Kürt var mı yok mu, tartışmaları sırasında, HEP kuruldu. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü “Türkiye’de Kürt yoktur” diye bağırdığında, bütün SHP’liler hep bir ağızdan, “Türkiye’de Kürt yoktur” diye bağırıyorlardı. Kemalist aydınlar, koronun başını çekiyorlardı. Bu çığlıklar arasında HEP kuruldu. Ben de HEP’in kurucu Genel Sekreteriydim. Bütün Kürt il ve ilçelerindeki SHP yöneticileri istifa edip, parti evraklarını götürüp CHP Genel Merkezi’nde, Genel Sekreter Baykal’a teslim ettiler.
Erken seçimler devreye girince Ahmet Türk, Erdal İnönü’yü aldı İzmir’e götürdü. PKK’nin o dönem Türkiye sorumlusu olan Hikmet Fidan, İzmir’de oturuyordu. Her ikisi burada Hikmet Fidan’la görüştüler. Hikmet Fidan gelenleri Şam’daki APO ile görüştürdü. İnönü, APO ile görüştükten sonra, HEP kendisini fes edecek yöneticileri seçimlerde SHP’ye katılacak ve bir daha da ayrılmayacaklar, sözünü alarak Ankara’ya döndü. APO’nun yandaşları da HEP’i kapattılar, hepsi gidip SHP’den milletvekili oldular. Ben HEP’in kapatılmasına ve SHP’ye katılmasına karşı çıktım, seçimlerd de gittim Diyarbakır’da bağımsız aday oldum. Kuzey saha komutanı Şemdin Sakık, „Başkanın (APO) verdiği söze karşı çıkamazsın, derhal adaylıktan çekil!” diye bana gönderdiği bir tehdit mektup var. O mektubu APO’nun ve komutanı Sakık’ın hatırası olarak, hala saklıyorum. Daha sonra yaşananları herkes biliyor, bazıları da gitti on yıl kadar hapis yattı.
HEP’in İstanbul İl Başkanı Osman Özçelik bir gün PKK’li olduklarını bildiğim, iki kişi ile bana geldi. Bana; “İlçe yönetimlerinde Gültan Kışanak adında birisi olursa, sakın kabul etmeyesin, o kadın partide olursa biz olmayacağız” dediler. Ben de sebebini sorunca; “MİT ile çalışıyor, bütün çevrenin korkulu rüyası” cevabını verdiler. Daha sonra aynı Gültan Kışanak, Barış ve Demokrasi Partisinin Genel Başkanı, Diyarbakır ve Siirt’ten milletvekili oldu. Daha sonra Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı oldu. Ben de Gültan hanımı, hep APOcuların omuzundayken Tv ekranlarında izledim.
Bilindiği gibi 90’lı yıllarda devletin, Kürt mafyasını tasfiye ettiği yıllardı. Kürtler bir biçimde, faili meçhul öldürüldüler. Bunlardan biri de eroinci Savaş Buldan’dır. Susurluk raporlarında da adı geçen Savaş Buldan’ın Etilerdeki evine 30.07.1992 tarihinde baskın düzenlendi. Aynı gün Mehdi Zana yurtdışından gelmişti. Leyla Zana, Buldan’ın evinde kendisini bekliyordu. Arama yapan polisler, Mehdi Zana’yı göz altına aldıkları içinde ciddi miktarda para bulunan çantasına el koydukları basına yansımıştı.
4.6.1994 tarihinde, Savaş Buldan iki arkadaşı ile birlikte, Yeşilköy’de silahlı ve ellerinde telsizleri olan, kişiler tarafından kaçırıldılar. 5.6.1994 tarihinde, Savaş Buldan ve arkadaşları, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın cenazeleri, bir avcı tarafından Bolu’nun Yığılca ilçesi kırsalında bulundu. Eroin yüklü Kısmetim-1 gemisi operasyonu ile ilgili olarak, öldürüldüğü söylendi. Aynı Savaş Buldan’ın eşi Pervin Buldan şimdi HDP’nin Genel Başkanı.
İsmet İnönü’nün torununun torunu kızıl sakal, Sezai Temelli de HDP’de Genel Başkanlık yaptı. Yani APO’cularara göre, Temelli de “Bağımsız Birleşik Kürdistan” isteyenlerden biridir. Eski MİT müsteşarı Şenkal Atasagun’un akrabası olan Ayhan Bilgen de HDP’de parti sözcüsü oldu ve Kürtleri yönetti. Ayhan Bilgen de “Bağımsız Birleşik Kürdistan” isteyenlerin başında gelir.
Elbette ki HDP’nin içerisinde bu oyunları oynayan, bir avuç insan. Ezici çoğunluk yaşadıkları insanlık dışı olaylardan sonra, şaşkın ve korku içerisindeler. HDP ve yöneticilerine inanıyor gibi yapıp, HDP’yi çaresizliğin çaresi olarak görüyorlar. HDP’liler de Kürt Milleti’nin bu duygularını kötüye kullanıyorlar. Ahmet Türk yine başrollerde, AYM kararıyla ya da kendileri, HDP’yi kapatıp, CHP’ye katılmaya çalışıyorlar. CHP de, “Kürt yoktur” dediğinde, yok olan Kürt tabanını yeniden kazanmaya çalışıyor. Bu çalışmalar için HDP’nin içi ağzına kadar, devlet görevlileriyle dolu.
HDP yakılan Kürt köylerini kendi arkasına gizledi, Uluslararası Adalet’e göstermedi. Türkiye de yıktığı köyleri yeniden yapmak zorunda kalmayan devlet, HDP’ye müteşekkirdir. Kürtlerin HDP listelerinde seçtiği 63 Belediye Başkanı görevden alındı, HDP bunları da Uluslararası Adalet’ten uzak tutarak, Türkiye’yi son derece memnun etti. Binlerce Şafii Camisi ganimet olarak alındı, Hanefi Camilerine dönüştürüldü. HDP bunu görmek bile istemedi. AİHM’in “Alevi Cemhaneleri resmi ibadethanedir”, kararının uygulanmadığını duymadılar bile. Şimdi devletle yaşadıkları çelişkinin, sadece bir oyundan ibaret olduğunu da vatandaş bilmiyor.
Kürt milleti bunları düşünürken, ben de APO’culara birkaç soru sormak istiyorum. APO Türkiye’ye karşı şiddetli bir savaş sürdürürken, kendisi Şam devlet mahallesinde, önce yüksek bir binanın 9’cu katında oturdu, sonra aynı yerde yüzme havuzlu bahçeli bir villaya taşındı. Türkiye APO’yu kırmızı bültenle aramadı, Suriye’den resmi bir belge ile istemedi. Acaba APOcuların bunun sebebini açıklamaları mümkün mü?
APO 19 yıl Şam devlet mahallesinde kaldıktan sonra, Ekim 1998 yılında CİA ve MOSSAD onu alıp, Atina’ya götürdü. Moskova, Atina, Roma ve Afrika’da bir süre dolaştırıldıktan sonra, Şubat 1999 yılında, Kahire hava alanında, MİT görevlilerine teslim edildi. Türkler tarafından Ankara’ya getirildi. Hiçbir pazarlık yapmadan ve hiçbir taviz almadan, APO’yu getirip MİT’e teslim etmiş olmaları mümkün değil. Türkiye ABD ile yapmış olduğu zımni anlaşmaya uymadığı için bedelini ödeyecektir. Acaba APOcular kendileriyle ilgili bedeli nasıl ödeyecekler?
PKK toplu davasında, 600’den fazla çeşitli cezalara çarptırılmış insan ve 27 de idam mahkûmu vardı. Dosya yıllarca Yargıtay’da bekledikten sonra, Yargıtay 1992 tarihinde dosyayı ele aldı ve dosyayı usulden bozdu. Usulden bozulan dosya üzerinden başka hiçbir işlem yapılmaz. Dosya ilgili mahkemeye gönderilir, ilgili mahkeme usul eksikliğini düzeltir, dosyayı geri Yargıtay’a gönderir. Yargıtay kendi sorumluluğunu aşarak, 27 idam mahkûmundan, Rıza Altun ve Mustafa Karasu’ya tahliye kararı verdi.
Şimdi APOculara soruyorum, Yargıtay sadece iki kişi için usulsüz tahliye kararını bu kişilerin gül hatırı için mi verdi? Bunları o günden beri Başkent Kandil’de Türkiye’ye karşı, savaş yönetsinler dize mi saldı?
Nurettin Demirtaş, 2007’de DTP Genel Başkanlığını yapıyordu. O sıralarda askere gitmemek için “Sahte Çürük Raporu” olayı ortaya çıktı. Askeri Savcılık rapor veren ve rapor alanlardan 98 kişi hakkından dava açtı ve hepsini tutukladı. DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş da tutuklandı ve 10 yıl hapsi isteniyordu. İlk mahkemede Nurettin Demirtaş tahliye oldu, yetkililer bunu götürdü Cebeci Askerlik Şubesine teslim etti. Nurettin de gidip jandarma olarak askerliğini yaptı. Eğer Nurettin tahliye olmuş ise, demek ki raporu sahte olamaz, askerlik yapamaz. Ama tahliye olduğu gün askere gönderilmişse, o zaman Nurettin’in çürük raporu sahtedir. Aynı Nurettin, 10 yıldır Kandil’de gerilla eğitiyor. Şimdi APOculara soruyorum, Nurettin’in raporu sahte miydi, değil miydi. Nurettin nasıl tahliye oldu?
Elbette ki MİT’in siyasi örgütler içerisinde adamları vardır, olmaması mümkün değildir. APOcuların içerisine alenen girip çıkıyorlar. HDP’in içerisindeki Kemalist solun bir kesimi, geçmişte sol içerisindeki, devletin elemanlarından oluşuyor. Mesela dağda çatışmada bir Kürt genci öldürülüyor. Askerler cenazesini bile görmeden, haberlerde o ölünün neler yaptığını sayıyorlar. Belli ki bu bilgileri oradaki çok önemli adamlarından alıyorlar.
Batı Kürdistan’da, Güney Kürdistan’da PKK’nin neler yaptığı ortada. Bunlar yetmiyor, şimdi de Doğu Kürdistan’da Haşdi Şabi ile çatışan Peşmergelere saldırmaya başladılar. Artık Kürt milleti bu gerçekleri görmeye başladı, Kürt Milleti APOculardan uzaklaşmaya çalışıyor. Derin Devlet de bu kesimi, milli muhalefetle bütünleştirmeye çalışıyor. Son zamanlarda Kürtlere karşı başlatılan saldırılar, bunun işareti. Kürtlerin AKP’den yana veya CHP’den yana olmaları, Derin Devlet için fark etmez. Yeter ki Kürtler devletin denetimi dışında, bir arada olmasınlar.
Kim ne yaparsa yapsın ne düşünürse düşünsün, dünya siyasetinin bütün okları, Bağımsız Birleşik Kürdistanı gösteriyor. Çünkü bu, Ortadoğu’da arzulanan huzurun, olmazsa olmazıdır. Ortadoğu’nun huzuru sadece Kürtler için değil, bütün dünya için çok önemlidir.
Herkesin yaptığı pislik bir şekilde eline, yüzüne bulaşır.
Umarım Sedat Peker’in gönderdiği çantalar dolusu para, bir gün Kürtlerin ayağına dolaşmaz.
Temmuz 2021