Mayıs ayında milletvekili seçimi vardı, eğer adına seçim dersek. Parti Genel Başkanları adamlarını atadı, YSK listeleri onayladıktan sonra, vatandaş da gayet demokratik bir şekilde, onların atamalarını onayladı ama kimi seçtiğinde haberi yoktu. Türkiye’de bunun adı seçim. Bir de başkan seçimi vardı, o da ikinci turda kazasız belasız sonuçlandı. Kimisi seçimin bir oyun olduğunu anlamadı, kimisi de anladı ama, boyun büktü geçti. Muhalefet hala sonuçları tartışıyor ve tartışılmaya da devam edecek.
Selahattin Demirtaş; “Partime cumhurbaşkanı adaylığına hazır olduğumu belirttim, reddedildi” diyor. Eşi de diyor ki, “Selahattin üç kere müracaat etti, parti kabul etmedi”. Selahattin bir hukukçudur, yıllarca milletvekilliği ve parti başkanlığı yaptı. Demirtaş yıllardır hapiste, tutuklu değil hükümlüdür. Hükümlü olduğu için aday olamayacağını, YSK’nın kabul etmeyeceğini çok iyi biliyor. Önemli bir siyasi gerekçesi olmasaydı, bu yalanı söylemezdi. Kendisini başkan adayı göstermedikleri için, siyaseti bıraktığını söylüyor. Bir de Selahattin, “HÜDA PAR’a el uzatılması gerekiyor” diyor. Hemen arkasında Süleyman Soylu “HÜDA PAR bir devlet aparatıdır” diye açıklama yapıyor. Aslında Selahattin bununla çok önemli bir mesaj vermeye çalışıyor. Yoksa Selahattin sadece Edirne hapishanesinden özel uçakla, Diyarbakır’daki hasta babasını ziyarete götürdükleri için yapmıyor. Selahattin Ankara’da öğrenci iken, kaldığı yurdu, aldığı eğitimi ve arkadaşlarını hala söylemedi. Umarım bir gün de bunu açıklar.
CHP kazanmak istemediği için, seçimi kayıp etti. Mart 2003 yılında CHP Erdoğan’ı Siirt’te milletvekili yapmak için siyasi bir risk aldı ve çok çaba harcadı. Sonunda istediğini gerçekleştirerek, Erdoğan’ı başbakan yaptı, görevden almayı da hiç düşünmüyor. Eğer Atatürk sağ olsaydı, iki eliyle Erdoğan’ın ensesinden tutar, alnından öperdi. „Aferin oğlum Erdoğan, benim bıraktığım emanete en iyi sen sahip çıkıyorsun” derdi. CHP de göreve getirdiği Erdoğan’ın tam istedikleri gibi görevini yaptığı için, yönetimin değişmesini istemediler. Kılıçdaroğlu’nun bir elinde patates, bir elinde soğan, seçim propagandası yapıyordu. Sadece bu bile seçimi kazanmak istemediklerini gösteriyordu. Oynadıkları oyun da harikaydı, herkesi inandırdılar.
Kılıçdaroğlu 40 milletvekili verip yanına aldığı dört partiyi, Meral Akşener’in yanına verseydi, HDP’de başkan adayı çıkarsaydı, muhalefet birinci turda meclis çoğunluğunu, ikinci turda da başkanlığı kesin kazanırdı. Ben bu öneriyi daha adaylar ortaya çıkmadan, bir yazımda önermiştim. Ama muhalif bütün başkanların oyun oynadıklarını, bütün muhalefeti Hallaç pamuğu gibi atıp, etkisizleştirmek istediklerinin, ben de farkında olmadım. Görüldüğü gibi Erdoğan yoluna, muhalefette iç kavgalara devam ediyor. CHP Erdoğan’ı başa getirmek için 2003 yılında oynadığı oyununu, 2023 yılında da tekrarladı. CHP’nin sayesinde Erdoğan görevine devam ediyor.
Başkent Kandil, seçim ile ilgili açıklamalarında, hep Kılıçdaroğlu’nu destekledikleri açıklamalarını yapıyorlardı. Seçim bitti dillerini yuttular, kimseden bir yorum yok. HDP adına seçime giren YSP bütün gücüyle CHP’yi destekledi ama kendisi kayıp etti. Bu seçimde kazananlar da YSP’nin aday gösterdiği, aşırı Kemalistler oldu. Halbuki bunların Türkiye’deki bütün oyları bir milletvekili bile çıkaramazken, Kürt oylarıyla 40’dan fazla aşırı Kemalist milletvekili oldular. HDP’ye oy veren Kürtlerin önemli bir kesimi, dürüst davrandı aşırı Kemalistlere oy vermedi ve Ümit Özdağ’ın içişleri bakanlığını onaylamadı.
Seçimden önce en çok tartışılan konu, HDP kapatma davasıydı ama, şimdi AYM de dahil herkes konuyu unuttu. Halbuki HDP kapatma davasında, 687 kişiye siyasi yasak talebi vardı. Siyasi yasak kapsamında olanlardan bir kısmı milletvekili oldu. Devlet siyasi yasağı bunların ensesinde silah gibi kullanacak ve susturacak. Bir taşla iki kuş vurmak, işte buna derler.
12 Eylül Kenan Evren Cuntası, Paşalar Cumhuriyetinin yeni yol haritasını yeniden belirledi, Osman abi rolüne soyundu. Atatürk’ün partisi CHP 2003 yılında özel yetiştirilmiş AKP kadrolarına teslim etti. Bu nedenle CHP kendi eliyle başa getirdiği kadrolarını, yine kendi eliyle kenara itemezdi. Bundan sonra AKP’nin Kemalizm’in bir numaralı savunucusu olduğunu hep birlikte göreceğiz. Zaten Atatürk de Türk Müslüman Hanefi Türkiye’yi hayal ediyordu. Atatürk’ün tarif ettiği Türkiye’ye, Erdoğan da yerli ve milli diyor.
Paşalar Cumhuriyetinin yüz yıldır izlediği, inkâr ve imha siyaseti, Kürt Milletine iliklerine kadar, felaket ve sefaleti yaşattı, hala da devam ediyor. Bütün siyasi partiler, bunu elbirliğiyle sürdürmeye kararlılar. Kulağa hoş gelen değişim sözüne sakın inanmayın, Kürtler için zulme devam. Zulmün temellerini Atatürk attı, inşasına da Erdoğan devam ediyor. HDP de inşa için malzeme taşıyor.
Şu anda Parlamentoda 16 partinin temsilcisi var. Seçim propagandalarında hiçbiri ülkenin yaptığı siyasi hatalarla tek başına kaldığını söylemedi. Türkiye PKK’ye karşı savaşıyor görüntüsü ile üç yıldır, Güney Kürtistan’ı işgal etmiş, 500’den fazla Kürt köyünü haritadan sildi. Üç yıldır her türlü savaş silahını kullandığı halde, Başkent Kandile yanlışlıkla da olsa bir mermi düşmedi. Bölgede Türkiye’yi aralarına almamış, İŞİD’de karşı birlik oluşturmuş 62 devlette izliyor.
Türkiye önce; Suriye yönetimine karşı savaşan, irticacı örgüt militanlarını devşirdiği, militanlardan adına SMO dediği bir örgüt oluşturdu, eğitti ve 2016 yılında da Türk ordusu batı Kürtistanı işgal etti. Şimdi de Batı Kürtistan’da, SMO militanlarıyla Türkiye’deki Suriyeli mülteci Araplara, Kürt arazilerinde konut inşa ediyor. Bölgedeki 62 müttefik devlet ve bütün dünya bunu izliyor. Türkiye 90’lı yıllarda Kuzey Kürtistan’da PKK’den koruyorum gerekçesiyle yıktığı 4 binden fazla Kürt köyünü yapmıyor ama, gitmiş Batı Kürtistan’da Türkiye’deki Arap mültecilere konut yapıyor. Bu savaşın ve konut inşaatının da bir maliyeti var. Seçimlerde kimse bunu konuşmadı.
Kuzey Azerbaycanlılar bir sorun yaşadığı zaman, Ankara yöneticileri “soydaşlar” diye nara atarak Bakü’ye dolarlar. İran olaylarında Pastarlar yüzlerce soydaş Azeri’yi öldürdü, Kuzey Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçiliğine silahlı saldırıda bulundu ama Türkiye’den ses yok. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, yüksek düzeyde uranyum zenginleştirdiklerini söylüyor. Bu açıklama Batı ülkeleriyle yaptığı anlaşmaya rağmen, Batıya savaş ilan etmektir. Türkiye’den yine ses yok. Ankara’da siyasetçiler eğilerek masanın arkasına gizlenmeye çalışıyor. Batı da ayak uçlarına basıp boynunu uzatarak bunları izliyor.
ABD parasını aldığı halde, Türkiye’ye savaş uçağı vermiyor. ABD önderliğinde Suriye’de İŞİD’e karşı 62 devletten oluşan Müttefik güçler arasına Türkiye’yi almadı. AB Türkiye AİHM kararlarını uygulamadığı için, 2022 yılında Türkiye’nin AB üyeliğini askıya aldı. Türkiye; gündemde kalmak için, İsveç PKK üyelerini barındırdığı için, NATO üyeliğine karşı çıkıyor. Halbuki İsveç, Ankara Kandil ilişkilerini, APO’yu nasıl idamdan kurtardıklarını, Selahattin Demirtaş’ı Edirne’den Diyarbakır’a özel uçakla hasta babasını nasıl ziyarete götürdüklerini, her batılı ülke gibi, yakından izliyor.
Türkiye dış siyasette kendisini nasıl yalnız bıraktığı ile ilgili, birkaç örnek yazmaya çalıştım. Seçim sürecinde, siyasetçiler bu sorunları ağzına bile almadı. Çok bilmiş aydınlar ve gazeteciler de korkudan es geçtiler. İnsanlar sadece Kılıçdaroğlu’nun cebinde taşıdığı patates ve soğan meselesini yazdı ve tartıştılar.
Kürtlere karşı yüz yıl önce başlayan soykırım siyaseti aynen devam ediyor. BM kararlarına göre, “bir toplumu yok etmek için, kullanılan bütün yöntemler soykırımdır” diyor. İlle de insanların kellesini kesip, kurda kuşa yem etmek soykırım değildir. Günümüzde dökülen Kürt kanı, sadece sırtını yasladıkları dağların mağaralarında kalmadı, son yıllarda bütün dünyaya yayıldı. Artık dünya devletleri de ellerine Kürt kanı bulaşmasını istemiyorlar. Ankara siyaseti bunu görüyor ama, görmek de istemiyor.
ABD Başkanı Bill Clinton 1999 yılında Ankara’yı ziyaretinde, mecliste yaptığı konuşmasında, “Yeni bin yılın arifesindeyiz, eğer Türkiye Kürt vatandaşlarına doğuştan gelen haklarını verip iç barışını sağlarsa, önümüzdeki yüzyıl Türklerin yüzyılı olacaktır” demişti.
Ben de diyorum; Türkiye’nin tek sorunu, yüzyıl önce Kürtlere karşı başlattığı ve hala devam eden soykırımdır. Türkler Kıbrıslı soydaşları için, doğuştan gelen hakları için ne istiyorsa, Kürt vatandaşları için de aynı hakları tanımak zorundadır. Yoksa girdikleri çıkmaz sokakta, sağ salim çıkamazlar. Ne seçim ne de geçim insani sorunları çözmeye yetmez.
Haziran 2023