
Meclis’te kürsüden, kürsüye atışmalar ve birbirlerini FETÖ’cü olmakla suçlamalar, kırıla gidiyor. Sadece meclis mi, eski paşalar da atışmalara katılıyorlar. Bu atışmaların boşuna olmadığı, vatandaşlardan daha önemli bazı konuları gizlemek için, anlaşmalı olarak yapıldığı gibi görünüyor. Herkes birbirini biliyor ve tanıyor, FETÖ üzerine tartışmalara gerek olmadığını da biliyorlar. Çünkü FETÖ Kemalist Devletin öz be öz evladıdır. Yaptığı hizmetlerden dolayı, devlet ona minnettardır.
Said-i Kurd-i, İslami kesim içerisinde önemli bir itibarı ve yeri vardı. Said-i Kurd-i Mart 1960 tarihinde, Urfa’da vefat etti ve Urfa şehir mezarlığına defin edildi. 27 Mayıs’ta İnönü-Gürsel cuntası yönetime el koyunca, aynı gece ilk eylem olarak, Sad-i Kurd-i’nin iki aylık cenazesini mezarından çıkardılar, çalıp götürdüler. MİT’ten başka cenazenin nerede olduğunu hala bilen yok. Komik ama gerçek. Cenaze hırsızları.
Cuntanın ideoloğu, CHP’nin Genel Sekreteri Kasım Gülek darbeden sonra gitti, askerden yeni gelmiş 22 yaşındaki Fettullah Gülen’i buldu ve yanına aldı. Gülen sadece üç yıl medresede din eğitimi almış, başka bir eğitimi yoktur. Gülek bir gün Gülen’i dönemin MİT Başkanı Fuat Doğu Paşa ile tanıştırdı, birlikte Başkan’ın makam arabasına binip İstanbul’a gittiler. Burada Vehbi Koç’un evinde misafir oldular ve Gülen’i Vehbi Koç’la tanıştırdılar.
Kasım Gülek NUR Tarikatını kurdu, başına da 22 yaşındaki Fettullah Gülen’i getirdi. Daha önce devletin emir ve komutasında olan bütün tarikatlar, NUR Tarikatı’na bağlandı, bunlara Nurcular diyorlardı. Gizli çalışıyor havasında olsalar da her şeyi ile MİT’in denetimi altındaydı. Işık Evlerini açarak, çalışmalarını sürdürüyorlardı. Başta Devletin Din İşleri Müdürlüğü olmak üzere, devletin bütün kurumları için eleman yetiştiriyorlardı. Atatürk 1933 yılında ilk İmam Hatip okulunu açınca ne demişti? “Dini bilgisi ve milli bekası yüksek din adamı yetiştireceğiz”. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek de bunu yapıyordu. Yeni bir üretici sınıf oluşturmak için MÜSİAD’ı oluşturdular, üyeleri de Anadolu Kaplanları oldu. FETÖ Hoca Efendi’den, terörist olmaya terfi ettiği günden beri, Anadolu Kaplanlarının adı duyulmadı.
Kadınları örgütlemek için de Şule Yüksel isminde bir bayan vardı. Şule hanım Kıbrıs göçmeni fakir bir aile kızı. İlk okulu bitirdi, orta birden sonra, fakir ailesi okutamadı, okulu bıraktı bir dükkânda çalışmaya başladı. 19 yaşında ilkokul mezunu ama Türkiye’nin en meşhur gazetecilerindendi. ABLA evlerini açarak, kadınları örgütlemeye başladı. Türk-İslam Örtüsü, Türban modasının da 1965 yılında mucididir. Türban patenti Şule Yüksel hanımefendiye aittir. Erdoğan’ları tanıştırıp everenin de Şule Hanım olduğunu öldükten sonra öğrendik.
FETÖ’nün 170 Ülkede; 520 Şirketi, 269 Vakıf, 147 yazılı medya, 58 görsel ve işitsel medya, 252 STK, 327 dernek ve 216 hastane açarak çalışmalarını bütün dünyaya yaydı. Bu kurumlarda çalışanların maaşları bütçeden ödeniyordu. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı birlikte bütün giderlerini de karşılayarak, Türkiye’de her yıl FETÖ öğrencilerine, Türkçe olimpiyatları düzenliyorlardı. Açılışlara devlet büyükleri katılır, kazananlara ödüller verirlerdi.
FETÖ’ye Mart 1999 yılında hak etmediği halde yeşil pasaport vererek ABD’ye gönderdiler. 2 Haziran 2011 tarihinde de FETÖ’ye hususi pasaport çıkarıp gönderdiler.
3 Kasım 2002 seçimlerinde AKP Genel Başkanı Erdoğan yasal engellerden dolayı, milletvekili olamadı. CHP devreye girdi, anayasanın ilgili maddesini de değiştirerek, 15 Mart 2003 yılında, Erdoğan’ı önce milletvekili sonra da Başbakan yaptı. Şimdi de CHP ile AKP kürsüden, kürsüye bağırarak birbirlerini FETÖ’cü olmakla suçluyorlar. Adama sormazlar mı, ey CHP’liler, madem Erdoğan FETÖ’cü idi, neden başbakan yaptınız?
Erdoğan daha FETÖ’yü terörist ilan etmeden, ona paralel devlet diyordu. Ben de o zaman bir yazı yazmıştım, “FETÖ paralel devlet değil, devletin kendisidir” demiştim. FETÖ Devlet, Devlette FETÖ’dür. Mecliste FETÖ’nün ayağını aramak, kabak tarlasında, kabak aramak gibi, aptalca bir şey olur. Efendiler; Türkiye’de FETÖ’yü bitirmeye kalkışırsanız, Türkiye’yi bitirirsiniz.
Belli ki Türkiye zor bir süreci yaşıyor, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu ellerine FETÖ perdesini almış, insanların önüne gerip, çok önemli sorunları gizlemeye çalışıyorlar. Görüldüğü kadarıyla, FETÖ’yü Kemalizmle harmanlayıp, yeni bir yönetim oluşturmaya çalışıyorlar. Buna hiç de gerek yoktur. Zaten FETÖ’izmin temellerini Mustafa Kemal 1933 tarihinde, İmam Hatip okullarını açarak atmıştı. İkinci Cumhuriyetçiler, İnönü-Gürsel Cuntası da 27 Mayıs darbesinden sonra, FETÖ adı altında, ülkeyi Kemalist inanca uygun hale getirdi.
Yukarda belirttiğim, 170 ülkede var olan varlıkların, FETÖ ile hiçbir alakası yoktur, Devletin malıdır. FETÖ bu ülkelerin yerini haritada bile gösteremez. O varlıkların ne işe yaradığını bilmez. Bugün devleti yönetenler de FETÖ’den ne istediğini bilmez. 1960 tarihinden beri, siyasetin üst kadroları, hepsinin de FETÖ’den haberi var ve çalışmalarında yardımcı olmuşlardır. Çünkü FETÖ’izm bir devlet projesidir. Eski yöneticiler (FETÖ’cüler) evinde oturmuş, FETÖ kavgasını izliyorlar.
Emekli bir Genel Kurmay Başkanı ortalığa düşmüş atıp tutuyor. Bay İlker Başbuğ beyefendi, Genel Kurmaydan habersiz, askeri okulların kapısından sinek bile içeri giremez. Kimsesiz fakir fukara çocuklarını, ABİ ve ABLA evlerinde tespit ettiler ve onlar da getirip Genel Kurmaya teslim ettiler. Başbuğ’in teslim aldığı çocukların çoğu, şu anda vatana ihanetten hapishanedeler. Başbuğ bunlardan haberi olmayacak kadar da aptal biri değil, öyle olsaydı Başbuğ’u Genel Kurmay Başkanı yapmazlardı.
FETÖ’cülük 27 Mayıs İnönü-Gürsel cuntasının, CHP Genel sekreteri Kasım Gülek’in başlattığı bir harekettir. Dönemin MİT Başkanı General Fuat Doğu ile başlayarak, MİT’in emir ve komutasında çalışmalarını sürdürüyor. Eğer MİT kimlerin FETÖ’cü olduğunu bilmiyorsa, doğru söylemiyor. Erdoğan, Kılıçdaroğlu bunun kavgasını yapacaklarına, gitsinler MİT Başkanı Hakan Fidan’a öğrensinler. Lüzumsuz ve danışıklı döğüşte, insanlarda taraf oluyor, kavgaya karışıyor. Aslında bunların da istediği tam da burası. İnsanlar günlük sorunlarıyla ve siyasetle uğraşacağına kavga seyretsinler. Türkiye’de siyaset bir kirpi gibi yuvarlanmış, nereye yuvarlanacağı belli değil.
Türkiye FETÖ ile siyaset yapmaya çalışıyor. FETÖ hareketi anti komünist özelliğinden dolayı, 1990 yılına kadar, ABD’nin sempati ile baktığı ve desteklediği bir çalışmadır. Lenin’in Yoldaş İmparatorluğu dağıldıktan sonra, ABD her türlü desteğini kesti, çünkü ihtiyacı kalmadı. 1999 yılından beri de ABD onu Türk siyasetinde bir joker gibi kullanıyor. Türkiye’nin FETÖ ile siyaset yapmaya kalkışması, Teke’den süt sağmaya kalkışmak gibi bir şey olur. Çünkü CİA başından beri FETÖ hareketini takip ediyor ve o da en az MİT kadar bilgiye sahip. Boşuna yorulmayın.
Türkiye’nin desteği ile FETÖ’nün AB ülkelerinde 6000’den fazla Camisi var. Din adamlarını din işleri müdürü kendi kadrosundan gönderiyor. Bu Cami çevrelerinde 15 bin kadar militanın İŞİD’e katıldığı ve bir o kadar da sırada bekleyen olduğu söyleniyor. AB ülkeleri de böylece FETÖ’yü çok iyi tanıyor. Hatta kendi Camileri için din adamlarını kendileri yetiştireceğini konuşmaya başladılar. Bu da gösteriyor ki, FETÖ ile siyaset, AB’de de yeri kalmadı. FETÖ’yü yeniden güncelleştirmenin kimseye bir faydası yoktur.
Aslında Türkiye FETÖ’yü güncelleştirerek, metal yorgunu AKP’nin yerine Kemalizm-FETÖ’izm melezi yeni bir yönetim oluşturmaya çalışıyorlar. Bunu yerel seçimlerde Kemalist, FETÖ’ist, APO’ist ayrıca hem Marksist hem de Leninistlerin de desteği ile sonuç aldılar. Seçimlerden sonra da çalışmaları hızlandırdılar. Başlangıçta Erdoğan’ın etrafını çevreleyen çemberin birinci halkasını oluşturan FETÖ’cülar, şimdi yeni bir çalışma içerisindeler ve Erdoğan’a saldırıyorlar. Siyasette Kemalizm-FETÖ’izm cephesi oluşturmaya çalışıyorlar. Aynı siyaseti bir başka yöntem ve aynı kişilerle uygulamaya kalkışmanın, kimseye bir yararı olmaz. Yapılmaya çalışılan, korkudan salavat getirmek gibi bir şey olur. Kişilerin değil, siyasetin değişmesi gerekiyor.
Ortadoğu fokur, fokur kaynarken Türkiye’nin, içerisine düşeceğim korkusu ile ne numaralar çevirmeye çalıştığını, yukarda açıklamaya çalıştım. Kaynayan kazanın kapağının tam orta yerinde, Kürtler var. Bu nedenle mesele en çok da Kürtleri ilgilendiriyor. Ayının kırk sözü vardır, kırkı da ekşi elma üzerinedir. Devşirme Türklerin de kırk oyunu vardır, kırkı da Kürtleri yok etme üzerinedir. Kürtler: devşirme Türklerin oyunlarına alet olmayın, kaynayan kazana siz düşersiniz.
Sahibinin elindeki yeme koşan köpek, onun evini korumadan başka bir işe yaramaz.
Şubat 2020
İbrahim Aksoy