
Devşirme Türklerin tarih bilimcilerine göre, Hint Okyanusu’nun ortasında Mu Kıtası varmış, Türklerin ana yurdu burası imiş. Hangi çağda?
Onu sorma. Temel Reis kayığı ile gitmiş, Hint Okyanusu’nun tam ortasına dalmış, dedesinin kemençesini bulup çıkarmış. Karasal vatanın çevresi, hiç başka karaların görünmediği sularla kaplıymış. İşte bu uçsuz, bucaksız mavi deniz de Türklerin mavi vatanıymış. Mavi vatan alışkanlığı da oradan geliyor. Türkler mavi vatansız yaşayamazlar. Mu Kıtası Allah’ın gazabına uğramış, bir gün cup diye batmış. Peki Türkler nasıl sağ kurtulup, dünyaya dağılmışlar? Onu da yine onlar bilirler, ben bilmem. Devşirme Türkler yüz yıldır Küçük Asya’da bir araya geldiler, Yüz yıl sonra da çevresindeki denizlerde var olan, mavi vatan sınırlarını belirlemeye çalışıyorlar. Siyaset Mavi vatan demeye başladı, insanlar da, “Mavi Vatana canımız feda olsun” diye bağırmaya başladılar.
Türkiye yüz yıldır izlediği yanlış siyasetin acılarını his etmeye başladı. Bu acıları da insanlardan gizleyebilmek için, kemençe çalıp, üç ayak oynamaya çalışıyorlar. Bir Deli Dumrul Kanalı ortaya attılar, geçenden 50 Dolar, geçmeyenden de 100 Dolar alacaklarmış. Aylardır insanlar bunu tartışıyorlar. Erdoğan; ‘ben yaparım’ diyor, İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu da, ‘ben yaptırmam’ diyor. Erdoğan; ‘İmamoğlu bu bir devlet projesidir, sen kim oluyorsun da yaptırmıyorsun, haddini bil, otur yerine’ diye karşı cevap veriyor. Aslında tarafların amacı, insanları boşa oyalayıp asıl sorunlarını tartıştırmamak.
Erdoğan; kendi imzaladığı İstanbul sözleşmesinden çekileceğini söylüyor. Tartışmalar gökleri inletiyor. Hiç kimse; ‘kardeşim, sen şimdiye kadar nesini uyguladın ki, çekiliyorsan, çekil’ demiyor. Konu bütün kadınları meşgul ediyor, mutfak sorunlarını unutturuyorlar. Erdoğan; bulaşık makinası satıcısı gibi, bu yıl kaç bulaşık makinasını sattığını söylüyor. Erdoğan bey; sadece İstanbul’da yüzbinlerce ailenin evinde bulaşık makinesi ve fırınlı ocağı yoktur. Yüzbinlerce insan akşam evine giderken, alacağı üç ekmek yerine iki ekmek alarak, kuru ekmekten bile tasarruf etmeye çalışıyor.
3 Kasım’da yapılacak ABD Başkanlık seçimlerinde, Demokratların Başkan adayı Joe Biden, 16 Aralık 2019 tarihinde Erdoğan ile ilgili kimi sözler sarf ediyor, 19 Ocak 2020 tarihinde de o sözleri Times Gazetesi yayınlıyor. Times’in bu haberini, o zaman Anadolu Ajansı haber olarak geçiyor. Ama bütün Türkiye sekiz ay sonra o sözleri tartışıyor. Muhalefet iktidara, ‘siz neden zamanında cevabını vermediniz’, iktidar da muhalefete ‘siz neden sesinizi çıkarmadınız?’ diyor. Acaba arada firik üten, çok konuşan, gazetecilerden birisi neden bir yazısında insanlara bunu iletmedi? Elbette ki karşılıksız içi boş tartışmalar yapmak için.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Joe Biden’ı söylediklerinden dolayı eleştirirken, “Kürtlere karşı büyük bir saldırı var” diyor ve Kürtleri imdada çağırıyor. Ömer Bey ülkeyi AKP yönetiyor, Kürtler yönetmiyor. Eğer vatandaşa saygısızlık yapılmış ise, sorumlusu ülkeyi yönetenlerdir. Kürtlerden uzak durun, gidin kendi sorununuzu kendiniz çözün. Kürtler artık Türk siyasetine inanmıyor. Kürtler kimin kendilerine ne yaptığını ve ne söylediğini çok iyi biliyorlar.18 yıldır AKP iktidarda, acaba bu süre içerisinde, kaç tane Kürt General atandı? Acaba bu süre içerisinde kaç tane Kürt Vali oldu? Acaba bu süre içerisinde kaç tane, Kürt Büyükelçi atandı? TSK şimdiye kadar, 3000’den fazla Şafii Camisini yıktı. Türkiye’de 20 milyondan fazla Şafii yaşıyor. AKP iktidarı döneminde, bir tek Şafii Camisi kalmadı, AKP hepsini kapattı. Ömer Çelik Bey, hangi yüzle, Kürtlerden yardım bekliyor?
Kürdistan’daki 4200 Kürt köyünü ABD askerleri boşaltmadı, Türk askerleri yaktı, yıktı. Mülteciler için yardımlarını esirgemeyen Türkiye, yakılan köylerde mülteci durumuna düşen Kürtlerden yakaladıklarını bırak yardımı, onlara ya işkence yapıp hapse attı. Sokaklarda öldürülen 19 400 faili devlet olan Kürdün, dosyaları Erdoğan’ın oturduğu koltuğun altında gizleniyor. Lice vadisinde PKK eğitim kampı varken görmüyorlardı ama çevresindeki Kürt köylerini yakıp, yıkıyorlardı. Eğer bugün bu Kürtler sizin imdadınıza koşarlarsa, bilinsin ki onlarda şeref diye bir şey yoktur. Kürt Milleti şerefli bir millettir.
29 Ocak 2009 Yılında İsviçre’de yapılan Davos zirvesi ve “one minut” çıkışı insanların beyninde tazeliğini koruyor. Başbakan Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “Siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” sözlerini söyleyip, toplantıyı terk etti. Sanki her gün “misliyle intikamımızı aldık” “verin sallandırayım” diyen Erdoğan değil de Şimon Peres imiş. Erdoğan; Filistin’in yanında görünerek, Arap sokak siyasetine mesaj gönderiyordu. Türkiye; Davos zirvesinde ektiklerini biçiyor.
ABD 2003 yılında Irak’da Saddam diktatörüne saldırmış savaşıyor. Saddam’ın elinde kimyevi silahların da olabileceğini düşünerek, kuzeyden de bir cephe açmak istiyordu. Müttefiki Türkiye ile görüşüyor, Türkiye adına görüşmeleri yürüten, MHP Milletvekili Deniz Bölükbaşı, Türkiye kuzeyden ABD’ye yol veriyor. ABD askerleri Silopi’ye kadar gidiyor ama 1 Mart tezkeresi Mecliste reddediliyor. Türkiye, Silopi’ye kadar gitmiş olan ABD askerlerini geri çevirdi, İskenderun körfezinden denize döktü. Bunun üzerine ABD Güney Kürdistan’ın desteği ile, kuzeyden Saddam’a saldırdı. Sonuç malum Saddam’ı gizlendiği delikten çıkarıp, cezalandırdı. Bugün, Türkiye; 1 Mart teskeresinde diktiği ağacın meyvesini topluyor.
ABD, Suriye’deki APO’yu kaçırıp götürdü, yüz gün sonra getirdi Kahire hava alanında Türk yetkililere teslim etti. Elbette ki bu teslimat karşılıksız değildi, ama hala devlet sırrı olarak gizleniyor. “Asmamak şartıyla bize verdiler” deseler de doğru değil. Bahçeli, APO’nun ipini eline alıp, seçim meydanlarında bağırmaya başlayana kadar, böyle bir şey de konuşulmadı. Bugün Bahçeli elindeki APO’nun ipiyle, Türkiye’yi infaz edecek gibi görünüyor.
Son açıklamalara baktığımızda, Türkiye’nin 431 Milyar dolar dış borcu var. Sabah gazetesinin haberine göre, Türkiye 2013 yılına kadar PKK’ye karşı savaşta, 200 Milyar dolar harcamış. O günden beri, bir 100 Milyar dolar daha harcandı ise, toplam 300 Milyar dolar ediyor. Türkiye nereye gidiyor? Görüldüğü gibi, Türkiye borçlanıp yatırım yapmıyor, her şeyini Kürtlere karşı savaşta harcıyor. Buna bir de Covid-19’un getirdiği giderler ve üretim eksikliği eklenirse, Türkiye’nin yüksek bir yarın yamacında bastonla yürüyen bir yaşlıdan hiç farkı yokt. Her an yardan aşağı yuvarlanabilir.
Türkiye, Libya’da yönetimin bir kesimini desteklemek üzere, Lejyonerlerini göndermiş, diğer kesime karşı savaşıyor. Aslında Libya’yı kimin yönettiği Türkiye’nin umurunda değil, şimdiye kadar hiç de ilgilenmedi. Asıl amaç Doğu Akdeniz’i gündeme taşımak. Türkiye’nin müdahalesi, BM tarafından tanınan yönetimi yalnız bıraktı. Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri General Halife Hafter’i gizlice destekleyenler birleşip açıkça destek vermeye başladılar. Türkiye’nin yaptığı hata sayesinde, Halife Hafter yakında Libya’da yönetimi ele geçirirse, kimse şaşırmasın. AB neden Türkiye ile savaşsın ki, ayakta zor duran Libya yönetimini devirir, mesele biter. Türkiye’nin Doğu Akdeniz planları da yakında suya düşecek.
Türkiye’nin Filistin’i destekleyerek izlediği Doğu Akdeniz siyaseti, Filistin’i yalnız bıraktı. Bütün Arap ülkeleri birleşti, İsrail ile diplomatik ilişkilere geçti. Türkiye buna çok kızıyor. Halbuki İsrail 1948 yılında bağımsızlığını ilan edince, ilk tanıyan ülkelerden biri de Türkiye olmuştu. 2-3 yıl öncesine kadar, ilişkiler üst düzeydeydi. Peki aynı Türkiye, İsrail ile İlişki kuran Araplara niye kızıyor, anlamak mümkün değil. Filistin de yakında Arap ülkelerinin her isteğini kabul edip, Arap cephesine geçerse kimse şaşırmasın.
Türkiye’nin izlediği Kürdistan’ı imha ve inkar planı ve Müslüman Arap ülkelerine karşı, Osman abi rolüne soyunması, Türkiye’yi tek başına bıraktı. Kara Deniz’in dibindeki gazı bırak, Türkiye’nin kuzeyindeki mavi vatanı hep petrol olsa, Türkiye’yi bu yalnızlıktan kurtaramaz. Türkiye’nin izlediği yüz yıllık yerli ve milli politikasının sonucu, geldiği yer işte burası.
Derin devlet içerisine düştüğü bunalımı gayet net görmeye başladı. Bütün suçu Erdoğan’a yükleyip yeni bir yönetim oluşturmaya çalışıyor. Yeni oluşacak milli cephe yönetimi, Kemalist, FETÖist ve APO’istlerden oluşacak. Zaten APOcular Milli Birliğe katılacaklarını, yaptıkları açıklamalarda açıkça dile getiriyorlar. Milli cephenin Cumhurbaşkanı adayı olarak birçok insan tartışılıyor, bunlardan hiçbirinin aday olacağını sanmıyorum. Milli Birlik cephesinin Cumhurbaşkanı adayı, yıpranmaması için hiç tartışılmayan eski İçişleri Bakanı Meral Akşener olacak gibi görünüyor. Derin devlet bununla Batıya, Türkiye’nin ilk kadın Cumhurbaşkanı mesajını vermeye çalışacak. Çillerle denediler, batıyı epeyce oyaladılar. Zaten APO, Akşener’in İçişleri Bakanlığı döneminden beri, Akşener’le çok iyi anlaşıyor. Akşener, Apocular için de bir sorun olmaz.
İngiltere Osmanlıyı parçalayıp, Paşalar Cumhuriyetini kurarken, Kürt Milletinin payına kan ve göz yaşı düşmüştü. Paşalar Cumhuriyetini kim yönetirse yönetsin, Kürt Milletinin payına düşen şey değişmeyecek.
Yeter artık, gelecek olanların verecekleri cicili, micili vaatlere sakın inanmayın. 40 yıldır Türkiye’yi demokratikleştirmek için Kürtleri savaştıran APO’ya hiç inanmayın. Kürtler, tüm Dünya sizden yana, dünya ile bütünleşin.
Ağustos 2020
İbrahim Aksoy