Siyasi arena 4-6 yaşındaki çocuklar için, Kuran kursunu tartışıyor. Erdoğan bir konuşmasında “Din ve inanç hakkını korumak bizim görevimizdir” diyor. Elbette ki demokrasilerde insanların bu kutsal hakkını korumak, yöneticilerin görevidir. Yöneticiler vatandaşlarına inançlarına göre, ayırımcı bir değerlendirme, asla yapamazlar ama, Erdoğan yaptıkları ve söyledikleriyle çelişiyor. Çocuk hangi inançtan olursa olsun, “Türk-Müslüman-Hanefi” inancına göre din dersi okumak zorundadır.
Türkiye’nin Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesinin altında imzası var. Bir müracaat üzerine AİHM 2015 yılında aldığı bir karar var.
AÇHS’ne göre çocuklara din dersi mecburiyeti yasaktır. Türkiye derhal bunu durdurmalıdır. AÇHS’ne göre 16 yaşından küçük çocuklara, din dersi mecburiyeti yasaktır. Türkiye Anayasa’sının 190 maddesine göre, alınan karar Anayasal bir haktır. Anayasa’ya bu paragrafı da AKP ekledi. İktidar ve muhalefet 4-6 yaşındaki çocuklar için Kuran kursu tartışmalarında bunu hatırlamazlar ve konuşmazlar. Sadece boş tartışmalarla, kamuoyunu yanıltmaya çalışırlar. Efendiler altında imzanızın olduğu AÇHS’ni ne zaman hatırlayıp uyacaksınız? Hani Erdoğan ‘inanç hakkını korumak bizim görevimizdir’ diyordu, yoksa doğru söylemek işine gelmiyor mu? CHP Erdoğan’ın koltuğuna oturursa, AÇHS’ni hatırlayacak mı?
Erdoğan, “Din kisvesi altında bu milleti sömürenlere, prim vermeyeceğiz” diyordu. Cemal Gürsel Cuntasının devletin bütün imkanlarını seferber ederek yarattığı, 13 bin MÜSİAD üyesi Müslüman olduğunu söylüyor. İçlerinde Kürt yok denecek kadar az, Alevi hiç yoktur. 40 yıldan beri bunlar, din kisvesi altında devletin sırtından zenginleştiler. Bir dönem yüzlerce Kürt Müteahhit’in devlet ihalelerine girmeleri yasaklandı, zaten Aleviler girse de devlet ihalesi alamazlar. Anti sömürgeci Erdoğan, bunları hatırlamıyor mu, yoksa yalan mı söylüyor?
Türkiye Cumhuriyeti 1923 tarihinde devşirme Osmanlı Paşalarının attığı temeller üzerine, inşa ediliyor. Kim yönetirse yönetsin, ön görülenin aksini yapamaz, sonu Menderes gibi olur. Siyasetçi; dinleyicilerin arzuladığı gibi, konuşmak zorundadır. Osmanlı usulü seçim oyunuyla, atanmış Milletvekilleri ülkeyi yönetir. Siyasilerin bütün çabası, yerli ve milli bir ülke oluşturmak. Siyasilerin en önemli yedek gücü de “Din İşleri Başkanlığıdır.” Erdoğan “Din eğitimi Milli güvenlik açısından Stratejiktir” İslam’da milli kelimesini ağza almak haramdır ama, Erdoğan için değildir. İslam hiç kimsenin milli stratejisine araç olamaz, İslam’a saygılı olun.
İslam görüntüsü altında, uygulanan Kemalist Dindir. Ülkede çok az sayıda Müslüman var ama, onlar da korkudan sesini çıkaramazlar. Din İşleri Genel Müdürü Ali Erbaş ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nun, Kuran kursu konusunda söylediklerine bakalım. “O Suffe’de kimler yetişmiştir? Hz. Ali’ler, Hz. Ömer’ler, Hz. Fatimalar” 4-6 yaş gurubu çocukları Kuran kursu açılışına katılan Ali Erbaş bunları söylüyor. Ali Erbaş konuyu çok iyi biliyor ama, siyaset adına yalan söylüyor.
Din İşleri Genel Müdürü Ali Erbaş; 4-6 yaş gurubu çocukların Kuran kursu açılışında, yaptığı konuşmada, o suffede (Kuran kursu) Hz. Aliler, Hz. Ömerler, Hz. Fatimalar okudu” diyor. Ali Erbaş Efendi boyundan büyük yalan söylüyor. Rivayete göre vahiyler Muhammed’e 610 yılında, Ramazan ayı Kadir Gecesi, Nur Dağı, Hıra Mağarası’nda inzivada iken gelmeye başladı. Vahyin 13 yıl Mekke’de, 10 yılı da Medine olmak üzere 23 yıl sürdü. 644-656 Yıllarında Halife Osman döneminde, Kuran derlendi. 610 Yılında Ali 10 yaşında, Ömer de 27 yaşındaydı, ayrıca Ömer 616’da 32 yaşında Müslüman oldu. Söyle bakalım Ali Erbaş Efendi bunlar hangi Kuran kursunda okudu, hocaları kimdi? Sen Kemalist Din’in sorumlususun, İslam’ı ağzına alıp kirletme. İslam’da güzel bir söz vardır. “Bildiklerinin tersini söyleyen münafıktır”
Hani Erdoğan “Din ve inanç hakkını korumak bizim görevimizdir” diyordu. Türkiye’de 20 milyon Müslüman-Şafii insan yaşıyor. Var olan Şafii Camilerinin bir kısmını TSK yıktı, kalanlarını da Türk-Müslüman-Hanefi Camilerine dönüştürdüler. Din İşleri Genel Müdürlüğünde görevli bir tek Şafii imam yoktur. Türkiye’de 20 milyon Alevi yaşıyor, 1925 tarihinde 677 sayılı yasa ile Mustafa Kemal Aleviliği yasakladı, AİHM kararına rağmen, yasak hala devam ediyor. Din İşleri Genel Müdürlüğünde bir tek görevli Alevi din adamı (dede) yoktur. Erdoğan Şafii ve Alevilerden topladığı vergilerle, Türk-Müslüman-Hanefi din adamlarının maaşını öder. Konu ile ilgili yaptığı konuşmada, insanların inanç hakkını korumadığını taraf olduğunu kendisi de biliyor ama, yalan söylüyor.
İslam diye insanlara dayatılan Kemalist din, insanların manevi dünyasını allak bullak etti, din ile ilgili neyin yanlış, neyin doğru olduğunu, insanlar ayırt etmekte zorlanıyor. Din İşleri Genel Müdürü aynen Emniyet Genel Müdürü gibi, devlet memuru olarak siyasete hizmet ediyor. Sosyal yaşamda, İslam diye insanlara dayatılan, Türkbant ve moda görüntüleri, günlük izlenen dizi filimler, İslami ahlakı değil, ahlaksızlığı sergiliyor. Maddi ve manevi yaşamda insanlar büyük bir bunalım yaşıyor. Günlük yaşamda insanlar, silahlı, bıçaklı, palalı dolaşıyor. Haberlerde sadece, kavgalar, öldürmeler, yaralamalar izleniyor. Kısaca Türkiye sadece ekonomik değil, aynı zamanda bir sosyal bunalım içerisinde. Osmanlı Paşalarının başlattığı Türk-İslam sentezi, başladığı gibi devam ediyor.
Sorun bireyler sorunu değil, sistem sorunudur. Türklükten ve İslam’dan haberi bile olmayan, devşirme Osmanlı Paşalarının, Türklerin ve Müslümanların bulunmadığı bir alanda uygulamaya çalıştıkları Türk-İslam sentezi de ancak bu kadar olur. Onların da asıl amacı, önce toplumun var olan toplumsal değerlerini alt üst etmek, ondan sonra Türk-İslam sentezini dayatmak. Türk olmadığını bilen bir Karadeniz Pontus Rum’u “ne mutlu Türküm Diyene” sözünü tekrarlayarak, mutlu olmaya çalışıyor. Devletin ve toplumun hiç değer vermediği bir Alevi, “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözlerini tekrarlayarak, kendisini değerlendirmeye çalışıyor. Elbette ki toplumun yaşadığı sosyal bunalım sokaklara yansıyacak. Arzulanan sonuca ulaşacağını, hiç sanmıyorum.
Paşalar Cumhuriyeti 80 yıl zayıf parlamenter sistemi uyguladıktan sonra, Başkanlık sistemine geçti. 10 Yıldır Başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Aslında hiçbir siyasi görüş ayrılığı olmayan muhalefet partileri birleşmiş, biz yeniden güçlü Parlamenter sisteme geçeceğiz diyorlar. Türkiye’nin yaşadığı Ekonomik ve sosyal bunalımın sebebi, başkanlık sistemidir diyorlar. Yarın seçim olsa, mevcut atanmış Parlamenterlerin büyük çoğunluğu yeniden atanacak, aralarına birkaç tane de yenilerden atama olacak. Yeni koro tamamlandıktan sonra hepsi bir ağızdan aynı marşı söylemeye devam edecekler. İnsanlar için hiçbir şey değişmeyecek, yüz yıldır umut aynı görüntü aynı.
Değişim rüzgârının bir kanadını eski Başbakan Davutoğlu oluşturuyor. Bu adam Başbakan iken, seçilmiş 43 Kürt Belediye Başkanını görevden almış, yerine Kayyum atamış. Bu adam Başbakan iken, TSK’ya emir vermiş birçok Kürt şehri yerle bir etmiş, askerin tecavüzüne uğrayan Kürt kadının çıplak bedeni, internetlerde sergilenmiş. Bugün HDP temsilcisi Serok Mafya Anası, bu adamı ziyaret ediyor, birleşip Türkiye’yi Erdoğan’dan nasıl kurtaracaklarını görüşüyorlar. Bunlar seçimde gidip Kürtlerden oy isteyecekler, gerisi Kürtlere kalmış.
Türkiye’de Kürt yoktur diyenler, onlarca Kürt Milletvekilini partiden atan CHP’liler, bugün de Kürt sorununu biz çözeceğiz diyorlar. Sanıyorum şerefli olmanın ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Kürt vekilleri partiden attıkları zaman, bütün Kürt illerinde, İl ve ilçe Başkanları, partiden istifa ettiler evraklarını torbaya koydu getirdi genel merkeze teslim etti çıktı Kürdistan’a geri gittiler. İşte şerefli davranış budur. Sonra Ahmet Türk Genel Başkan İnönü’yü telefonda APO ile görüştürdü, İnönü Kürtlerle değil APO ile anlaştı, APO’nun talimatı ve tehditleriyle bazı Kürtler İnönü’ye geri döndü.
PKK’li bir militanla resimleri ortalıkta dolaştığı için, Diyarbakır Milletvekili bir bayanın dokunulmazlığını kaldırın diye, Meclis hop hop hopluyor. Efendiler Şam’da APO’nun evinde onunla kol kola resimler de ortalıkta dolaşıyor. Hemen tızva olmayın, iki dönemdir parlamentoda, APO’nun yeğenleriyle ülkeyi yönetiyorsunuz. FETÖ’cü olmakla suçlanan binlerce insan ömür boyu hapis cezası almış yatıyor. “Dön gayri bitsin bu hasretlik” diyenler ve FETÖ ile resmi olan onlarca Milletvekili Mecliste. Bunları siz görmüyorsunuz ama, insanlar hem bunları hem de sizi görüyor.
Yüz yıldır Türkiye’yi, Tarikatlar ve Cemaatler yönetiyor. Bu konuda en dürüst davranan Erbakan’dı, bütün Tarikat liderlerini açıkça, iftar yemeğine davet etmişti. Bütün devlet dairelerinde, siyasi partilerde ve Parlamentoda Tarikatların kontenjanı vardır. Siyaset dilediği zaman dilediğini suçlar ve Adalete teslim eder. Adalette siyasetin istediği gibi bunları cezalandırır, adalette yerini bulur.
Türkiye iki parçaya bölünmüş bağırıyorlar. Cumhuriyetçi parça ülkeyi yönetiyor, biz iktidarı size kaptırmayız diyorlar. Milliyetçi parça da biz onları devireceğiz diyorlar.
Milliyetçiler; Güney ve Batı Kürdistan’daki askerlerinizi çekecek misiniz?
Kürtler de Türklerle aynı haklara sahip olacaklar mı?
Şafii Camileri yeniden açılacak mı?
Alevilik serbest kalıp, Cem evleri yeniden açılacak mı?
Kemalist Din işleri Genel Müdürlüğünü kaldıracak mısınız?
AÇHS’ne uyarak, din dersi mecburiyetini kaldıracak mısınız?
Yoksa birbirinize suçu atıp, bu sorunların üzerine mi yatacaksınız?
Ocak 2022