
APO “Bağımsız birleşik Kürdistan” sloganı ile, Kürtlere bir hayali kanat taktı uçurdu. 35 yıldır kırsal alana uçurduğu Kürtleri düzenli ordu ile savaştırıyor. Avrupa’dan İmralı’daki karargahına döndükten sonra, “Türkiye’yi demokratikleştirmek için savaşıyoruz” dedi. Hatta bazı Apocular daha da ileri giderek, “Bağımsız devlet modası geçti” deyip bunun savunmasını yapmaya başladılar. Bazıları da, “Başkanın bir bildiği vardır” deyip yola devam ettiler. Şimdi ise Kürtler şaşkın, sessiz ve sakince, olup bitenleri izliyorlar.
APO’nun hayali kanat taktığı günler, 12 Eylül’ün en çılgın günleriydi. Kürtler bir kurtarıcı bekliyordu, devlet de önlerine APO’yu koydu. APO ortaya çıktığı günden beri, yüzbinlerce Kürt genci öldü, milyonlarca Kürt karakollarda işkence gördü, yıllarca Hapishanelerde yattı. Dört bin Kürt köyü tarihten silindi ve düzinelerce şehir harap oldu. Keza bu süre içerisinde milyonlarca Kürt yerini yurdunu terk etti, batı illerine göçtü. Orada domates, hıyar tarlalarında çalışıyor ve Türkçe öğreniyorlar. APO’nun ailesinden bir tek kişinin burnu kanamadı ve bir tek kişi tutuklanmadı. Hatta Gerilla lideri Osman Öcalan için, Türk televizyonları özel program yapıyorlar. Osman Öcalan Süleymaniye’de beş yıldızlı otelde düğün yaptığı gün, düğün evinin biraz yukarısında ve bir kış gününde, Türk uçaklarının bombaları altında 237 Kürt genci can verdi. Osman, düğünün kendisine 54 bin dolara mal olduğunu söylüyordu. Çünkü Osman, anasından kalan miras ile düğün yaptı, bu nedenle maliyetiyle kimse ilgilenmedi.
Apo 1983 yılında, Şam kapalı spor salonu görüşmelerinden sonra, Beşar Esat ile bir protokol imzaladı. Acaba Protokolün altında Cuntanın başı Kenan Evren’in de imzası var mıydı? Çünkü protokol imzalandıktan sonra Apo, Şam’ın devlet mahallesinde bir binanın dokuzuncu katına taşındı. Aynı binanın alt katında ise Türkiye’nin Şam Askeri Ataşesi, Jandarma Kurmay Binbaşı Hasan Attila Uğur oturuyordu. Canı sıkıldığı zaman da, gider Beka eğitim kampında, eski arkadaşı Abdullah Çatlı ile top oynardı. Neşeli olduğu zaman da, Dolar dolu valizle Cemil Esat’ı ziyaret edip, hediyesini verirdi. Daha sonra aynı mahallede, bahçeli ve yüzme havuzlu bir villaya taşındı.
Kürtlerin yoğun ilgisi karşısında, Beka Vadisi eğitim kampı dar gelmeye başladı. Bunun üzerine, 90’ların ortasında, Lice Vadisi, Dersim, Hakkâri ve Ağrı olmak üzere, dört eğitim kampı daha açtı. APO’nun Suriye’de hapishaneleri bile vardı. Şemdin Sakık, bazı arkadaşlarıyla, bu hapishanelerden birinden firar etmişti. Mahkemeleri, Atatürk’ün Şark İstiklal Mahkemeleri’ni örnek almış, hukukçu olmayan hakimler karar veriyor ve o kararların temyiz hakkı yoktu. İhanetçiler sallandırılmaz, kurşuna dizilirdi. İnfaz işlerini genellikle bayanlar yerine getirirdi. APO da seyir eder, iyi nişancı olan bayanları tespit ederdi.
APO 1983 tarihinden, Ekim 1998 tarihine kadar, Şam’daki aynı adreste oturdu ama nedense Türkiye’nin haberi olmadı. Arada, sırada asansörde Ataşe Uğur ile karşılaşırdı ama Uğur; ‘ulan bu adam bizim APO’ya ne kadar da benziyor’ diye kendi kendine söylenirdi.
Şam’da Esat huzurlu, APO da çok rahattı, taraflar keyfine bakıyorlardı. Ankara’yı yönetenler de onlardan daha rahat ve huzurluydu. Bu nedenle APO’yu kırmızı bültenle arayıp kendi huzurlarını bozmak istemiyorlardı. Suriye’den istemek mi, oraları karıştırma, Esat vermez, Türkiye de korkudan ses çıkarmaz rezil olurdu.
Apo Türkiye hudutları dahilinde eğitim kampları açmaya başlayınca, peşine takılan Kürtler kurtarılmış bölgelerden dem vurmaya başladılar. Hatta sürgünde, “Kürt Parlamentosunu” bile kurdular.
2014-15 yıllarına geldiğimizde, Kürt il ve ilçelerinde Türk askerleri kışlalarına çekildiler, o il ve ilçelerdeki aksayışı neredeyse PKK’ye bıraktılar. Bölgedeki adli sorunları PKK komiteleri çözüyor, Türk hâkim ve savcıları bürolarında tembel, tembel oturuyorlardı. PKK Bölge komutanları da son model arabalar içerisinde, silahlı korumalarıyla şehirde tur atıyorlardı. APO 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıktı. Kısa bir devrialem yaptıktan sonra, onu götürüp Kenya’ya yerleştirdiler. 4 Şubat 1999 günü CİA Ankara şefi, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile görüştü ve ona, ‘isterseniz APO’yu size teslim edebiliriz’ dedi. CİA 15 Şubat 1999 sabahı APO’yu Kenya’dan getirip Kahire Havaalanında MİT yetkililerine teslim etti. APO’yu uçakta karşılayan ve ilk ifadesini alan ise, ne tesadüf ki Şam’daki komşusu Askeri Ataşe, Hasan Atilla Uğur oldu. İmralı’da bir mahkeme kuruldu, mahkeme APO hakkında idam kararı verdi. İdam kararı 25 Kasım 1999 tarihinde Yargıtay tarafından da onaylandı. Ağustos 2002 tarihinde Meclis toplandı, Türk ceza yasasında idam kararını kaldırdı. APO’nun sayesinde 12 Eylül’den beri idam kararları Meclis’de bekleyen, 149 Ülkücü ve Devrimci de idamdan kurtulmuş oldu. Ayrıca APO sayesinde Türkiye, yüz karası idam cezasını uygulayan devletlerden biri olmaktan kurtuldu.
Türk siyasetçi ve aydınlar birgün, “APO’yu Kenya’da biz yakaladık getirdik”, ertesi gün ise, “İdam etmeme şartıyla ABD bize verdi” diyorlar. Şenkal Atasagun’un yeğeni Ayhan Bilgen HDP Kars Belediye Başkanı, Kuzeni Tuncer Bakırhan sırasıyla HADEP Genelbaşkanlığı ile , Siirt Belediye Başkanlığını yaptı, şimdi de HDP’in Genelbaşkan yardımcısı, İsmet İnönü’nün yeğeni olan Sezai Temelli HDP Eşgenel Başkanı oldu ve şimdi de milletvekili. Görüldüğü gibi APO’nun demokrasisi tıkır, tıkır işliyor. Darısı başkalarının başına.
HDP; hem Marksist, hem Leninist, hem de aşırı Kemalist ve Kürt düşmanı olan Türklerle iş birliği yapmış, birlikte demokrasi mücadelesi veriyorlar. Birlikte başarılarının meyvesini topluyorlar. Kürt partileriyle iş birliği, APO’nun defterinde yazmaz. Çünkü aşırı Kemalist Türkler, APO’nun düşünce sistemine daha yakınlar.
Cemil Bayık çıkmış, Batı Kürdistan’daki ABD’yi eleştiriyor. 15 yıl boyunca Şam aynı zamanda PKK’nin de başkenti idi. Cemil Bayık Suriye’deyken, Kürtler doğan çocuklarını nüfusa kayıt bile yapamıyorlardı. Cemil Bayık galiba o günleri unuttu, bugün ABD’nin desteklediği, silahlandırdığı Kürtlerin kendilerini onurluca savunduklarını görmüyor. Cemil sen görme ama dünya görüyor.
Kasım 2018 tarihinde, ABD bazı PKK yöneticileri hakkında 12 Milyon dolar ödül koydu. ABD isteseydi Bayık, Karayılan ve Kalkan’ı da derdest edip, APO gibi teslim edebilirdi. Yahut ta da ABD istese, Bağdat havaalanının kapısında Haşti Şabi lideri Kasım Süleymaniye yaptığını, Cemil’in mağarasının kapısında, Cemil Bayık’a da yapabilirdi. ABD ‘bunlarla Kürt siyaseti yapmayacağım’ mesajını veriyor. Anlayın artık. CİA’nin başından beri PKK’yi ve ilişkilerini takip etmemiş olması mümkün mü? Bir gün ABD’nin elindeki belgeler ortalığa saçılırsa, sakın şaşırmayasın Cemil.
Ortadoğu haritasını, birinci dünya savaşından sonra Lozan’da İngilizler belirledi, 1926 Ankara anlaşmasıyla bozdu ve yeniden belirledi. Lozan anlaşmasına ABD katılmadı, Rusya’nın anlaşmanın altında ismi var ama imzası yok. ABD kongresi Ankara anlaşmasından sonra, 1926 tarihinde toplandı ve Lozan anlaşmasını reddetti. Yani Rusya ve ABD’ye göre Lozan anlaşması diye bir anlaşma yoktur.
Ortadoğu siyasi haritası yeniden belirleniyor. Yeni haritanın altında ABD’nin imzası olmadan da geçerli olamaz. Boşuna uğraşma Cemil.
ABD Kongresi, İnsan Hakları Gurubu, 25 Ekim 1989 tarihinde Kürt gündemiyle toplandı. Toplantıda “Kürtlerin dünyada baskı altındaki vatansız, en kalabalık halktır, Kürtlerin durumu insanın, insana zulmüdür” denildi. Tartışmalarından sonra, toplantıda Kürtlerin devletleşmesi için destekleme kararı çıktı. Kürtlerin bu destek kararını reddetme lüksü yoktur Cemil. Karara sen de engel olamazsın, ayrıca duyurulur.
Rus lider Putin, akıllı bir KGB görevlisi olarak, Suriye’den post çıkarmaya çalıştı. Bütün Arap ülkeleri Rusya ve İran’a karşı savaş ilan ettiler. Petrol üretimini artırarak, fiyatı 70 dolardan, 30 dolara düşürdüler. Rusya yılda 40-50 Milyon varil petrol ihraç ediyor. Petrol savaşında Rusya’nın tahminen yıllık 150-160 Milyar dolar kaybı var. Rus ekonomisi buna fazla dayanamaz. Görüldüğü gibi Putin hakkına razı oldu, post çıkarmaktan vazgeçti. Yeni Ortadoğu haritasını Rusya, Fransa, ABD ve bölge ülkeleri belirleyecekler. İran, Irak ve Suriye olmayacak, Türkiye Lozan’da olduğu gibi seyirci kalacak. Elbette ki en büyük görev ve sorumluluk, Kürtlere düşüyor.
Petrol savaşında İran çoktan iflas etti, desteklediği Hizbullah’ın Lübnan’ı da devlet olarak iflas etti. Temizlik Lübnan’dan başlayacak diye ben daha önce yazmıştım. Humeynicilerin siyasi vadesi dolmuştu, ancak virüs iç muhalefeti şimdilik susturdu, yönetimin ömrünü uzattı. İran yakında damdan düşen buz sarkığı gibi parçalanacak. Elbette ki herkes yaptıklarının bedelini öder.
Türkiye bunları görüyor ve o nedenle kendine göre tedbir almaya başladı. Öncelikle siyasi iktidarın değişmesi gerekiyor ki, gelenler birilerini suçlayabilsin. Değişim için, darbe mi, erken seçim mi tartışmaları başladı. Ahmet Türk ortalığa düşmüş, “gerekirse Bahçeli’nin elini bile sıkarım” diyor. Ahmet Bahçeli’nin elini hiç sıkmamış gibi konuşuyor. Oysa daha önce Meclisin ortasında Bahçeli’nin elini bile öpmeye kalkışmıştı, Bahçeli de buna karşılık olarak, daha sonra tahliyesinde aracı olmuştu. Ahmet Kürtleri pazarlamada tecrübeli bir komisyoncudur. Ahmet boşuna ortalığa düşmez.
Kürtlerin yaşadığı bölgede deyim yerindeyse, siyaset Arap saçına dönmüş. Her bölgenin özel konumu ve ilişkileri farklı. Kürtler kendi aralarında, kardeşlik ilişkilerini sürdürmeli ama rızası olmadan kimse, kimsenin alanına karışmamalı.
Güneyin rızası olmadan, PKK’nin Şengal’de ve Zini Werte’de ne işi var?
PKK Batı Kürdistan’dan uzak durmalı ve insanlardan özür dilemeli.
Mazlum Kobani ve arkadaşları durumu gayet iyi idare ediyorlar.
Dünyanın gözü Batı Kürdistan’da.
Mayıs 2020
İbrahim Aksoy