
PKK 40 yıllık bir örgüt, 35 yıl önce “Bağımsız Birleşik Kürdistan” sloganı ile Kuzey Kürdistan’da savaş başlattı. Kürdistan’ın diğer üç parçasında da Kürtler bağımsızlık için savaşıyorlardı. Geçtiğimiz günlerde PKK Güney Kürdistan’da Peşmerge’ye saldırdı ve bir Peşmerge’yi de öldürdü. Bütün Kürt örgüt ve aydınları, “kardeş kavgasına karşıyız” diye açıklamalar yapıyorlar. Çok geç kalmış olsa da önemli bir talep. Buna Türkçede, “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” derler.
PKK Kuzey Kürdistanlı bir örgüt, kendi sahasında kaç Kürt öldürdü, sayısını bilmiyoruz ama onbinlerle ifade ediliyor. Kuzey Kürdistan’da diğer Kürt örgütlerini ve aydınlarını ihanetle suçlayıp saldırdı ve çok sayıda yurtseveri öldürdü. PKK Kürdistan’ın diğer parçalardaki örgütlerden de, çok sayıda Kürt öldürdüğü biliniyor. Kürdistan’ın diğer parçalarından, herhangi bir örgütün, Kuzey Kürdistan’da bir PKK’liyi öldürdüğünü yahut da bir Kürd’e zarar verdiği görülmemiştir.
APO’nun nasıl Şam’a yerleştiğini daha önce defalarca yazdım, onu yenilemeyeceğim. APO, ikametgâhı Şam devlet mahallesi, yüzme havuzlu bir villada otururken, karargâhı da Beka vadisindeydi. Esad’ın parmak uzattığı Kürt, APO tarafından ihanetle suçlanıp, özel mahkemelerinde yargılanıyor, Beka vadisindeki eğitim kampında, gerilla kadınlar tarafından kurşuna dizilirdi. Çok sayıda Batı Kürdistanlı Kürt, kurşuna dizildi. Apo Şam’da, Esad’ın istediği düzeni sağlamış, buradan çıkana kadar, Rojava’daki Kürtler suskun ve ses çıkaramıyorlardı. PKK Suriye’den çıkarıldı, Kürtler toparlandı, birleşti, Batı Kürdistan’da kendi yönetimlerini oluşturdular.
1980’lerin başında Humeyni, İran’da Şahı devirdi, tahta oturdu. Doğu Kürdistan’da Kürtler de Şaha karşı bağımsızlık mücadelesi veriyorlardı. Humeyni Şaha karşı Kürtleri birlik olmaya çağırdı ama Kürtler Humeyni ile birleşmediler. Şahın devrilmesinden sonra, Humeyni’ye karşı savaşa devam ettiler. PKK gitti Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin yanında yerini aldı, Haşdi Şabi ile birleşti, Kürtlere saldırdı. Kürtler kardeş kanı dökmemek için sahayı PKK ve Haşti Şabi’ye bırakıp geri çekildiler.
Ağustos 1990’da Saddam Kuveyt’e saldırdı ve işgal etti. ABD’nin müdahalesiyle, Irak Şubat 1991 tarihinde Kuveyt’ten çekildi. Yenilgiyi hazmedemeyen Saddam döndü Güney Kürdistan’a saldırdı. Halepçe’de kimyevi silah da kullandı ve bütün köyleri yerle bir etti. Kadın, çocuk yüzbinlerce Kürt öldürdü. Güney Kürdistan’da tam bir İslami talan uyguladı. Canını kurtaranların sırtındaki elbisesinden başka, hiç kimsede bir şey bırakmadılar her şeylerini talan ettiler. ABD’nin müdahalesiyle saldırı durdu ve 36 paralelin kuzeyi talancı Irak ordusuna yasaklandı. Irak ordusu çekilirken, elektrik şebekesini, içme suyu şebekesini ve yolları tahrip etti. Direkler arasındaki telefon tellerini bile kopardı gittiler.
Saddam döndü 36 paralelin güneyinde kalan, Musul ve Kerkük’e saldırdı. Buralarda yaşayan Kürtler, Türkiye’ye doğru kaçmaya başladılar. Günlerce süren yolculuktan sonra, sağ kalanlar Nisan başında Türkiye sınırlarından içeri girmeye başladılar. Ben aynı gün oradaydım, dağlarda kar vadilerde sulu sepken kar yağıyordu. İnsanlar sırtlarında ölüleri, yaralıları ve yaşlıları taşıyorlardı. Yüzbinlerce insan, dağ, taş insan, bizde çaresizlikler içerisinde bakıyorduk. Şırnak’ta naylon istedik, hazırlanan naylonların altına önce kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve yaralılar alındı. Diğerleri sırılsıklam karın altında, odun temin edip ateş yakmaya çalışıyorlardı. Şırnak’tan temin ettiğimiz kazma küreklerle de insanlar mezar kazıyordu. Çünkü birçok insan, yolda ölen cenazesini sırtında, getirmişti. Kısa sürede oracıkta büyük bir mezarlık oluştu. Hiçbir film sahnesinde o manzarayı görmek mümkün değil. Hiç unutamadığım, naylon çadırların önünden geçerken, bir çadırda kadınlar ağlıyorlardı, sebebini sorduğumda, bir çocuk ölmüş ona ağlıyorlarmış. Biraz ilerde bir başka çadırda, bir bebek sesi, evet o çadırda da yeni bir bebek doğmuş ağlıyordu.
Daha sonra bu insanlar, Muş’taki afet konutlarına, bir kısmı Diyarbakır’daki afet konutlarına, diğerleri de Kızıltepe’de hazırlanan çadırlara yerleştirildi. Ben bu kampları sık, sık ziyaret ederdim. Burada insanlar 3-4 yıl yaz, kış çadırlarda yarı aç, yarı tok yaşadılar. Apocular bunların Mardin’e gitmesine bile izin vermezlerdi.
Ben güney Kürdistan’a da sık, sık gidiyordum, her gidişimde yanıma bol miktarda ağrı kesici hap alır götürürdüm. Çünkü güneyde hiçbir ilaç bulunmuyordu. 36 paralelin kuzeyi Saddam ordusuna yasaklanınca, insanlar biraz rahat etmişti ama barınacak yer ve yiyecek bir şey yoktu. Hiçbir hayvan bile bırakmamışlardı, her şeyi talan edip götürmüşlerdi. Bölgede resmen kıtlık vardı. Bir tek un fabrikası bile kalmamıştı, Araplar güneyden bir kamyon un getiriyor, üç kamyon buğday götürüyorlardı. İnsanlar şaşkın ve çaresizdi ama yine de yüzleri gülüyordu, çünkü vatanları işgalden kurtulmuştu. Keder ve mutluluk bir arada, o günlerdeki Kürt yüzlerini görmeyi hala özlüyorum.
Güneydeki kıtlığı gören Türk tüccarlar, kamyonlarla Güneye, un, makarna, patates, soğan gibi, yiyecek malzemesi götürüp satıyorlardı. Böylece insanlar açlıktan ölmekten kurtuluyorlardı. PKK devreye girdi, Güney Kürdistan’a yiyecek taşıyan kamyonları, durdurup yakmaya başladı, yüzlerce un ve makarna taşıyan, kamyonu yaktılar. Ben şahsen defalarca yol kenarında yakılmış kamyonları gördüm. Her gün bu haberleri Türk basınında okumak mümkündü. Kürt aydınları o zaman Türkçe kınama kelimesi ne anlama geliyor bilmiyorlardı, yeni öğrendiler.
Eylül 2014 İŞİD Kobani’ye saldırdı, binlerce Kürdü öldürdü. Ekim 2014’de Güney Kürdistan’da 150 kişilik bir Peşmerge birliği, silah, cephane ve çok sayıda zırhlı araçla yardıma geldi. Ocak 2015 Kobani geri alındı ve dört Peşmerge birliği görev yapıyordu. Geldikten 7 ay sonra, işi bitince Nisan 2015’de geri çekilip gittiler.
Ağustos 2014 İŞİD Şengal’e saldırdı, onbinlerce insan öldürdü, çok sayıda Ezidi Kürt kadını ve küçük kızları ganimet olarak aldı götürdüler, pazarlarda sattılar. Hala toplu mezarlar ortaya çıkıyor ve ganimet olarak götürdükleri, kadın ve küçük kızlardan haber yoktur. Kasım 2015’de Peşmerge Şengal’i İŞİD’den geri aldı. PKK’de Peşmerge’ye destek olma gerekçesiyle, Şengal’e 2000 kadar militanını gönderdi. Apocular Şengal’e çöreklenmiş çıkmıyorlar. Kürt aydınları kör görmüyorlar. Şengal Irak toprakları, Bağdat dilini yutmuş susuyor.
Türkiye 1994-1995 yıllarında PKK’yi gerekçe göstererek Güney Kürdistan’a girdi, sınır boyunca 35 mil genişliğinde bir “güvenlik” şeridi oluşturdu. Daha sonra ABD’nin müdahalesiyle geri çekildi. Haziran 2020 tarihinde Türk ordusu tekrar Güney Kürdistan’a saldırdı. 1995 yılından beri Türkiye PKK’yi gerekçe göstererek tam 13 kere Güney Kürdistan’a saldırdı. TSK yine PKK’yi gerekçe gösteriyor ama 40 kadar köy boşaltıldı, Türkiye yine 35 mil genişliğinde kendi şeridini oluşturdu. Çok sayıda da sivil Kürt öldürüldü. Türk uçakları binlerce sorti yaptı ama korkusunda Kandil Vadisine tek sorti bile yapamadı. Çünkü PKK başkent Kandile, S400 Rus füzelerimi yerleştirmiş. Türk uçakları korkudan, Kandil vadisinin üzerinden bile geçemiyorlar.
Türkiye her ne kadar PKK’yi gerekçe gösterip, Güney Kürdistan’a istediği zaman giriyorsa ve Bağdat’ın sesi çıkmıyorsa, 1952 Bağdat anlaşmasında, Kürt imhasında vardıkları mutabakattan kaynaklanıyor. Saldırı davetiyelerini, Kandil ve Bağdat birlikte hazırlıyorlar.
Bir süredir APO ortalıkta görünmüyor, Adada mı, karada mı bilinmiyor. Bilinen gerçek; APO’nun elinde cep telefonu, Başkent Kandil’i telefonla yönetiyor. Kürdistan sorununda Türkiye’nin tek güvencesi APO kaldı. Apocular bunu görmek zorundadırlar. Bağdat, Şam, Ankara ve Tahran ne kadar batının hedefindeyse, onların yanındaki APO’da batının hedefindedir. PKK Türk solu ile birleşmiş, bir taraftan Türkiye’yi demokratikleştirmeye çalışırken, diğer taraftan Kürtlere saldırıyorlar. Bunlar Türkiye demokratikleşmesinin önünde tek engel olarak, Kürt Milletini görüyorlar. Ankara, Şam, Bağdat, Tahran ve Kandil Kürtlere karşı, ortak politika yürütüyorlar.
PKK aşırı Kemalistlerle (Türk solu) birleşip Demokrasi mücadelesine başladığı günden beri, artık kimseye güven vermiyor. Batı APO’yu da PKK’yi de çok iyi tanıyor, siyasi hiçbir taleplerinin olmadığını biliyor. Güvenmedikleri için de Batı Kürdistan’dan PKK’yi çıkardılar. ABD kelle ödülü koyduğu insanlarla siyaset yapmaz. AB 2001 yılında PKK’yi terörist örgüt ilan etti, bu nedenle PKK ile bir daha siyaset yapmaz. Kelle ödülü alan APO yöneticilerine de Türkiye nihayet, kırmızı bültenle arama kararı çıkardı. Dünya bunu görüyor ama Apocular bu gerçeği görmek istemiyor.
Biden 2002 yılında Kürdistan Meclisinde, “Sizin büyük acılar çektiğinizi kabul etmeye geldik” dedi.
Barzani ile olan görüşmesinde de, “Ömrümüz Kürt devletini görmeye yetecek” dedi.
Ahmadê Xani ne güzel söylemiş; “İnsanlar görmüyorsa kimin için yaratılmış güzellikler”.
Kasım 2020