Soykırım kavramı ilk kez 1943 yılında Polonya Yahudi’si hukukçu Raphael Lemkin tarafından kullanıldı. Yunanca “Genos” “Cide” kelimeleri birleştirerek, (Genocide) olarak kullanıldı. Sistematik bir şekilde bir kitleyi yok etmek için uygulanan yöntemdir. Birleşmiş Milletlere göre Soykırım; Bir toplumu yok etmek için kullanılan her yöntem Soykırım sayılır.
Soykırım Sözleşmesi; Aralık 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildi ve Ocak 1951 yılında yürürlüğe girdi. Şimdiye kadar 140 Ülke sözleşmeyi imzaladı. Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli Soykırımın önlenmesine göre, bir eylemin Soykırım olarak nitelendirilmesi için, belirli bir insan topluluğunu, milleti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla tümünün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetinin bulunması gerekiyor.
Dünyanın en verimli toprakları Mezopotamya’da ve dünya medeniyetinin beşiğinde yaşayan Kürtler, en çok Soykırıma uğrayan milletlerdendir. Tek tanrılı, Peygamberi ve kitabı olan üç semavi dinin, kendi aralarındaki savaşların olduğu alan Kürdistan’dır. Bu savaşlarda arada kalıp, savaşların bütün acılarını yaşayanlar da Kürtlerdir. Her din yandaşlarının amacı, Zerdüşt inancından olan Kürtleri yok edip, öncelikle verimli topraklara yerleşmekti.
Bunların her birinin uzun hikayesini bırakalım. Sadece Halife Ömer döneminde, Müslümanların Kürtlere karşı yaptıkları Soykırımdan birini hatırlatmaya çalışacağım. Musul; dönemin en zengin ve yol kavşağında olan bir Kürt şehridir. Bu nedenle de Müslümanların gözü buradadır. Halife Ömer fetva veriyor. “Mecusilerin (Zerdüşt) katli vacip malı helaldir” Müslümanlar saldırdı, sevap işlemek ve Allah’ın gönlünü hoş etmek için, Musul’da canlı insan bırakmadılar, kadınlarını ve malını da ganimet olarak talan etti götürdüler.
Zerdüştlerin ibadethaneleri ve okulları boğa derisine yazılmış belgelerle doluydu. Bunlar okuması olmayan Müslümanların işine gelmiyordu, bunları ne yapacaklarını Halife Ömer’e sordular. Fetva; “Bunlar Kuran’a benziyorsa, gerek yoktur Kuran var, benzemiyorsa da yanlıştır yakın” kaldı ki o sıralarda Kuran hala yazılmamış. 700 bin Boğa derisine yazılmış ilmi belgeleri yaktılar. Müslümanlar tarafından, o güne kadar Kürtlerin yaşadığı en büyük katliamdır.
İkinci büyük katliam, Osmanlıların Bağdat’ı işgal ve hilafet hırkasını çalıp götürmesiyle başlar ve uzun sürer. Devşirme Türkler buna Celali İsyanları derler ama, Osmanlı’nın Zerdüşt Kürtlere karşı yaptığı katliamlardır. Osmanlıya teslim olmayan ve Baç (haraç) ödemeyen Zerdüşt Kürtler Şeyh Celal önderliğinde, Osmanlıya karşı çıktılar, çatışmalar yüz yıl kadar sürdü. IV- Mehmed 1648 yılında 7 yaşında padişah oldu, 46 yıl tahtta kaldı, bu süre içerisinde de Zerdüşt Kürtlere karşı, Osmanlı katliamları devam etti.
1603 yılında I- Ahmet 13 yaşında tahta çıktı, ilk iş olarak Hırvat asıllı Kuyucu Murat Paşa’ya bu ayaklanmaları bitir diye görev verdi. Kuyucu Murat Paşa 1607 yılında Halep yöresinde, Krallığını ilan eden Canbolatoğlu beyliğinin üzerine yürüdü. Elbette ki; Kuyucu Murad Paşa bu yürüyüşte önüne gelen Kürtleri yok ediyor, yerleşim yerlerini de yakıp yıkıyordu.
Hırvat asıllı Osmanlı Paşası Kuyucu Murat sonunda Halep’e vardı. Canını kurtarmak için bu canavardan kaçan Kürtler dağlık alandaki ormanlara sığınıyorlardı. Orman içerisinde gizlenen Kürtleri yok etmek için, ormanları yakmaya başladılar. Yakaladıkları Kürtlere kuyu kazdırıyor, ikinci posta yakalanıp gelene kadar. Kadın, çocuk ne varsa canlı canlı kuyudakilerin yanına doldurulur, gelenler de toprakla bunların üzerini kapatırdı. Bunlar başka yerde kendi kuyusunu kazmaya başlar, yeni bir posta gelene kadar. Kuyucu Murat Paşa adını da buradan alır. Osmanlının canavarlığı yeryüzünde Kürt bırakmadı kuyulara doldurdu, üzerini de toprakla kapattı. 1607’de Kuyucu Murat Paşa’nın Zerdüşt Kürt katliamı başladı, 1611’de sona erdi, çünkü artık kuyu kazacak ve kuyulara doldurulacak Kürt kalmadı. 400 Yıl sonra, daha yüzlerce benzeri katliamlardan sonra, hala 50 Milyon Kürt anavatanı Kürdistan’da yaşamını sürdürüyor.
100 yıl önce İngilizler, Kürdistanı ve Kürt Milletini dörde böldü, yeni sahiplerine teslim etti. Kürdistan işgalcilerini de uzaktan kumanda ile yönetmeye devam etti. Son 100 Yılda, Kürtlerin yaşadığı katliamlardan, İngilizler ve Fransızlar da katliamı yapanlar kadar sorumludur. Bütün dünyanın gözü önünde, Kürt katliamları oluyor ama, dünya görmüyor. Çünkü katliamı yapanlar ve gizlemeye çalışanlar vardı.
Devşirme Osmanlı Paşaları Cumhuriyeti, İstanbul’u yöneten İngiliz General Harington’dan devir aldılar, Kürtlere karşı katliamlara başladılar. Kürtlerin yaşadığı onlarca katliamdan sadece, Piran, Zilan ve Dersim konuşulur, diğer katliamlar unutuldu. Devşirme Türklerin Kürtlere karşı yaptığı en büyük katliam, Kürt varlığını inkâr etmektir. Kürtlere karşı yapılan ikinci büyük katliam, Kürtlerin inancını yok etmektir. Günümüzde yaşayan 20 Milyon kadar Zerdüşt (Alevi) en iyi Müslüman-Türk olduğunu iddia eder. 20 Milyon kadar katliam artığı Şafii Müslüman olan Kürtlerin bir tek Camisi kalmadı, hepsini Hanefi Camisine dönüştürdüler, Hanefi imam atadılar. Ezdi Kürt çok az kaldı. Dürzi Kürtler de hiç kalmadı. Paşaların bıraktığı siyasi mirasa göre, Türkiye’de yaşayan herkes, Türk- Müslüman- Hanefi’dir, hiç kimsenin başka seçeneği olamaz, askerler ve kadıdan beter yargıçlar bunun için vardır.
İngilizler 1926 Ankara Antlaşmasıyla, Kürdistan’ı Türkiye, Irak ve Suriye arasında üçe böldü, buna bir de İran parçası eklendiğinde, Kürdistan dörde bölündü. Kürdistan’ı paylaşıp dörde bölen işgalciler 1952 yılında, Türkiye’nin girişimleri sonucu, kendi aralarında Bağdat anlaşmasını imzaladılar. Anlaşmanın asıl amacı dört ülke, birlikte hareket edip Kürtleri yok edecekler. Türkiye kendi egemenlik alanında Kürt yoktur dedi. Suriye Kürtleri nüfusa bile kayıt etmedi. Irak sadece Halepçe ve Şengal değil, güney Kürdistan’da nereyi kazarsanız kazın, Kürtlere ait toplu mezarlar ortaya çıkar. İran’ın Mahabad’da yaptıkları, Kasımlo döneminde yaptıkları, hala acımasızca Kürtlere saldırılar devam ediyor.
Dört devlet birleşmiş, Kürtleri ırkı ve Dininden dolayı yok etmeye çalışıyorlar. BM tarifine göre bunlar birleşmiş, Kürtlere karşı Soykırım uyguluyorlar. Mesela Halepçe, Şengal gibi Kürtlerin yaşadığı, bölgesel katliamların Soykırım sayılmasını talep etmek, soykırımcıların işine gelir. İşgalcilerin ortaklaşa, Kürtleri yok etmek için, uygulamaları Soykırımdır. BM bunu Soykırım olarak kabul edip, Soykırımcılara dur demeli. Kürtler de bu doğrultuda çalışmalıdır.
Kürtlerin bu dağınık hali, BM işini zorlaştırıyor, işgalcilere imkân sunuyor. Putin iki haftadır Kiev’e giremedi ama, Erdoğan’da iki yıldır, Başkent Kandile giremedi ama Afrin’e girdi. Esad’a karşı savaşan cihatçı örgütleri topladı, Suriye Milli Ordusunu kurdu, 50 bin cihatçı militanı, dolar üzerinden maaşa bağladı, Kürtlere karşı savaştırıyor. Kürtleri Afrin’den kovdu, milyona yakın, Arap ve Türkmen’i Afrin’e yerleştirdi. Pek yakında Güney Kürdistan’da boşalttığı 500 Kürt köyüne, Arap ve Türkmenleri yerleştirirse kimse şaşırmasın. Nankör Esad; en büyük destekçisi Erdoğan’a bir teşekkür bile etmedi.
Kürtlerin bir araya gelmesi, göründüğü kadar kolay değil. Muhalif Kürtler örgütlenmeye başladı mı, hemen işgalciler devreye giriyor, birbirlerine destek oluyor, Kürtler arası ilişkiye engel oluyorlar. Dört işgalci devlet bu iş için, yüklü bütçeler ayırdıkları, bu iş için özel kadrolar yetiştirdikleri de başka bir gerçek. Mesela İran 13 Mart 2022 tarihinde Erbil’e 12 füze attı. “Ben İsrail’in bürosuna attım” dedi. Niye Erbil, neden direk İsrail’e atmadı? İşin aslı başka, Irak’taki siyasi kaostan dolayı, parti liderleri Barzani’yi bir danışman gibi görmeye başladılar. İran dostu Irak’ı kayıp ediyor korkusuyla, füzeli bir mesaj gönderdi. 30 Milyon nüfusuyla İran’ın işgali altındaki Güney Azerbaycan, İran’ın yüreğinde bir yaradır. Türkiye de İran’ın füzeli mesajından memnun görünüyor ama, Güney Azerbaycan Türkiye için de gizli bir yaradır. Türkiye ile İran’ın sadece ortak Kürt sorunu yoktur, bir de ortak Azerbaycan sorunu var. Azerbaycan her ikisinin de başının belası.
Kürtlerin işinin kolay olmadığı ortada ama, dört devlet hariç bütün dünya Kürtlerin yanında. Kürtler bu dostluğu siyasi menfaate dönüştürmek zorundadır. Kürt gençleri, 68’li kuşağı bırakın, çünkü onların beyni Kemalizm’in tecavüzüne uğramış, kendilerine bile faydası yoktur. Dünyadaki yeni siyasi değişime uygun, kendinizi şekillendirin. Varlığı bile inkâr edilen bir Milletin sınıfı olmaz. Olmayan bir devletin, Emperyalisti olmaz. Köle bir Milletin dini olmaz. Bunları kulağınıza küpe edin, şimdiye kadar yapılanları bırakın, kendinize sizi dünya devletleri içerisine taşıyacak yeni bir yol seçin.
Kürt Milletinin kaderini, Kürt gençliği belirleyecektir. Newroz bayramınız kutlu olsun.
Dünya medeniyetinin beşiği Kürdistan. Ne mutlu bana ki ben bu beşikte büyüdüm.
Mart 2022