Zulmün örtüsü yalandır. Osmanlı Sultan’ına karşı darbe yapan, Sultan’ı ihanetle suçlayan ve Harington’un da desteği ile yönetimi ele geçiren, devşirme Paşalar masal gibi tarih anlattılar. Çünkü kendileri Anadolu’yu bilmiyor, tanımıyor, insanlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Osmanlı bunları elindeki zulüm sopası olarak kullanıyordu. Maddi, manevi ve sosyal yaşamdan da haberleri yoktu, Bütün dünyayı Saraydan ibaret sanıyorlardı. Sarayın zulmü sonunda, Sarayı berbat etti. Devşirme Paşalar, başlarında Sultan olmadan, eskisinden daha zalimane bir şekilde, ülkeyi yönetmeye başladılar. Başlattıkları zulüm, sadece zaman farkı ve yönetici değişikliğiyle hala devam ediyor.
“Mustafa Kemal Paşa, Adana’da bindiği trenle, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi.”
Yalan; Mustafa Kemal Filistin cephesinde görevleydi. Diyarbakırlı Ekrem Cemil Paşa (Muhtasar Hayatım) adlı kitapta anlattığına göre, Halep’te bir otelde Mustafa Kemal ile karşılaşıyor. Daha önce Diyarbakır’da tanışıyorlar. Ekrem birliğine gitmek istediğini söyleyince, o da “Ekrem birlik falan kalmadı, ben İstanbul’a gidiyorum, sen de gel birlikte gidelim, çok güzel şeyler olacak” diyor. Birlikte Halep’te trene biniyorlar Adana’da Ekrem iniyor Diyarbakır’a gidiyor, Mustafa Kemal de İstanbul’a devam ediyor. Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Komutanlığına atanıyor, 7 gün sonra görevini bırakıyor. Şam Emevi Cami’sinin havlusu, binlerce yaralıyla dolu iken, onları da yerinde bırakıp İstanbul’a kaçıyor. Geldiği gün akşam da General Harington’un evinde misafir oluyor.
“Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’da kırık dökük, pusulası bozuk bir gemiye tek başına bindi, Samsun’a gitti”. Yalan; Saray’ın özel gemisi Bandırma’ya bir gurup arkadaşıyla beraber bindi Samsun’a gittiler.
“Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak için, 9 Ordu Müfettişliği teklif edildi. Mustafa Kemal kendisine geniş salahiyetler tanıyan bu vazifeyi kabul etti”.
Yalan; Mustafa Kemal’in elinde müfettişlik belgesi yoktu, çünkü Osmanlı ve Ordusu lağvedilmişti, olmayan ordunun müfettişi olmaz. Ankara’ya Cumhuriyeti kurmaya gidiyordu, Samsun’da ne işi vardı? Niye Trene binip kısa yoldan Ankara’ya gitmedi?
“19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşıyor, 27 Aralık 1919’da Ankara’da Dikmen sırtlarında karşılanıyor”.
Yalan; 7 Ay 8 gün süren bu yolculuk sırasında, neredeydi, neler yaptı? Tamam 28 Mayıs 1919’da Havza toplantısını yaptı, başka neler yaptı? İtilaf devletleri İstanbul hükümetine şunu sordular, “Tanınmış bir Türk General’in Anadolu’da ne işi var.” Yalan; İstanbul’da hükümet lağvedilmiş soru soracak hükümet yoktu. Mustafa Kemal 1 Nisan 1916’da general oldu ama, namı dünyaya çabuk yayılmış. Misak-ı Milli topraklarını General Harington yönetiyordu, yerel yöneticileri de İngiliz ve Fransız subaylardan oluşuyordu. Yani Misak-ı Milli alanının güvenliğinden, İngiliz General Harington sorumluydu, sorusu olan ona sorardı.
Adana, Maraş, Antep ve Urfa Misak-ı Milli sınırları içerisindedir, buraların güvenliğinden General Harington sorumludur. Yöneticileri de Harington’un görevlendirdiği İngiliz ve Fransız subaylardan oluşuyordu. Mondros ateşkes antlaşmasına göre, buralar zaten İngiliz ve Fransızların egemenliği altında, işgal oyunu bir uydurma. Misak-ı Milli sınırları içerisindeki nüfusun büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşuyordu, devşirme paşalar için yutulması zor bir lokma olacaktı. İşgal ve kurtuluş oyunlarıyla, 1926 Ankara antlaşmasıyla, Kürdistan’ın bir kısmını Fransızlara, bir kısmını da İngilizlere bıraktılar ve bu günkü sınırlar belirlendi.
“Türkiye Laik Demokratik bir devlettir.” Paşalar Cumhuriyetinde (Kemalizm Türklerin Dinidir) İslam’a benzetmeye çalışsalar da İslam’la hiçbir alakası yoktur. (Türkiye’de yaşayan herkes Müslüman Hanefi ve Türk’tür) hiç kimsenin başka bir din ve dil seçme şansı yoktur. Avrupalı devşirme Türkler, muhacir olarak gelir gelmez bunu kabul ettiler. (Ne mutlu Türküm diyene) sloganıyla mutlu olmaya çalıştılar. Günümüzde bunların tamamı, Müslüman-Hanefi ve Türk ırkçılığının militanıdırlar.
Laik Türkiye’de 20 Milyon Alevi yaşıyor. 1925 Tarihinde, 677 sayılı yasa ile Alevilik yasaklandı, Alevi Tekkelerinin malına mülküne el kondu ve Alevilik hala yasaktır, 677 sayılı yasa hala yürürlüktedir. Türkiye’de 20 Milyon kadar Müslüman-Şafii yaşar. Türkiye’de sadece Diyarbakır’da yarım Şafii camisi kaldı, başka Şafii Camisi yoktur. 3000 kadar Şafii Camisi’ni 90’lı yıllarda TSK yıktı, geri kalanını da resmi mezhep olan Hanefi Camisine dönüştürdüler. Türkiye Laik bir ülkedir…!
“Türkiye Demokratik bir ülkedir.” Evet Türkiye Kongo’dan biraz daha demokratiktir. Devşirme Paşalar bir darbe ile yönetimi ele geçirdi, Cumhuriyet denen bir yönetim biçimiyle ülkeyi yönetmeye başladılar. Lenin’in de desteğini alarak, önce Osmanlıya karşı çıkan insanlara saldırdılar. Hani Ermeniler nerede? Hani Karadeniz Pontus Rumları nerede? Paşalar bunların bir kısmını Pastırma, bir kısmını da sucuk yaptılar.
Devşirme Paşalar döndü Lenin de desteği ile Kürtlere saldırdı. Önce Batı Dersime (Koçgiri) saldırdılar. Burada Kürtleri sallandıracak hazır sehpalar olmadığı için, önüne çıkanı kurşuna dizdiler. Arkasında 1925 yılında Piran’da Müslüman-Şafii Kürtlere saldırdılar, önüne çıkanı büyük küçük, kadın çocuk kurşuna dizdiler. Yakaladıklarını da Diyarbakır’da, Şehy Sait ile birlikte darağaçlarında sallandırdılar, cenaze hırsızları, cenazelerini de çaldı götürdüler. Muhtemelen kebap yaptı rakı içtiler. 1926-1929 Ağrı’da Ezidi Kürtlere saldırdılar. Üç yıldan fazla süren, Ağrı Ezidi katliamında, gördüklerini kurşuna dizdiler, uydurma mahkemelerde yargılayıp, sallandıracak kimseyi bırakmadılar. 1937-38 Doğu Dersim, gördüklerini kurşuna dizdiler, mağaralarda gizlenenleri daha sonra sürgüne gönderdiler. Yakaladıkları Seyit Rıza ve arkadaşlarını uydurma bir yargılama sonucu, Elazığ’da astılar. Cenaze hırsızları, Seyit Rıza ve arkadaşlarının da cenazelerini çaldı götürdüler. Dersimlilerin bütün malını mülkünü ganimet olarak talan etti götürdüler. Binlerce Dersimli küçük kızları da subaylara ganimet olarak dağıttılar.
Paşaların en büyük marifeti, İstiklal mahkemeleri, şark ıslahat planı gibi insanlık dışı uygulamalar.
27 Mayıs 1960 tarihinde, Paşalar yine darbe yaptı yönetime el koydular. İlk iş olarak, Kürt ileri gelenlerini, Sivas’ta oluşturdukları bir kampta topladılar. Kampta yaşları 14 ile 70 arasında 485 Kürt vardı. Aylarca bu insanlara karşı, insanlık dışı uygulamalarda bulundular. 1978-79 yıllarında CHP iktidarı döneminde, Maraş’ta başlayarak, Kürt Alevilerin yoğunlukta yaşadıkları şehirlerde, insanlık dışı uygulamalarla, Alevileri göçe zorladılar ve milyonlarca Kürt alevi yerini yurdunu terk etti, bir meçhule göçtü gittiler.
Paşalar 12 Eylül 1980 tarihinde yine darbe yaptılar. Bu sefer kadın kız, yaşlı genç çocuk eline geçirdiklerini işkencehanelere doldurdu işkence yaptılar. Yüzlerce insan işkenceden öldü, binlercesi sakat kaldı. Binlerce insan yıllarca hapis yattı. Ben işkencede iken, Malatya Basak köyü muhtarının 8 yaşındaki oğluna baban nerede diye sordular, bilmiyorum deyince, dövdüklerine şahidim. Bunun gibi daha yüzlerce çocuk, işkencehalerde dövüldü. Askerler defalarca baskın yapıp, insanlık dışı yöntemlerle, köylerde, mahallelerde arama yapıyorlardı. Hatta askerden, polisten hakaret görmeyen dayak yemeyen kimse kalmadı.
90’lı yıllarda Kürtlere saldırdılar, köylerde gece sokağa çıkma yasağı ve yayla yasağı getirdiler. Köylüler hayvanlarını sattı, bir meçhule göçtü gittiler. Dört binden fazla Kürt köyünü, TSK yaktı yıktı 3-4 Milyon insanı göçe zorladılar. Devlet teröristlerden koruyamıyorum diye köyleri yaktı, göç etmek mecburiyetinde kalan, 3-4 Milyon insanla hiç ilgilenmedi. Devletti, devletti köyünü teröristlerden koruyamayan devletti.
Daha dün Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kürt şehirlerinde çalışan memurlarına süresiz izin verdi. Önce sokağa çıkma yasağı ilan etti, arkasında topuyla tüfeğiyle ordusuyla polisiyle saldırıya geçti. İnsanlar evlerinde beklerken, şehirler bombalandı yerle bir edildi. Enkaz altında kalanları çıkarmaya bile izin vermediler. Olaylarda Davutoğlu’nun emriyle öldürülen, 28 yaşındaki Hakan Aslan’ın cenazesini 7 yıl sonra bir çuvalın içerisinde, babası Ali Rıza Aslan’a teslim ettiler. Dünya var olalı, yeryüzünde böylesi bir vicdansızlık görülmemiştir.
Kürtler; Kısaca Paşaların Sultan’a karşı yaptıkları darbeden başlayarak, Paşalar Cumhuriyetini tarif etmeye çalıştım. Acaba hangi yönetim ve hangi yönetici döneminde, Kürtler insanca yaşayabilmişlerdir? Hangi yönetici diğerine göre, Kürtlere karşı daha insanca davranmıştır? Yüz yıldır yönetmek için seçilenlerin hepsinde verdikleri oylarla, Kürtlerin de katkısı var.
Sende suçlusun demeye dilim varmıyor ama, suçun büyüğü sende canım kardeşim.
Bu rezalete “Laik, demokratik hukuk devleti” demek için, insanında rezil olması gerekiyor.
Eylül 2022