Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu yaptığı bir toplantıda, üyelerine hitaben yaptığı konuşmada, “bölgenin demografik yapısını bozmamak için, deprem bölgesinden gelenlere iş verilmemesi gerekiyor” dedi. Peki bu depremden etkilenen 13,5 milyon insan, bu herifi kendilerine üren köpek olarak görmesin de ne yapsın?
Bu herif kendisi Türkmen değil, balkanlardan devşirilmiş, Anadolu’nun demografik yapısını bozan, haramzadelerdendir. Sıkı ise gitsin DNA testini yaptırsın, haramzade olduğunu görecektir. Zaten kendisi de haramzade olduğunu biliyor, sahiplerine yaransın diye boşa ürüyor.
Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı 10 şehir, ilçe ve köylerinde depremle, 13,5 milyon insanın üzerine evleri yıkılmış ve artçı depremler hala devam ediyor. Kimisi enkaz altındaki çoluk çocuk, yakınlarını ararken, kurtulanlar da kaçabilecekleri yerlere kaçıp gidiyorlar. İnsanlar kar kış eksi 10 derecede yağan karın altında dışarıda kaldılar. Yemek, içecek su bile bulamıyorlar. Bütün insanlık yardım elini uzatmış yardıma koşuyor, bu insanlara yardımcı olmaya çalışıyor. Devşirme bir haramzade de çıkmış bu insanlara ürüyor.
Elbette ki; depremin parçaladığı yollar, hava alanları, demiryolları ve yağan kar, ulaşımı engelliyor. Bu kadar insanın yardımına ulaşmak da hayli zor. Buna rağmen, bütün insanlık yardım elini uzattı. İnsanlar karda kış da yemeden, uyumadan enkaz altında sağ kalanları, kurtarmaya çalıştılar. Ben insanım diyen herkes, bunlara saygı duyuyor. Elinize yüreğinize sağlık diyorum.
Anadolu insanı asılında 1923 tarihinde, İngiliz General Harington orayı Osmanlı Paşalarına teslim ettiği günden beri, siyasi depremi yaşıyor. Kürdistan’da Lice, Ağrı ve Dersim siyasi depremlerinde, milyonlarca Kürt enkaz altında kaldı. Bunlardan sonra gelen şiddetli artçı depremler (askeri darbeler) den, her birinde 100 binlerce Kürt, enkaz altında kaldı. Fakat dünyada hiç kimse, yardıma gelmedi ama, şimdi bütün dünya yardıma koştu, gelin bunu unutmayalım.
Kuzey Kürdistan Maraş depremlerinde, 10 şehir ve buralarda yaşayan 13,5 milyon Kürt enkaz altında kaldı. Yüzlerce ülke enkaz altında kalanları, kurtarmak için yardıma koştu. Türkiye’den de çok sayıda insan, yardıma koştu. Deprem alanı tamamen enkaza dönüştü, oturulacak gibi değil. Bu kadar geniş bir alana yayılmış, bu kadar insanın ihtiyaçlarını karşılamak hiç de kolay değil. Bazıları depremzedelerin mağduriyetini siyasi araç olarak kullanmaya çalışırken, Zeytinoğlu gibi bazı zübükler de beyninde sakladığı pislikleri dışarı kusuyor. Leylek yavrularının önüne kursağındaki pisliği döker gibi o da beynindeki pisliği üyelerinin önüne döküyor.
Cephe kaçkını Osmanlı Paşaları, İngiliz General Harington’dan, yönetimi devir aldılar, adına Cumhuriyet dedikleri bir yönetim oluşturdular. “Türkiye Cumhuriyeti Laik Demokratik bir hukuk devletidir” Devşirme Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, 18 Eylül 1930 tarihinde, Ödemiş’te yaptığı bir konuşmada, “Benim fikrim kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür, Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır. O da hizmetçi olmak, köle olmaktır” diyor. Tek parti yönetimi, Valiler aynı zamanda İl Başkanı, seçimlerde açık oy kullanma ve gizli sayım. 1925 tarihinde çıkarılan 677 sayılı yasa ile, Alevilik yasaklandı, günümüzde Şafiilik de yasak. Bakan Bozkurt gayet isabetli bir tarifte bulunmuş.
“Ne mutlu Türküm diyene.
Bir Türk dünyaya bedeldir.”
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz.”
Devletin zihniyetine uygun, daha bir çok atasözü ürettiler. Devleti yönetenler de domuz olmak istemiyor. Mustafa Kemal 800 lira maaşla, 15 yıl Cumhurbaşkanlığı yaptı. Öldüğünde, toplam 103 bin dönüm araziden oluşan, 5-6 Çiftliği ve İş Bankasının % 33 hissesi vardı. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal bunları 800 liralık maaşından arttırdığı paralarla mı aldı? 1950 yılına kadar, ülkeyi Osmanlı subayları yönetti, her biri arkasında bir servet bırakarak gitti. Balkanlardan ithal edilen, devşirme Türkler de bu ninni ile büyüdüler. Devlet Anadolu’da yaşayan diğer bütün kesimleri inançsal ve ulusal olarak düşman ilan etti. Türkiye bu temeller üzerinde oluştu, kuruluş zihniyetini koruyarak, yoluna devam ediyor.
Geçmişini dürüstçe sorgulamayan ve yargılamayan bir ülkenin, yolu sisli ve dumanlıdır, ileriye gidemez. Demokrasilerde bireyin bir fail olduğu, devletin ortağı ve siyasiler tarafından yönetildiğini bilmesi gerekiyor. 10 Şehir ilçe ve köyleriyle yerle bir olmuş, Devlet Başkanı; “ben evlerinizi bir yılda yapıp teslim edeceğim” diyor. İnsanlar alkışlıyor. Türkiye’nin yıllık çimento üretimi 70 milyon ton civarında. Bunun 30 milyon tonunu da ihraç ediliyor. Yani Türkiye başka hiçbir şehirde ev yapmazsa, ürettiği mevcut çimento ile yılda ancak yıkılan bir şehri yapabilir.
Bütün kesimlerin dilinde “Binaların yapımında müteahhitler sorumlu” sözü dolaşıyor. Yüzlerce müteahhit yakalandı, bir kısmı hapiste. Belediye sınırları içerisinde yapılan bütün binalar, Belediyenin kontrolünde yapılır. Belediyenin Fen İşleri Müdürlüğü vardır, burada onlarca, inşaat, elektrik, makina mühendisi ve tekniker çalışır. Her belediyede çok sayıda zabıta çalışır, görevi belediye adına, şehri denetlemektir. İlkokul mezunu bir müteahhidin onlarca şehirde inşaatı var ama hepsi de Belediye Fen İşlerinin kontrolü altında yapılır. Peki müteahhitler, deniz kumu, yerden çıkarılan topraklı kumu kullanırken, belediye başkanları neredeydi? Kaçak inşaat yapılırken, mühendisleri, zabıtaları neredeydi? Bayındırlık Bakanlığına bağlı yapılan bütün binalarda, müteahhidin bir şantiye şefi ve bayındırlığın bir kontrol mühendisi vardır, istihkakı onun kontrolünde hazırlanır. Peki müteahhit elinde eğitimli usta belgesi olmayan ustaları çalıştırarak, çürük bina yaparken, bu görevli ve sorumlu mühendisler neredeydi?
Cumhuriyetin yöneticileri atadan kalma gelenekle, görevine rüşvetle başlıyor, rüşvetle devam ediyor. Eğer çürük yapılardan dolayı tutuklanması gereken birileri varsa, Bayındırlık Bakanlığının görevlileri, Belediye Başkanları ve onun emrindeki görevlilerdir. Bunların sorgulanması ve yargılanması gerekiyor. Neden zamanında müteahhidin binayı çürük yapmasına müsaade ettiler, neden görevlerini yapmadılar, yoksa rüşvet mi aldılar? Türk devleti rüşveti alanı sorgulamaz, çünkü o kendi görevlisidir. Rüşveti vereni sorgular, çünkü o sıradan bir insandır. Hiç devlet görevlisi rüşvet almakla suçlanır mı, devlet rüşvetçi sayılır. Devlet te kuruluşundan beri ak ve paktır.
Türkiye’de 1948-55-60-65-70-80-95 ve 2002 yılı olmak üzere, tam yedi kere imar affı çıkmış. Demek ki depremde binalar sadece çürük yapıldığı için yıkılmıyor, TBMM’nin çürük binalar için af çıkardığı için yıkılıyor. Bu af kahramanı Milletvekilleri tutuklanmalı ve sorgulanmalıdır. Bir numaralı suçlu devletin kendisidir. Hiçbir suçu olmayan müteahhitleri sorguladılar, tutukladılar, bir süre sonra da hepsini adli kontrol hapishanesine, yani evine gönderecekler, böylece devlet de ak ve pak kalacak, atasından öğrendikleriyle yaptıklarına devam edecek. Devletin bu kadar kontrol kadrosu varken, Yapı Denetim oyuncağını çıkardılar, devletin suçunu onlara yüklemek için.
Maraş depremlerinin ülkeye maliyeti, 40 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor. Acaba devletin Kürt milletine yaşattığı siyasi depremlerin maliyeti ne kadar? Bunu hiç kimse ağzına almaz, söyleyenin de dilini keserler. Basından öğrendiğimize göre, PKK’ye karşı savaş devlete 300 milyar dolara mal olduğu söyleniyor. Demek ki sadece son zamanlarda Kürtlerin yaşadığı siyasi depremler, Maraş depremlerinden yedi kat daha şiddetliymiş.
Devletin sadece adı var, kitaplar dolusu yasaları var, cepleri dolu yöneticileri de var. Eğer dürüstçe yöneten bir devlet olsaydı, görevlerini dürüstçe yapmadıkları için, Cumhuriyetin bütün Belediye Başkanları, yardımcıları ve Fen İşlerindeki görevlilerin hepsi, şu anda kodeste olmaları gerekiyordu. Eğer dürüstçe yöneten bir devlet olsaydı, İçişleri Bakanlığı yapmış olanlarını, onun emrinde imar işlerinde görev yapan, bütün görevlileri dürüstçe görevlerini yapmadıkları için, şu anda kodeste olmaları gerekiyordu. İnşaat bilgisi olmayan, yapımında hiçbir sorumluluğu olmayan ve başka mesleklerden olan birkaç müteahhit tutuklandı, bir süre sonra ortalık sakinleşir, onlarda adli kontrol hapishanesine gider, devlette ak va pak kalır görevini yapmaya devam eder.
Yakın zamana kadar binalar ya deniz kumu ile ya da yerden çıkarılan topraklı kum ile yapılıyor, standartlara uygun demir yok. Devlet bu rezaleti görmezden geldi. Türk müteahhitler başka ülkelerde de bina yapıyorlar, oradaki görevliler dürüstçe görevini yaptığı için yaptıkları binaların hiçbiri de çürük değil. Demek ki sorumlu müteahhit değil, devletin kendisidir. Belediye bir hizmet kurumudur, şirketi olmaz. Ankara, İstanbul, İzmir ve daha birçok belediyenin, onlarca şirketi var, rüşvet komisyonculuğu yaparlar. Kızılay bir yardım kurumudur, şirketi olmaz ama, Kızılay’ın da rüşvet komisyonculuğu yapan, çok sayıda şirketi var.
Mart 2023