
İnsanları itaat ve korku kültürü alışkanlığından vaz geçirmek, çok zor bir iştir. Sosyal alışkanlıklar, sigara ve alkol alışkanlığından çok daha kötüdür. Osmanlı Ailesi Afgan’dır gerçeğini, insanlar bir türlü kabullenemedi. Osmanlı arşivleri ağzına kadar yazılı belge dolu, hiçbir devşirme Kemalist, Osmanlı arşivlerinde bir sayfalık Türkmence yazılı bir belgeyi çıkarıp insanlara gösteremez. Osmanlı’nın “Yeniçeri Ocağı ve Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu“ devşirme Avrupalı çocuklardan oluşuyordu. Osmanlı, Türkmenler için Etrak-ı be İdrak (İzansız marifetsiz toplum) derdi. Osmanlı ordusunda ve sarayında hiçbir Türkmen görevli olamadı. Bunun dışında Osmanlı ile ilgili söylenenler, devşirme Türkmenlerin uydurmalarıdır. Neymiş; “Mustafa Kemal 1918’de Adana’dan İstanbul’a geldi”. Mustafa Kemal Adana’da ne iş yapıyordu, yoksa Mısır tarlasında karga bekçiliği mi yapıyordu? Devşirme Türkmenler, gitsin DNA testi yaptırsınlar kim olduklarını öğrensinler, ondan sonra diledikleri kadar yazsın ve konuşsunlar.
Osmanlı hiçbir zaman devlet olmadı, 1639 tarihinde, İran’la yaptığı Kasrı Şirin anlaşmasıyla belirlenen ve hala geçerli olan, Türkiye-İran sınırının dışında, hiç kimse Osmanlı sınırları burasıdır diyemez. Osmanlı talancı ve Afgan olan bir aile, ordusu da ona göre, itaat ve korku kültü ile şekillenmiş bir kitledir. Osmanlı’nın bir ayağı İslam dünyasında, bir ayağı Hristiyan dünyasında. Osmanlı’da, “şeriat kuralları geçerliydi” demek, İslam’a en büyük saygısızlık olur. Hiçbir Osmanlı Sultanı nikahlı anadan doğmamıştır, çünkü devşirme Kemalistlerin şeriatçı sarayında, nikah yapmak yasaktı.
Osmanlı Sultanları, öz çocukları için ölüm fermanı vermiş, paşaları da onların gözü önünde, ferman emrini yerine getirmiştir. Öz kardeşleri için de aynı fermanlar verilmiş ve gözlerinin önünde ferman emri yerine getirilmiştir. Sultan III-Mehmet tam 19 kardeşini öldürtmüştür. Kardeşlerini ve evlatlarını canice öldürtmeyen Osmanlı Sultan’ı yoktur. Paşalar da sadakatini göstermek için, verilen emirleri büyük bir zevkle yerine getirmişlerdir. Alın size Osmanlı Sarayı ve Paşaları, biri diğerinden rezil. Vakayı Vakvakiye’de Sultanahmet’te, insan asacak boş ağaç dalı kalmadı.
Sultan Genç Osman vakasını anlatmadan geçmek, büyük bir haksızlık olur. Genç Osman, 95’inci Halife, 16’ıncı Sultandır. 1604’de annesi Mahfiruz Hatice Sultan’dan doğdu, 14 yaşında Halife ve Padişah oldu, 1622’de 17 yaşındayken öldü ama nasıl? 1622 de Yeniçeri Ocağını kaldıracağı söylentileri yayılınca, Yeniçeriler yine ayaklandı. Veziriazam Davut Paşa, 17 yaşındaki Sultan Genç Osman’ı Saray’da aldı Yedikule zindanlarındaki, Cebecibaşı’na teslim etti. Halife ve Sultan olan Genç Osman’a zindanda 40 gün boyunca tecavüz ettiler, 40’cı gününde boynunu bükerek öldürdüler. Alın size Osmanlı Sultanları ve 95’inci Halife Genç Osman’a tecavüz eden Osmanlı Paşaları. Kemalistler Halife’ye ve Sultan’a tecavüz eden paşalarını anlatsalar fena olmaz.
Osmanlı ordusu kimsesiz, kaçırılmış ve Osmanlı tarafından satın alınan ve özel yetiştirilen, çocuklardan oluşuyordu. Hiç birisi yerini yurdunu bilmez annesini, babasını tanımazdı. Saraydaki Prenseslerin dışında, evlenmeleri yasaktı. İstanbul’daki, pavyon ve randevu evleri askerlerin özel eğlence yerleriydi. Sefer söz konusu olduğunda, askerler bayram ederlerdi. Sefer sırasında zula ganimetten yararlanacak, sefer dönüşü özel eğlence yerlerinde keyif çatarlardı.
Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’nda kaç Paşası olduğu bilinmiyor. Fakat savaşta hiçbir Osmanlı Paşası cephede ölmedi. Buna karşılık İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in tam 136 generali cephede öldü. Osmanlı Paşasının ailesi yok, evi yok, vatanı yok, neyin uğruna ölecekti? Sıkıştığı zaman cepheyi bırakıp İstanbul’a kaçıyorlardı, Yedikule zindanları cephe kaçkını paşalarla doluydu. 1923 tarihinde Misak-ı Milli sınırları içerisindeki Osmanlı topraklarının yöneticisi, İngiliz General Charles Harrington Cumhuriyeti kurdu, zindandaki cephe kaçkını Paşaların hepsini Ankara’ya gönderip Cumhuriyeti onlara teslim etti. Osmanlı Paşaları böylece bir Cumhuriyet’e sahibi oldular, Osmanlıyı nasıl yönetmişlerse Cumhuriyet’i de öyle yönetiyorlardı. Geçmişi yazmadan yeniye bakalım, 12 Eylül Paşaları; “Ben bunları asmayayım da besleyeyim mi”, “Verin onu sallandırayım” diyorlardı. Bugün ise, askerlerin tecavüz edip öldürdükleri Kürt kadınların çıplak bedenleri, internette sergileniyor. İşkencehanelerde kadın ve erkekler tecavüze uğruyor, anlayacağınız her şey aynen devam ediyor.
Ortadoğu büyük bir değişimin eşiğinde ve değişimde, Kürtler de payına düşeni alacak. Humeyni Dini ihracatçısı İran yatalak hasta, ölümü sayıklıyor. Kudüs gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Nükler Enerji Uzmanı Muhsin Fahrizade’nin arka, arkaya öldürülmesi bir de ambargodan dolayı ekonomik sıkıntılar, İran’ın yatalak olduğunu açıkça gösteriyor. Artık hiç kimse İran üzerine siyasi hesap yapmasın, çünkü bu İran artık tarihe karışıyor. Ortaya çıkacak olan Güney Azerbaycan ise, en çok Türkiye’yi huzursuz ediyor. Korkunun ecele faydası yoktur.
Türkiye; Suriye’de her ne kadar Şam yönetimine karşı olduğunu söylese de gerçeklerin arkasına gizlenemiyor. Esad’a karşı savaşan onlarca İslami örgütü bir araya getirdi, onlara bağlı 50-60 bin militanın maaşını ödüyor. Bütün giderlerini karşıladığı bu militanları Esad’a karşı savaşan Kürtlere karşı savaştırıyor. Buna, Esad’a karşı olmak denmez, çaktırmadan yandaş olmak denir. Görüldüğü gibi Esad’da çok rahatladı. Herkes gibi Türkiye de izlediği yanlış Kürt siyasetinden dolayı, nelerle karşılaşacağını biliyor.
İngilizlerin desteği ile paşaların oluşturduğu ve yüz yıldır uygulanan, Türkiye’nin Kürt siyaseti, artık geçerli akçe olmaktan çıktı. Sistem hala var olan malzemeden yeni bir yapı oluşturmaya çalışıyor. Hayli yıpranmış ve deşifre olmuş PKK ile yeni bir mekân oluşturmak mümkün değil. Yüz yıldır Kürtleri elinin tersi ile kenara iten, bugün de kollarını açmış, ‘biz can kardeşiz’ demek, inandırıcı olmuyor. Daha pek yakında güvenlik gerekçesiyle, PKK’nin eğitim kamplarını görmedi ama yanı başındaki 4200 Kürt köyünü TSK yaktı, milyonlarca Kürt köylüsü nerede ve nasıl yaşar, hala devlet bilmek istemiyor. Yıllardır devletin kapısından içeri almadığı ve ötelediği Kürtlere, bugün kollarını açıp, ‘gel biz can kardeşiz’ demek, düşünülen siyasetin yeni bir oyunudur.
24 Eylül 1925 tarihinde Şark Islahat Planını, ‘gayet mahremdir’ ibaresi ile uygulayan, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve Başbakan Albay İsmet İnönü, Kuzey Kürdistan’ın sınırlarını belirlemişler. Halbuki 1926 Ankara Antlaşmasıyla Güney Kürdistan’ı İngilizlere, Batı Kürdistan’ı da Fransızlara verdiler. İngiliz ve Fransızlara bırakılan yerlerde hiçbir ilin adı Islah Planında geçmiyor. Adamlar kendi payına düşen yerleri ıslah etmeyi düşünmüşler.
“Hoca Efendi” Ankara Pasaport dairesinde, sahte yeşil pasaportunu aldı gitti, 20 yıldır ABD’de yaşıyor. Kadrosunun önemli kesimi yanında, bir kesimi de AB ülkelerinde yaşıyorlar. Her ne kadar FETÖ’cülerin bir kesimi Türkiye’de hapiste olsa da önemli bir kesimi hala dışarıda. Yeni siyasetin yaratıcıları bir değil, bin kere düşünmek zorundadır. ABD, 20 yıllık misafiri FETÖ ile siyaset yapmaya kalkışsa ki, bu hakikat pek de uzak sayılmaz, ne yaparlar merak ediyorum.
ABD Başkanı Joe Biden birlikte çalışacağı, kadrosunu belirledi ve yılbaşından itibaren yönetimi teslim alacak, dört yıl ABD’yi bunlar yönetecekler. ABD, elbette ki her Başkan’ın dilediği gibi yöneteceği bir ülke değil ama yeni dünya düzeninde yerini de korumaya çalışacaktır. Biden’in bu konuda, Tramp’tan daha hassas, tecrübeli ve daha istekli olduğu da kesin. Türkiye ile ilgili düşüncelerini, seçimden çok önce açıklamıştı. Ortadoğu’yu çok iyi bilen ve kendisi gibi uzmanı Antony Blinken’i da Dışişleri Bakanı olarak atadı. Türkiye için artık Efe oyunu bitti. Yaptırımlar geliyor, hatta Türkiye’nin NATO üyeliği bile tartışma konusu olabilir.
Ankara’da siyaset kazanı kaynıyor, eline kepçeyi alan, karıştırmaya çalışıyor. Elbette ki gelişmeler Kürtlerin de kafasını karıştırıyor. Eski diziyi bırakıp, yeni dizide rol almaya çalışan siyasetçiler, insanı şaşırtıyorlar, sanki bunlar başka bir gezegenin insanları. Bunların kimisi siyah-beyaz kimisi de beyaz-siyah birbirlerinden farkı yoktur, Kürtlerin bunlardan uzak durmaları gerekiyor.
Ankara’daki siyasi çalkantılar, Kürdistan’a da yansımış, Kürtler de hayli telaşlı. Aslında Kürtler acele etmeden gelişmeleri biraz daha sükûnet içerisinde izlemeli. İran dağılırken, çok şeyler değişecek. Her parçadaki Kürtlerin kendi bölgesinde dayanışma içerisinde olmaları, aynı bando eşliğinde birlikte yoluna devam etmeleri en doğru olanıdır. Eğer Kürtler dünya ile bütünleşmek istiyorlarsa, ne çıtır Türk solundan uzak durmaları gerekir. Eğer vicdanları varsa ki ben bugüne kadar Türk solunda vicdan görmedim, gitsinler kendi alanlarında Kürtlerle ilgili düşüncelerini söylesinler.
Ne çıtır Türk Solu; Kürtlere üç maymunları oynadı, Kürtler de yeteri kadar o maymunları izledi yeter artık.
Sevgili Fırat Aras; Ana dilim Kürtçe ama yazmayı bilmediğim için, kendimden utanç duyuyorum.
Aralık 2020