
Bu sözleri geçtiğimiz günlerde Erdoğan, AKP il kongrelerinde yaptığı konuşmada söylemişti. Erdoğan çok doğru bir söz söyledi, Erdoğan’a aynen katılıyorum. Kıbrıslı Türklerin ayrılıp kendi bağımsız devletlerini kurma hakkı vardır. Bosna Hersek’in ayrılıp kendi bağımsız devletini kurma hakkı vardır. Evet Hak onlara yardımcı oldu ve sonu zaferle sonuçlandı. Kürtlerin de ayrılıp kendi bağımsız devletlerini kurma hakkı vardır ve sonuç da zaferle sonuçlanacaktır. Hiç kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın. Hak Haktır, Kürd’ü-Türk’ü-Boşnak’ı olmaz.
Yüz yıldır Paşalar Cumhuriyeti Kürtlerin devlet olma hakkını baskı ve zulüm yaparak, engelliyor. Mesela 1937-38 yıllarında Dersim’de yaşananlar ve Dersim’in Ganimet kızları… Çocuk yaşta binlerce Dersimli kız çocuğu, subaylara ganimet olarak dağıtıldı. Kemalistlere sorsan, kimsesiz kızları evlatlık aldılar. Efendiler bunlar neden bir erkek çocuğu evlatlık almadılar? Bunların hiçbirinin evladı yoktu da Dersim katliamından sonra mı evlatlık almak akıllarına geldi? Dersim’in malını, mülkünü batıya taşıdı, Anadolu’ya muhacir olarak gelen devşirme Türklere dağıttılar. Olayın başlıca sorumlularından Vladimir Lenin, Osmanlı Paşalarına silah ve para yardımı yapıyordu. Hakimsiz, savcısız Şark İstiklal Mahkemeleri, içerisinde adalet ve vicdanın olmadığı, Şark Islahat Planı. Bunların hepsi, Osmanlı Paşalarının Kürtlere karşı uygulamalarıdır. Kürtler haklıdır, yardımcıları Hak’tır, sonu zaferle sonuçlanacaktır. Erdoğan aynen bunu demek istedi. Ben öyle anladım.
Paşaların Dersim’de yaptıklarını, Adolf Hitler örnek alarak, Almanya’da Yahudilere yaptı. Kadınlar için Ravensburg toplama kampını oluşturdu, kampta 120 binden fazla kadın mahkûm vardı. 3500’de kadın gardiyan, yani kadınları fırınlarda yakan Alman kadınlar. Kamptaki kadınlardan yarısı yine kadın gardiyanlar tarafından fırınlarda yakıldı. Savaştan sonra binlerce kadın gardiyandan sadece 77’si yargılandı, İrma Grese’nin, idam kararı okunduktan sonra, benim esas adım İrma Grese değil, Selma’dır dedi. Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa, Albay İsmet İnönü’nün emriyle, 1941’de Müslüman SS birlikleri oluşturdu, Hitler’e yardıma gitti. Albay İsmet İnönü’nün harbiyede sınıf arkadaşı, Kudüs Müftüsü Hacı Emin El-Hüseyni de Albay İsmet İnönü’nün emriyle, Müslüman SS birlikleri oluşturdu, onlar Hitler’in yardımına gitti. Özellikle bu ilişkiyi kuran da, daha sonra CHP Genel Sekreteri de olacak olan Kasım Gülek ti.
Elbette ki Osmanlı Paşalarının yardımları bunlarla sınırlı değil. Çukobirlik, Et Balık Kurumu, Tekel ve Ofis beş yıl süren savaş boyunca, Hitler ordusunun ihtiyaçlarını karşılıyordu. On iki milyonluk Hitler ordusunun beş yıl boyunca elbiselerinin pamuğunu, Çukobirlik karşılıyordu. Kemalistlere göre “İsmet Paşa” çok akıllı idi ne kadar zorladılarsa, savaşa girmedi.” Saçmalığa bakın, sanki Hitler gelmiş Meriç nehrinin kıyısına, “Hey kanka İsmet ben seninle savaşmak istiyorum” İsmet’te kanka Hitler benim canım savaşmak istemiyor” demiş, o da „iyi öyleyse, ben de seninle savaşmıyorum” deyip geri dönmüş. Bu Efendilere sormak lazım, acaba Hitler kime danıştı da saldırıya geçti, söylediklerinize inanıyor musunuz? Türkiye açıkça Hitleri destekledi.
Hitler Romanya’yı işgal edince, 12 Aralık 1941’de 769 Yahudi, Köstence Limanında 46 m uzunluğunda, 6 m genişliğinde Struma isimli yük gemisine bindi, bir meçhule doğru kaçıp canını kurtarmaya çalıştılar. 14 Aralık’ta İstanbul’da Türk Askerleri Struma’nın önünü kesip günlerce Sarayburnu açıklarında beklettiler. İçindeki insanlar kadın, çocuk ve yaşlılar indirilmedi, yiyecek, su ve ilaç gibi ihtiyaçları karşılanmadı. Aralık-Ocak ayı soğuğunda insanlar gemide bekledi. İki buçuk ay sonra, 26 Şubat’ta Struma geri çevrildi, Şile açıklarında bir Türk istihbarat elemanı tarafından batırıldı. Sadece 16 yaşında bir çocuk ve ikinci Kaptan sağ kurtuldu. Adı David Stoliar olan o 16 yaşındaki o çocuk büyüdü, gazeteci olup anılarını yazdı. 1 Mayıs 2014 yılında da İsrail’de vefat etti.
11 Kasım 1942’de Albay İsmet İnönü hükümeti, Varlık Vergisi diye ucube bir kanun çıkardılar. Ucubeydi çünkü sadece Gayrimüslimler için geçerliydi. Sadece Kürtler için geçerli olan, Şark İstiklal Mahkemeleri ve Şark Islahat Planı gibi. İstanbul’da Kemalistlerin gözüne batan ne kadar Yahudi, Rum ve Ermeni iş adamı varsa hepsini Aşkale’de oluşturdukları Toplama kampına doldurdular. Kampa doldurulanların %90’ı Yahudilerden oluşuyordu. Bu kampın Hitlerin toplama kamplarından hiçbir farkı yoktu. Çok sayıda insan Aşkale kampında öldü. Başka hapishanelere doldurmaya gerek yoktu, eğer Hitler kazansaydı, bu insanların hepsini Hitlere teslim edeceklerdi.
Görüldüğü gibi Yahudilerin yaşadıklarıyla, Kürtlerin yaşadıkları arasında hiçbir fark yoktur. Yahudileri fırınlara doldurup yaktılar, Kürtleri de öldürüp, vadilere doldurup, kurda, kuşa yem yaptılar. Ermeniler de aynı sorunları yaşadı. Organize eden Anadolu’yu yöneten İngiliz General Harington, destekleyen Vladimir Lenin, yapanlar da Osmanlı Paşalarıdır.
Solcuların meşhur bir sözü vardır. “Böl parçala yönet” bu da emperyalistlerin taktiği imiş. Avusturalya, İngiltere’nin on katı büyüklüğünde, İngiliz vali tarafından yönetiliyor ama parçalanacak diye hiçbir düşüncesi yoktur. İsviçre avuç içi kadar yer, üç resmi dili var, çevresi bu dilleri konuşan Fransa, Almanya ve İtalya Emperyalistleriyle çevrili ama parçalanmaktan zerre kadar korkusu yoktur. Bir araya geldiklerinde herkes Fransızca, Almanca ve İtalyanca dillerini birbirleriyle çok rahat konuşuyorlar. Lenin’in yoldaş imparatorluğu, bir günde paramparça oldu.
Demek ki yönetmek için bir devleti parçalamaya gerek yoktur, Avusturalya ortada. Bir devletin küçük olması ve çok dil konuşması da dağılma sebebi değil, İsviçre ortada. İşçi sınıfı adına yönetilen bir devlet, bir günde paramparça olabiliyor, Yoldaş imparatorluğu ortada. Demek ki devletlerin bir arada kalması ve dağılmasının başka nedenleri var. Devleti yönetenler, toplumsal maddi ve manevi değerleri birbirine karıştırıyor, karmaşık bir kültür ve ötekileştirme sorunu yaratıyorsa, bölünme isteğini körükleyen yöneticilerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında, bir tek Türk yoktur, ayrıca Anadolu’da çok az Türk ve Müslüman yaşıyordu. Paşalar toplandı Müslüman Türk devletini kurdular. Kendilerine göre masal gibi bir tarih yazdılar. Cephe kaçkını Osmanlı Paşalarının kurtuluş savaşında ne kahramanlıklar yarattıklarını yazdılar. Acaba Osmanlı Paşaları hangi emperyaliste karşı, nerede savaştılar? Bunların anlattığı masallara inanmayanları, devlete ihanetle suçladı sallandırdılar. Türkçeden başka dil konuşmak yasaktır, Cami’den başka ibadethane yasaktır. Uymayanlar için her türlü ceza haktır. Karadeniz’deki sarı saçlı yeşil gözlü, uzun boylu, Ortodoks Hristiyan Rumlara bakın, hepsi Orta Asya’dan Asena’nın peşine takılmış gelmiş Karadeniz boyunca yerleşmiş, Oğuz Boyundan saf kan Türk ve Müslüman. İçinde gizledikleri ayrı, söyledikleri ayrı, maneviyat ve güven kalmamış.
Yüz yıldır ülkeyi yönetenler, insanları itmiş ötekileştirmiş korkutmuş sindirmiş ve özellikle de devleti bölmekle suçlamış cezalandırmış. Büyük baskılarla, karmaşık bir kültür ve bir toplum yaratmaya çalışmış. Toplumda eşitsizlik yaratan yöneticiler, bölünme arzusunun başlıca sorumlularıdır. İsviçre ve Lenin’in Yoldaş İmparatorluğu örneklerine baktığımızda, sonuç daha net görülür. Suriye ve Irak’ın geldiği noktaya baktığımızda durum daha da netleşir.
Türkiye’nin bunlardan hiçbir farkı yoktur, yöneticilerin toplumdan gizlemeye çalıştığı, büyük bir krizin eşiğinde. Erken seçim, milli ittifak dediler, baktılar ki kırk yamalı bohçada yalanları gizlemek çok zor, vaz geçtiler. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” dediler yutturamadılar. Şimdi de yeni bir anayasa tartışılıyor. Bunun da işe yaramayacağı belli. Yöneticilerin yüz yıldır gözü gibi korudukları yönetim şekli artık dünya siyaset pazarında değeri kalmadı. Emperyalistler daha rahat yönetebilmek için parçalamıyor, yöneticilerin dayatmaları ülkeyi parçalıyor. Sorumlu yöneticilerdir.
Burada iki Kürdü hatırlatmadan geçmeyeceğim. Birisi Burkay Kemal; bu adam adaşı Mustafa Kemal’e anti emperyalist diyen M. Ali Aybar’ın çırağı, acayip bir sosyalisttir. Kendisi Parti Genel Sekreteri iken, yardımcı Nurettin Basut sahte pasaportla, Avrupa’yı dolaşıyordu. Burkay Kemal, arkadaşının çok becerikli olduğuyla övünüyordu. Nurettin Basut sahte pasaportla İstanbul’da yakalandı, iki saat sonra serbest kaldı. Burkay Kemal arkadaşının becerisiyle gurur duymaya devam etti. Bu da yetmedi Güney’de korumalarına emir verip, üç Kürt gencini kurşuna dizdirdi, biri öldü ikisi sakat kaldı. Çevresi bunu görmeye ve tanımaya başladı çekildi, şimdi tek başına oturuyor. Anlatıldığına göre şimdi bahçesindeki ağaçlara konan kargalarla konuşuyormuş.
Bir diğeri Cemil Bayık’ı eleştirmeye çalışan, Osman Öcalan. Kandil’de PKK’nin 10 kongresi vardı, çok sayıda insan katılmıştı. En çok konuşulan konu, önceden ilan edilmiş ateşkes sürecinin uzatılması gerekiyordu. APO’nun avukatı Mahmut Şakar TSK’nın helikopteri ile geldi kongre alanına kondu, Mahmut indi APO’nun “ateşkes süreci uzatılmayacak”, talimatını okudu gittiği helikopterle geri döndü. Olay yüzlerce insanın huzurunda oldu. Başkomutan Osman’da oradaydı. Bunu anlatanlar yanlış anlatabilirler, Osman bunun doğrusunu sen kamuoyuna açıklar mısın?
Paşaların Yahudilere yaptıklarının bir kısmını anlatmaya çalıştım, Yahudilerin bunu unuttuğunu düşünenler yanılıyor. İsrail hangi Kürt düşmanına silah sattı? Esad, Saddam yahut ta Humeyni olabilir mi? Yukarda iki Kürt’ü örnek verdim, Yahudilerden de her zaman böyleleri çıkabilir.
Kürt kardeşim; sende suçlusun demeye dilim varmıyor, Hak yardımcın olsun canım kardeşim.
Şubat 2021