Devşirme Türklerden ağzını açan, “Kudüs bizim kutsalımızdır”, “İslam’ın ilk kıblesidir” diyorlar. Ben bunu defalarca yazdım, sanıyorum daha da yazmak zorunda kalacağım. Kral Yakup Kudüs’ü MÖ 993 yılında, Kenan Diyarı’nın (İsrail) başkenti yaptı. 3 bin yıl önce, Türkmenler yeryüzünde Kudüs diye bir şehrin olduğunu bile bilmiyorlardı. Kudüs niireee, Türkmenistan nireeee!
Kutsala gelince; Medine’de nüfusun büyük çoğunluğu Yahudilerden oluşuyordu, çok geniş hurma bahçeleri vardı. Hz. Muhammed bu özelliklerinden dolayı, Mekke’de sıkışınca taraftarlarıyla gitti Medine’ye yerleşti. Mesela Bakara suresi 286 ayetiyle Kuran’ın en uzun suresidir. Tamamı Medine’de inmiş, önemli bir kısmı da Yahudilerle ilgilidir. Hz. Muhammed’in Medine’de namaz kıldığı Mescid hala olduğu gibi korunuyor.
Hz. Muhammed bir gün, Zerdüşt Peygamberin kanatlı atı Burak’a (Şimşek) binerek Kudüs’de, Hz. İbrahim’in isteği üzerine, Kral Yakup’un oğlu, Kral Süleyman’ın Güneş Tapınağı olarak yaptırdığı Mescid-i Aksa’ya gelir. Burada göğe yükselen ve nurdan oluşan merdivene tırmanır, 8 kat arşı ala ya çıkar ve orada Allah ile görüşür. Tekrar aynı gece Şimşek’e binerek Medine’ye geri döner. Bilindiği gibi Tevrat da Hz. Musa’nın da defalarca aynı merdivene tırmanıp Allah ile görüştüğünü yazar. Aslında Zerdüşt’ün kanatlı Burak (Şimşek) denen beyaz atıyla gidip, gökte hak ile görüştüğü söylenir.
O zamana kadar, Müslümanların dönüp namaz kılacakları Kıblesi belli değildi. Kâbe han olarak kullanılıyor, içerisine çıplak dilencilerin doluştuğu, müsait olmayan bir yerdi. Hz. Muhammed Mekke’ye döndükten sonra, bir gün cemaati toplayarak; “Müslümanların Kıblesi Mescid-i Aksa’dır. Artık Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya dönüp namaz kılacaklar” diyor. Bunun üzerine Kâbe’nin temizlenmesi ve dilencilerin de girmesi yasaklanır. Böylece de Mescid-i Haram Müslümanların kıblesi olur.
Müslüman dünyası Mescid-i Aksa’yı bilir önemser kutsar ama hiçbir ülke dönüp Mescid-i Aksa’yı sahiplenmez, devşirme Türklerin dışında. Devşirme Türkler Osmanlıları kendi ataları olarak görüyor, 400 yıl Osmanlı işgalinde kaldığı için Kudüs’ü sahipleniyorlar. Atina da 400 yıl Osmanlı işgalinde kaldı, bir gün dönüp Atina’daki Akropolis tapınağını da sahiplenirlerse kimse şaşırmasın.
Osmanlı ailesi Türkmen değil, Afgan kökenlidir. Konuştukları dil, devşirme bir dil değil, Afgancadır. Topkapı Sarayı ağzına kadar Afganca yazılı belgelerle dolu, içerisinde Türkmence yazılmış, tek sayfa bir yazı yoktur. Osmanlı Türkmenlere, Etrak-ı bi İdrak (İzansız Marifetsiz Toplum) derdi. Osmanlının kapısında bir tek Türkmen hizmetçi bile olmadı. Devşirme Türkler, Osmanlıdan size ne oluyor? Atalarınız devşirme Osmanlı Paşalarıdır.
Paşaların Yahudi çelişkisi epeyce eskiye dayanır, Yahudiler de yaşadıklarını unutmaktan zorlanıyorlar. Hitler’in Nazi orduları 1941 yılında Romanya’yı işgal etti. Romanya’da yaşayan bazı Yahudiler, Aralık 1941 tarihinde, Ştruma isimli kömür taşımada kullanılan bir gemiye binip, canını kurtarmaya çalıştılar. Ştruma, içerisinde 800 yüzden fazla yolcusuyla İstanbul’a kadar geldi. Güvenlik güçleri Ştruma’nın önünü çevirip, onu Üsküdar açıklarında durdurdular. Albay İsmet İngiltere ile görüştü, İngiltere geminin İsrail’e gitmesini istemiyordu. 72 gün sonra, gemi Romanya’ya geri gönderildi. 24 Şubat 1942 günü gemi Şile açıklarında bir MİT ajanı tarafından batırıldı, sadece 16 yaşında bir genç ve ikinci kaptan kurtuldu. İçerisindeki 770 Yahudi’nin kemikleri hala Şile açıkların da, Karadeniz’in dibinde yatıyor. Hiçbir millet bunu unutmaz ki, Yahudiler de unutsun. Ayrıca varlık vergisi saçmalığı ile, Albay İsmet Aşkale’de toplama kampı oluşturdu, Türkiye’de yaşayan binlerce Yahudi’yi bu kampta topladı. Eğer Hitler savaşı kazansaydı, bunlar Hitler’e teslim edilecekti. İsrail Türkiye çelişkilerini, geçmişe bakarak görmeye çalışmak gerekiyor.
Değerli okuyucular, sizlere tavsiyem son Kudüs olaylarıyla ilgili, Vatikan’daki Katolik lider Papa’nın açıklamasını okuyun. İnsanları barışa ve sükûnete davet ediyor. Bir de Ankara’daki yerli ve milli dinin lideri, Ali Erbaş’ın açıklamasını okuyun. Ali Erbaş mübarek sanki ordunun başkomutanı, ordusuna hücum emri veren konuşmasını yapıyor. Bazı TV haberlerinde, ‘52 Filistinli çocuk şehit oldu’ diye haber geçiyor. Bu İslam’a karşı yapılacak en büyük saygısızlıktır. Bunun karşısında susmak da İslam’a karşı yapılacak en büyük terbiyesizliktir. Çocuklar cihat savaşçısı değildir, savaşta ölse bile şehit sayılmaz. Haberciler saçmalayıp, insanların manevi dünyasını provoke etmeye çalışıyorlar, her zaman yaptıkları gibi.
Hamas, Mısır’daki Müslüman kardeşler örgütünün, Filistin kanadı olarak kuruldu. Mısır’da yapılan seçimlerde, Müslüman Kardeşler, Hamas ve İslam-i Cihat gibi İslam-i örgütler, Muhammed Mursi’yi destekledi ve seçimi kazandılar. Temmuz 2013 tarihinde, Sisi yönetime karşı darbe yaptı. Muhammed Mursi yargılama salonunda, kalp krizi geçirdi ve öldü. Onun ölümüyle darbecilerin zulmünden, bu örgütler dağıldı. Önemli bir kesimi Gazze’ye yerleşti ve burada yönetimi ele geçirdi. Diğer bir kısmı da gelip Türkiye’ye yerleşti. Erdoğan Hamas liderlerini Şubat ve Ağustos 2020 tarihinde olmak üzere, iki kere ağırladı.
Bu örgütler bölgedeki Müslüman ülkelerin korkulu rüyası olmaya başladı. Bütün batı dünyası, bunları dikkatle izliyor. FETÖ’nun alt yapısını oluşturduğu, bütün AB ülkelerinde de örgütlüler. Bilindiği gibi AB ülkelerinde on binden fazla insan İŞİD’e katıldı. Bunların el altında İŞİD ve Taliban’la da ilişkileri var. Bu örgütlerin örgütlenme biçimi ve ilişkileri, batı dünyasını ve bölgedeki Müslüman ülkeleri korkutuyor. Son Kudüs olaylarından sonra, Türkiye’nin Hamas’ı desteklemesi, zaten kopuk olan batı ve bölge ülkeleriyle ilişkileri, iyice koptu.
PKK’nin tepe takla olayların içerisine dalıp, bu örgütlerin yanında yer alması, garipsenecek bir olay değil, PKK’nin özü odur. Batı zaten Haşdi Şabi ile birlikte çalışan PKK’yi çok iyi tanıyordu, böylece daha iyi tanımış oldu. Bu davranışı ile PKK açıkça ‘ben buyum’ dedi. Batı da, ‘evet zaten bizde senin o olduğunu biliyorduk’ diyor. Cemil Bayık’ın son açıklamalarına bakıldığında, her şeyi gayet açıkça ortaya koymuş.
Gelişmelere bakıldığında sanki Türkiye, 90’lı yılları yeniden yaşıyor. Susurluk olayı, yeraltı dünyası ve derin devlet ilişkilerini ortalığa döktü. Günümüzde de aynı sorunlar yaşanıyor. Mehmet Ağar, Emniyet Genel Müdürü, İçişleri Bakanı, Oğlu AKP’den Milletvekili 15 şirket sahibi. Derin Devletin has adamı, yer altı dünyasının yakın dostu. Derin devlet için, yeraltı dünyası, gayrinizami harp aparatıdır, dilediği zaman kullanır. Türkiye’de derin devletle ilişkili oldukları için, hiçbir narkotik patronu yakalanmaz, sadece ekmek parası için uğraşan porsiyoncular yakalanır. Kaynaşmalar da gösteriyor ki, Derin Devlet yönetim kadrosu değişikliğine gidecek ortamı hazırlıyor. Burada en önemli unsur Kürtler; Kürtleri ne yapacaklar, bütün hesaplar Kürtler üzerine.
1990’ların başında, Ahmet Türk, Erdal İnönü’yü aldı İzmir’e götürdü. Hikmet Fidan aracılığıyla, Erdal İnönü’yü Şam’daki Abdullah Öcalan’la görüştürdü. Öcalan Kürtleri İnönü’ye teslim etti, bir daha da senden ayrılmayacaklar sözünü verdi. Sonraki gelişmeler herkesin malumdur. Cemil Bayık’ın son açıklamaları, Abdullah Öcalan’ın yaptıklarını yapmaya çalışıyor. Ev basmalar, tutuklamalar, açılan davalar yarın CHP’ye ilhak ederlerse, Kürtlere anlatacaklarının, hazırlığı yapılıyor. ‘Eh, biz ne yapalım başka çaremiz kalmadı’ savunması için hazırlık yapılıyorlar. Ahmet Türk görev başında.
Abdullah Öcalan Kürtleri İnönü’ye teslim edip Beka Eğitim Kampı’nda arkadaşı Abdullah Çatlı ile futbol oynadı. Cemil; 3-5 kişilik guruplar halinde, Kürt gençlerini Güney Kürdistan’da hedef gösterip Türkiye’yi her gün biraz daha Kürdistan’ın içlerine doğru çekiyor. Cemil’in son yazısı aynı zamanda kendisinin kader yazısı gibi görünüyor.
Türkiye çırpındıkça yalnızlaştı, yalnızlaştıkça çırpındı. Son Kudüs olayları da gösterdi ki Türkiye ne yaparsa yapsın, yalnızlıktan kurtulamayacak. Kafaları değiştirmeden yönetimi değiştirip, batıyı oyalamaya çalışıyorlar. Burada en büyük destekçi de yine APO olacaktır.
Abdullah Çatlı’nın arkadaşı APO’dan ne kadar uzaksan, Kürdistan’a o kadar yakınsın demektir.
Mayıs 2021