Zulüm insanlık tarihi kadar eskidir, zulümden kaçış da bir o kadar eskidir. Roma Kralı Titus, M.S. 70 yılında Kudüs’e saldırdı ve ordusuna emir verirken, “ben burada hiçbir canlı islemiyorum” dedi. Katliamdan canını kurtaran Yahudiler, Kürdistan’a doğru kaçmaya başladılar. O katliamdan canını kurtaranların çocukları olan 100 bin kadar Kürt Yahudi bugün hala yaşamaktadır. Çünkü Kürdistan’a kaçan Yahudiler Kürtleşti, daha sonra Müslüman Arap ordularının gelişiyle de, Kürtler Yahudileşti.
Eritre’de Kürtçe konuşan 20-30 Yahudi köyü var. Bunların hangi katliamdan ne zaman kaçtıkları da belli değil. Özellikle Müslüman Arap ordularının Kürdistan’a girişiyle, zulüm arşa dayandı. İslam kan dökerek insanların kalbine hâkim olmaya çalıştığı için, Arap zulmünden kaçıp Eritre’ye giden Kürtler olabilir. Hırvatların da Kürt olduğu ve bunların da o süreçte kaçıp gidenlerden olduğu söyleniyor. Müslüman Arap orduları, Harran’dan, Bitlis’e kadar, yol kenarındaki her ağaca üç Kürd’ü (Mecusi’yi) astılar, Müslümanlığı kabul etmedikleri için. O dönemde Harran, Bitlis arasının balta girmemiş ormanlarla kaplı olduğunu unutmayalım. II- Mahmud döneminde, Kızılbaş Kürtlere karşı başlatılan katliamda, canını kurtaranlar kuzeye doğru kaçıp Ermenilere sığındılar. Dersim, Erzincan, Sivas ve Malatya yöresinde yaşayan Kürtler, bu katliamdan canını kurtaran Kürtlerdir. Sayısı kesin belli olmamakla birlikte, ben şahsen Hristiyan Gregoryen Kürt tanıyorum.
1983 yılında Baas rejimi Kürtlere saldırdı, 182 bin Kürt’ü öldürdü. Barzan’da yaşları 10 ile 85 arası 8 bin erkeği katletti. 3 Nisan 1991 Arafat’ın Kurtuluş Ordusu, Saddam’ın Cumhuriyet Ordusu, Kerkük ve Musul’daki Kürtlere saldırdı. Zulümden canını kurtaran 200 bin kadar Kürt kuzeye doğru kaçmaya başladı. Bunlardan bir kısmı da Türkiye sınırını geçerek canını kurtardılar. 4 Haziran 2014 tarihinde İslam orduları Şengal’e saldırdı, daha sonra 47 toplu mezar bulundu, hala 10 binlerce insan kayıp. Ayrıca bu İslam ordularının, Şengal’deki Müslüman olmayan Kürtlere karşı, 74’cü katliamıdır.
Osmanlı zulmünü, Kürtler defalarca iliklerine kadar yaşadı. Devşirme Osmanlı Paşalar yönetimi, Kürtlere karşı zulmünü bırak, Kürtlerin varlığını bile inkâr ediyorlar, inkâr hala da devam ediyor. Piran, Zilan ve Dersim başta olmak üzere, Kürtlere karşı 17 kitlesel katliam uyguladılar. Elbette ki her katliamda canını kurtaranlar da oluyordu, bunlar da dünyaya dağılıyorlardı.
Bir devlet düşünün, terörden köylerini koruyamıyor gerekçesiyle, Türk ordusu 1990’lı yıllarda 4200 Kürt köyünü yaktı, evler içerisindeki eşyalarıyla birlikte yakılıyordu. Kürtler de sırtındaki elbisesi, hatta bazıları da yalınayak bir meçhule doğru, yollara düştü. Hala Türk siyaseti ve basını konu ile ilgili konuşmak istemiyor. Bu insanlar nerede, nasıl yaşarlar, ne iş yaparlar? Devlet sırrı. Acaba Türk Devleti, güvenlik gerekçesiyle yaktığı Kürt köylerini ne zaman yeniden yapacak?
Günümüzde ülkeyi yöneten ve yönetmek isteyen efendiler, oturmuş Afgan ve Suriye mültecilerini tartışıyorlar. Türkiye’de 10 milyon kadar, mülteci yaşıyor. Bunların 5 milyonu, Türk ordusunun yaktığı Kürt köylerinden, mülteci durumuna düşmüş Kürtlerden oluşuyor. Geri kalan 5 milyon ise, Müslüman ülkelerdeki zulümden kaçıp, AB ülkelerine gitmek isteyen, Müslümanlardan oluşuyor. Türkiye’nin bütün ayak işlerini, bu 10 milyon mülteci yapar.
Türkiye’de, Libya, Mısır, Suriye, Irak, İran, Pakistan, Afganistan ve daha birçok Müslüman ülkeden gelen Cihatçı Mülteciler var. Devlet bunlar üzerinden AB ülkelerini tehdit etme siyasetini yapıyor. Türkiye 2015 yılında kapıları açtı, AB ülkelerine cihatçı 850 bin mülteci gönderdi. Açıkça bununla siyaset yapıyordu. AB paralı askerlerle Yunanistan sınırlarını koruma altına aldı, ilkbaharda mültecileri Yunanistan’a göndermeye kalkıştı ama yutturamadı, mülteciler geri geldi.
Geçmişte Müslüman ülkelerde, yöneticilerin de desteğiyle, antikomünist örgütlenmeler vardı. Örneğin Türkiye’de FETÖ hareketi vardı. Lenin’in Yoldaş İmparatorluğu dağılınca, bu örgütlere gerek kalmadı, yönetimler desteğini kesti. Ortada kalan örgütler toparlandı, kendi yönetimlerine karşı İslam-i mücadeleye başladılar. Eskiden olduğu gibi hepsinin birbirleriyle de ilişkileri vardı ve o ilişki devam etti. Bu örgütler siyaset yapmak için, adamlarının bir kısmını, AB ülkelerine yerleştirmeye çalıştılar. İşte AB ülkelerindeki mültecilerin önemli bir kesimini, bu cihatçı örgütler oluşturuyor. Mültecilerin çok az bir kesimi de yaşanan iç savaşlardan kaçan Müslümanlardan oluşuyor. AB ülkelerinden 12-13 bin militanın gidip İŞİD’e katıldığı biliniyor. İslam ülkelerinin yaşadığı sorunların başlıca sebebi, antikomünist örgütlerin, cihatçı örgütlere dönüşümüdür.
Son 30 yıla baktığımızda, Müslüman ülkelerden insanlar yollara düşmüş, Hristiyan ülkelerde yaşam arıyorlar. Hristiyan ülkelerden hiçbir Hristiyan, yollara düşüp Müslüman ülkelerde mülteci olarak yaşam aramadı. Müslüman ülke yöneticileri, öncelikle oturup bunu düşünmeli ve kendilerinden utanç duymalıdırlar.
Türkiye’nin batısındaki mülteci Kürtlere rahat yok, tarlada, bahçede, bağda çalışır, adamın işi bitti mi, hepsini Kürt terörist olmakla suçlar, sıra dayağına çeker, yevmiyesini de vermeden kovar. Kürtçe türkü söyledi diye insanlar dayak yer. İnşaat işçileri dövülür. Şimdiye kadar bu suçlamalarda şikâyet konusu olan, hiçbir Devşirme Türk bir gün bile ceza almadı. Türkiye’nin batı illerinde yaşayan mülteci Kürtler, mülteci olarak en zor koşullarda yaşamını sürdürmeye çalışıyorlar. Türk siyaseti Afgan ve Suriyeli Mültecileri tartışıyor.
30 yıldır Kürt kökenli 7 kişilik Dedeoğulları ailesi, Kars’tan gelmiş, Konya’nın Meram ilçesinde Mülteci olarak yaşıyorlar. Mayıs ayı, Ramazan bayramında Kürtlerin evi 40-50 kişilik Devşirme Türkün saldırısına uğradı. “Burada Kürtlere yer yok, defolun”, “Biz ülkücüyüz sizi buralarda yaşatmayız” naralarıyla, sopalar, bıçaklar konuştu. Bu saldırıda 7 kişilik Kürt aile kadın erkek hepsi ağır yaralandı ve günlerce hastahanelerde yattılar. 50 kişilik gruptan birisi bile tutuklanmadı. Niye tutuklasın ki, adamlar görevini yapmışlar.
30 Temmuz günü saldırganlardan birisi, Dedeoğulları’nın evine geliyor. Kürtlerde adettir gelen misafir düşmanında olsa, kapında çeviremezsin. Çay ikram ediyorlar, yarım saat kadar oturduktan sonra, kalkıp gidiyor. Biraz sonra elinde bir poşetle geri dönüyor, aniden poşetteki silahını çekerek Dedeoğulları ailesine ateş ediyor. Serpil, Serap, Sibel, İpek, Yaşar, Barış ve Metin Dedeoğulları tam 7 kişiyi öldürüyor. Elbette ki bu caninin gözlemcileri de vardı. Aileye 50 kişi saldırıyor, mağdurların hepsi yaralı, iki hafta sonra, hastahaneden çıkıp evine geliyorlar, bu sefer silahla saldırıyorlar hepsini öldürüyorlar. Bu ırkçı bir saldırı değil de nedir?
Hükümet çevreleri bunu bir kedi meselesi olarak gösterip, ırkçılıktan aklanmaya çalışıyor. Türk Milleti kahramandır, bir kedi meselesinde bile, gözünü kırpmadan 7 kişilik bir Kürt aileyi öldürebilir, herkes bunu böyle bilsin. Acaba Almanya’nın Köln kentinde, 7 kişilik mülteci bir Türk aile 40-50 kişilik bir Alman gurubunun saldırısına uğrasaydı, hepsi de ağır yaralanıp hastahanede yatsaydı ve hiçbir saldırgan tutuklanmasaydı? Hastahaneden çıktıktan sonra da aynı gurubun silahlı saldırısı ile ailenin hepsi ölseydi, hükümet çevreleri ne düşünürdü? Hükümet çevreleri ne düşünecekse, Kürtler de Konya olayı ile ilgi aynı şeyleri düşünüyor.
Birkaç örnekle Kürtlerin tarih boyunca, zalimin zulmünden nasıl kaçtıklarını hatırlatmaya çalıştım. Kürtlerin vardığı her yerde, zulüm onları bulmuş. Tanrı zalimi Kürtler için görevlendirmedi, zulüm de Kürtlerin kaderi olamaz. Kürtleri, Türklerin kölesi ve hizmetçisi olarak görenler, Konya katliamının sorumlularıdır. Türkiye’de Kürt yoktur diyenler, Konya katliamının sorumlularıdır. Orman yangınlarından Kürtleri sorumlu tutanlar, Konya katliamının sorumlularıdır. APO Şam devlet mahallesinde otururken, sesini çıkarmayanlar, APO’yu idamdan kurtaranlar, bugün de her Kürd’ü APO’cu olmakla suçlayanlar, Konya katliamının sorumlularıdır. Nerdeyse sel felaketlerini de Kürtlerin yağmur bombalarıyla oluşturduğunu söyleyecekler. Artık Kürt’ler bir şeyi çok iyi biliyor. Konya zulmü Kürtler için ne ilk ne de son olacaktır.
Kürtlerin büyük bir çoğunluğu, batı illerinde mülteci olarak yaşıyorlar. Son zamanlarda her vesileyle tedirgin olduklarını söylüyorlar ama Konya saldırıları ve devletin davranışı, bu tedirginliği daha da arttırıyor. Yöneticiler her gün ağzını açtıklarında “misliyle intikamımızı alacağız” naralarını atıyorlar. Türklük naraları atanların hiçbiri de Türk ya da Türkmen değil. Ramazan’da Kürt aileye saldıranların DNA testini yaptırın, iddia ediyorum, hiçbiri de Türkmen değildir.
Türk Siyaseti Konya zulmünü bir kedi husumetinden kaynaklanan, bir soruna dönüştürmeye çalışıyor.
Bir kedi meselesinden dolayı 7 Kürt mülteciyi öldürenler, insan değildir.
Olayın üstünü örtmeye çalışanlar, hiç insan değildir.
Kürt kardeşim; karşındakileri tanı, tanı da büyü.
Agustos 2021