
Derin devlet sıkışınca, yeni bir oyun organize etmek için, siyasette merdiven altı üretime başladı. Şöyle bir dönüp geriye baktığımızda, 90’lı yıllardaki oyunun biraz değişik bir versiyonu. Hatırlanacağı gibi, o süreçte var olan bütün siyasi partiler ve siyasetçiler kısa süreli de olsa, ülke yönetimine getirdiler. İnsanlara vermek istedikleri mesaj ise, bakın bunların hiçbiri de ülkeyi yönetemiyor oldu. Sonra uzun yıllardan beri hazırladıkları, yeni yüzler ve yeni bir siyaset, oluştu. İnsanlarda öf be! onlardan kurtulduk deyip, kendisini avutmaya çalıştı. Sonuç ortada.
Kemalist sistem, İnönü-Gürsel cuntasından beri hazırladıkları, Erdoğan ve kadrosuna, yönetimi teslim ettiler. AKP 3 Kasım 2002 seçimlerinde, mecliste çoğunluğu oluşturdu ama Erdoğan yasal engellerden dolayı, milletvekili olamadı. CHP’nin olağanüstü çabalarıyla, Siirt seçimlerini iptal ettirdi, Anayasa’ da ön görülen değişikliği de yaparak, önce 9 Mart 2003 yenilenen Siirt seçimlerinde Erdoğan’ı milletvekili yaptı, sonra da başbakan oldu. Erdoğan kadrosu ile, 17 yıldır ülkeyi yönetiyor. Yıprandı ve derin devletin gözünden düştü, yol görünüyor.
Paşalar Cumhuriyeti, içeride ve dışarıda zor bir dönemi yaşıyor. Yüz yıldır uygulanan siyasetin özünden, bir değişiklik yapmadan, yeni oyunlar ve yeni yüzlerle, sıkıntıyı geçiştirmeye çalışıyor. Oyun kurgucuların dışında hiç kimsenin inanmadığı, merdiven altı siyasi oyunlar işte budur.
Güvenlik şeridi naralarıyla, Güneybatı Kürdistan’a saldırdı ve işgal etti. Dünyada bütün devletler, bu işgale karşı çıktı. Ankara’da bütün siyaset tek vücut oldu, işgali destekledi. Şimdi Türkiye işgal ettiği alanlara, Türkiye’de bulunan 4 Milyon mülteci Arap için modern köyler ve şehirler inşa edeceğini söylüyor. Bütün dünya kabul etse, ön görülen 80 Milyar dolar hazır olsa bile, Türkiye bu projesini kırk yılda gerçekleştiremez. İşte merdiven altı siyaset buna derler.
Türkiye; Eylül 2018 tarihinde, rejime karşı savaşan bütün örgütleri, Ekim 2018 sonuna kadar, İdlib’den çıkaracağı sözünü verdi. Bütün dünya bunu olumlu karşıladı. Türkiye buraya 12 adet gözetleme kulesi yaptı ama gözetleyemiyor. 14 ay sonra İdlib’in durumu ortada. Savaş bütün hızı ile sürüyor, insanlar can derdinde. On binlerce sivil ölü ve yüzbinler yollarda. İllegal örgütlere kefil olmak, siyasette riskli bir oyundur, Türkiye nasıl bu illegal örgütlere kefil oluyor diye o zaman yazmıştım. İdlib’de olanlar, merdiven altı siyaset değil de nedir?
Devşirme Türk aydınların yazdıklarına göre, sanki birileri Akdeniz’in altını gazla doldurmuş, Kıbrıs’ı da üzerine kapak olarak koymuş. Zor açılan konserve kutusu gibi, kim yanında bir delik açsa, gaz fışkıracak. Ancak bugüne kadar hiç kimse fışkıran gazı görmedi.
BM Güvenlik Konseyi’nin 1 Nisan 2003 tarihinde yaptığı açıklamaya göre, Kıbrıs hak eşitliğine dayalı iki toplumlu tek devlet olarak sorunların çözümünü savunuyor. Türkiye’nin dışında Kuzey Kıbrıs’ı devlet olarak tanıyan BM üyesi tek devlet yoktur. Kıbrıs 1 Mayıs 2004 tarihinden beri, AB üyesi ve AB anlaşmalarına göre de AB’nin bir eyaletidir. İşte Türkiye’nin Doğu Akdeniz sorunu.
Geçtiğimiz günlerde, Türkiye, Antalya’dan başlayan ve Libya sahillerine varan, yüzlerce km eninde bir yolluk serdi. Böylece de Libya ile bu yolluğun kapladığı alanı kullanma hakkına sahip olduğunu iddia ediyor. Acaba İsrail, Yunanistan ile anlaşıp böyle bir yolluk serse. Mısır, İspanya ile anlaşıp böyle bir yolluk serse. Cezayir, İtalya ile anlaşıp böyle bir yolluk serse. Sanıyorum Akdeniz’de, yolluklar savaşı başlar. Bu saçmalığa merdiven altı siyaset demek bile, saçmalık olur.
Kanal İstanbul, iç siyasette en çok tartışılan konulardan, birinci sırada. Hatta bazı devşirme aydınlar, ABD savaş gemileri için yapıldığını söylüyorlar. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imzalanan barış anlaşmasının 23’cü maddesine göre boğazlar, uluslararası karasularından sayıyor. 24 Temmuz 1936 tarihinde, Dünya devletleri Montreux’de toplandı, bir anlaşmayla Türkiye’ye bazı haklar tanıdı. Yani Montreux Boğazlar anlaşması, Türkiye için bir nimettir. Montreux Boğazlar anlaşmasına göre, savaş ve yük gemileri, hiçbir ücret ve harç ödemeden, geçebilirler.
Eğer Kanal İstanbul akıllı bir proje olsaydı, ABD gider kendi iş adamlarına, önce Panama kanalını yap işlet devret usulü ile yaptırır, buna Panama devleti de çok sevinirdi. Büyük gemiler için de ABD’nin doğusunu, batısına kısa yoldan bağlardı. Doğudaki büyük tonajlı ABD gemileri, Kıtanın güney ucunu dolaşarak, batıya geçebiliyorlar. Boğazda bedava geçme hakkına sahip olan hiçbir gemi sahibi, Türkiye para kazansın diye, İstanbul kanalından para ile geçmez.
Kanalın ön görülen maliyeti, 15 Milyar dolar olacağı söyleniyor. Kanal üzerine yapılacak 7 adet asma köprü, yol gibi yapılarla birlikte, ön görülen fiyatın iki katına mal olacaktır. Yapılacak köprüler, su seviyesinden boğaz köprüleri kadar yüksekte olacak. Çünkü altından büyük gemiler geçecek. İstanbul boğazındaki tepeleri ve su seviyesine kadar olan, boşluğu düşünün, buna bir de en az 25 metre derinlikte olacak ve iki devasa geminin yan yana geçecekleri genişliği düşünün. İnşaat kaç yılda bitecek, çıkan toprak nereye dökülecek? Savaş sırasında ABD savaş gemileri kanaldan geçerken, Moskova’dan gönderilen bir füze ile kanalın tam ortasında batacak olan gemiyi sakın düşünmeyin. ABD böylesi bir saçmalığa güvenip, Rusya ile savaşmaz. Peki boğaz geçişlerinde kaza oluyor da kanalda kaza olmayacak, garantisi var mı?
Görüldüğü gibi, derin devlet yukarda belirttiğim, çok abartılan merdiven altı siyasetle, sıkıntılarını geçiştirmeye çalışıyor. Özünden hiçbir değişiklik yapmadan, yeni yüzlerle yeni bir ortam oluşturmaya çalışıyor. Yeni yüzler de hani bu cuma namazını, Şam’daki Emevi Camisi’nde kılacağız diyen, Başbakan Davutoğlu. Başta Sur olmak üzere, birçok Kürt şehrinde, önce sokağa çıkma yasağı ilan edip, ardından topuyla, tüfeğiyle saldırıp, birçok Kürt şehrini yerle bir eden, binlerce ölü ve yüzbinlerce insanı evsiz bırakan ve tecavüze uğramış, Cizreli Kürt kadının, bedenini internette sergileyen, Başbakan Davutoğlu.
Eski bakan Ali Babacan; Erdoğan’ın arkasından koşturan, sadakatte kusur etmeyen Babacan. Erdoğan’ın arkasında görünmek için, ayaklarının ucuna kalkan ve omuzlarının üzerinde burnunu uzatan Babacan. Erdoğan’ın avukatlığını yapan değil, fedaisi olan yine Babacan. Görüldüğü gibi yeni yüzler, yüzünün karasını silmiş gelmişler, görüntüye aldanmayalım.
Meral Akşener; 1996 ve 1997 Erbakan Çiller Hükümeti’nde İçişleri Bakanı. Faili meçhul cinayetlerin ve köy yakmaların en yoğun olduğu dönem. 2007 ve 2011 seçimlerinde iki dönem, MHP milletvekili ve şimdi de İyi Parti Genel Başkanı.
Temel Karamollaoğlu; Sivas eski Belediye Başkanı, Madımak Oteli’nin önünde yakma emrini veren insan. Alemin gözü önünde oteli yakan, hala bulunamadı. Görüldüğü gibi tertemiz yeni yüzler. Bu yeni yüzler geleceğin ortakları.
CHP 9 Mart 2003 seçimlerinde, Erdoğan’ı Milletvekili ve Başbakan yapmak için çok çalıştı ve başardı. Şimdi de diyor ki ben 17 yıl önce bu ağacı diktim ama meyvesi acı, gelin bunu söküp atalım. Görüldüğü kadarıyla Derin devletin talimatı ile bu davet APO’dan çoktan kabul görmüş.
2020 sonbaharda muhtemelen erken genel seçim var. Ben daha önce ilkbahar diye yazmıştım ama Türkiye’nin Güneybatı Kürdistan’a saldırısı, seçimleri sonbahara erteledi. CHP ve HDP birlikte, ötekiler de birleşerek, seçime gidecekler. Böylece de CHP’nin 17 yıl önce diktiği acı meyveli ağacı İmamoğlu ile birlikte söküp atacaklar. Bize de seyir etmek kalır.
Yeni yüzler ve yeni siyaset, dış politikada, zaten Suriye’de güvenlik şeridi için BM devreye girecek, yeni yüzler de biz çekiliyoruz diye bağıracak. Libya’ya gönderilen askerler derhal geri çekilecek ve anlaşma bozulacak. Türkiye AB ile çelişmek istemiyor, Kıbrıs’tan da geri çekilecek. Böylece dış siyasette, batı uyutulmaya çalışılacak. İç politikada da İstanbul kanal projesinden vazgeçip, insanları uyutacak. Şimdiye kadar izlediği, anti Kürt, anti Alevi ve anti Şafii siyasetten de asla taviz vermeyecek. Alın size yeni yüzler ve yeni siyasetle, taptaze bir Türkiye.
APO seçimlerde gidip CHP’ye kalıcı olarak katılacak ve kendi icadı olan “Demokratik Modernite” toplumu oluşturacak. 35 yıldır Türkiye’yi demokratikleştirmek için, ömrünü mağaralarda geçiren, APO’nun arkadaşları da başarılarını kutlarlar. Mustafa Karasu’nun da “Kürtler Devletsiz, Karısız ve Kocasız bir dünya düşünmelidir” hayalleri de gerçekleşmiş olur.
Devşirme Türkler, Kıbrıs’taki yüz bin Türk için hangi hakları istiyorlarsa, Türkiye’de yaşayan 35 Milyon Kürt için aynı hakları önersin, böylece de belki Kürtler oturup düşünür. Yüz yıldır, Kürtlerin, Devşirme Türklerden gördüğü zulmü dünya görmeye başladı ve bütün dünya mazlum Kürt Milletinin yanındadır. Kürtlerde bu dostluk elini aldı, bağrına bastı.
Zulüm ile abat olan, ahırı berbat olur.
Aralık 2019
İbrahim Aksoy