaser Arafat oldu. “Saddam eliniz dert görmesin, bunlar şeytanın çocuklarıdır, keşke hepsini öldürseydiniz” diyen Yaser Arafat’tır. Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu yapılırken, “Bağımsız Kürdistan, Arapların göğsüne saplanmış bir hançerdir” diyen, Filistin lideri Mahmut Abbas’tır.
Bunlar Halepçe’den sonra da Kürtlere saldırmaya devam ettiler. Yakaladıkları Kürt’ü öldürdüler, ölü ve yaralı sayısı o kadar fazlaydı ki sayısını kimse bilmiyor. Bunların önünden kaçan Kürtler geldi Türkiye sınırına dayandı, devlet girişe izin vermedi. Ben o zaman Başbakan Özal ile görüştüm, Özal Şırnak valisini aradı, “Kapıları açın dedi” böylece insanlar Türkiye’ye girmeye başladılar. Ben aynı gün bölgeye gittim, dağ taş insan, sulu sepken kar yağıyor. İnsanlar yorulmuş, acıkmış ve yağmurdan ıslanmış, çoğunun sırtında ölüsü ve yaralısı var. Temin edilen kazma küreklerle, kısa sürede o dağda binlerce mezar oluştu. Şırnak fırınları yüzbinlerce aç insana, ekmek yetiştiremiyordu, Diyarbakır’dan Mardin’den ekmek ısmarladık.
Gelen Kürtler, Muş, Diyarbakır ve Kızıltepe’de çadır kamplara yerleştirildiler. Kısa süre sonra çocuklar, gıdasızlıktan ve bakımsızlıktan ölmeye başladılar. Bir gün Kızıltepe kampına gittim, bir yaşında bir çocuk gördüm, hayretler içerisinde yanımda oturana, sessizce sordum, bu çocuğun anasımı doktor, yoksa babası mı dedim. Yanımda oturan sessizce kulağıma, çocuğun babası benim, ben doktorum dedi. Evet kısa süre sonra, kamplarda yaşayan çocuk görmek mucizeydi.
Bu olaylardan sonra, Türkiye’de Kürtlere saldırı hızlandı. PKK’yi gerekçe göstererek, Türk Ordusu Kürt köylerine saldırdı. 4 binden fazla Kürt köyünü içerisindeki eşyalarıyla birlikte yaktı, yıktı ve sağ kalan köylüleri de bölgeden kovdu. Milyonlarca Kürt ortada kaldı nereye gideceğini bile bilmiyordu. Bu köylerdeki, sağlık ocaklarını, okulları, bombalayıp yıktılar. 3 Binden fazla Cami de bombalayarak yerle bir ettiler. Bombaladıkları minareler, hala ölü gibi uzanmış yatıyor. Devlet Kürt köylerine bunu yaparken, PKK’nin Dersim, Ağrı, Hakkâri ve Lice’de dört eğitim kampı vardı. Türk Ordusu 500-600 kişinin eğitim gördüğü kampları görmüyordu ama, en küçük Kürt köyünü yerle bir ediyordu.
2015 Yılında Başbakan Davudoğlu’nun emriyle Ordu bu sefer Kürt şehirlerine saldırdı. Gerekçe yine PKK ve şehirlerin altında kazdıkları kilometrelerce tüneller. Davudoğlu sokağa çıkma yasağı ilan ediyor, herkes evinde olduğu bir sırada, ordu saldırıyor ve bombalıyor. Ulan Davudoğlu bunlar kazdıkları cürufu nereye döktüler, senin Valin polisin askerin o şehirde yok muydu? Cizre’de Askerlerin ve polislerin tecavüz ettikleri Kürt kadının çırılçıplak bedenini internette sergilediler. Acaba İsrail askerleri de aynı rezaleti Gazze’de yapıyorlar mı?
Ben Halepçe olayından üç gün sonra Halepçe’deydim, Saddam’ın Cumhuriyet Muhafızları ve Filistin Kurtuluş Örgütünden kaçan, yaşlı, kadın, erkek ve çocuk Kürtler, Şırnak sınırından içeri girerken oradaydım. Kim ne yaparsa yapsın ne düşünürse düşünsün, ben bir Kürt olarak, Kürtlere yapılan insanlık dışı zulmü unutursam, dünyanın en şerefsiz insanı olurum.
Güneydoğu Akdeniz’de başlayan savaş ne olacak? Daha önce de yazmıştım, bu savaş Ortadoğu’nun haritasını ve siyasal yapısını yeniden belirleyecek, büyük savaşın başlangıcıdır. Hiç kimse Gazze’nin işgaliyle savaşın sona ereceğini düşünmesin. Hamas’dan sonra sıra, Ürdün’deki Hizbullah’a geliyor ve öylece devam edecek. Batı yıllardan beri bunun hazırlığını yapıyor. ABD önderliğinde Türkiye’yi aralarına almayan, 62 devletten oluşan müttefik güç bölgede bekliyor.
Günümüzde asker ve silah başlıca savaş aracı olsa da savaşın sonucunu ekonomik durum belirliyor. Bölgedeki yöneticilerin bir kısmı, sahasındaki Petrol’e güvense de bunun da yeterli olamayacağını görecekler. Bölgedeki isabetli olmayan bozuk haritasını ve siyasi yapısını, yıllardan beri İran ve Türkiye kendi İslam’ını hâkim kılmaya çalıştı. Aslında her iki ülkenin de İslam diye uygulamaya çalıştıkları İnancın İslam’la hiçbir alakası yoktur. Buna Humeyni İslam’ı ve FETO İslam’ı da diyebiliriz. Ayrıca her iki ülkeden en çok da bölgedeki diğer Müslüman ülkeler, huzursuz olmaya başladı, huzursuzluk batıya da yansıdı. Öyleyse; bölgenin huzuru için, haritası ve siyasi yapısı yeniden belirlenmeli, uydurma İslam terk edilip, İslam kendi özüne dönmeli.
İsrail’de 100 binden fazla Kürt Yahudi’nin yaşadığını unutmayalım.