
Osmanlı Paşalarının başlattığı ve yüz yıldan beri uygulanan siyasetin, vidaları gevşemiş boşa dönen bir kasnaktan farkı kalmadı. Siyasiler insanları inandırmaktan zorlanıyorlar. Son gelişmelere bakıldığında, siyasetin yeni bir yol arayışında olduğu görülüyor. Partilerin kendi iç tartışmaları, siyaset mafya tartışmaları, siyaset adalet tartışmaları gibi daha birçok oyun, yüz yıllık siyasetin konkordato eşiğinde olduğunu gösteriyor.
Sistem gözü kapalı saldırganlaştı, her zaman olduğu gibi, batılı dostlarının bunu görmemezlikten geleceğini düşündü. Dünya siyasetinde dışlanınca, soğuk savaşın bittiğini, herkesin görmeye başladığının farkına varıldı. Türkiye’nin beş devletin topraklarında savaşan askerleri var ama bir tek müttefiki yoktur. Siyasilerin, mezarlıktan geçerken, korku türküsü söyleyenlerden farkı kalmadı. Onun için siyasilerin ne söylediği ne yapmak istedikleri anlaşılmıyor ama amaçları belli.
Türkçede bir söz vardır, “Ayının kırk sözü vardır, kırkıda ekşi elma üzerinedir”. Türk siyasetinin kırk oyunu vardır, kırkı da Kürtlerin üzerine kuruludur. AKP’li eski Başbakan Davutoğlu Siirt’te “Suriye’de Kürtlerin tek hamisi Türkiye’dir” diyor. Bay Davutoğlu; Ağustos 2014’ten, Mayıs 2016’ya kadar Başbakanlık yaptı, Davutoğlu’nun emriyle, TSK Diyarbakır Sur’u ve daha birçok Kürt şehrini dört ay boyunca bombaladı yerle bir etti. Askerlerin tecavüz ettiği Kürt kadınların çıplak resimleri internette dünya’ ya gösterildi, sen utanmıyor musun, hala Kürtlere hangi yüzle hamilik yapmaya kalkışıyorsun? Kuzey Kürdistan’da yaptıklarını şimdi de Batı Kürdistan’da yapmayı düşünüyor? Davutoğlu Başbakan iken, binlerce masum Kürt’ün ölümüne emir veren insan. Şimdide çıkmış Kürtlere hamilik yapmaya kalkışıyor. Kürtler kuzusunu kurda teslim edecek kadar aptal değil. Davutoğlu’ndan zerre kadar vicdan varsa, yüzünü elleriyle kapatır, Kürtlerin içine öyle çıkar. Başbakan iken kükrüyor, yaptıklarıyla gurur duyuyordu, şimdi de ‘imdat Kürtler’ diye bağırıyor.
Yeni İçişleri Bakan’ı Süleyman soylu, “Allah’a, size yemindir, namus sözü, şeref sözü, Kürt kardeşlerimiz bu ülkenin çimentosudur” diyor. Sanıyorum Soylu’yu dinleyenler, söylediklerinden hiçbir şey anlamadıklarını anlamışlardır. İnsan Soylu’yu dinleyince şaşırıyor, acaba bu adam ne demek istiyor, diye düşünüyor. Bir hafta önceki Soylu gitti, yerine başka bir Soylu geldi. İnşallah birileri bunlara büyü yapmamıştır. Bir taraftan Kürtlere ferman okuyor, diğer taraftan söylediklerine bak, dinleyenler de söylediklerine inanmak mecburiyetinde, çünkü çok ağır yeminler ediyor.
İnsan gözünü kapatıyor Erdoğan’ı dinliyor, 18 yıllık Erdoğan gitmiş yerine başka bir Erdoğan gelmiş, gözünü açıyorsun, karşında aynı Erdoğan. Yerli ve Milli kelimelerini kullanmıyor, hak, hukuk, adalet, eşitlik ağzından düşmüyor. Suudi Arabistan başta olmak üzere, dünya liderlerine telefonlar kırıla gidiyor. Arabulucular Kahire ve Paris’i yol eyledi. Erdoğan; Noel bayramında Paris’e gider, Emmanuel Macron’la, çam ağacını süslerse kimse şaşırmasın.
Kılıçdaroğlu; 2016 yılında Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının dokunulmazlıklarının kalkması ve tutuklanmaları için epeyce çaba harcamıştı. Şimdi de ağzını açıyor Selahattin, gözünü kapatıyor Demirtaş sözleri dilinden düşmüyor. Kürt kelimesini rüyasında görse, hayra yormayacak olan CHP, “Kürt sorununu Mecliste çözeceğiz” diyor. Aynı mecliste Şark Islahat Planını da hazırlayan CHP değil miydi? Dersim, Piran ve Zilan katliamlarını yapan da CHP değil miydi? Paşaların partisinden böyle sözler duyan insan şaşırıyor, insanın dili tutuluyor. CHP İnönü’den başlayarak, Kılıçdaroğlu’nun raporuna kadar, en az 15 Kürt raporu hazırladı ama yaptıkları ortada. Hırsız hayatında bir kere doğru söylermiş, o da “Bismillah” deyip, mazlumun cebine elini sokarken. CHP’nin de Kürtlere yaklaşımı böyle, Kürtler cebinize dikkat etrafınızda hırsız dolaşıyor.
Bir taraftan HDP’den kitlesel tutuklamalar, diğer taraftan HDP-CHP flört oyunu. Diğer taraftan Demirtaş’ın tahliyesi tartışılıyor, APO’nun tahliyesi tartışılıyor, kafalar karıştırılıyor. Bunların sıradan tartışmalar olmadığı da belli, gizlemeye çalıştıkları bir şeyler var ama gizleyemiyorlar. Bir taraftan eski başkanın tahliyesi tartışılırken, diğer taraftan HDP’de kitlesel tutuklamalar devam ediyor. Bunların hepsi Paşalar Cumhuriyetinde bir (U) dönüş değil ama bir (L) dönüş var gibi görünüyor.
Türkiye’nin izlediği Kürtleri yok sayma siyaseti, dış siyasette duvara çarptı, Türkiye yalnız kaldı. Yukarda kısmen de olsa anlatmaya çalıştığım, siyasilerde görülen değişimin nedeni de yalnızlık korkusu. Çabalar boşuna, Türkiye bu yalnızlıktan kurtulamayacak. Türkiye’nin Libya’dan çekilmesine iki ay süresi kaldı, Altı Arap devleti Libya sınırında ortak askeri tatbikat yapıyor. Kıbrıs’ın Maraş bölgesinde, Erdoğan ve Bahçeli birlikte piknik yaparken, Alman Başbakan’ı Merkel aynı gün, ‘10 Aralık AB Liderler zirvesinde, Türkiye’ye karşı yaptırım kararı alınmalıdır’, açıklamasını yapıyor. Arkasında Akdeniz’de Alman Askeri gemisi Türk yük gemisini durduruyor, arama yapıyor. Yeni seçilen ABD Devlet Başkanı Joe Biden daha seçilmeden, Türkiye’ye karşı olduğu düşüncelerini açıklamıştı. Acaba Rusya Türkiye’nin derdine derman olacak mı? Çünkü Rusya kendi derdine bile zor derman oluyor. Rusya şu sıralar, ucuzlayan petrol fiyatlarının yeniden eski fiyata nasıl satılacağı telaşı içerisinde. Petrol savaşında Rusya kayıp etti, daha fazla dayanacak takati kalmadı. Başta Çeçenler olmak üzere, İslami örgütler Rusya’nın korkulu rüyası. Onun için Rusya’nın kimsenin derdine derman olacak takati yoktur.
Her ne kadar siyasiler, ekonomimiz sağlamdır hiçbir sıkıntı yoktur, deseler de veriler öyle söylemiyor. 2013 yılında kişi başına milli gelir 12 bin 480 dolar iken, 2019 yılında kişi başı milli gelir 9 bin 128 dolara geriledi. 2020 yılında üretimin azaldığı, TL’nin değer kaybı, kişi başı milli gelirin daha da gerileyeceği söyleniyor. 2013 yılında asgari ücret 790 TL. / 1.5 = 526 Dolar, 2020 yılında asgari ücret 2325 TL. / 7.8 = 290 Dolar, yani bir asgari ücretli bugün yedi yıl öncesine göre, 236 Dolar daha az bir ücret alıyor. Alım gücü yarı, yarıya düşmüş, güzellik bunun neresinde? Diğer taraftan, Türkiye’nin beş ülkede savaşan paralı askerlerin de giderleri arttırıyor, çünkü maaşlar dolar olarak ödeniyor. Açıklamalara bakılırsa bugüne kadar PKK’ye karşı savaşta harcanan 300 Milyar Dolar, savaş ekonomisi siyasileri düşündürüyor. Bunlara bir de düşünülen yaptırımlar eklenince, durum hiç de iç açıcı değil. Siyasi çalkantının diğer bir nedeni, hatalı dış politikanın kaynağı, izlenen hatalı iç politikaya bağlıdır. Sistem şaşkın, Cumhur Cephesi ile mi yola devam edecek, yoksa yönetimi Milli Cepheye mi teslim edecek, en zor karar da burada.
Siyasilerin açıklamalarına bakıldığında, Kürtleri ve Kürt dostlarını oyalayıp, sıkıntılarını geçiştirmeye çalışıyorlar. Kürtler bunu çok net görmeli ve tedbirlerini ona göre almalıdır. Siyasilerin diline ısırgan otu sürülmüş gibi konuşuyorlar, ne söyledikleri anlaşılmıyor, güven vermiyorlar. Yok efendim Kürt sorununu Mecliste çözeceklermiş, Türkler Kürtlerin hamisiymiş, Kürtler çimento imiş, aptal olasın da bunlara inanasın ve dertlerine derman olasın. Şırnak’ta başka, Ankara’da başka konuşuyorlar.
Türkler; Kıbrıs’taki soydaşları için, hangi hakları, hak görüyor ve talep ediyorlarsa, Türkiye’deki Kürt komşuları için de aynı hakları ön gördüklerini açıkça söylemeli, Kürtler de oturup bunu düşünmeli. Başka söylemler Kürtleri zerre kadar ilgilendirmiyor.
Devlet’in Hanefi Camilerine dönüştürdüğü Şafii Camileri, Şafii Camilerine dönüşecek mi?
Devlet sırtında zengin olan 13 bin MÜSİAD üyesi içerisinde kaç Kürt üye var?
Acaba Kürtler de general, emniyet müdürü, vali ya da Büyük Elçi olabilecekler mı?
Devlet, TSK’nın yıktığı 4200 Kürt köyünü ne zaman yapacak?
Yüz yıldır kapalı olan Alevi Cemevleri ne zaman ibadete açılacak?
Çocuklara zorla dayatılan din dersi mecburiyeti ne zaman son bulacak?
“Diyanet İşleri Başkanlığı” devletin siyasi bir kurumu olmaktan çıkarılıp, İslami bir kurum olacak mı?
Madem değişim düşünülüyor, Kürtler her Türk siyasetçiye bu soruları sormalıdır. Hiç birisinin de bu sorulara tatmin edici bir cevap veremeyeceği de kesindir. Çünkü yüz yıldır bu sorunları yaratanlar Türkiye’yi yönetenlerdir. Tekrar ediyorum Paşalar Cumhuriyeti yüz yaşındadır, 18 yaşında değil.
İşgal altındaki bir millet sömürge olamaz, emperyalisti olamaz ve dini olamaz. Müslüman hiç olamaz. Köleler Kuran-ı Kerim’in Farzlarından muaftır. Eğer Müslüman olmak istiyorsanız, önce özgür olmanız gerekiyor. Kim Kürt’e elini uzatıyorsa, dostu odur. Bütün dünya insanlığı Kürt’e elini uzatmış, Kürt’te bunu görüp birleşip bu insanlara ellerini uzatmanın zamanıdır.
Kasım 2020