Türkiye toplumu, İslam dini ve Kemalist ideoloji arasında gidip gelmektedir.
Bu anlayış ve ideoloji, Türk halkını giderek İslamcı, faşist ve Kürd düşmanı haline getirmektedir.
Yüz yıllık tarihi boyunca, bu cumhuriyet, sadece birkaç konuda başarılı olmuştur.
- Atatürk büstlerinin üretimi
- İslam ve Türk yayılmacılık anlayışı
- Kürd sorununda kontra örgütleme
TC devleti öncelikli görev olarak yaptığı, tüm kurumlara betondan yapılan kara Atatürk büstlerini, resmî dairelerin baş köşesine koymasıdır.
Bir asır boyunca, toplumu büst ve resimlerin altında, ırkçı ve asimilasyoncu bir provaya tabi tutarak, Turancı bir ideoloji enjekte edip, onları Kürd düşmanlığı ile zehirlemiştir.
Böylelikle toplum tıbbi müdahaleye gereksinimli hale gelmiştir.
Kemalist iktidarlar da, İslamcılar gibi en büyük düşman olarak Kürd halkını görmektedir.
Türk devleti, kendi varlığını ortaya koyarak, Kürdlerin statü sahibi olmasını engellemektedir.
Gerektiğinde emperyal güçlere, Kürd sorunu konusunda tarafsız ve kendilerinden yana razı etmek için devlet imkanlarını kullanarak rüşvet ve büyük paralar ödemektedirler.
İhtiyaçları olmasa da Rusya ve ABD’den silah satın alarak, onların savaş ekonomilerine katkı sunulmaktadır. Aynı zamanda bu güçlerin, Kürdlerden uzak durmaları için özel çaba sarf etmektedirler.
Bazen de Kürdlere önderlik iddiasıyla yola çıkan, devletin örgütlü memurları, sahte sosyalistlik adı altında Kürde, bayrak ve devletin gerekli olmadığını zırvalamaktadırlar.
Böylece, sömürgeci devleti “yerli, Kürde insani yardım eden güçleri de “yabancı emperyalist” olarak göstermektedirler.
Bu anlayışın kapalı kapılar arkasında, örgütlendiğinden hiç kimse şüphe duymamalıdır.
Diyarbakır’da HÜDA PAR’ın Filistin’e destek, kutlu doğum günü, Fransa’ya tepki yürüyüşüleri ile HDP’nin Fransa’yı protesto etmesi mantık olarak aynı kapıya çıkmaktadır.
Bir diğer deyimle ile “Kürde, bayrak ve devlet istemeyiz” diyenler aynı kozmik güçler tarafından yönetilmektedir.
Bir dönem Londra’da Komkar derneğinin hazırlamış olduğu, 93 Newroz gecesine, saldırı olmuştu. PKK’nin sorumlusu olarak saldıran zat, kendisine ödül olarak Şam’a götürülüp Öcalan ile görüşmesi sağlanmış, böylece yıldızı parlamaya başlamıştı.
Bu görüşme de Öcalan kendisine, “seni gidi samana bağlı öküz“ diye azarlamasına rağmen, o pişkince bunu hak ettiğini söylemekteydi. Aynı zat yıllar sonra İmralı’ya gidip Apo’nun mektubunu, seçim öncesi getirip okuyan ve ardından adının başına akademik anlam taşıyan üç harf getirmeyi de başarmış Doç. Ali Kemal’dir…
Bu devlet kimi, ne zaman ve nasıl kullanacağını iyi bilmektedir.1999 da sınır dışına çıkarılan gerilla güçlerinin bugün Güneyde konumlanmış olmalarına rağmen, Kürdistan devletinin varlığından rahatsız ve kazanımlarını sahiplenmekten uzak ve yöneticilerinin bir kısmı yıkıcı bir politika izlemektedirler.
İkincisi ise, Türk devleti, her yerleşim yerinde, eğitim ve sağlığa yönelik yatırımlardan ziyade dini kurumlara önem vermektedir.
Gösterişli ATM’ler, estetik mimarisi yüksek minare ve camilerin yanı sıra, Kuran kursları, imam hatip okulları açarak insanların imanlarına yatırım yapmaktadır.
Giderek fakirleşen toplum, işsizlik, kriminal suçlar, değer kaybı, adaletsizlik hat safhadadır. Toplumsal muhalefeti engellemenin tek yolu din ve algı oluşturmadır.
Türk halkı şimdiden, diğer dünyadaki cennete gitmek için bu dünyadaki nimetlerden vaz geçmiş görünmektedir.
Üçüncü olarak, Cumhuriyet tarihi boyunca devlet, Kürd sorununu çözmek konusunda hiçbir zaman doğru davranmadı. Kendi beka korkusu hep öncelikleri oldu. Çözüm sürecinde, inisiyatifi kötüye kullanmaktan imtina edilmediğinden dolayı sonuçsuz kaldı.
Yeniden Çözüm Senaryosu
Öcalan’a içerde yapılan, dayatma ve işkence sonucu iradesi teslim alındı. Ancak dışardaki örgütün halen, ”irademiz İmralı’dır” demeleri, bir esirin esiri olma anlamındadır. Görünen odur ki; AKP hükümeti sıkıştıkça, tekrar devirdiği çözüm masasına geri dönecektir. Bu defa kendi tecrübelerine dayanarak, belli insanlara daha aktif rol verilecektir.
Perinçek’in son söylemleri bu anlamda önemlidir. Uzun süreden beridir adada tutuklu bulunan Öcalan, kendisi dahil olmak üzere, tüm HDP’li tutukluları serbest bırakılmasını talep etmesi bir ihtimaldir. Bu ihtimalin kabul görmesi durumunda, HDP’li kitlelerin, kol kola zafer kazanmış havasında, “biji serok Apo” naraları ile halaya durmaları mümkündür.
Apo’nun bu hamlesi, Kandil ve PKK’nin muhalefeti ile karşılaşacaktır. Böyle bir durum, ateşkesin uygulanması konusunda da ikili anlaşmazlık daha da belirginleşecektir.
Daha önce açlık grevlerinin sonlanmasında sorumluluk alan Öcalan’ın kendisiydi. Bu koşullarda yeniden rol alması onu “ödüllü milli bir kişilik” haline getirebilir. PKK’nin İran’ı, Öcalan’ın Tc yi tercih ettiği yönünde göstergelerin olduğu görülmektedir. Önümüzdeki dönemde bu çekişmenin giderek bileneceğini hep beraber göreceğiz. Bu sadece bir senaryonun öngörüsü olarak Kürd tarihi tekerrürüdür.
Yeni Gökalp’lere şimdiden hazır olmalıyız.