“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açıldı. Türkiye bu sözleşmeyi hemen imzaladı ve 14 Mart 2011 tarihinde de mecliste onaylandı. Türkiye en hızlı davranan ülkelerden biriydi. Çünkü o sıralarda AB üyeliği için hayli ilerlemiş görüşmeler yapıyordu.
İmzalanan Uluslararası anlaşmalar için, Dışişleri Bakanlığı tarafından onay kanunu hazırlanır, meclisin onayına sunulur. Meclis yasanın özü ile ilgili, hiçbir tartışma yapamaz. Meclis onayladıktan sonra, Cumhurbaşkanı da onaylar ve yayınlar. Meclisin ve Cumhurbaşkanı’nın onayından geçmiş Uluslararası anlaşmalar, Anayasanın 90’cı maddesine göre kanun hükmündedir. Anayasaya aykırılık iddiasıyla, Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. İstanbul Antlaşması da aynı yolu izledi ve yasalaştı. Yasayı yürürlükten kaldırmak için, aynı yolu geriye doğru işletmek gerekiyor. Bunun dışında hiçbir güç yasayı yürürlükten kaldıramaz.
Erdoğan ‘ben yasayı yürürlükten kaldırdım’ demiş, kadınlar da yollara düşmüş bunu protesto ediyorlar. “Kazanılmış hakkımızı kimseye yedirmeyiz”, “Kadınların öldürülmesine karşıyız” diyorlar. Yasanın yürürlüğe girdiği yıl 2011 yılında 121 kadın, 2015 yılında 303 kadın ve 2019 yılında da 474 kadın bir yakını tarafından öldürülüyor. İstanbul Antlaşması yapıldığı günden beri, kadın öldürmeler tırmanışa geçmiş. Öyleyse kadın öldürmelerin başka sebepleri var. İstanbul Antlaşması ölümlere engel olamamış. Antlaşma yokken daha az kadın ölümleri oluyordu. Acaba kadın öldürme olaylarının sebebi ne olabilir ve nasıl engel olunur? Önce kendi aynamıza bakalım.
2015 yılında ikinci Hendek Savaşında, TSK Cizre’yi kuşatma altına aldı, topuyla tüfeğiyle üç aydan fazla savaş devam etti. Cizre’yi teslim alan askerler, Kürt bir kadına tecavüz ettiler, çırılçıplak resimlerini internette koydular. Bugün sokaklara dökülmüş olan kadınlardan hiçbiri o gün sokaklarda görünmüyordu. Sanıyorum bugün sokaklara dökülen bayanlar, ‘elbette efendisinin hizmetçisine, böyle şeyleri yapma hakkı vardır’ diye düşünüyorlardı. “Kadınların öldürülmesine karşıyız” derken TSK’nın öldürüp çıplak resmini internette sergilediği, Kürt kadınlar hariç demek istiyorlar. Göz altında karakollarda tecavüze uğrayan kadınlar hariç demek istiyorlar.
2015 yılında AİHM’nin, “Mecburi Din dersi Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırıdır derhal durdurulmalıdır” kararı var. İktidar ve muhalefet kararın üzerine yatmış, gizlemeye çalışıyorlar. Sanıyorum sokağa dökülen bu çocukların anası kadınlar da çocuklar hakkını aramayınca, biz ne yapalım düşüncesini taşıyorlardı. Eğer Kur’an kursuna giden beş yaşındaki çocuklar bu aymazlığı protesto etseydi, “Hakkımızı kimseye yedirmeyiz” deseydi, anaların hepsi onları desteklerdi. Çünkü o hakta uluslararası bir sözleşmeden elde edilmiş Anayasal bir haktır.
Devşirme Osmanlı Paşaları 1923 yılında Cumhuriyeti, İstanbul’un yöneticisi İngiliz General Harington’dan teslim aldılar. İlk yapılan nüfus sayımında 13 milyon olan Anadolu nüfusunun %43,5 gayrimüslim, Müslümanların tamamına yakını da Şafii Kürtler den oluşuyordu, Türkmen yoktu çok az sayıda Türkçe konuşanlar da Azeri kökenliydiler. Osmanlı zaten Türkmen değil Afgan kökenliydi. 43 dilin konuşulduğu toplumdan Müslüman Türk devletini oluşturmak hiç de kolay olmadı. İnsanlar aidiyetini bırakıp Türk olacak, Dinini bırakıp Müslüman olacak, bunun için çok oyunlar oynamak gerekiyordu. Oyunlar hala bütün hızı ile devam ediyor.
Paşalar 19 Kasım 1922 tarihinde Abdülmecit Efendiyi halife seçtiler. İşleri bitince 3 Mart 1924 tarihinde, Hilafeti kaldırdılar Abdülmecit Efendiyi ailesiyle birlikte kovdular. Aynı gün 3 Mart 1924 tarihinde “Diyanet İşleri Başkanlığını” kurdular. Başkanlığına Mustafa Kemalin sadık adamı, Mehmet Rıfat Börekçiyi getirdiler. Bu zat, “Efendiler onun (M. Kemal) her yaptığı doğrudur. Eğer dininizi değiştirin derse; tereddüt etmeyin, onda da bir hikmet vardır” diye insanlara vaaz veriyordu. Bu zat Devletin Dinişleri Genel Müdürü olarak, İslam’ın yerine Kemalist Din’i işledi, bulunduğu yere getirdi. Ondan sonra gelenler de hiçbir değişiklik yapmadan devam etti. Sonunda yerli ve milli devleti oluşturdular.
Kasım Gülek 27 Mayıs darbesinden haberdardı kısa bir süre önce, CHP Genel Sekreterliğinden istifa etti. Böylece darbeden sonra Cunta’nın Adana temsilcisi olarak, Temsilciler Meclisine seçildi. Kasım Gülek, İnönü-Gürsel Cuntasının da önemli şahsiyetlerindendi. FETO’yu buldu, Kemalist Din’i işlemeye devam etti. Bu sefer bütün tarikat ve cemaatlerin başında FETTO vardı ve bütün tarikatlar ona bağlandı. Böylece Kemalist Din’i yaymak da devlet denetimi altında devam etti. Her ne kadar Kemalistler, Tekke ve Zaviyeler yasasıyla ‘Tekkeler yasaklandı’ deseler de Türk ceza yasasında öyle bir yasa yoktur, tarikatlar ve cemaatler de yasaklanmadı, Kemalistler yalan söylüyorlar.
Erbakan, Başbakanlığı sırasında, 11 Ocak 1997 tarihinde tarikat ve cemaat şeyhlerini iftar yemeğine davet etti. Yemeğe yüzlerce tarikat ve cemaat şeyhi sarık ve cübbesiyle yemeğe katıldı. Alın Kemalistlerin kocaman yalanı, kimse bunlara yasak koyamaz. Çünkü bunlar Kemalist Din’in militanlarıdır, hala görevinin başında işlerine devam ediyorlar.
Günümüzde İslam diye topluma dayatılan maneviyat, Kemalist Din’in kendisidir. İslam’da Din adamları diye bir sınıf olamaz. Tekke ve zaviye gibi, dini kurum ve bunların başında da ayrıcalıklı insanlar olamaz, bunlar sadece Kemalist Din’e mahsustur. Diyanet memurları maaşını bütçeden alırlar, faiz paraları, alkol paraları, gâvur paraları ve hatta içerisinde genelev kadınlarının vergisi var. Bu paralardan maaşını alan bir insan din adamı olamaz, bir Müslümanın onun arkasında namaz kılması da caiz değildir.
İslam’da kadın evinin hanımı, kocasının eşi ve çocuklarının anasıdır. Dışarı çıkmak mecburiyetinde kalırsa, Burka ile örtünür, gider işini görür gelir. Evinde kadınlar bölümünde (harem) kalır, kocasının birinci derece erkek akrabalarının dışında, erkeklere görünmez. Kemalist Dinde yani Türkiye’de kadınlar, başını Türkbant diye bir mendille bağlar, boynunu ve saçlarını kapatır, erkeklerin yaptığı her işi yaparlar. Hatta başı Türkbantlı kadın yönetici bile olur, Meclis kürsüsünden erkeklere hitaben konuşma bile yapabilir. Subay olur cephede savaşır. Bunların yaptığı İslam’a karşı büyük bir saygısızlıktır. İslam Din’nin de öyle bir saçmalık olmaz.
Türkiye’de 43 dil konuşuluyor ama Türkiye’de yaşayanlar “Türk’tür, Müslümandır, Hanefi’dir” hiç kimsenin başka bir şey olma şansı yoktur. 20 Milyon Müslüman-Şafii’nin Camilerini Devletin Din İşleri Genel Müdürlüğü gasp edip Hanefi camisine dönüştürdü. 105 İlahiyat Fakültesi, 5138 İmam Hatip Okulu ve 24 bin kuran kursu, sadece Hanefilere hizmet veriyor. 1924 yılında Hilafeti kaldırarak, İnönü-Gürsel Cuntasıyla yeniden organize ederek, insanların manevi dünyasını alt üst ettiler. Sosyal toplumun yaşadığı sorunların birinci sebebi, bu alt üst oluştur.
Son zamanlarda televizyonlarda, insanların seyrine sunulan dizi filimler, dünyanın hiçbir yerinde olmayan yeni bir yaşam biçimi sunmaya çalışıyorlar. İnsanların anne, baba ve toplumdan aldıkları kültürü kenara itip, yeni ve çarpık bir kültür aşısı yapıyorlar. Kemalist Din ile insanlara dayatılan maneviyat ve dizi filmlerle dayatılan yeni kültür, insanları şaşkına çevirdi. Toplum eskisinden koptu, yenisine alışamadı. Yeni yaşam biçimi, insanları imam nikahı ile bir arada yaşamak için yeterli oldu ama Anayasal yaşamla tezat oluşturdu. Kısacası insanlar eskiyi unutmadı, yeniye alışamadı, bunalım içerisinde, alt üst oluşun ikinci sebebi de budur.
İnsanlar birbirlerine inanmıyor ve güvenmiyor. Devlete, güvenlik güçlerine ve adalete de hiç inanmıyor ve güvenmiyorlar. Herkes kendi adaletini uygulamaya çalışıyor ve kaotik bir toplum ortaya çıkıyor. En ufak bir sorunda kavgalar ve insan öldürmeler. En ufak aile içi tartışmalarda, gücü yetenin diğerine saldırdığını ve öldürdüğünü görüyoruz. Ölümlerin büyük çoğunluğu, zayıf olan kadınların payına düşüyor. Kenara çekilip baktığımızda, görünen manzara böyle.
Dünyada en çok kadın öldürme olayları, Türkiye de oluyor, gerekçe olarak namus meselesi gösteriliyor. Büyük bir çoğunluğunun da imam nikahı ile bir arada oldukları görülüyor. 267,7 Milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi Endonezya’da bir arkadaşa telefonda sordum, kadın öldürme olaylarının ender olduğunu söyledi. Zaten hiçbir Müslüman ülkede böyle bir rezalet olmaz. Paşalar Cumhuriyeti 43 toplumdan yerli ve milli bir toplum yaratmak için toplumun manevi ve kültürel değerlerini çarpıtarak, toplumu bu hale getirdi. Kadın ölümlerinden sorumlu yeni maneviyatın yaratıcısı, Kemalist Din’dir. Başka yerde suçlu aramayın. Müslüman ülkelerle karşılaştırdığımızda, bunu çok net görürüz.
Sen başkasına dönüşmekten zorlanıyorsan, başkasını kendine dönüştürmeye kalkışma…!
Mart 2021