Bir haftadır, okuma yazma bilen devşirme Türkler, basında Osmanlıların Sakarya, İnönü, Gediz, Eskişehir, Dumlupınar ve İzmir’de ne kahramanlıklar yaptıklarını anlatıyorlar. Onlara göre kurtuluş savaşı Mart 1921’de başlıyor. 9 Eylül 1922’de de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa parmağını İzmir’e uzatarak “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” komutunu veriyor. Yunan ordusunu İzmir’de denize dökerek savaş zaferle sonuçlanıyor. Yunan ordusu 195 bin kişiden, Osmanlı ordusu 185 bin kişiden oluşuyor. Her iki tarafın da ölü, yaralı ve esirleri teker teker saymışlar gibi rakamlar veriyorlar. Tarafların toplam 70-80 bin ölüsü ve bunun iki katı da yaralısı var. En büyük kayıplar da Yunan ordusunda.
Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarma yaptı ama en ufak bir direnişle karşılaşmadı. Direnecek asker yoktu, çünkü Osmanlı ordusu fes edilmişti.
Diyorlar ki, Mustafa Kemal Paşa kırık dökük ve pusulası bile olmayan bir gemiye binmiş 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmış. Mustafa Kemal Paşa neden İzmir’e gitmedi de Samsun’a gitti? Onun cevabı yok. Mustafa Kemal Paşa yalnız değil yanında 49 görevli, 5 sivil ve 25 mürettebattan oluşan insanlar ve 18 de at vardı. 16 Mayıs 1919’da Yıldız Sarayında Sultan Vahdeddin ile görüştü, Bandırma isimli bir gemiye bindi gittiler. Kemalistlerin dediğine göre, Boğazda itilaf devletlerinin, toplam yüz gemisi ve 49 516 da askeri vardı. Efendiler Mustafa Kemal Paşa bunların arasından, nasıl tek başına gizlice çıkıp gitti, atmayın. Boğazda, İngiliz, Fransız, İtalyanların birkaç gemisi ve bir de Yunan gemisi vardı. Bunlar da İstanbul’un güvenliğini sağlamak için Harington’un emrinde görev yapıyorlardı. Bandırma Vapuru 1925 yılında Haliçteki tershanede parçalandı ki kendi efsanelerini yazsın, yalanları ortaya çıkmasın. Bandırma Vapurunun bir tek resmi bile yoktur. Kemalistler için yalan söylemenin getirisi yüksektir at atabildiğin kadar, en çok atan en üst basamaklarda görev yapar.
Osmanlı, Birinci Dünya Savaşında cihat ilan ederek, Alman saflarında savaşa katıldı. 30 Ekim 1918 tarihinde, koşulsuz ateşkes ilan etti ve 25 maddelik Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşmaya göre artık Osmanlı diye bir devlet yoktur. Osmanlı ordusu dağıtılıyor, savaş gemileri bir limanda toplanarak, İngiliz ve Fransız askerlere teslim ediliyor. İşgal edilmemiş Osmanlı topraklarının yönetimine de İngiliz General Charles Harington atanıyor. Harington 13 Kasım 1918 tarihinde yanında bazı İtilaf gemileriyle Çanakkale boğazını geçerek, İstanbul’a gelip yönetimi ele alıyor. İşgal edilmemiş Osmanlı topraklarını da Misak-ı Milli belgesiyle Osmanlı Meclisi hazırladı, görevli Talat Paşa da götürdü itilaf yetkililerine teslim etti. Bazı sınır nöbetçilerinin dışında, ortalıkta bir tek Osmanlı askeri yoktu. Cephe kaçkını Paşalar da Yedikule Zindanlarındaydı.
Mustafa Kemal Paşa arkadaşları ile geliyor, Ankara’ya yerleşiyor. Herhangi bir askeri birlik oluşturmuyor. Gidecek yerleri olmadığı için, bazı subaylar Ankara’ya geliyor. Koçgiri’de Alişer Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesi veriyor. Gelen subaylardan bir kısmı, Karadeniz eşkıyası Topal Osman ve adamlarını organize ederek, 6 Mart, 17 Haziran 1921 tarihlerinde Koçgiri’de Kürdlere saldırıyorlar. Büyük bir Katliam, 300-400 kadar köy yakılıp yıkılıyor. Köylerin, Koyun, Keçi, Büyükbaş hayvanlarını ve bütün malını mülkünü Topal Osman götürüp Trabzon’da satıyor. Parasını Mustafa Kemal’e göndermediği için, Topal Osman Ankara’ya çağırılıyor ve öldürülüyor.
Diyorlar, Yunanlılar 195 bin kişilik ordusuyla, 15 Mayıs 1919’ da İzmir’e çıkarma yapıyor ve hızla saldırıya geçiyor. Efendiler Yunanistan 400 yıllık Osmanlı işgalinden yeni kurtulmuş, o kadar askeri silahlandırmak olanaksız. Her gemiye bin asker binse, tam 200 gemi eder. O tarihte Yunan ordusunun, bu kadar gemiye sahip olması imkânsız. Biraz serin gelin. Yunan ordusu, Eskişehir, Afyon’u işgal ediyor, bir kolu Sakarya’ya, diğer kolu Ankara Polatlı’ya gelene kadar, Ankara Meclisi’nde konu ile ilgili çıt yok. Hani Mondros antlaşmasına göre ateşkes devam ediyordu? Konu ile ilgili, Meclis tutanaklarına bakabilirsiniz. Polatlı’ya gelince de Kayseri’ye kaçmayı planlıyorlar. Harington Yedikule Zindanlarını boşaltmış, bütün cephe kaçkını Paşaları Ankara’ya göndermiş. Ankara Paşa dolu ama, kendilerini koruyacak asker yok. Ayrıca Mondros Ateşkes Antlaşmasına göre de asker bulundurmak yasak, aman dikkat yanlış yaparsan Harington’un saldırısına uğrarsın.
Okuma yazma bilen Kemalistlere göre, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında, yani Kayseri’ye kaçmadan bir ay sonra, Mustafa Kemalin 185 bin kişiden oluşan bir ordusu var. Ege ve Karadeniz ezici çoğunluk Rumlardan oluşuyor. Bunlar gönüllü olarak Osmanlı Ordusuna katılıp, Yunan Ordusuna karşı savaşmazlar. Ermeniler daha kanı kurumadı, bunların da gönüllü olarak, Osmanlı ordusuna katılmış olmaları mümkün değil. Kürtler Koçgiri’de hala katliamı yaşıyorlar, Osmanlı Ordusuna katılmaları imkansız. Acaba Mustafa Kemal Paşa bir ay içerisinde 185 bin kişilik orduyu kimlerden oluşturdu, silahları nereden getirdi, 185 bin kişilik orduyu silahlandırdı? Acaba bunları yapan, Misak-ı Milli sınırlarının yöneticisi İngiliz General Charles Harington olmasın? Okuma yazma bilen Kemalistler, siz biraz mideden atmıyor musunuz?
Urfa, Antep ve Maraş’ın Ekim 1919’da İngiliz ve Fransızlar tarafından işgali ve Nisan 1920’de kurtuluşu, ayakları yere basmayan kocaman bir yalandır. Buraları işgal etmelerine gerek yoktur, zaten Harington’un görevlendirdiği İngiliz ve Fransız subaylar yönetiyordu. Paşaların buralarda bir tek askeri de yoktur. Güney Kürdistanı İngilizlere, Güneybatı Kürdistanı da Fransızlara hediye etmek için uydurdukları bir yalandır. Normal olarak buralar, Misak-ı Milliye göre, Lozan sınırları içerisindedir. Daha sonra 1926 Ankara Antlaşmasıyla buraları İngiliz ve Fransızlara hediye ettiler. Kemalistler boşuna yalan söylemezler.
İngiliz İmparatorluğu bölgede, büyük Yunanistan’ı, Ermenistan’ı, Kürdistan’ı ve İsrailli istemiyordu. Harington görev aldı, Ankara’da kimsesiz Hristiyan kökenli, Osmanlı subaylarını topladı. Bunların hiçbiri de Türk değil, Avrupalı Hristiyan çocukları. Mekteb-i Fünun-i Harbiyye-i Şahane’de okumuşlardı İslam’ı biraz biliyorlardı ama, Türklükten hiç haberleri yoktu. Harington Cumhuriyetin alt yapısını hazırladıktan sonra, 6 Ekim 1923 tarihinde çıktı gitti, böylece de Osmanlı subaylarından kurtuldu. Çünkü onları yerleştirecek hiçbir yeri yoktu. Osmanlı subayları 13 Ekim’de Ankara’yı başkent ilan ettiler, 29 Ekim’de de Cumhuriyeti ilan ettiler. Cumhuriyetin bütün kadroları, Osmanlı subaylarından oluşuyordu. Sivil görevliler yok denecek kadar azdı.
Laik demokratik Müslüman-Türkiye Cumhuriyeti’nin devrimlerine bir bakalım.
İlk iş olarak Hilafet kaldırıldı, Halifelik yasaktır.
Cemevleri kapatıldı, Dedelik, Pirlik, Mürşitlik ve Alevilik yasaktır.
Nüfusun ancak %5’i okuma yazma biliyor ama Arap Alfabesiyle okuma yazma yasaktır.
Türkçe’den başka dil konuşmak yasaktır.
Nüfusun tamamı başına fes takıyor ama fes yasaktır.
Geleneksel kıyafetlerle dolaşmak yasaktır.
Evet Paşalar Cumhuriyetinin yasakları, Kemalistlere göre “Cumhuriyet Devrimleri” olarak bugün bile insanlara övgü ile anlatılıyor. Hatta bu yasaklara karşı olanlardan birçok insanı, hukukçusu bile olmayan, İstiklal Mahkemelerinde idam ettiler. Pontus Rumlarına, Ermenilere ve Kürtlere karşı insanlık dışı katliamlar uyguladılar. Avrupa’nın yerlilerini Türk diye getirdi, batıdaki verimli arazilere yerleştirdiler. En hızlı da Müslümanlaşan ve Türkleşen bunlar oldu. Günümüzde bu yeşil gözlü, sarı saçlı Avrupaların hepsi, Orta Asya’dan kancık kurt Asena’nın peşine takılıp gelen, Kınık Türkleridir.
Görüldüğü gibi Devşirme Türkler gerçekleri çarpıtmak için ne zahmetlere katlanıyorlar. Bu kadar zahmetten sonra da 30 Ağustos Zafer bayramını da büyük bir heyecanla kutlamak onların hakkıdır.
Eylül 2021