
Yukardaki sözler 3 Mart 2020 tarihinde, Devlet Bahçeli’nin gurup toplantısında söylediği sözler. ABD askerlerinin bir süre önce Süleymaniye’de Türk askerlerin başına geçirdiği çuvallar, hala Bahçeli’nin çantasında bekliyordu. Bahçeli sadece çuval değil, Türkiye’nin eski dostu ve kankası, Kürt düşmanı diktatör Esad’ın başına çuvalı değil, kefenini geçirirse, Bahçeliden çok, şahsen ben sevineceğim. Haydi yiğitlerin, yiğidi göreyim seni.
Savaş yeni değil, zaten Türkiye 8 yıldan beri Esad’a karşı savaşıyordu. Hani Cuma namazını, Emevi Camisinde kılacaklardı? Savaş boyutlarının değişmesi, Rusya’nın da devreye girmesi ile, Türkiye savaş taktiğini değiştirmek mecburiyetinde kaldı. Diktatör Esad’a karşı özgürlük mücadelesi içerinde olan onlarca İslami örgütü bir araya getirip birleştirdi. Militanlarını eğitti, donattı ve maaşa bağlayıp, adını da Suriye Milli Ordusu koydu. Şimdi de bunlarla birlikte, Diktatör Esad’a karşı savaşıyor.
Dünyayı elinin tersi ile kenara itip, Esad’ın müttefiki, İran ve Rusya ile kendisine yeni bir ortam oluşturmaya çalıştı. Ancak yeni ortam Türkiye’nin değil, Esad’ın elini güçlendirdi. Esad’a karşı savaşan bütün muhalif güçler, Türkiye’nin çevresinde toplanmaya başladılar. Türkiye bunlardan 50 bin kadarını SMO adı ile paralı askere dönüştürdü. Geri kalanlar, Esad ile çatışarak Türkiye sınırındaki İdlip’de toplanmaya başladılar. Esad savaşta kayıp ettiği bütün alanları, yeniden ele geçirdi. Acaba Türkiye, Esad’ın yanında mı, yoksa karşısında mı?
17 Eylül 2018 tarihinde Astana Şirketi ortakları bir karar aldılar. Buna göre İdlip çatışmasız bir alana dönüştürülecek, savaş mağdurları burada koruma altına alınacaklardı. Bunun için de Türkiye, İdlip’de birikmiş örgütler ve 200 binden fazla militanı en geç 2018 Ekim sonuna kadar, buradan çıkaracağı sözünü verdi. İdlip’in çevresine çok sayıda, gözetleme kulesi oluşturdu. Bundan dolayı bütün dünya liderleri de Türkiye’yi kutladı ve destek verdiler. Ben o zaman da bu örgütlerin buradan çıkacağına inanmadığımı yazmış ve Erdoğan nasıl bu illegal örgütlere kefil olabiliyor sorusunu sormuştum.
Esad; savaş gücü zayıflamış ve İdlip’de toplanmış militanları görünce, müttefiki İran, Rusya ve şimdi de Hizbullah’ında desteğini alarak, İdlip’e saldırmaya başladı. 27 Şubat’ta yapılan saldırılarda, 34 Türk askeri ölünce, Türkiye isyan etti. Esad’a karşı savaşan bütün militanları da yanına alarak, 1 Mart’ta Esad’a karşı savaş ilan etti. Savaş sadece Esad’a karşı değil, çünkü Esad’ın yanında Rusya, İran ve Hizbullah da yer alıyor. Şu sıralarda Suriye’de savaş bütün hızı ile devam ediyor ama Türkiye tek başına. Astana ortakları, birbirlerini suçlamaya devam ediyor. Batı Kemal Sunal’ın Salako filmini izler gibi gülerek, olanları izliyor.
Savaş bütün hızı ile devam ediyor. Türkiye haberlerini izlediğimizde, Esad militanları sadece sivilleri öldürüyor. Türk ordusu ise, sadece Esad militanlarını tespit edip, onları öldürüyorlar. Şimdiye kadar ne bir sivil ne bir İran ne de bir Rus askeri öldü. Şimdiye kadar hiçbir sivilin evini yıkmadılar, sadece askeri binaları, yerle bir ediyorlar. Savunma Bakanı Hulusi Akar, her gün karşı taraftan ne kadar askeri araç ve kaç Esad militanını öldürdüklerini açıklıyor. Akar yok ettikleri savaş gereçlerini ve karşı tarafta öldürdükleri insanları tek, tek sayıyor ve açıklama yapıyor. Akar kocaman bir bakan, vatandaşlarına yalan söyleyecek değil ya, Akar’a inanmayan, gitsin ölüleri kendisi saysın.
İdlip’de ön saflarda, Türkiye’nin müttefiki ÖSO’istan ordusu savaşıyor. Şimdiye kadar bunlardan kaç ölü ve kaç yaralı var, hiç haber konusu olmadı. Acaba bunların da ölü ve yaralıları, Türkiye’deki şehit ve gazi yasasının kapsamına giriyorlar mı? Bunların yakınları arasından Avrupa’ya gönderilen mülteci kervanına katılanlar oldu mu? Görüldüğü gibi Türkiye’nin işi hiç de kolay değil.
Türkiye elindeki son jokeri olan, göçmen meselesini de AB’ye karşı devreye soktu, ama tutmadı. Tutmaz çünkü Türkiye’nin 2016 yılında AB ile yaptığı, “mültecileri geri kabul etme” anlaşması var. Buna göre mülteciler, Türkiye’nin aziz misafiri olmaya devam edecekler. Aranan APO’cu ve FETÖ’cular, bunların arasına karışmasın diye, denetimli bir göç olduğu belli. Göçmen kim olursa olsun, ne olursa olsun, savaş aracı olmamalıdır. Oysa Türkiye göçmenleri AB’ye karşı savaş aracı olarak kullanıyor. Erdoğan yaptığı mültecileri geri kabul etme anlaşmasını unutarak, her ağzını açtığında AB’yi göçmen meselesiyle tehdit ediyordu. Son sözü de, “kısa sürede bir milyon göçmen sınırda birikirse kimse şaşırmasın” oldu. İnsan hakları savunucuları, bu insanlık dramını uzaktan izlememelidir, gelip Türkiye’nin göçü nasıl organize ettiğini yerinde görmelidir.
Yunanistan, AB’nin de desteğini alarak, göçmenleri almamakta direniyor. Evet AB öncelikle 2016 mülteci anlaşmasına ve önemli iki nedenden dolayı göçmenleri almak istemiyor.
Birincisi; göçmenlerin arasına sızmış çok sayıda, İslami örgüt militanı olabilir. AB kendi eliyle, kendi başına belayı almak istemiyor.
İkincisi; bulaşıcı ve öldürücü, Koronavirüs hastalığı nedeniyle, AB göçmenleri almak istemeyecektir. Türkiye’nin göçmen silahı da ters tepti.
Suriye’de savaş var ve bütün kapılar açık ve denetim yapılmıyor. Virüsün dünyayı vizesiz dolaştığı ve bütün dünyaya yayıldığı da bir sır değil.
Göçmenlerin tamamı Müslüman ülkelerden kaçıp, Gâvur Avrupa’da yaşam arayan Müslümanlardan oluşuyor. Ayrıca bu bir ilk değil. Acaba Müslüman ülke yöneticileri, bu manzara karşısında, kendilerinden biraz da olsa utanç duyuyorlar mı?
Din kardeşliği çığırtkanlığı kocaman bir yalan değil mi?
Türkiye kapıları açsa, AB de kabul etse, Türkiye’nin yarsı ülkeyi terk eder. Bütün Müslüman ülkelerin durumu da Türkiye’den farklı değil.
“Ayının kırk sözü vardır, kırkı da ekşi elma üzerinedir” Türkiye’nin de kırk savaş taktiği vardır, kırkı da Kürtlere karşıdır. Gerisi yalan. APO Şam Devlet mahallesinde, Türk Askeri Ataşesi ile aynı apartmanda 19 yıl oturdu, bunun 15 yılını Türkiye’ye karşı savaşla geçirdi. APO Batı Kürdistan’daki Kürtleri de susturuyordu. Esad bütün zulmüyle Kürtlerin tepesindeydi ve Kürtlerin sesi çıkmıyordu. Türkiye APO’yu resmi bir belge ile Şamdan isteme ihtiyacı duymadı. Bugün Şam’a gidip, Esad’ın başına çuval geçirmek isteyen Bahçeli de o süreçte Başbakan yardımcılığı yapmıştı. Türkiye Salih Müslüm’ü defalarca, Ankara’ya davet etmiş yollarına kırmızı halı döşemişti. Türk yöneticiler bunları unutmuş olabilir ama insanlık unutmadı.
Müslüman bir devlet kurmak isteyen, İŞİD diye bir örgüt ortaya çıktı. Önce devleti olmayan Güney ve Batı Kürdistan’a saldırdı. Batı Kürdistan’ı APO silahsızlandırmış, Esad’a hediye etmişti. Silahsız Kürtler, İŞİD’in acımasız saldırıları karşısında, bir katliamla karşı, karşıya kaldılar. İŞİD Türkiye sınırlarına dayandı ama Türkiye hiç de rahatsız olmadı. Bunu gören ABD devreye girdi, Kürtlere silah verdi ve Kürtler de kısa sürede İŞİD’i püskürttü. Salih Müslüm’ün yerine, Mazlum Kobani Kürtlerin temsilcisi oldu ve batı ile ilişkiye geçti, Türkiye rahatsız olmaya başladı. Türkiye her ne kadar Esad’a saldırdığını söylese de asıl derdi Batı Kürdistan. Batı Kürdistan’ın bir statükoya sahip olmasını istemiyor. Batının Esad’a karşı olduğunu biliyor, batının desteğini almak için Esad’a saldırıyor oyununu oynamaya başladı. Asıl hedefi Batı Kürdistan.
PKK’yi gerekçe göstererek, bütün hışmı ile Batı Kürdistan’a saldırıyor ama APO Şam’da iken Türkiye hiç de rahatsız olmuyordu. PYD’nin APO ile hiçbir ilişkisi kalmadı, başında Mazlum Kobani var ve batı ile ortak hareket ediyor. Türkiye’nin huzursuzluğu da buradan geliyor. İdlip’te dünyayı Esad güçlerine dar ettiklerini söylüyorlar. 20 yıldır her türlü silah araç ve gereci kullanıyor ama APO’nun Başkenti Kandil’e giremedi mi, yoksa girmek mi istemedi, burası daha önemli.
Savaşta Türkiye’nin en büyük destekçisi HDP’dir. 40 kadar HDP’li Belediye Başkanı görevden alınmış, yerine kayyum atanmış. Parlamentoda 9 milletvekili koltuğu boş. Eğer HDP’den 11 Milletvekili bir ay önce istifa etseydi, yasa gereği parlamento en geç üç ay içerisinde ara seçimlere gitmek mecburiyetinde kalacaktı. Milletvekili ara seçimleri ile birlikte boşalan Belediye Başkanları seçimleri de olmak mecburiyetindedir. Böylece HDP istifa eden Milletvekillerini ve görevden alınan bütün Belediye Başkanlarını yeniden kazanmış olacaktı. Şu sıralarda Türkiye’nin en az kırk ilinde ara seçimler olacağı için, Türkiye’nin savaşmaya zamanı olmayacaktı. HDP’li hukukçularda bunun böyle olacağını çok iyi bilirler. Türkiye HDP’nin bu kıyağını unutmamalıdır.
Türkiye’nin izlediği yanlış Kürt politikası, gelinen noktada Türkiye’yi yalnız bıraktı. Tek güvencesi APO kaldı. Görüldüğü kadarıyla, Batı Kürdistan’ın yaptığı gibi, Kuzey Kürdistan da APO’yu yalnız bırakacak. Gelişmeler ve konuşmalar bunu gösteriyor.
Türkiye’nin 456 Milyar Dolar dış borcu, Sanayideki fason üretim, AB ve Rusya’dan gelecek olan turistler nedeniyle, bu ülkelerle çelişmeyi ve bir savaşı asla göze alamayacaktır. Pek yakında APO’nun da içerisinde olacağı bir yönetim değişikliği hazırlığı içerisinde.
Mart 2020
İbrahim Aksoy