
3 Şubat 2020 günü, Esad’ın milli ordusu ve Erdoğan’ın ÖSO’istan milli ordusu ile TSK birlikleri arasında çıkan çatışmada, 8 Türk askeri öldürüldü. Türkiye’de kıyamet koptu, bütün siyaset topyekûn bir saldırı, önerdi. “Türk milleti Esad’a haddini bildirmelidir” naraları gökleri inletiyor. Asıl hedef Esad değil, Kürtlerin devletleşmesine engel olmaktır. Biz de ellerimizi koynumuza sokmuş, sonucu bekliyoruz.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar “56 hedefi vurduk, toplam 76 Suriyeliyi öldürdük, 18 de yaralı var. Misliyle intikamımızı aldık” diyor. Hulusi Akar; gitmiş savaş alanında, karşı tarafın ölülerini, yaralılarını saymış, geri gelmiş, açıklama yapıyor. Acaba ölenler arasında kaç tane İranlı Heşdi Şabi militanı var? Bir devlet yetkilisi kabadayı değildir ki, intikam alıyor. Biraz sakin ol, Hulusi Bey.
Erdoğan; “Esad Kürtleri nüfusa kayıt etmiyor ve pasaport vermiyor” diyor. Acaba Erdoğan daha önce, özel uçakla Şam’da Esad’ın düğününe gittiği ve Esad ailesini Rize’ye davet ettiği zaman, Esad Kürtleri nüfusa kayıt edip, pasaport veriyor muydu? Eğer o zaman da vermiyor idi ise, bu insanlık dışı suçun ortaklarından biri de Erdoğan’dır. Bugüne kadar bu insanlık dışı suçu gizlediği için. Şam devlet mahallesinde oturan APO’ya Avrupa’ya gitmesi için 1982’de pasaport vermişlerdi.
31 Ağustos 1930 Başvekil İsmet Paşa; “Bu ülkede sadece Türk olanlar ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin bir hakkı yoktur” diyordu.
1930’da Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt (Asena’nın çocuğu); “Burası Türklerin vatanıdır. Öz Türk olmayanın, Türk vatanında bir hakkı vardır o da köle ve hizmetçi olmaktır” diyordu.
Şark ıslahat planı, hukukçusu ve temiz hakkı olmayan, İstiklal mahkemeleri, resmi dairelere asılan, ‘burada Türkçeden başka dil konuşulmaz’ levhaları, doğan çocuğuna anasının ve babasının adını verme yasaklarını, Erdoğan’a hatırlatmak isterim.
Şimdiye kadar doğan çocukların kayıtlarına dini ve mezhebi yazılarak, ırksal haklardan yararlanmaları tespit ediliyordu. Ben öneriyorum; 83 Milyon insanın DNA testleri yapılsın ve nüfus cüzdanlarına işlensin. Bakalım kaç kişi köle ve hizmetçi olmaktan kurtulacak ve kaç kişi ırksal haklardan yararlanacak? Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Akşener, Davutoğlu ve Karamollaoğlu kesinlikle bu haklardan yararlanamazlar.
Kuzey Kürdistan’da Türk Ordusu, 4200 Kürt köyünü ve 3000 Camiyi tarihten sildi. Kendi köyünü teröristlerden koruyamayan zavallı Türkiye. Erdoğan memurlarına süresiz izin verdi, ardından sokağa çıkma yasağı ilan etti, Ordu bütün hışmıyla saldırdı. Saldırı 4 ay devam etti, 8 Kürt şehrini yerle bir etti ve binlerce ölü. Alın kimliğinizi, pasaportunuzu başınıza çalın. Kendi şehirlerini teröristlerden koruyamayan, zavallı Türkiye.
Erdoğan Misak-ı Millîyi hatırladı ve Kılıçtaroğlu’na da hatırlatıyor. Bunu ben defalarca yazdım. Misak-ı Millîye göre yani Lozan anlaşmasına göre, işgal edilmemiş alan, İskenderun körfezinin güney ucundan başlar, 40 km. Halep’in güneyinden geçer ve El Cezire bölgesinin güney ucundan, Irak sınırına kavuşur. Kuzey sınırları da demir yolu olarak bilinir. 1926 tarihinde Ankara anlaşmasıyla Kürdistan paylaşılırken, buraları Mustafa Kemal Fransızlara hibe etti. Bugünde Batı Kürdistan’ın sınırları burasıdır. Devşirme Türklere ne oluyor?
8 yıldır Suriye’de iç savaş var. Çok sayıda İslami örgüt, Esad rejimine karşı savaşıyor. Türkiye de bunları destekliyor ve yetkililer bu cuma namazını, Şam’daki Emevi Camisinde kılacağını açıklıyorlardı. Bir gün Halife Ebubekir El Bağdadi başkanlığında İŞİD diye taze bir İslami örgüt ortaya çıktı. İslami bir devlet kuracağını iddia etti ama önce devleti olmayan, Kürtlere saldırdı. Kobani’yi kuşatma altına aldı, tam anlamıyla İslami bir savaş yürütüyordu. Erkekleri çocuk büyük demeden öldürüyor, kadınları da savaş ganimeti olarak alıyordu. İŞİD cihatçıları Türkiye’nin sınırına dayandı ama Türkiye asla rahatsız olmadı. ABD’nin de desteği ile Kürtler İŞİD’i geri püskürtünce, Türkiye’nin uykuları kaçmaya başladı.
Erdoğan; kankası olan Rus Devlet Başkan’ı Putin’in de inayeti ile önce Afrin’e girdi. Ne girişti ama ne kadar türkücü, şarkıcı, sanatçı ve dansöz varsa cepheye yığıldı, askere moral veriyorlardı. Dünya Türkiye’ye baksın da savaşan askere nasıl moral verilirmiş öğrensin. Daha sonra da yakın dostu ABD Başkanı Tramp’ın inayeti ile güvenlik şeridi mi, Araplaştırma şeridi mi, yoksa Türkleştirme şeridi mi, ne olduğu belli olmayan bir şerit oluşturmak için diğer bölgelere girdi.
Türkiye bir taraftan Esad’a karşı, diğer taraftan Astana’da Esad’ı destekleyen, Rusya ve İran ile yeni bir blok oluşturdu. Eylül 2018 tarihinde Astana’da müttefiklerine, 2018 Ekim sonuna kadar, İdlib ve çevresinde ne kadar İslami örgüt varsa, buradan çıkaracağına ve M4 Ve M5 karayolunu da açacağına söz verdi. Bölge savaştan kaçan siviller için kamp yeri olacaktı. Türkiye verdiği hiçbir sözünü yerine getirmedi. Esad’a karşı savaşan yüzbinlerce milis burada toplandı. Bunlardan 40-50 bin kadarını aldı, eğitti donattı ve maaşa bağladı. Onları TSK ile birleştirdi, şimdi Kürtlere karşı savaşıyorlar. Yüz binden fazla Esad düşmanı milisin, hala İdlib’de barındığı söyleniyor. Esad; Türkiye verdiği sözü tutmayınca ve milislerin bir kısmını götürüp kendi ordusuna katınca, bölgedeki milis güç zayıfladı, kalanları Esad İdlib’den çıkarmak için savaşıyor.
Burada Türkiye bütün dünyanın gözü önünde, tam anlamıyla bir Osmanlı oyununu oynuyor. Diktatör Esad’ı Şam’ a kadar köşeye sıkıştıran İslami milislerin bir kısmını aldı, kendisi Kürtlere karşı kullanıyor. Kalanlar da İdlib’e sıkışıp etkisizleştiler ve azaldılar. Esad şimdi kalanları da burada öldürecek, sağ kalanlarda kaçıp Türkiye’ye gidecekler. Türkiye’nin asıl hesabı, ÖSO’istan milli ordusuyla, Esad’ın milli ordusunun birleşip, Kürtlere saldırmasıdır. Ancak, Türkiye’nin bu hevesi kursağında kalacak.
Erdoğan Ukrayna’ya giderken, “Kırım’ın ilhakını asla kabul etmeyiz” diyordu. Kırım Rusya’nın kırmızı çizgisidir, batı bunu çoktan kabul etti. Bunun karşılığında, gelecekte Nusayri devletinin Başkent’i Lazkiye’nin güney sahilinde, deniz ve kara üssü aldı. Karşılığında, Batı Kürdistan’ı kabul etti, bu bölgenin değişmez projesidir.
Türkiye bir NATO ülkesidir. Ortaklarının rızasını almadan ve ortaklarının itirazlarına rağmen, ordusunu NATO dışında üretilen silahlarla donatıyor. Türkiye ortaklarının rızasını almadan, kendi başına karar verip, ordusu ile NATO dışında bir ülke olan Suriye topraklarına girdi ve savaşın eşiğinde. Bu aynı zamanda, NATO kurallarına göre, diğer NATO üyelerini de savaşa sokmak anlamına gelir. Bu davranışı ile Türkiye NATO’dan atılma ödülünü kazanabilir.
Nerede sorun var, Türkiye orada. Elbette ki Filistin’in bağımsız devlet olma hakkı vardır. İsrail de bunu saygı ile karşılamalı ve sorunu birlikte çözmelidirler.
Türkiye kendi aynasına baksın ondan sonra konuşsun. Filistinlilerin İsrail’de sahip olduğu hakları, kendi vatandaşı Kürt ve diğer azınlıklar için tanısın, ondan sonra dilediği kadar konuşsun.
Bir dönem Filistinlilere destek olmaya giden devrimcileri ya polisler işkencede öldürüyor ya da Bahçelinin ülkücüleri sokakta öldürüyordu. Sağ kalabilenleri de mahkemeler sallandırıyordu. Bahçeli’nin Kerkük’e göndermek için, beş bin ülkücüsü hazır bekliyordu, onları bir an önce Filistin’e yardıma göndermelidir.
Apocuların kayyumu İnönü’nün yeğeni kızıl sakal Sezayı Temelli de APO abisinden izin alsın beş bin kişi de o göndersin. Çünkü o da acayip bir dille İsrail’e saldırıyordu. İŞİD Kobani’de püskürtüldüğü zaman, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas “Bağımsız Kürdistan, Ortadoğu’nun felaketi olur” diye açıklama yapmıştı. Bu açıklaması ile de HDP’nin de desteğini fazlasıyla hak etmiştir.
Erdoğan; “Suriye’de bir Kürt devletçiğinin kurulmasına, asla izin vermeyeceğiz.”
Dünyada 110 ülkenin nüfusu 5 Milyonun altında, 50 Milyon olan Kürtler devletsiz yaşıyor.
Sahi Devşirme Türkler, Kürtlerden ne istiyor?
Şubat 2020
İbrahim Aksoy