Doğu Kürdistanlı Mustafa Selimi, İran’da hapishanede 17 yıl idam tehdidi altında yattıktan sonra, bir fırsatını bulup hapisten kaçıyor, Güney Kürdistan’a geliyor. Mustafa Selimi Süleymaniye asayışı tarafından yakalanıyor ve İran Haşdi Şabi güçlerine teslim ediliyor. İran da Mustafa Selimi’yi alıyor, “Kürt partisine üye olmak ve Allah’a düşmanlık” suçlarından 11 Nisan 2020 tarihinde idam ediyor.
Ben ilgili haberleri okurken, önce kendi hayal dünyamda ağzım açık, hayran, hayran Mustafa Selimi’nin manalı, manalı bakan resmine bakıyorum. Mustafa Selimi de, ‘ne bakıyorsun ulan manyak, bu sen de olabilirdin’ dercesine, o güzel ve manalı bakışlarıyla, bana çok önemli şeyler söylemeye çalışıyordu. Mustafa Selimi olayı Kürtlerin yaşadığı ilk olay değil, son da olmayacak gibi görünüyor. Mustafa Selimi şerefini Kürt Milletine emanet etti aramızdan ayrıldı.
YNK Eşgenel Başkanı Lahur Şeyh Cengi adında biri çıkıyor, “teslim ettik ama sorun niye teslim ettik” diyecek kadar, kişiliksizleşebiliyor. Belli ki bu Cengi denen şahıs yalnız değil, çevresinde kendisi gibi insan kılıklılar da var. Bu zata itibar gösteren Kürt ile Mustafa Selimi’nin ipini çeken, İranlı arasında hiçbir fark yoktur. Efendilerine sadakatle bağlı Lahur Şeyh Cengi gibi, aramızda çok sayıda Kürt var.
Abdullah Öcalan’ın, Abdullah Çatlı ile top oynadığı Beka eğitim sahasında, Öcalan’ın mahkemelerinin kararlarıyla, kaç Kürt genci aynı sahada kurşuna dizildi? Top sahasının çevresindeki taş yığınlarının altında, yüzlerce masum Kürt gencinin kemikleri yatıyor. Öcalan 12 Eylül öncesi ortaya çıktığı ilk zamanlar, önce Siverek’teki Bucaklara karşı saldırıya geçti. Abdullah Çatlı da Bucaklara taktik veriyordu. Çok sayıda insan öldü, amaç Bucakları dağıtmak. Kürtler için Öcalan mahkemeleriyle, Humeyni mahkemeleri arasında, hiçbir fark yoktur. Öcalan Mahkemeleri çok masum Kürdü kurşuna dizdi, Humeyni mahkemeleri de çok sayıda masum Kürdü Sallandırdı.
Bilindiği gibi, 25 Eylül 2013 tarihinde, Bingöl hapishanesinde 80 metre uzunluğunda tünel kazarak 14’ü tutuklu, 4’ü hükümlü 18 PKK’li Kürt genci firar etti. Başkent Kandil buna çok kızdı, bunlara derhal geri dönün çağrısı yaptı. İkinci günü 26 Eylül 2013 tarihinde Bingöl’e 20 km. Uzaktaki Kara cehennem Ormanlarında 17’si gitti teslim oldu. Ekrem Taş isminde bir firari de hala nerede olduğu belli değil. Görüldüğü gibi, devletin hapishanesinden kaçılmaz.
Kemal Burkay’ın teşvik ve yalanlarıyla eski koruması Mesut Tek, Duhok’da sığındıkları bir evde üç Kürt gencine kurşun yağdırdı, biri öldü, diğer ikisi ağır yaralı olarak kurtuldular. Mesut Tek, Kemal Burkay’ın torpili sayesinde, Güney Kürdistan da bir tek gün hapis yatmadı. Kemal Burkay’ın koruması, hapse atılmaz. Mesut Tek; şimdi bir partinin Genel Başkanı, Kürdistan’ı yönetmeye talip. Bazı kibar Kürtlerden ve Güney Kürdistan yöneticilerinden de büyük itibar görüyor.
1965-1966 Yıllarında Irak ordusu bütün azametiyle Kürtlere saldırdı. 1966’da Talabani ve İbrahim Ahmet Irak ordusu ile birleşti, Mustafa Barzani’nin Peşmergelerine saldırdılar. Saldırıda binlerce Peşmerge öldü. Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak olayı, hala Kürtler arasında tartışılıyor.
25 Eylül 2017 tarihinde, Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu yapıldı. Ezici bir çoğunluk bağımsızlığa evet dedi. Aslında yüz yıldır, bağımsızlık mücadelesi veren insanlara, bağımsız olmak istiyor musunuz, diye sorulmaz. Altı ay devam eden propaganda süresince, bütün dünya mazlum Kürt milletini tartıştı ve bağımsızlık taleplerine evet dediler. Bağımsızlık referandumunda, Kürt Milleti karlı çıktı, çünkü bütün dünya altı ay Bağımsız Kürdistanı tartıştı.
Birinci dünya savaşında, Kürdistan’ı üç parçaya bölüp, Türkiye, Suriye ve Irak arasında paylaştıran İngiltere’dir. Kürdistan’ın bir kısmını işgali altında bulunduran İran da katılarak dört devlet 1952 yılında, Bağdat’ta bir araya geldi ve Bağdat Paktı diye bir anlaşma imzaladılar. Buna göre bundan sonra, dört devlet ortak Kürt politikası yapacaklar, İngiltere de anlaşmayı zımnen onayladı. Temel hedef inkâr ve imha olacak. Türkiye hemen, 1952 yılında Suriye sınırına mayın tarlaları döşedi. Türk uçakları o anlaşmadan aldığı yetki ile şimdi Güney Kürdistan topraklarını bombalıyor.
Bağımsızlık Referandumu sonuçlarından Pakt ortakları, çok rahatsız olmaya başladılar. Saldırı planlarını hazırlayarak, Ekim 2017’de Kerkük saldırısı ile harekete geçtiler. Amaçları Güney Kürdistan’daki Kürtleri birbiri ile çatıştırmak ve gelişmelere engel olmak. YNK içerisinde de Bafel Talabani liderliğinde bir gurup da saldırıya destek verdi ve Kerkük’ü İranlı Haşdi Şabi güçlerine teslim ettiler.
Yıllarca Saddam’ın ayakları altında ezilen ve Kürtlerin sayesinde, zulümden kurtulan Bağdat’taki Şii Araplar, Türkiye ve İran’ın desteğini alınca şahlandılar ve Kerkük’te Kürtlere saldırdılar. Bafel Talabani liderliğinde YNK güçleri çatışmadan, Kerkük’ü Haşdi Şabi güçlerine teslim edince, KDP çatışmadan sessizce geri çekildi ve Kürtlerin kendi aralarındaki muhtemel çatışmaya engel oldu. İran ve Türkiye’nin ortak rüyası KDP ve YNK’yi kendi aralarında çatıştırmak.
Türkiye Gürbulak sınır kapısına asker yığmaya başladı. Türk tanklarının bir tarafında Türk bayrağı, diğer tarafta Irak bayrağı sallanıyordu ve üzerinde Türk ve Irak askerleri vardı. Hatta Bahçeli coşa geldi, benim eğitimli beş bin ülkücüm Kerkük’e gitmeye hazır bekliyor diyordu. Kerkük’ün Şii Arapların ve İran Milisleri Haşdi Şabi’nin eline geçmesine, en çok da Türkiye sevindi.
Son gelişmelere baktığımızda, Pakt ortakları, Kürtlere karşı yeni bir oyunun hazırlıklarını yapıyor. İran deryadaki dalgalara yakalanmış pusulasını kayıp etmiş kaptanın yönetiminde, su kaçıran gemiye döndü. Korona virüs İran yönetiminin ömrünü biraz uzattı ama gemi batmaktan kurtulamayacak. İran yine YNK’yi karıştırıp, KDP ile çatıştırmak ve birazda olsa kendi ömrünü uzatmaya çalışıyor. Her zaman olduğu gibi, Başkent Kandil de İran’ın emir ve komutasında. İran için PKK yeterli değil, yaslanmış kölelere de ihtiyacı var ve onları da devreye sokmaya çalışıyor. Elbette ki Türkiye de oyunun baş rol oyuncusu olarak PKK’yi kışkırtmak ve sanki PKK kamplarını bombalıyor havası yaratmaya çalışıyor.
Her zaman olduğu gibi, PKK yine ortalığa döküldü, Zinê Wertê bölgesindeki gelişmeler bir şeylerin habercisi. Aslında PKK’nin Kandildeki varlığı, Bağdat Paktı Anlaşmasına aykırı ama ortaklar razı. Başkent Tahran yıkılırsa, Başkent Kandil zor ayakta kalır. PKK İran Humeyni yönetiminin yıkılmasını asla istemez. Başkent Kandil yöneticileri artık yaşlandı, Tahran elden giderse, Cemil, Mustafa ve diğerleri nerede tedavi olacaklar? Diğer ihtiyaçlarını, nasıl karşılayacaklar?
Bedirxan Beyin yeğeni Yezdanşêr Osmanlı Ordusu ile birleşti, amcasını esir aldı ve Osmanlıya teslim etti. Şeyh Sait’i bacanağı Kasım ihbar edip, yakalattı. Seyit Rıza’yı yeğeni Rayber ihbar edip, yakalattı. Kürdistan tarihi bu örneklerle doludur. Oluşturdukları karanlıktan yarar umanlar, kendi karanlıklarında kayıp olup giderler. Onların karanlığa ittiği insanlar, ebedi yaşayacaklardır.
Kürt Milleti Mustafa Selimi olayını ilk defa yaşamıyor, mücadele tarihinde bunun gibi yüzlerce olay var. Aynı durumda olan bütün Milletler de aynı sorunları yaşadı. Her millette yaslanacak efendisi olanlar olmuştur. Yüz yıldan beri Kürt Milleti’nin yaşadıkları, kendilerini yutacak tehlikeli bir kara delikten farkı yoktur. Tehlikeli Karadeliğe kızıp, güzel manzaraya sırt dönmek, Kürtlerin kitabında yazmaz. Lütfen Mustafa Selimi’nin vicdanı size emanet, emaneti koruyun. Efendisine yaslanmış olan Kürd’e kızıp, bir Milleti suçlamak ve hayal kırıklığı yaratmak, çok kötü olur. Köleliğe bağımlı akıl ile büyümüş insanlar olduğumuzu kabul edelim.
Ne demiş Ömer Hayam; “Arkandan konuşana darılma, onu insan yerine koyan sensin.”
Kürt toplumunda din, İman, sınıf ve tabaka olamaz, çünkü hepsi köledir. 27 Mayıs darbesinde, İnönü-Gürsel Cuntasının Sivas toplama kampını hatırlayalım. Cunta; Almanya’daki Yahudi Toplama Kamplarından esinlenerek Sivas Toplama Kampını oluşturdu. Yüzlerce Ağa, Şeyh, Seyit ve Bey’in bütün mallarına el koydu ve Sivas Toplama Kampına kapattı. İçlerinde avamdan bir tek kişi yoktu. Demek ki işgalciler bunlardan korkuyor. Kürt Milletinin öncelikle güveneceği, elbette ki yine kendi insanları. Bunu asla unutmamalıyız. Avamın bağımsız devlet kurduğunun, dünyada örneği yoktur.
PKK 40 yıldır savaşarak demokrasiyi savunuyor. APO 20 yıl Şam’da oturdu Esad rejimini demokratikleştirmeye çalıştı. Sonuç ortada. Şimdi de İran Humeyni rejimini demokratikleştirmeye çalışıyor. Daha sonra da Türkiye’de Kemalist rejimi demokratikleştirecekmiş. APO Zinê Wertê’ye dokunma oranın senin demokrasine ihtiyacı yoktur. Kürtler sırtlarında demokrasi çuvalı, kırk yıldır APO’nun izinden yürüyorlar, geldikleri yer, işte burası. Kürtler hala yorulmadınız mı?
Bütün dünyanın Kürtleri desteklediği bir sırada, PKK’nin ortalığı karıştırmaya hakkı yoktur.
Nisan 2020
İbrahim Aksoy