
Dersim katliamında Türk subaylarının evlatlık aldığı, Dersimli kızlar nerede?
Türk subayları, neden Dersimli bir erkek çocuğu evlatlık almadılar?
Birinci soruyu, her zaman solcular sorarlar. İkinci soruyu da ben onlara soruyorum. Kemalistlerin anlattığı ve yazdığı masalları bir kenara bırakıp, kafamızı saman torbasından çıkarıp etrafımıza bakmanın zamanı geldi sanıyorum. Dersim katliamı değil…! Dersim katliamlarıdır.
Osmanlı ailesi Afgan kökenlidir. Bütün Padişah anaları, Avrupalı ganimet kızlardan oluşur. Tarih boyunca Osmanlı askerleri ve subayları, devşirme Avrupalı, kimsesiz çocuklardan oluşmuştur. Hiçbir Osmanlı Paşalarının kimin çocukları oldukları bilinmez, Saray evliliklerinden doğmuş, Paşa olmuşların dışında. Osmanlı Türkmenlerden nefret ederdi, onlara “Etrak-ı be İdrak” yani izansız, marifetsiz toplum derdi.
İşte Osmanlı ve Paşalarının kökenleri.
Birinci dünya savaşı, 28 Temmuz 1914 tarihinde başladı. Osmanlılar; Şeyhülislam’ın Cihad-ı Mukaddes ilan ederek, Asakir-i Mansure-i Muhammeddiye Ordusu, 30 Ekim 1914 tarihinde, Almanların yanında Cihat’a katıldı. 30 Ekim 1918 Tarihinde, Osmanlı ateşkes ilan ederek koşulsuz teslim oldu. 11 Kasım 1918 tarihinde de Almanya koşulsuz teslim olunca savaş sona erdi. Her iki devletin barış görüşmelerinde, temsilcileri olmadı. Çünkü koşulsuz teslim olmuşlardı.
30 Ekim 1918 akşamı, Limni adasının Mondros Limanında, Agamemnon zırhlısında, ateşkes antlaşma imzalandı. İtilaf devletleri adına İngiliz Amiral Caltrop ve Osmanlı adına Bahriye Nazırı Rauf Bey imzaladı. Buna göre, Osmanlı Ordusu lağv, tüm askerler de terhis edilecek. Osmanlı Donanması teslim olacak, gösterilen bir limanda gözaltında bulundurulacak. Tüm demiryolları, donanma, silah ve orduya ait ne varsa, itilaf devletlerine teslim edilecek.
Savaş sonrası İstanbul’a İngiliz General Charles Harington idareci olarak atandı. Kısaca ortada Osmanlı devleti diye bir devlet kalmadı. İstanbul’un işgali ve kurtuluşu palavra, İstanbul’u kuzu, kuzu teslim ettiler.
Hiçbir Osmanlı Paşası cephede ölmedi, çünkü uğuruna ölecek bir şeyleri yoktu, sıkıştığında kaçıp İstanbul’a geliyorlardı. Savaş süresince, Yedi Kule Zindanları cephe kaçkını Paşalarla doluydu. Cepheyi terk edip İstanbul’a kaçanlardan biri de Mustafa Kemal Paşaydı. Mustafa Kemal, ilk iş olarak yönetici İngiliz General Charles Harington’un evine giderek onunla görüştü. 19 Mayıs 1919 tarihinde, Murat Bardakçı’ya göre “79 yolcusu ve 25 personeli olan,” Bandırma isimli gemi ile Samsun’a gitti. Birinci Kaptan Kayseri Zincirdere beldesinde, İsmail Hakkı Durusu, ikinci kaptan Üsküdarlı Tahsin Bey idi. Her ikisi de Ermeni kökenlidir, çünkü Saray başka kaptanlara güvenmiyordu. Saray’ın özel gemisi Bandırma 1878 yılında İskoçya’nın Glasgov kentinde yapıldı. 47 yıllık Bandırma Vapuru 1925 yılında, Haliç’teki bir tersanede hurdaya dönüştürüldü.
İngilizler Osmanlı topraklarını parselledi, üzerinde 23 devlet kurdu, ki bunlardan biri de Paşalar Cumhuriyeti’dir. Paşalar Cumhuriyeti’nin başına da Mustafa Kemal’i getirdiler ve Cumhuriyeti cihatçı Asakir-i Mansure-i Muhammedîye Ordusu’nun Paşalarına teslim ettiler. Yedikule Zindanları boşaldı, Paşaların hepsi Cumhuriyet’in yöneticileri oldu.
5 Kasım 1918 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kongresinde, ceiyet kongre kararıyla kapatıldı. Yani Paşalar yönetimi teslim aldıklarında, ortalıkta İttihat ve Terakki diye bir cemiyet yoktu. Artık Cihatçı Paşalar, 1918’de başlattıkları Cihat-ı Mukaddes-i sürdürebilirlerdi.
Kemalistlere göre Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi 1839 ve 1841 olmak üzere iki kere doğuyor, 1888, 1889 ve 1893 yıllarında da üç kere ölüyor. Bunlar Kemalistlerin verdiği bilgiler, yanlış ise günahı onların boynuna. Ali Rıza Efendi öldüğünde, Selanik Osmanlı toprakları içerisinde olmasına rağmen, evi eşine ve çocuklarına miras kalmıyor. Kemalistler; o dönemde öz isimden sonra, soyadı yerine, baba ismi yazılmasına rağmen, Mustafa’nın; “Mustafa Ali Rıza” diye kimliğini veya bir belgesini hala bulamadılar. Kemalistlerde haklı, bir Osmanlı Paşasına baba bulmak, atomu keşfetmekten daha zor bir iştir. Ali Rıza Efendi öldüğünde, bir yakını bulunmadığı için evi Selanik Belediyesine kaldı. 1953 tarihinde ev Türkler tarafından satın alınıp, Atatürk Evi olarak müzeye dönüştürüldü. Zübeyde hanımın ikinci eşi Ragıp beyden, Mustafa Kemal’in iki kız, iki de erkek dört üvey kardeşleri vardı. Bunlardan hiçbiri, ya da onların çocukları veya torunları, Türkiye’ye gelmedi.
Uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü, Oğuz Türkleri Orta Asya’dan Asena denen kurdun peşine takılmış gelmiş Karadeniz bölgesine yerleşmişlerdi. Onlar geldiğinde Karadeniz bölgesinde insan yaşamıyormuş, bölge balta girmemiş yabani ormanlarla kaplı imiş, Onlar Karadeniz bölgesini işlemiş bu hale getirmiş. Trakya ve Ege bölgesi de aynı böyleymiş, Avrupa’dan gelen, iri kemikli, sarı saçlı, mavi gözlü Kınık Türkleri yerleşmiş. Zaten Anadolu’da yaşayanların tamamı saf kan Türk’tü, saf kan Türk olan Paşaların tek sorunları, Mecusi Kürtler oldu. İnanmıyorsanız gidin Kemalistlere sorun.
Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu, Osmanlı döneminde, Kürtlere karşı tam 34 katliam yaptı. Kürtlere karşı katliamlar Paşalar döneminde de durmadı, devam etti. Bunlardan en çok tartışılan, Piran, Ağrı ve Dersim katliamlarıdır. Fakat olayları yaşayanlar, devlet raporları ve İstiklal Mahkemelerinin kararları, anlatılanlardan çok farklı.
Katliamlarda Paşaların en büyük destekçisi İngilizler oldu. Mustafa Kemal’in ikinci büyük destekçisi Rusya yani Lenin oldu. İngilizler Lenin ve Mustafa Kemal sayesinde, Osmanlı ve Çar imparatorluklarından kurtuldular. Böylece her ikisi de İngilizlerin gölgesinde işe başladı ve ortaklıkları da oradan geliyor. Lenin yönetimi ele geçirir, geçirmez, tek kurşun atmadan Çar’ın işgal ettiği Osmanlı topraklarından çekildi. İyi yaptı diyenler, acaba Lenin, Azerbaycan’dan, Çeçenistan’dan ve diğer yerlerden niye geri çekilmedi?
26 Nisan 1920 Lenin’e mektup, 16 Mart 1921 Türk- Rus Moskova antlaşması, 13 Ekim 1921 Kars sınır antlaşması ve ayrıca her türlü silah yardımının yanı sıra, 1929 tarihinde Ağrı katliamında, Rusya 500 kişilik kazak süvari alayını yardıma gönderdi. Bunun karşılığında, Paşalar da Rusya’nın doğu kesimini görmeyeceklerdi ve yaptılar da. Eğer bugün Anadolu denilen coğrafyada Kürdistan ve Ermenistan yoksa, sorumlulardan biri de Lenin’dir. Geçmişte Rusya Türkiye’den kaçan sosyalistleri yakalıyor ve geri iade ediyordu, bunu unutmayalım.
Osmanlı bir taraftan Balkanlarda savaşırken, diğer yandan da Munzur dağlarından Dersimlilere karşı savaşıyordu. Cihatçı Osmanlı Paşaları, yönetimi ele geçirdikten sonra da, Mecusi Dersimlilere karşı savaşlarını 1938 yılına kadar sürdürdüler.
“1938 Dersim Katliamı” tek başına büyük bir yanılgıdır. Osmanlı dönemini bir kenara bırakıp, Paşaların yaptıklarına bakalım.
1926 Koçuşağı Hareketi; Koçuşak ile birlikte 19.9.1926 tarihinde, Şam ve Reşik Uşakları da katliama uğradılar. Bunlarla birlikte, Havçur deresi, Parasur deresi, Kırık köyü, Sarıoğlu köyü, Miksor, Kızılziyaret tepesi, Ulukale, Hadişar deresi, Ardike, Dimili köylerinin yanı sıra, Koçuşağı, Tagar ve Ali boğazında da yüzlerce köyde yaşanan olaylar.
1927 Demanan ve Haydaran aşiretlerine karşı yapılan katliam. 1928 Yukarı Abbas, Keçel, Haydaran, Bal, Lolan, Dersime kaçan Koçkirililer, Ovacık aşiretleri. 1930 Pülümür olayı, Aşirik, Gürk, Dağbey, Harisi ve daha birçok olay. 1931 Pülümür olayından sonra, devlet daha ziyade o yılı barış görüşmelerine ayırmıştır.
1932’de ikinci Pülümür olayı başlıyor.1938 senesine gelindiğinde, 70 bin ölü, binlerce sürgün ve bomboş kalan Munzur dağları. Sahipsiz kalan bütün mallar, eşyalar ve bazı güzel kızlar, Cihatçı Paşalar tarafından ganimet olarak alınıyor. Ele geçirilen güzel kızlar, subaylara ve işbirlikçilerine, ganimet olarak dağıtıldı. İşte solcuların “evlatlık” dediği kızlar bunlar. Nedense evlatlık olarak alınan çocukların hepsi kız çocuklar. Cihatçı subaylar bir erkek çocuğu dahi evlatlık olarak almamışlar.
Cihatçıların en büyük destekçisi, İzzettin Doğan’ın babası Hüseyin Doğan ve Veziroğlu’nun dedesi, binbaşı Hıdır’dır. Bunlar Elâzığ Orduevinde kalırlardı. Hüseyin Doğan’ın Malatya, Kırlangıç köyündeki evinde ise, Dersimliler baskın yaparlar diye Jandarma ve köylüler birlikte nöbet tutardı.
Bilindiği gibi Alevilerde iki evlilik yoktur. İki evlilik yapanları düşkün sayar toplumdan dışlarlardı. Hüseyin Doğan’ın ikinci eşi, İzzettin Doğan’ın annesi Elif Hanım, 1932 Pülümür hareketinde, Hüseyin Doğan’a ganimet olarak verilen Dersimli bir kızdır. Olaydan yıllar sonra, Hüseyin Doğan bölgeye gittiğinde, bunu bilen halk onu kovuyorlar ve o olaydan sonra da bir daha Dersim’e gidemedi. Ayrıca Seyit Rıza’nın 75 yaşını 57’ye düşüren ve oğlu Reşik Usen’in yaşını da 17’den 21’e çıkaran mahkemede, şahit Hüseyin Doğan’dır.
İzzettin Doğan, dedelerinin Mekke’den mi, yoksa Aşkabat’tan mı Anadolu’ya geldiğini bilemiyor. Ancak ‘bilmem hangi soydan geliyorum’ deyip FETÖ ile Cami-Cemevi ortak projesini yapmasını biliyor. Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı’nın kısa adını, CEM Vakfı olarak koymasını biliyor. Vakıf senedinde, Alevi ve Cem kelimeleri yer almıyor, ama vakfın kısa adı Cem Vakfı. Bunu yapan İzzettin Doğan, anne tarafından nenesinin kim olduğunu bilmiyor.
Haziran 2020
İbrahim Aksoy