Türkiye APO’nun PKK’sını gerekçe gösterip, kesintisiz 39 yıldır Kürtlere karşı savaşıyor. Türkiye çok slogan üretti ama, son sloganı ise başlıktaki slogan. İran için Haşdi Şabi ne ise, Türkiye için de PKK odur. Sadece kullanma yönteminde farklılıklar var. İran batı ile hiçbir ilişkisi kalmadığı için, Haşdi Şabi’yi bir devlet örgütü olarak kullanıyor. Türkiye’nin Batı ile var olan ilişkilerinden dolayı, PKK’yi kendisine saldıran bölücü bir örgüt olarak kullanıyor ve Kürtlere saldırıyor. Böylece de Batının desteğini alırım diye düşünüyor ama, gelinen noktada Batı ile hiçbir ilişkisi kalmadı.
APO yıllarca Şam devlet mahallesinde, Türkiye’nin askeri ataşesiyle aynı binada altlı üstlü oturdu, Türkiye’ye karşı savaş yönetti. Türkiye bir gün resmi bir yazı ile, APO’yu Şam yönetiminden istemedi. Çünkü APO’sunu Şam yöneticilerine emanet etmişti, aynı zamanda APO Şam yönetimine de yardımcı oluyordu. Şam’ın istemediği Suriyeli Kürt, haindir diye APO’nun emriyle infaz ediliyordu. Kürtlerin infazıyla görevli Şam mahkemeleri ve infazcıları da işsiz kalmıştı. PKK’nin 90’lı yıllarda, Lice, Dersim, Hakkâri ve Ağrı’da da eğitim kampları vardı ama devlet görmüyordu.
PKK sosyalist bir parti olarak, Türkiye’de ortaya çıktı, Şam’da görevine devam etti. PKK’nin Şam’daki yaptıklarından ABD rahatsız olmaya başladı. CİA; APO’yu Şam devlet mahallesindeki evinden kaçırdı, Yunanistan’a bıraktı. Türkiye’nin eli ayağı birbirine dolaştı. Kısa bir devri alemden sonra, Türkiye ile yaptığı Zımni bir anlaşmayla üç buçuk ay sonra, CİA APO’yu getirdi, Kahire Hava Alanında Türk görevlilere teslim etti. ABD’nin şartı, PKK fes edilip, siyasetin dışında kalacaktı. APO Ankara’ya gelir gelmez devletin isteğiyle, militanlarına ateşkes ilan edin, silahları bırakın yurt dışına çıkın emiri verdi. Bu aynı zamanda ABD’nin de isteğiydi. Yurt dışına çıkışlar devam ederken, derinden bir ses emir verdi çıkışlar durduruldu ama, ateşkes devam etti. Kandil’de 4 Nisan 2002 Tarihinde PKK kongresini Kandilde açık alanda yapacaktı, kongrede ateşkes sürecinin uzatılacağı tartışılıyordu. Kongrenin birinci günü, APO’nun avukatı Mahmut Şakar devletin askeri helikopteriyle gitti, kongre toplantısının yapıldığı yere kondu, oradaki yöneticilerin de helikopterle geleceğinden haberi vardı, Mahmut Şakar Helikopterden indi, APO’nun “Çatışmalar başlayacak” mesajını okudu kongredeki binlerce PKK’li tarafından alkışlandı, çıktı, korumalarıyla helikopterine binip geri geldi.
Ortadoğu’daki siyasi gelişmeleri yakından izleyen, her gelişmeden haberi olan ABD’dir. APO 3,5 ay CİA’nın elinde kaldı, kendisiyle ilgili her şeyi en ince teferruatıyla onlara anlattı. Bu nedenle CİA’nın PKK ile ilgili bilmediği hiçbir şey yoktur. Elbette ki ABD başta İŞİD olmak üzere, Ortadoğu’daki bütün İslami örgütleri, çalışmalarını ve ilişkilerini izliyor. ABD Saddam’ı gerekçe gösterip Ortadoğu’ya girdi, İŞİD’i gerekçe gösterip, 62 Müttefik dostunu yanına alıp, Ortadoğu’da varlığını sürdürüyor. Ancak Ortadoğu’da güveneceği tek dostunun da Kürtler olduğunu açıkça söylüyor.
Bölgeyi en iyi bilen, eski MİT başkanı, yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ağustos ayının başında, Bağdat, Tahran ve Şam’a gitti görüşmelerde bulundu. Hemen arkasında, güneydoğu Suriye’de Arap aşiretleri ve Kürtler arasında çatışmalar başladı. Her iki taraftan da ölenler olduysa da ABD devreye girdi, çatışmalar durdu.
Yeri gelmişken şunu da belirteyim. Araplarda Aşiret olmaz Kabiledir, aralarında kan bağı vardır. Kürtlerde Aşiret binlerce yıldan beri vardır, aralarında kan bağı yoktur. Aşiretçilik Zerdüşt’ten beri gelen bir yönetim biçimidir. Günümüzde bir ilçeyi ve köylerini düşünün. Aşiret reisi bölgenin yöneticisidir, seçimle gelir. Müslüman Arapların ve daha sonra Osmanlıların baskısıyla, Müslümanlaşan Kürtler de Aşiret Reisi yönettiği bütün topraklara sahip çıkmış. Günümüzde Müslümanlaşmamış Ezdi Alevi gibi Kürt Aşiret Reislerinin geniş toprakları yoktur. Suriye’nin Dicle nehrinin batısı boyunca, Irak’ın doğu Dicle nehri boyunca, çok sayıda Müslümanlaşmış ve Araplaşmış Kürt Aşiretleri vardır. Kendisini Arap sanan bu aşiretler, konuştuğum bazı insanlar, geçmişte Kürt olduklarını çok iyi biliyorlar.
1 Ağustos günü Ankara’da İçişleri Bakanlığının önünde bir patlama oldu, iki eylemci öldü, nizamiyedeki nöbetçi iki polis de yaralandı. Türkiye bunu gerekçe göstererek, Tankı ile Uçağıyla, Irak’ın kuzeyinde ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlere karşı saldırıya geçti. Aslında Türkiye saldırıları kendisinden biraz uzakta, Suriye’nin güneyinde Arap aşiretleri bölgesinde başlatmak istedi ama, tutturamadı.
Açıklamalara baktığımızda, Suriye’den iki PKK’li geliyor, Kayseri Develi ilçesinde bir insanı öldürüyor, arabasını alıyor, Adana yolundan dolaşıp Ankara’ya eylem yapmaya geliyorlar. Bu iki militan 9,5 kilo patlayıcı yüklü bir arabayla, kendileri silahlı ve yanlarında, takriben 1,5 metre uzunluğunda ve 20 cm çapında en az 40-50 kg ağırlığında bir de bomba atar var. Acaba bu militanlar, bu büyük silahı Suriye’den mi getirdiler, yoksa onu da mı bir yerlerden gasp ettiler. İç İşleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü aynı binada, tenha bir yerde, ortalık polis kaynıyor. Her an nizamiyede 5-6 polis bulunur ve nöbetçi polisler de sürekli, binanın etrafından nöbet tutar. Bu iki militan eyleme geçmeden önce, ortalığı kolaçan etmediler mi? Nizamiye her zaman polis kaynıyor ama o anda sadece iki polis var. Nizamiyeden binanın giriş kapısı en az 20 m Mesafe ve basamaklarla giriş kapısına çıkılıyor. Acaba bu araba, binanın giriş kapısındaki basamakları tırmanıp, içeriye girip patlayıcıyı içeride mi patlatmak istedi de nizamiyede polisler mi engel oldu? Oyun çok güzel tezgâhlanmış ama, oyuncular beceriksizmiş.
Aynı gün; Malatya, Diyarbakır hava alanları yetmiyor, Eskişehir Hava Alanında savaş uçakları, ile ikmal uçakları da kalkıyor, Güney Kürdistan’ın 140 km. Kadar içlerine gidiyor bomba yağdırıyor. Bu da gösteriyor ki, Türkiye büyük bir savaşa hazırlanıyor. Türkiye hazırlık yapadursun, İncirlik üssünden kalktığı söylenen bir ABD uçağı, Suriye Haseke’de Kürtleri bombalayan bir Türk SİHA düşürülüyor. Bu olay büyük savaşa hazırlanan Türkiye için, önemli bir uyarıdır.
İran ve Türkiye yıllardan beri, Ortadoğu Müslüman ülkelerini İslami hareketlerin yönetmesi için çaba harcıyorlar. Türkiye FETÖ, İran Humeyni, Afganistan Taliban, Lübnan Hizbullah, Filistin Hamas, Irak Haşdi Şabi, Suriye İŞİD geliyordu ama, Batı meseleyi gördü ve harekete geçti, ABD önderliğinde 62 müttefik devlet, Kürtlerle birleşti İŞİD’e karşı savaşıyor ama, asıl hedefi Ortadoğu’daki İslami yönetimlere engel olmak.
Ortadoğu’nun şeriatçı yönetimlerle yönetilmesi, en çok da İsrail’i huzursuz ediyordu. Sonuçta Filistin’i yöneten Hamas bütün hiddetiyle, 7 Ekim günü İsrail’e saldırdı. Aynı gün kuzeyden de Lübnan’ı yöneten Hizbullah İsrail’e saldırdı. Çok sayıda ölü, yaralı ve kaçırılan insan var. İsrail aynı gün savaş ilan etti, bütün imkanlarıyla, Filistin’e saldırdı. İran açıkça Haması desteklediğini söyledi, Hamas’ın zaten Ankara’da bürosu olduğu söyleniyor. Kürtler hatırlayın, Güney Kürdistan’da referandum yapılırken, Filistin Devlet Başkan’ı Mahmud Abbas “Kürt devleti Arapların bağrına saplanmış bir hançerdir” diyordu. Damarlarında Kürt kanı dolaşan bir insanın, bu rezilin sözünü unutmaması gerekiyor.
Sonunda Hamas sinyal verdi, İsrail de Ortadoğu savaşını başlattı. Bunu sadece İsrail Hamas savaşı olarak görmemek gerekiyor. 1815 Tarihinde Waterloo savaşından sonra, herkesin sınırları belli olan, bu günkü huzurlu Avrupa ortaya çıktı. Bu savaş da Ortadoğu haritasını ve siyasetini yeniden belirleyecek bir savaş olacak. Ortadoğu da huzur bulacak.
Türkiye Dışişleri Bakanı bir günde 12 ayrı devlet adamıyla görüşüyor, Hamas-İsrail arası, arabulucu olmalarını istiyor. Bunlardan bir tanesi de çıksa, PKK-Türkiye arasında arabulucu olsa, Kürtler de Türkiye’nin zulmünden kurtulur. Ankara olayından beri Türk uçakları, Batı Kürdistan’da enerji depolarını, içme sularını ve yiyecek depolarını bombalıyor. Çok sayıda da insan öldü.
İsrail’i destekleyen bütün güçlerin, Kürtlerin de yanında olduğunu, herkesin bilmesi gerekiyor.