
Laz; İstanbul’a gitmiş, çalışmış, para kazanmış. Bir süre sonra valizini hediyelerle doldurmuş, gemiye binmiş, memleketi Rize’ye dönüyor. Karadeniz’in ortasında fırtına çıkıyor, gemi sallanıp batma tehlikesi geçiriyor. Herkes valizini almış, kayıklara binmeye çalışırken, Laz’ın valizi elinden denize düşüyor. Tayfalar, dalgıçlar, Laz’ın valizini bulma telaşı içerisindeyken, Laz gayet rahat tüm bu olup bitenleri izliyor. Birden, ‘Telaş etmeyin da…! anahtarı bendedur’ diyor.
Rizeli başka bir Laz çıkmış, ‘barışın anahtarı Türkiye’dedir’ diyor. Anahtarı iyi koru sakın kayıp olmasın, bir gün lazım olur.
Barış telaşı Astana’da başladı. Herkes barış geldi, geliyor beklentisi içerisindeydi. Astana ortakları, Astana’yı unuttu barışı başka yerlerde aramaya başladılar. Türkiye boşuna aramasın, sırtındaki FETÖ ve APO kamburu ile asla barışı bulamayacaktır. Şimdilik kış, palto giyerek kamburunu gizlemeye çalışıyor ama önümüz yaz, bakalım o zaman kamburunu nasıl gizleyecek?
Türkmenler Libya’da hiç olmadı, 500 yıl önce Libya’nın nerede olduğunu bile bilmezlerdi. Libya’ya gidenler, Afgan kökenli Osmanlılar ve onların devşirme Paşalarıydı. Osmanlı Türkmenlerden nefret ederdi. Onlar için Etrak-i bê İdrak derdi. Yani izansız marifetsiz toplum. Ayrıca, Libya, Fas, Tunus ve Cezayir Berberilerin anayurdudur. Bölgede nüfusun büyük çoğunluğu hala Berberi’ce ve Fransızca konuşur. Osmanlılar devşirme Türklerin ağzından düşmüyor. Osmanlının yüz yıl önce terk ettiği Libya, devşirme Türklerin aklına yeni geldi. Türkiye geçen yıl 50 milyon ton petrol ithal etti ama eski dostu Libya’dan bir ton petrol almak, aklına gelmedi.
13 Ocak 2020 tarihinde barış görüşmeleri için Libyalı taraflar Moskova’da bir araya geldi. Astana ortaklarının gözetiminde, barışı görüşüyorlardı. Diğer odada MİT Başkanı Hakan Fidan ve Suriye El Muhaberat’ın Şef’i General Ali Memluk, başka bir konuyu görüşüyorlardı. Bundan haberdar olan Libya muhalefet lideri Hafter, hazırlanan metni imzalamadan, Moskova’yı terk etti. Libya’da çatışmalar devam ediyor.
19 Ocak 2020 tarihinde Libya barış görüşmeleri Berlin’de başladı. Türkiye, Berlin görüşmelerinden çok umutlu idi. Yalaka aydınlar, bunu Türkiye’nin dünyadaki siyasi zaferi olarak haber yapıyorlardı. Aslında 1884 tarihinde yapılan Berlin Konferansı, Osmanlıya hiç de uğurlu gelmedi, Osmanlının dağılmasına sebep oldu. Son konferans da pek uğur getireceğe benzemiyor. Acaba 16 Ocak 2020 tarihinde konu ile ilgili Kahire’de Hafter yanlısı, Mısır, Yunanistan, İsrail, İtalya, Filistin ve Ürdün’ün yaptıkları toplantı uğursuzluğun sebebi olmasın? Barışın anahtarı Türkiye’nin cebinde ama hangi dala elini atsa elinde kalıyor. Herkes 55 maddelik metni imzaladı ama Hafter imzalamadan ayrıldı. Libya’da taraflar arasında çatışmalar devam ediyor.
Türkiye, Libya ile deniz yetki alanları mutabakatı adı altında, Akdeniz’i zimmetlerine geçirdiler. Belirlenen alanda hiç kimse gaz arayamaz ve nakil boru hatları, döşeyemez diyorlar. İngiltere ile Norveç denizden komşular, hatırı sayılır uzunlukta bir kıyı şeridine sahipler. Her iki ülke sahillerinde, bol miktarda petrol rezervi var ve elli yıldan beri de petrol çıkarıyorlar. Akıllı Türklerden biri, bunlara akıl verse de, bunlarda kendi aralarında bir deniz yetki alanı belirleseler. Vakit geç olmadan. Aç tavuk rüyasında, kendini darı ambarında görürmüş.
Türkiye’nin asıl marazı, Bağımsız Kürdistan ve dolayısıyla asıl sorun doğu Akdeniz, ötekiler sadece hedef şaşırtmaca. Kıbrıs BM belgelerine göre, tek devlettir. Rum yönetiminin ötekileştirme politikalarından dolayı, Türkiye 20 Temmuz 1974 tarihinde kuzey kesimini işgal etti, kendine göre burada yaşayan yüz bin kadar Türk soydaş için devasa bir devlet kurdu. Kıbrıs 1 Mayıs 2004 tarihinde, AB üyesi oldu, Kıbrıs AB’nin bir parçası ve eyaletidir.
Suriye’de 2010 sonbaharında iç çatışmalar başladı. Türkiye rejime karşı ayaklananları destekledi. Yetkililer; bir sonraki cuma namazını Emevi Camisinde kılacaklarını söylüyorlar, yalaka aydınlar da yazdıkları yazılarla, söylenenlere destek veriyorlardı. İŞİD Suriye’nin önemli bir kesimini işgal etti, hedefi Şam değil Kürtlerdi. Türkiye kapılarını sonuna kadar açtı, İŞİD’den kaçanlar, Türkiye’ye geliyorlardı. Kobani’de ABD’nin desteğiyle, Kürtler İŞİD’i geri püskürttü. Türkiye’yi yönetenlerin Emevi Camisinde cuma namazı kılma hayali de suya düştü. Bu nedenle Türkiye Batı Kürdistan’daki Kürtlere çok kızıyor. Fakat hala Emevi Camisi, hayallerini süslüyor.
Batı Kürdistanlı bir Kürt’e, Türkiye’nin Suriye’deki varlığıyla ilgili ne düşünüyorsun, diye sordum. O da merak etme, geldikleri gibi giderler, dedi. Zaten Türkiye de bunu çok iyi biliyor. Gittikleri gibi geri gelecekler. Ağzını açan devşirme Türk, “Biz Suriye’de bir Kürt devletçiğinin kurulmasına asla izin vermeyeceğiz” diyorlar. Kızmayın efendiler, Batı Kürdistanlı Kürtler devlet kurmak için sizden izin isterlerse, siz de izin vermeyin.
Suriye’de gündem İdlib, “Rus ve Şam rejim uçakları her gün sivilleri bombalıyor.” Türk basınına göre, Uçakların hedefi siviller, rejim muhalifi örgütler, ortalıkta yoktur. Elbette ki olmaz, Türkiye Astana’da 2018 Ekim ayı sonuna kadar, bir tek rejim muhalifi örgüt, İdlib’de kalmayacağı, sözünü vermişti, demek ki kalmamış. Türkiye inşa ettiği gözetleme kulelerinden, her şeyi izliyor ve görüyor. Astana ortaklarından Rusya Uçakları, İdlib’de sivilleri bombalıyor. İnanmayan öyle olsun.
Türkiye; Suriye’de rejime karşı savaşan, örgütleri destekliyor. Libya’da ise mevcut rejimi destekliyor. Astana ortağı Rusya bunun tam tersini yapıyor. Bu çelişkili ortaklık ve çelişkili destek, asla başarılı olamayacaktır. Erdoğan’ın Libya siyaseti, sadece insanların dikkatlerini başka tarafa çekmek ve kendisinden sonra gelecek olan yönetime ortam hazırlamak.
Türkiye’nin de girişimleriyle, çok sayıda ülke temsilcisi, Libya’da çatışmaları durdurmak ve uzlaşıyı sağlamak için Berlin’de toplantı düzenledi. Yedi yıldan beri, Libya’da taraflar arasında bir yönetme savaşı devam ediyor. Çok sayıda insan yaşamını yitirdi ve Libya harap oldu. Bunu sonlandırmak için çaba gösteren herkese, teşekkür etmek gerekiyor, çabalar sonuçsuz kalsa da.
Komşu Suriye’de de on yıldan beri çatışmalar var. Suriye harap, nüfusun yarısı ülkeyi terk etti. Türkiye Libya meselesinde yaptıklarını, komşusu Suriye için yapmadı. Suriye’deki çatışmaların da bir biçimde sona ermesi gerekiyor. Suriye harap ve her gün insanlar ölüyor. Türkiye bunu yapmaz, çünkü Suriye’de Kürtler de var. Türk Ordusu Batı Kürdistan’ı işgal etti, biz burada bir Kürt devletçiği kurdurmayacağız diyor. Türkiye çok geç kaldı, çabalar nafile.
Türkiye 35 Yıldan beri, PKK ile bir savaş sürdürüyor. Çok sayıda insan öldü ve binlerce köy ve onlarca şehir tarihten silindi. Türkiye birkaç sefer APO ile barışma girişiminde bulundu. Sadece devlet ile APO kapalı kapılar arkasında, insanlardan gizli, barış görüşmelerini sürdürdüler. Hiçbir sonuç alınamadı, çünkü istekte samimiyet yoktu. Her görüşmeden sonra, devlet yetkilileri biz teröristlerle görüşmeyiz dediler. Bundan sonra umarım Berlin görüşmeleri örnek alınır. Sonuçta insanlarda, kimin haklı, kimin haksız olduğunu bilir. Berlin görüşmeleri de gösterdi ki, bu tür görüşmelerde, uluslararası kamuoyundan arabulucular gerekiyor. APO-Erdoğan arasındaki barış görüşmeleri, küs olan iki aileyi barıştırma çabasından, farkı yoktu. Belki de taraflar işlerine yabancıları karıştırmak istemiyorlar.
Astana ortaklarından İran ortalıkta hiç görünmüyor. Bu konuda ne Türkiye’den ne de Rusya’dan hiç ses çıkmıyor. Kasım Süleymani’nin ölümünden sonra, işin ciddiyeti anlaşıldı ve ortaklar, geri çekildi. Bölgede her taşın altında İran çıkıyor. Havaların ısınmasıyla, İran’da hareketlilik başlayacak. Meseleyi fazla uzatmadan, Humeyni rejimi ortadan kaldırılacak. Humeyni rejimini ortadan kaldırılırsa Trump sonbahar seçimlerini garantiler. Çalışmalar da bu yönde.
Bu sefer de Doğu Kürdistan’da, Türkiye’ye bir güvenlik şeridi lazım olacak. Bir de İran’da 30 Milyondan fazla Azeri soydaş var. Görüldüğü gibi Türkiye’nin işi hiç de kolay değil. Her ne kadar Humeyni rejimiyle Şii-Sünni çelişkisi olsa da vaziyeti idare edip gidiyordu. Humeyni rejimi sona erecek diye, Kemalistlerin uykuları kaçıyor.
Cemil Bayık’ın da Suriye bölünecek diye uykuları kaçmış. Merak etme Cemil sen mağaranda otur keyfine bak. Türkiye’nin marazı Bağımsız Kürdistan, Cemil Bayık’ın da marazı Suriye’nin bölünmesi. Eğer Cemil yeniden Şam’a taşınırsa, belki Suriye bölünmekten kurtulur.
İşte böyle Cemil, insan yaşlanınca ne söylediğini bilmez.
Ocak 2020
İbrahim Aksoy