
Türkiye siyasetten dünyadaki değişime uyum sağlamaktan zorlandığı için, büyük bir kriz yaşıyor. Bir partide bakanlık yapmış, başbakanlık yapmış insanlar partisinden ayrılıyor, yeni partiler kuruyorlar. Partisinde cumhurbaşkanlığına aday olmuş olan bir insan, partisinden ayrılıyor, yeni bir parti kuruyor. Ayrıldıkları partilerine karşı saldırıya geçiyorlar. Bunun dünyada başka bir örneği yoktur. Cümle alem bu komediye gülüyor. Gelişmeler siyasetin, bunalım yaşadığını gösteriyor.
Muhalefet, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” sözünü icat etti, toplum aylardır bu anlamsız icadı tartışıyor. Arkasında hükümet “yeni bir anayasa yapalım” diyor. İnsanlar bunu tartışmaya başlıyor. Dikkatlice izlendiğinde, bütün partiler ağız birliği yapmış, insanları oyalayıp ülkeyi içerisine düşürdükleri siyasi krizden kurtarmaya çalışıyorlar. Aslında düşünce olarak, birinin diğerinden farkı yoktur. Daha dün, “Komonistler Moskova’ya” diyen milliyetçiler, gitmiş Moskova’nın kucağına sığınmaya çalışıyorlar. Boş öneriler, sadece insanları oyalamak, sorunları ötelemek için yapılıyor. Eğer yapabilirlerse, cumhuriyetin kuruluş anayasası olacak. Becerebilirlerse, Mustafa Kemal’in hayalindeki Türk-İslam Cumhuriyeti ilanının tam zamanıdır.
İnsanlık tarihinde ilk anayasa 1787 ABD, ikinci 1791 Polonya ve üçüncüsü 1791 Fransız’lar yaptılar. Böylece dünyada ilk defa anayasal yaşam başladı. Anayasa birlikte yaşamak zorunda olan toplumların ortaklık belgesidir. Ancak 4000 yıl önceden de hazırlanan, Babil Hammurabi Kanunları, Hitit Kanunları ve Asur Kanunlarını da unutmayalım. Bunlarda her biri toplumsal yaşamı yakından ilgilendirdiği için, kendi döneminde birer anayasa özelliği taşıyordu. 2000 yıl kadar önce, Tevrat, İncil ve Kuran da toplumsal yaşamı düzenleyen çok önemli belgelerdir. Hatta insanlar bunları, Allah’ın emri, kutsal metinler olarak kabul ettikleri için çok dikkatli davranmış ve uymuşlardır. Türkiye; 1921, 1924, 1961 ve 1982 tarihlerinde anayasalar hazırladı, defalarca da değişiklikler yapıldı. Dünya İmparatorluğu İngiltere’nin bir anayasası yoktur.
Anayasa; devletin yönetim biçimini, toplumların ülke üzerindeki egemenlik haklarını, bireylerin temel haklarını ve devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirler. Yasama, yürütme ilişkisi açısından önemlidir. Yöneticilerin kişisel, tarihsel, toplumsal ve siyasal özellikleri, anayasanın koruyucusudur. Dönüşüm ve değişim sürecinde yöneticilerin, kişisel özellikleri anayasaya uyumlu olursa, anayasa itibarlı olur. Anayasa’ya uyum sadece vatandaşın görev ve sorumluluğu değildir, asıl yöneticiler sorumludur.
Anayasal yaşam, sanayi devrimi ile birlikte başladı. Sanayinin, öğrenmiş ve güçlü elemanlara ihtiyacı vardı, bunları tespit edip çalıştırabilmek için, anayasanın kanun önünde, eşitlik ilkesine ihtiyaç vardı. Böylece sanayinin dilediği insanı kullanma hakkı oluştu. Manevi metinlerde öncelik, manevi kardeşe aittir. Değişik kesimden insanların sanayi alanlarına doluşması, eşitliği gerekli kıldı.
1921’den beri Türkiye’yi yönetenler, dört kere anayasayı ortadan kaldırarak, yeniden anayasa yapılar. Her anayasanın birçok maddesini defalarca değiştirdiler. Yöneticiler yapar değiştirir, halk karışamaz. Yöneticiler bir metin hazırlar, halka da haydi gelin şuna evet deyin emrini verir, halk da korkunun oluşturduğu öz güvenle gider evet der. Buna rağmen yüz yıldır Türkiye’de anayasayı ihlalden ve vatana ihanetten, yüzbinlerce insan yargılandı, hapse atıldı ve sallandırıldı. Şu anda da 200 binden fazla insan, anayasayı ihlalden ve vatana ihanetten hapishanelerde yatıyor. Türkiye’de sadece bir yönetici, Adnan Menderes anayasayı ihlal ve vatana ihanet suçundan yargılandı ve idam edildi. Onun dışında hiçbir yönetici, anayasal sorumluluk taşıma ihtiyacı duymadı.
Anayasa’ya uymak yöneticilerin başlıca görevidir. Türk yöneticileri anayasaya uymak ve uygulamak zorunda değildir. AİHM 2015 tarihinde, “Din dersi mecburiyeti çocuk hakları sözleşmesine aykırıdır, derhal durdurulması gerekiyor” kararı var. Bu karar anayasanın 90’cı maddesine göre de kanun hükmündedir. Mecliste 600 atanmış yönetici var, hiç birisi AİHM bu kararına uyalım diye bir düşüncesi olmadı. Çünkü onların anayasaya uymak diye bir sorunları yoktur. Onların görevi vatandaşın, anayasaya uyumunu denetlemektir.
AİHM 2015 yılında aldığı karar “Alevilik bir inançtır, Cemhaneler resmi ibadethanedir kapatılamaz” Geçen zaman içerisinde meclisteki 600 milletvekilinden bu kararla ilgili ses çıkaran olmadı. Meclisteki Alevi Milletvekilleri, gizlice yutkunup duruyorlar, ses çıkaramıyorlar.
Yüz yıldır Türkiye’de hiçbir Kürt ve Alevi; vali, emniyet müdürü, büyükelçi ve general olamadı. Anayasa’nın eşitlik ilkesi buna engel değildir ama ötekileştirme zihniyeti buna engeldir. Bunu yayın yoluyla dile getirmenin cezası iki yıldır. Kürtler general olamıyor demek bile suçtur.
Yüz yıldır doğan çocuğun nüfus cüzdanına Alevilerde “Dini İslam” Şafilerde de “Mezhebi Şafii” yazıyor. Bir devletin yeni doğan çocuğun, dinini mezhebini belirleme hakkı olamaz ama Türk yöneticilerin her zaman hakkı vardır. Çünkü onlar ötekileştirme zihniyeti ile büyüdüler.
Türkiye’de yaşayan 20 milyon kadar Şafii’nin sadece Diyarbakır’da yarım Camisi kaldı, Din İşleri Genel Müdürlüğü hepsini ganimet olarak gasp etti, Hanefi Camilerine dönüştürdü. Din İşleri Genel Müdürlüğü en üst seviyede Kemalist bir kurumdur, yöneticilerin itiraz hakkı haşa asla olamaz.
Türkiye’de 30-35 milyon Kürt yaşıyor. Bırakın çocukların annesiyle konuşmayı, ölen dedesinin ve ninesinin adını taşıması bile yasaktır. Annelerin Kürtçe çocuklarına ninni söylemesi yasak. Ölüsüne Kürtçe ağıt söylemek bile yasak. Yöneticiler gururla yasaklara sahip çıkarlar.
Türk Ordusu güvenlik gerekçesiyle 1990’lı yıllarda 4200 Kürt köyünü yaktı, yıktı. Milyonlarca insan köyünü terk etti bir meçhule gitti. Aradan 30 yıl geçti, mecliste hiçbir yönetici sesini çıkarmadı. Bu köylülerin oylarını alan yöneticiler bile, ses çıkarmıyorlar. Dünyada güvenlik gerekçesiyle bu kadar köyünü yıkan, yakan başka devlet yoktur. Devlet güvenlik gerekçesiyle köyü boşaltır, güvenliği sağlar, insanları tekrar köyüne taşır ve güvenliğini korur. Vatandaşının güvenliğini sağlayamayan, zavallı devlet olamaz. Vatandaşın yıkılan evini devletten talep etme hakkı, hala saklı duruyor.
Türkiye son 40 yılda PKK’ye karşı savaşta, 250 milyar Dolar harcadığını söylüyor. Buna bir de son on yılda 200 bin kişilik, paralı askerle beş cephede savaş devam ediyor. Paralı askerlerin önemli bir kesimi, Suriye rejimine karşı savaşan İslami örgütlerden oluşuyor. Yöneticiler memnun gidişatı daha da güçlendirmek istiyorlar, vatandaş da yöneticilerden memnun.
Bağımsız Kürdistan talebi, yöneticilerin ötekileştirme zihniyetinin sonucudur. Suçlu aramaya gerek yoktur, suçlular ülkeyi yönetenlerdir. Kürdistan sorunu, Türkiye’nin temel sorunudur. Sorunu Anayasaları değiştirerek çözmek hayaldir, kafaları değiştirmek gerekiyor. Görüldüğü kadarıyla herkes kafasından memnun, kimse değiştirmek istemiyor. Kafalar değişmedikçe, yüz tane de anayasa yapılsa, sorunları çözmek hayal olur.
Türkiye Kıbrıs’ta yaşayan soydaşları için ne istiyorsa, kendi vatandaşı Kürtler için de hak olduğunu kabullenmek zorundadır. Kürtler de oturup bunu düşünmeleri gerekiyor. Böylece ortaya adil ve makul bir çözüm çıkacaktır. Başka türlü inandırıcı olamaz ve dünyada yalnızlaşır, kendi sorunlarının büyümesine neden olur. Artık insanların da bunu görmenin zamanı gelmiştir. Soğuk Savaş bitti dünya yeniden şekillenmeye başladı, Türkiye yeni sürece uyum sağlamak zorundadır.
Birbirine sınırdaş dört Kürdistan, bölgeye huzurdan ziyade, huzursuzluk getireceği gerçeğini herkes biliyor. Irak’ın toprak bütünlüğü, Suriye’nin toprak bütünlüğü acaba Türkiye’yi neden bu kadar ilgilendiriyor. İran geçmişte Irak ile 9 yıl savaştı, milyonlarca insan öldü, bugün de birleşmiş Kürtlere karşı savaşıyorlar. Türkiye İran-Irak savaşında hiçte bu kadar telaşlı değildi. İran’da bir Ebabil kuşu uçsa, Türkiye’nin uykuları kaçıyor. Çünkü Türkiye de aynı hastalıktan mustarip. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Yeni Anayasa tartışmaları, derdin devası değil, sadece bir oyalama ve kendini aldatmacadır. Yöneticiler Kürdistan aşısı olup, Kürdistan kelimesine karşı beyinlerinin bağışıklık sistemini güçlendirmeleri gerekiyor.
Kürtler; eğer yeni ANAYASSO’dan İLTİMASSO bekliyorsanız vay sizin halinize…!
Kürtler; “Şark Islahat Planı”, “Şark İstiklal Mahkemeleri” sahiplerinden bir beklentiniz olmasın…!
Umut, Kürdün ekmeğidir, ye HASSO ye…!
Yeme HASSO umut karın doyurmuyor…!
Şubat 2021