Bu cümle, her Kemalist’in konuşmasının nakaratını oluşturur. Bu yalanları tekrarlarken de yüzleri kızarmaz. Türkiye Cumhuriyeti kurucuları arasında, bir tek Türk yoktur. Tamamı çocuk pazarlarında satın alınmış, Avrupalı Hristiyan çocuklarından oluşan paşalardır. Bunların ne Türklükten haberleri vardı ne de İslam’dan. Müslümanların az olduğu, Türklerin olmadığı bir alanda, Müslüman Türk devletini kurdular. Günümüzdeki şaşkınlık, bu şaşkınlığın ürünüdür.
Osmanlı Türk değil, Afgan kökenlidir. Osmanlı arşivleri orada, o arşivlerde Türkçe bir tek sayfa yazı bulamazsınız. Osmanlı Türklere, “Etrak-ı be idrak” der aşağılardı. Osmanlı sarayında bir tek Türkmen hizmetçi bile olmamıştır. Aksini iddia eden olursa, gitsin DNA testini yaptırsın, ondan sonra gelsin konuşsun. Son günlerde sıkça gösterilen, Fatih Sultan Mehmet’in resimlerine bakın, neresi Türkmen’e benziyor? Karadeniz Pontus Türklerinin, DNA testi yapmalarına da gerek yok, aynaya baksınlar yeter.
Kemalistler; Osmanlı Sarayında, İslam Şeriatı hakimdi diyorlar. Halt etmişler, Osmanlı’ya Şeriatçı demek, İslam Şeriatına yapılacak en büyük saygısızlıktır. Osmanlı Sarayında Sultanlara ait 500-600 cariye vardı. Bu cariyelere bekçilik yapmak için, Afrika’dan getirilen iri yarı zenciler, önce kısırlaştırılır ve hareme korucu yaparlardı. İnsanlık tarihinde böyle bir terbiyesizliği, sadece Osmanlılar yapmıştır. Sultan ölünce yerine geçen oğlu veya kardeşi, Saraydaki bütün cariyelere sahip olurdu. Zengin baba ölünce nasıl ki oğluna, yüzlerce inek miras bırakıyorsa, Osmanlı Sultanı da ölünce, oğluna yüzlerce cariyesini miras bırakıyordu. Alın size Osmanlı Sarayı, hangi yüzsüz, ahlaksız bunu İslam Şeriatına benzetebiliyor? Tek kelimeyle bu benzetme terbiyesizliktir.
Osmanlı ordusu; pazardan satın alınmış, kimsesiz Avrupalı çocuklardan oluşan, bir eşkıya sürüsüdür. Bu çocuklar özel kışlalarda, özel eğitmenler gözetiminde eğitilir, sivil toplum ile görüştürülmez ve asker olarak kullanılır. Bunlar maaşlı askerlerdir, Saray kızları hariç, evlenmeleri yasaktı. Kim Saray’a sadakatle hizmet eder, Sultan’ın gözüne girerse, meslekte en üst kademeye kadar yükselirdi. Sultanlar gözünün önünde, kardeşlerini ve oğullarını öldürme emri verirdi. Bütün askerlerin sabırsızlıkla beklediği, böyle bir emri yerine getirmenin ödülü, makamında yükselmekti. Sultan’ın emriyle, kardeşini ya da oğlunu öldürenler, derhal paşa olurdu. Alın size Osmanlı Sarayı.
Sarayın emir ve komutası altında, özel eğiticiler tarafından büyüyen Osmanlı Paşaları, Cumhuriyeti kurduklarını iddia ediyorlar. Mustafa Kemal aklına Cumhuriyeti koymuş, Halep’te trene binmiş doğruca, işgal altındaki İstanbul’a gelmiş. Burada bir müfettişlik belgesi alarak, tek başına gizlice kırık dökük ve pusulası bile çalışmayan bir gemiye binmiş, gizlice işgalci gemiler arasından geçerek, üç gün üç gecede Samsun’a çıkmış. Oradan da Ankara’ya geçmiş, Cumhuriyet’i kurma çalışmalarını başlatmış.
Peki efendiler, Mustafa Kemal Halep’ten gelirken neden Ankara’da Trenden inip arkadaşlarını çağırmıyor da işgal altındaki İstanbul’a gidiyor?
Neden İstanbul’dan gizlice trene binip, Ankara’ya gitmiyor da Samsun’dan dolaşıyor?
İstanbul’dan trene binseydi bir günde Ankara’ya varırdı, neden Samsun’dan haftalarca dolaşmış?
Osmanlı ordusu fes edilmişti, kimi teftiş etmek için, müfettişlik belgesi aldı?
Daha sonra İstanbul yöneticisi İngiliz General Harington, Mustafa Kemal’in Yedikule zindanlarındaki arkadaşlarını, trenle Ankara’ya gönderdi. Kemalistler tarihi masal gibi anlatırlar, bu kısmı da masallaştırmışlar.
Hiçbir Osmanlı Paşası cephede ölmedi, çünkü Osmanlı topraklarında uğruna ölecek hiçbir şeyleri yoktu. Cephede sıkışanlar, cepheyi bırakıp kaçıp İstanbul’a geliyorlardı. Sultan Reşat’ta cephe kaçkını Paşaları yakalayıp, Yedikule zindanlarına dolduruyordu. Yedikule zindanlarındaki cephe kaçkını Paşalar daha sonra, Harington bu Paşaları Ankara’ya gönderdi, gidenler kurulan yeni Cumhuriyetin kurucusu ve yöneticisi oldular.
Paşalar Cumhuriyetinde “Kemalizm Türklerin Dinidir” herkes Türk ve Kemalist dinden olmak zorundadır. Kemalist Din’e göre kadının mahrem yeri saçları ve boynudur. Kadın Türkbant denen bir örtü ile saçını ve boynunu kapattı mı her şey yapabilir. Kadın subay olur, erkeklere savaş eğitimi verebilir. Güzellik yarışmalarına, spor yarışmalarına katılabilir. Yönetici, gazeteci, sunucu hatta Doktor olur yeni Müslüman olmuş erkekleri sünnet edebilir. Velhasıl kadın her şey olabilir, ülkeyi bile yönetebilir.
İslam’da kadının yeri; kadınlar erkeklere liderlik, yöneticilik ve imamlık yapamazlar. Kadının eş seçme ve boşanma hakkı yoktur. İtaatsiz kadını eşinin veya babasının dövmesi caizdir. Bir erkek dört kadınla evlenebilir, istediği kadar da cariyesi olur. Kadın siyah burkasını giyip, peçesini takmadan dışarı çıkamaz. Kadın ancak kafes arkasında, erkeklerle konuşabilir. Buluğa ermiş küçük kızlar, uygun bir adayla, velileri tarafından evlendirilir. Klitoris kesilerek kadında sünnet olur. Kur’an’a göre kadınların ahiretteki kaderi de kocalarının kaderine bağlıdır. İslam’da kadın Tanrının kullarına bir armağanıdır. Peki bu kadının, Kemalist Din’i benimsemiş Türkbant’lı bir kadınla ne alakası var?
İslam’da Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğü diye bir kurum olmaz. Kemalist Din’de böyle bir kurum var, din adamları devlete ve siyasete sadakatle bağlı olarak görev yapar, maaşını da devlet memuru olarak bütçeden alırlar. Her vatandaş Devletin Din İşleri Genel Müdürü’nün verdiği Kemalist fetvalara göre yaşamını ayarlamak zorundadır. Bütün Semavi dinlerin benzer yanları olduğu gibi, Kemalist Din de diğer Semavi dinlere benzer yanları var. Görüldüğü gibi Paşalar Cumhuriyeti Laik temeller üzerine oturtulmuş, Laik bir Devlettir. Vatandaşların Kemalist Dinden başka bir dinden olması yasaktır.
İngilizlerin desteğiyle Ankara’da bir araya gelen Paşalar, daha Cumhuriyeti ilan etmeden, Karadeniz Pontus Türklerinden bir çete oluşturarak, başlarında Topal Osman, Batı Dersim (Koçgiri) de Kürtlere karşı katliam başlattılar. Aslında Topal Osman, Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesi veren, Trabzon Cumhuriyetinin kuruluşunda emeği olan, Pontus Rumlarındandır. Devşirme Paşalarla birleşince bedelini Trabzon Cumhuriyetinin dağılması ve canıyla ödedi. Bunu Paşalar Cumhuriyeti’ni, Rus Yoldaş İmparatorluğunun da desteğiyle, Piran, Zilan ve Dersim katliamları izledi. Hazırladıkları insanlığın yüz karası, “Şark Islahat Planı” hukukçusu ve temyiz hakkı bile olmayan, “Şark İstiklal Mahkemeleri” Kemalistlerin demokrasi anlayışıdır.
Paşalar Cumhuriyeti bu temeller üzerinde inşa edildi. 27 Mayıs; İnönü Gürsel cuntası sarsılan temelleri yeniden onardı. Ulusal kimlik zayıf kaldığı için, dinsel kimliği öne çıkardılar. Din alanında FETÖ’yü görevlendirip bütün tarikatları buna bağladı, yoluna devam ettiler. 12 Eylül’de ‘ben bunları asmayayım da besleyeyim mi’ diyen Cunta Lideri General Kenan Evren, Kürtlere saldırmak için gerekçe olarak APO’yu görevlendirdiler. Daha önce FETÖ’ye, “dön gayri bitsin bu hasretlik” diyen Erdoğan, 15 Temmuz darbesinden sonra, “verin onu sallandırayım” diye bağırıyordu. Dünya değişti ama, Paşalar Cumhuriyetinde zihniyet değişikliği yok. Başladığı gibi devam ediyor ve devam da edecek. Dünya bunu görmeye başladı, elinin tersiyle Türkiye’yi kenara itiyor.
Türkiye’de adalet var, dilediği insanı, dilediği gibi suçlar ve dilediği cezayı verir. Hâkim ve Savcılar ellerinde kocaman Hukuk kitapları, siyasetin emrinde görev yaparlar. Devletin özene bezene yatılı okullarda yetiştirdiği, makamında yükseltip generalliğe kadar getirdiği, yüzlerce general hapiste. HDP’de insanlar PKK’li olmakla suçlanıyor. Eski HDP Genel başkan yardımcılığı yapmış, Mehmet Metiner ve Orhan Miroğlu yıllarca AKP’de milletvekilliği yaptılar. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Niye olmasın ki, Türkiye bir hukuk devletidir. Siyasetin canı isterse insanlar teröristtir, canı isterse vatanperverdir.
Paşalar Cumhuriyetinden kendileri için bir değişiklik bekleyen Kürtler, gitsin kendi ahırındaki katırından bir sıpa doğurmayı beklesinler. Daha akıllıca bir iş yapmış olurlar. Katırın doğurma ihtimali olabilir ama, Paşalar Cumhuriyetinin Kürtlere vereceği hiçbir şeyi yoktur. Evime ekmek alamıyorum diye bağıran bir Türk işçi, Erdoğan ben Kürtlere saldıracağım dediği an, dönüp Erdoğan’ı alkışlıyor. Devrimciler CHP listelerinde Ülkücü adayları desteklediklerini ve Erdoğan’ı devirdiklerini utanmadan gururla anlatıyorlar. CHP ve Madımak katili Temel Karamollaoğlu’nun ortaklığını büyük bir heyecanla destekliyorlar. Bu zubüklerden beklentisi olan insanlara acıyorum.
Demokrasilerde birey seçimin kendisi için yapıldığını bilir ve oyunu kendi çıkarına kullanır. Yüz yıldır Türkiye’de yalanla toplumun düşünme melaikesi elinden alınmış, insanlar seçimi liderler arası bir yarışma olarak görüyor, oyunu ona göre kullanıyor. Bunların kendisine bir faydası olamaz.
Türkiye’nin 84 Milyon nüfusu, 384 Cezaevi ve 314 bin mahkûm var. İngiltere, Fransa ve Almanya’nın toplam 214 Milyon nüfusu, 485 cezaevi ve 208 bin mahkûmu var. Türkiye’deki mahkûmların %80’ni FETÖ’cü Müslüman, APO’cu Kürt. Türkiye, “laik demokratik bir hukuk devletidir” inanmayan öyle olsun.
Haziran 2022