“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, Kemalistlerin dünya siyasi literatürüne kazandırdığı yeni bir sözdür. Son zamanlarda Kemalistler her gün şakır, şakır sakız çiğner gibi bunu tekrarlıyorlar. Ne demek istediklerini kendileri de bilmiyorlar. Herhalde Kemalistler önümüzdeki süreçte, parlamentoyu güçlendirmek için, parlamentoya güçlü milletvekilleri atayacaklar. Bütün spor dallarında yarışmalar düzenlenecek, ilk üçe giren sporcuları, milletvekili olarak atayacaklar. Benim tavsiyem, Edirne’de yapılacak yağlı güreşlerde ilk ona girenlerin hepsini atamaları, böylece parlamento daha güçlü olur.
Kenan Evren cuntasından beri, son kırk yıldır, milletvekilleri atama yoluyla, parlamento oluşturuluyor. Ondan önce de oluşturulan parlamentonun, Abdülhamid’in Parlamentosundan farkı yoktu. Açık oy, gizli sayım. Kemalistler 90 yıl Türkiye’yi zayıf parlamenter sistemle yönetmişler, şimdi de güçlü parlamenter sisteme geçiyorlar? Parlamentoyu boksör, halterci, güreşçi gibi güçlü insanlardan oluştururlarsa, sorunlar kendiliğinden çözülür. Efendiler Avrupa’nın yarısı Krallıkla yönetiliyor, hatta İngiltere’yi 66 yıldır 94 yaşında bir bayan yönetiyor. Geri kalan Avrupa ülkeleri de parlamenter sistemle yönetiliyor. ABD 213 yıldır başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Türkiye’de de yüz yıldır, sözde parlamenter sistem var. Türkiye’de insanlar yönetimden kaçıp, Avrupa’daki krallıklara sığınıyor, yaşam arıyor. Önemli olan yönetim sistemi değil, insanların nasıl yönetildiği. Eğer iktidar olursanız, neyi beğenmiyorsunuz, neler yapacaksınız?
Yüz yıldır Türkiye, “laik demokratik bir hukuk devletidir” naraları yeri, göğü inletiyor. İnan inanabilirsen. Hiçbir anlamı olmayan, sahibini komik duruma düşüren sözler. Kemalistler son günlerde “demokrasiyi güçlendirme” sözcüğünü ağızlarından düşürmüyorlar. Acaba ameliyatla mı, yoksa koltuk değnekleriyle mi güçlendirecekler, onu da sır gibi saklıyorlar. Güçlü milletvekilleri parlamentoya girerse elbette ki, demokrasi de güçlenecek, ondan kimsenin şüphesi olmasın. Kemalistler boş konuşmaz. Çünkü onlar sürekli arkalarına sakladıkları, değnekle dolaşırlar.
Bunlar “laik” saçmasıyla toplumu ikiye böldüler, yüz yıldır insanlar, dindar, dinsiz diye ikiye bölündü. “Laiklik” kelimesinin ne “din” ne de “devlet” ile hiçbir alakası yoktur. Eski Yunanca “Laikos” kelimesi “Laos” kökeninden gelir ve “sıradan insanlar” “halk” anlamında kullanılır. 1924 tarihinde, paşalar hilafeti kaldırdı, kendi seçtikleri halifeyi de sürgüne gönderdiler. Aynı gün, İslam’la hiç alakası olmayan, Din İşleri Genel Müdürlüğü’nü oluşturdular. Çalışanlar için bol keseden bütçe ve çalışanlar devlet memuru sayıldı. İnsanların maneviyatını siyasi araç yapıp, kötüye kullandılar. Laik; “din ve devlet işlerini birbirine karıştırmamak” anlamını taşımaz, sadece “sıradan insanlar” “halk” anlamında eski Yunanca bir sözdür. Kemalistler ne yapmak istediklerini çok iyi biliyorlar.
Kemalistler güçlü demokrasi diye bağırıyor. Demokrasi: Kısaca Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimidir. Eski Yunancada “demos” halk ve “kratos” otorite demektir. İkisinin birleşiminden “demokratia” sözü meydana gelir. Günümüzde “halkın kendi kendini yönetmesi” anlamında kullanılır. Temsili demokrasi: Halkın seçtiği kendi yöneticilerinin yönetim şekline denir. Demokrasi: Kısaca Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimidir. Halk ne kadar, özgürce yönetime katılırsa, Demokrasi de o kadar güçlü olur. Pehlivanlarla olmaz.
Demokrasinin temel ilkeleri: Egemenlik, Hürriyet ve Eşitliktir. Egemenlik millete aittir. Yönetenler gücünü milletten alır. Hürriyet; başkasına zarar vermeden özgürce davranmak ve hiçbir ayırım yapmadan, herkesin kanun önünde eşit olmasıdır. Eşitlik devletin her vatandaşına eşit yaklaşımıdır. Kemalistlere göre Türkiye’de yaşayan herkes, Türk, Müslüman ve Hanefi’dir. Hiç kimse başka dinden ve milletten olamaz. Başka bir şey olduğunu söyleyen, vatan haini sayılıyor. “Türkiye laik, demokratik, bir ülkedir.” Paşa torunları bu sözlere önce kendileri inansa, sonra da başkalarını inandırmaya çalışsa, belki inanan birilerini bulurlar.
Paşalar Cumhuriyetinde, hiçbir Kürt ve hiçbir Alevi General olmadı. Hiçbir Kürt ve Hiçbir Alevi Vali ve Emniyet Müdürü olmadı. Hiçbir Kürt ve hiçbir Alevi büyükelçi olmadı. Devletin üst kademelerinde bunlardan hiçbir yönetici olmadı. Bunun önündeki tek engel Kürt olmak ve Alevi olmak. Devşirme Türklerin yaşadığı batı illerinde başlayarak, kişi başı milli gelir ortalama 30 bin dolar civarında. Erciyes kayak pisti gibi, batıdan doğuya doğru aşağı inmeye başlıyor, doğudaki Kürt illerinde ortalama milli gelir üç bin dolar. 1960’dan itibaren devlet desteği ile oluşan, 13 bin üyeli MÜSİAD üyelerinde, Kürt ve Alevi yoktur. Acaba İzmir’de kaç Ağrılı yaşıyor, Ağrı’da kaç İzmirli yaşıyor? Kemalistlerin eşit diye gösterdikleri manzara ortada, inandırmak için aptal arıyorlar ama istersen inanabilirsin.
Hapishanelerde mecburi iskana tabi tutulanların, 2/3’ü Kürtlerden oluşuyor. Kürtlerin seçtiği 65 belediye başkanından 59’u görevden alındı şimdi hapiste, yerine kayyum atandı. Kürtlerin seçtiği 59 milletvekilinden 9’u hapiste. Görüldüğü gibi, Kemalistlerin demokrasisi tıkır, tıkır çalışıyor, bunu daha da güçlendirmek istiyorlar. Demokrasiyi aynı yöntem ve uygulamalarla güçlendirecekler. Çünkü Kemalistler başka yöntem bilmezler. Kemalistlerin uykularını kaçıran, okuma, yazma bilmeyen bölücü örgüt militanlarıdır. Mesela şu anda Ceyhan Hapishanesinde yatan, Vartolu terörist 84 yaşındaki Siti teyze. Milletvekilleri, belediye başkanları taziyeye katıldılar diye, görevden alınıp hapiste mecburi iskana dahil olurlar, ama APO’nun avukatı Mahmut Şakar devletin helikopteri ile Kandil’e gider, toplantıya katılanlara ‘ateşkes kararını kaldırın’ diye APO’nun bildirisini okur, aynı helikopterle döner Ankara’ya gelir. Kim emir verdi, kim gönderdi, kim götürdü, bunlar nerede?
Türkiye hep dışarıdan gelen mültecileri konuşur, kendisi mülteci durumuna düşürdüğü milyonlarca Kürt’ü asla ağzına almaz. Türk ordusu binlerce Kürt köyünü, içerisindeki eşyası ile birlikte yaktı. Milyonlarca Kürt mülteci durumuna düştü, bunu kimse konuşmaz. Bu insanlık dışı uygulamalar, zayıf parlamenter sistemi döneminde oldu. Kemalistler parlamentoyu güçlendirirlerse, mülteci Kürtlerin evlerini yapacak ve herkes kendi evine geri dönecek? Güçlü parlamenter sistemde, elbette ki devlet yıktığı evleri, kendisi yapacak ve herkes kendi evine geri dönecek. Kürtler siz oyunuzu, güçlü pehlivanlara verin.
Türkiye’nin maaşını dolar üzerinden ödediği, yüzbinlerce paralı asker, Libya, Kıbrıs, Suriye, Irak ve Azerbaycan’da savaşıyor. Güçlü parlamenter sistem oluşursa, savaş cepheleri daha da güçlü olacak. Çünkü Türkiye’nin güçlü parlamenter sistemden ziyade, güçlü orduya ihtiyacı var. Türkiye AB ilişkileri, buz dolabına kaldırılmış bekliyor. Güçlü parlamenter sistem oluşursa, AB korkar çünkü karşısında yağlı güreş pehlivanlarını görecektir. Gülümsediğinizi biliyorum…
Acaba CHP kazara ülkeyi yeniden yönetmeye kalkışsa, Kıbrıs’ta Türkler için talep ettiği hakları, Türkiye’de yaşayan Kürtler için de hak olarak kabul edecek mi?
Kürtler de ülke yönetiminde, her kademede görev alabilecek mi?
Mesela; general, vali ve büyükelçi gibi görevlerde, Kürtler de görev yapabilecek mi?
Zayıf parlamenter Sistemde olmadı, acaba Güçlü Parlamenter Sistemde olacak mı?
35 Milyon Kürt’ün yaşadığı Türkiye’de Kürtçe konuşmak ve şarkı söylemek, suç olmaktan çıkacak mı?
Kürt çocukları kendi anadilinde eğitim alacak mı?
Yoksa zayıf parlamenter sistemde, Kürtlere yaptıklarınıza daha güçlü bir şekilde, devam mı edeceksiniz?
“Erdoğan bu ülkenin başının belası” diyorlar. Eğer öyleyse, bu belayı getirip, bu milletin başına bela edenlerin, Allah bin belasını versin. Erdoğan 2001’de parti kurdu, bir sene sonra seçime gitti, AKP 365 milletvekili çıkardı. Adli nedenlerden dolayı Erdoğan milletvekili olamadı. Erdoğan’ın cezası bittikten sonra, CHP devreye girdi, Siirt seçimlerini iptal ettirdi, anayasayı değiştirdi, Erdoğan yenilenen seçimlerde milletvekili seçildi. Daha sonra geldi başbakan oldu ve 18 yıldır, ülkeyi yönetiyor. CHP hala hangi yüzle Erdoğan’a saldırıyor, insanları kandırmaya çalışıyor?
Paşalar döneminde, Piran, Zilan ve Dersim’de Kürtlerin başına gelenleri unutmayalım.
Menderes döneminde, 1959 yılındaki 49’lar olayını unutmayalım.
1960’da İnönü-Gürsel cuntası tarafından Kürtlerin atıldığı Sivas toplama kampını unutmayalım.
1980’de Evren cuntası ile başlayan, 40 yıldır hala devam eden, Kürtlerin yaşadıklarını unutmayalım.
Yöneticisi kim olursa olsun, devletin Kürtler için düşündüğü tek şey baskı ve zulüm.
Bunun için karşınıza çıkıp, güçlü parlamenter sistemden bahsedene, alın başınıza çalın deyin.
Çünkü zalim, zalimdir, post değiştirse de sakın inanma.
Ocak 2021