Afganistan’da gelen son manzaralar hepimize insan olma sorumluluğunu hatırlatmaktadır. Toplu kaçışlar, sınırlarda birikenler, insan yığınları, uçaktan düşme manzaraları, kadın ve çocukların çaresiz bakışları… İslam giyimli saçı sakalı birbirine karışmış baş kesici haydutlar aynı dinden ve milletten olan bireylerini öldürerek İslam devletini kuracaklardır.
Bu barbar yaratıklara karşı değerleri savunduğunu söyleyen büyük yalancı devletlerin çamur siyaseti geç te olsa kendileri tarafından da anlaşılmıştır.
Kürdistan ve Afganistan katliam çukurunda debelenmeye devam ederken, gelecekleri de, karanlık bir girdaba doğru itilmektedir. Talibanların bizimle mukayese edilemeyecek kadar avantaj ve düşmana karşı kararlılığa sahiptirler.
ABD’nin Rojava’da askeri gücünü çekmesi biz Kürdler’de de bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Şahidi olduğumuz bu görsellerin, hiçte yabancısı değiliz. Bugün ayni durumun tekrar etmesi halinde, sömürgeci devletlerin girip darmadağın edeceklerine kuşku yoktur. Hesabımızı ona göre yapmalıyız. ABD Kürdistan’da ebedi değildir.
1988 yılında Saddam’ın pervasızca Halepçe katliamı. Körfez savaşı döneminde kimyasal silah kullanma gücü ve yaydığı kırım ve korku politikası sonucu yüz binlerce sivil yerleşim yerlerini terk edip dağlarına sığındılar.
Telef olan binlerce çoluk, çocuk ve yaşlıların tv kanallarındaki figan görüntüleri halen hatırda canlılığını korumaktadır.
Sonrası TC destekli İŞİD saldırıları, Sincar, Kobani, Afrin, Kerkük, hendek manzaraları akılımızda gitmiş değildir.
Sürece bakıldığında, Kürd ve Afgan halkının oldukça benzerliklerinin olduğunu görmekteyiz.
Biz iki halkın örgütlü güçleri olarak, geçmiş hata ve eksikliklerden sonuç ve ders çıkarma, eldeki imkanları fırsata çevirme, kendi ulusal birliğimizi oluşturmak konusunda özürlü olduğumuz bir hakikattir. İktidar imkanı oluşunca da, geçmişi erken unutma ve elde edilen imkanları, ulusal amaçlarından ziyade kendi aile ve partililer ile paylaşma veya kötüye kullanmaktayız. Bir kısmımız da ulusal bir ihanetin seyircileri durumundayız. Fırsatları iyi kollama ve avantaja çevirme konusunda Afgan parti ve örgütlerinden daha aptal ve geri olan Kürd örgütleridir.
Yıllardır Afgan halkının atanan idarecileri ellerine düşen her türlü imkanı kötü kullanarak, kendi halklarına iyi bir gelecek sunma, özgür bir ülke kurmayı, NATO ve batılı devletlerin arzuladıkları devletin de gerisinde ve gölgesinde talepler isteyerek akla ziyan davranmaya devam ederek, Taliban’ın güçlenmesine ve giderek ABD’nin sempatisini de kaybettiler.
İslam dinini referans alan çağdışı bir toplum yaratmak için mücadele etmek ahmaklık değil de nedir?
Bugün de Afgan halkı, Kürd halkı gibi kendi örgüt ve siyasetçilerinin politik ihanetlerinin kurbanı olmaktadır. Bu durum 20 yıldan beri Irak devletine verilen askeri destek ve yardıma karşılık, İŞİD’in Musul saldırısı sırasında elbiselerini bile giymeden kaçan otuz bin Arap askerlerinin durumuna benzemektedir. Üç yüz bine varan Afgan ulusal askerlerinin teslimiyeti ve başkanlarının helikopterleri para ile doldurup kaçması her şeyi açıklamaktadır. Bazı parti ve yöneticiler için özgürlük meta ile değiştirilmektedir.
Son birkaç günde gördüğümüz çekilme ve sonrası güç dengesinin yeniden değişmesi uluslaşmak, devlet sahibi olmak isteyen her halk ve onların partilerinin alacakları çok dersler vardır. Bedeli kendiniz doğru ödediğiniz sürece sizin hak sahibi olmanızı kimse engelleyemez. Karşınızda Rusya ve ABD gibi büyük devletler olsa da. Bunlar zenginlik, çıkar, sermaye ve kâr elde etmek için savaşırlar.
Hem Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin 10 yıl boyunca “dostça işgal ve destek amaçlı” müdahalesi, hem de 20 yıllık ABD’nin Afganistan çıkarması sorunları çözemeyip giderek ağırlaştırmıştır.
Şu anda büyük güçlerin, üzerine iktidar olmasını anlaştıkları tarafın Taliban olduğuna kuşku yoktur.
Müslüman bir coğrafyada afyonlanmış bir milletin kaos halinin devamı, hem bölge devletleri için pimi çekilmiş bir bomba, hem de istediklerinde müdahale etmek için yeterli sebep ve gerekçesi hazırdır.
Bölgede akıllı durmayan İran ve Türkiye’nin meşgul tutulması için kucaklarına atılmış bir stres topu olduğunu da unutmamalıyız.
Aynı zamanda hevesini almak isteyen diğer ”büyük” devletlere de kapı aralanmıştır.
Bu sonuca bakıp Taliban güçlerinin ABD’yi yendiğini sanıp, bu “zaferi” kutlamak, solculuk adına İslam seçiciliği yapanlardır.
Bu anlayışın, Taliban, Molla ve İŞİD’i savunmak olduğu bilinmelidir.
Her faşist rejim gibi şeriat rejimi de kötü ve katliamcıdır.
El Qaide, İŞİD, Hizbullah, Müslüman Kardeşler, Boko Haram ve diğer İslamcı örgütüler gibi halkın mevcut olan insani haklarını bile gasp ederek, tarihin tekerleğini geriye, orta çağa doğru çevirmek bir akıl hastalığıdır. Ayrıca batı medeniyeti, İslam dinini bu örgütlerin şahsında görmek istemeleri bir amaçtır.
İslamcı örgütlerin girdiği bu yoğun savaş ve katliamlar, başta en büyük güçlerin hizmetinde oldukları unutulmamalıdır. Afganistan’da ABD güçlerinin çekilmesi ile Rojava’da Trump’ın ani çekilme kararı arasında bir fark yoktur. Joe Biden ve Trump’ın anlayışta ve menfaatlerinde kardeş oldukları unutulmamalıdır. Biden, KÜRD halkına özgürlük getiremez. “Biz Afganistan’da ulusu veya merkezi bir demokrasinin inşası için gitmedik” demesi oldukça niyetini net olarak açıklamaktadır.
Bunların kendi çıkarları dışında, hiçbir etik, ahlaki, insani değerlerinin olmadığını tekrar tekrar göstermektedir.
Biz Kürdler bunu 75 Barzan yenilgisinde, satılan AFRİN ve işgal edilen Kerkük’te bilmekteyiz.
Bazen koşul ve çıkarların bizi yan yana getirdiği durumlarda onların güç, silah ve diplomatik desteklerini ret edeceğimiz anlamı çıkarılmamalıdır.
Rojava ve Afganistan’da çekilmenin iki hali de ABD’nin maksat ve amaçlarına hizmet etmektedir.
Sol siyaset, konu ABD veya batı devletlerine karşı mücadele olunca, onlara karşı olan her kimse, faşistte olsalar desteklemeleri ilginçtir. Bazen bu saplantı İslamcı ve solcu örgütleri aynı kapıya çıkmaktadır. Emperyalistlere karşı sermayenin en azgın ırkçıları olan faşist İŞİD, Taliban ve diğerlerini desteklemek gibi.
79’da İran da kanlı şah rejiminin yıkılması ile yeni bir süreç girilmişti. Fransa’da sürgünde olan İslamcı ve dini lider Humeyni’nin dönmesi ile kendisine iktidar kapısı açılmıştı. İran Komünist Partisi başta olmak üzere birçok örgüt anti-emperyalisttik adına Humeyni desteklenmişti. İran Kürdistan’ı diye bildiğimiz Rojhilat bu fırsata yararlanıp özgürlüğü için ayağa kalktı. İRAN geçmişte olduğu gibi bugün de Kürd halkına İslam’ın cehennem anlayışını yaşatmaktadır.
İran’da faaliyet yürüten, başta TÜDEH olmak üzere, birçok sol partiler, Humeyni ile aynı ağzı kullanıp Qasımlo hareketini, emperyalizme hizmet ve bölücülükle suçlamışlardı. Bu anti Kürd politikalarına rağmen yalakalıkları, partilerinin kapatılmasına, binlerce kadrolarının hapis ve işkenceden geçmesine engel olamamıştı. Tarih Kürd siyasetçilerinin politik duruşlarının haklı olduğunun ispatı ile doludur.
Humeyni geldikten kısa bir süre sonra İslami hükümler devreye girmiş, binlerce yıllık tarih ve kültüre sahip bu halk kara çarşaf, sakal ve caminin içine hapis edilmişti.
Ülkenin yeni sahibi konumunda olan tek şahıs İmam Humeyni ve ekibiydi. Tahran’ın sokakları tek renk olan kara çarşaflı kadınlar ve cübbeli Ahmet gibileri ile dolmuştu. İnsan hakları ve evrensel değerler giderek küresel sermayenin ve tekellerinin gölgesinde kalmaktadır.
BM eski yaptırım ve müdahale gücü giderek azalmakta ve edilgen bir konum arz etmektedir.
Düşmana ekonomik zarar vermeyen bir politika bizi sadece onlardan yana asimle eder. Giderek onlara benzeriz.
Halkımızın mücadelesine öncülük yaptığını iddia eden partilerin, güç birliği yapmamaları büyük fırsatları kaçırmalarına yol açar.
Kürd partilerinin yöneticileri, halkımızı ve kendi kadroları, ”kurtarıcı, peygamber” diye sunulan kişilerin aslında “şeytani” planlarının peşinde olduklarını unutmamalıdırlar. İnsana tapma, taşa tapma arasında bir fark yoktur. Hatta taşa, insan eli değmediği sürece durduğu yerden hiçbir kimseye zararı dokunmaz.
Ulusal haklarımızı elde etmek, Kürd halkını bir statü sahibi yaparak özgürlüğüne kavuşturmak giderek zorlaşmaktadır.
Ağustos 2021