
Ağzını açan her devşirme Türk, “bizim Kürtlerle hiçbir sorunumuz yoktur, onlar da bizim kardeşimizdir, bizim sorunumuz teröristlerle” diyor. At atabilirsen ister inansınlar ister inanmasınlar. Acaba bu insanlar bunları söylerken, birazcık da olsa kendilerinden, utanç duyuyorlar mı?
1990’lı yıllarda, PKK ve Türkiye savaşı zirve yapmıştı. TSK korucu olmayı reddeden, 4200 Kürt köyündeki, evlerin tümünü, içlerindeki eşyalarıyla birlikte yaktı. TSK bu köylerde Diyanetin envanterine kayıtlı en az 3000 de Şafii Cami’sini yıktı. Müslüman Türk ordusu, belki de dünyada en çok cami yıkan ordudur. Yakılan camilerin minareleri hala cenaze gibi yerlerde uzanmış yatıyorlar. Diyanetten hiçbir ses yok. Bu köylerin tamamında okul vardı, TSK Milli Eğitimin envanterine kayıtlı, okulları da yerle bir etti. “Teröristler buralarda barınmasınlar diye yıktık”, açıklamaları yapılıyordu. Köylerini terörden koruyamayıp yıkan zavallı devlet.
O günkü rakamlarla üç milyon kadar Kürt, elinde hiçbir şeyi olmadan, yollara düştü, nereye gittiler kimse bilmiyor. Bunlardan bir kısmı, İzmir’in yüksek yamaçlarına, yağmurdan korunmak için briketle yaptıkları birer göz evleri, kaçak yapıldı diye devletin yıktığını biliyorum. Ben; o zaman oraya gittim ve gördüm, yapılan bütün barınakları devlet yıkmış ve yıkıyordu. Ben neler oluyor diye sorduğumda, yıkıcılar kaçak yapıları yıkıyoruz dediler. Peki bu insanlar açıkta kaldı, barınmak için çadır kurun dedim. Efendim o bizim işimiz değil dediler. Binlerce insan aç, susuz çocukları ile yağmurun altında kalmışlardı. Bu olaylar yaşanırken, ben etrafta bir tek insan hakları savunucusu görmedim. Hem Marksist hem de Leninist olduğunu iddia eden, bir tek devşirme Türk ininden dışarı çıkmadı. Onların bir kısmı şu anda Kürt oylarıyla Milletvekili oldu, şu anda parlamentodalar. Kürtler mülteci sayılmaz. “Kürtler, Türklerin kardeşidir.”
1990’lardan beri yaylaya çıkma yasağı var. Kürtler genellikle hayvancılıkla geçinirler, yayla yasağı ve yakılan köylerden dolayı, ekonomi felç oldu. O dönemde Özal memurlara taksitle ve ucuz fiyatla kavurma satmaya çalışıyordu, şimdi de Türkiye dünyanın en pahalı etini yiyor. Her şehirde kesimhaneler vardı, şimdi bir tane kalmadı. Elbette ki amaç, Kürtleri ekonomik olarak sıkıntıya sokup, batıya göç etmeye zorlamaktı. “Türkiye’nin Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur.”
“Kürtler her şey olabilir.” Cumhuriyet tarihinde, hiçbir Kürt Büyükelçi ya da Konsolos olmamıştır. Cumhuriyet tarihinde, Vali, Emniyet Müdürü ya da General bir Kürde rastlamak mucize olur. Son otuz yılda, devlet eliyle zenginleşmiş, On beş bin MÜSİAD üyesi içerisinde acaba kaç Kürt var? Parlamentoda çok sayıda Kürt Milletvekili varmış. Zaten Parlamento bir DNA testinde geçse 20 tane Türkmen kökenli çıkmaz. Yapmadıkları bir şey var, onu da yapmaya başladılar, diledikleri yere Türk Belediye Başkanı atıyorlar, Diyarbakır’a da Türk Milletvekili atasalar da kurtulsak.
Kürtçe türkü söyleyenler dayak yiyor.
Hanımı ile Kürtçe konuştuğu için, dövülerek hastahanelik oluyor.
Kürt kendi çocuğuna Kürtçe isim veremiyor.
35 Milyon Kürdün yaşadığı Türkiye’de, Kürtçe eğitim yasak.
Kısacası Türkiye’de Kürt olmak bile yasak. “Türkiye’de Kürt yoktur, Türklerin de Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur.”
19 600 Faili Meçhul cinayet, bunların %90’ı Kürt aydın ve iş adamlarından oluşuyor. Bunların hepsinin niçin öldürüldüğü ve katillerinin kim olduğu devletin bilmemesi mümkün değil. Katilleri ortalıkta dolaşıyor ama devlet katilleri bulamıyor. Faili meçhul rekortmeni Türkiye, yakında adını dünya rekorlar kitabına yazdırır.
Akıllı adamlar gözetiminde, üç yıl devam eden çakma barış görüşmeleri, enteresan bir biçimde sona erdi. 22 Temmuz 2015 tarihinde, Ceylanpınar’da üçüncü kattaki evlerinde iki polis öldürüldü. Sabahleyin APO’nun baş komutanı Cemil Bayık, “biz yaptık” diye açıklama yaptı. İkinci gün, “Cemil sen kendine iftira ediyorsun” diye yazmıştım. İki hafta sonra Cemil, “biz yapmadık” diye açıklama yaptı ama güvenlik güçleri bütün hiddetiyle Kürt şehirlerine çoktan saldırıyı başlatmıştı.
Devlet önce kendi memurlarına ve öğretmenlerine süresiz izin ve derhal bulundukları yerleri terk etme talimatı verdi. İki gün sonra sokağa çıkma yasağı ilan etti, ardından topu ve tüfeği ile saldırıya geçti. Üç aydan fazla süren saldırılarda, başta Diyarbakır-Sur olmak üzere 7-8 Kürt şehri yerle bir edildi, ölü ve yaralı sayısı kesin bilinmiyor. Askerin tecavüzüne uğramış, Kürt kadınların çırılçıplak bedenleri internette yayınlandı. Oluşturulan barikatlardan ve açılan tünellerden, valinin ve bölge komutanının haberi yok. Siyasilerin haberi yok, Diyarbakırlı olan HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın hiç haberi yok. “Türkiye’nin, Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur.”
Kürtler; Cumhuriyet tarihinde, Piran, Zilan ve Dersim de dahil, tam 21 Katliam yaşadılar. Katliamlar sırasında zorla göçürmeler ve göç sırasında insanlık dışı uygulamalar. Göçürmeden sonra, bir daha memleketine dönememe yasakları, Mecburi İskan Yasası, Takrir i Sükun Yasası, İstiklal Mahkemeleri, Umumi Müfettişlik ve Şark Islahat Planı… Görüldüğü gibi Türkiye’nin Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur. Acaba bu katliamlarda Türkiye’nin kiminle sorunu vardı?
Aslında doğru olan Türkiye’nin APO ile hiçbir sorunu yoktur. APO’nun da Türkiye ile bir sorunu yoktur, APO devletin adamıdır. APO 19 yıl Şam’da oturdu ve 15 yıl Türkiye ile savaştı, Türkiye bir tek sefer rahatsızlığını dile getirmediği gibi, bir kere olsun resmi bir belge ile APO’yu Şam’dan istemedi. Diyarbakır askerlik şubesi, Türkiye’ye karşı savaşan APO’yu, asker kaçağı olarak ararken, Diyarbakır işkencehanesinde günde birkaç Kürt ölüyordu. Şam ile ilişkiler zirvedeydi, hatta Erdoğan aile boyu, Şam’a düğünlere gidiyordu. Esat ailesini, Rize’ye tatile davet ediyordu. Ortak projeler üretip, birlikte baraj temelleri atıyorlardı.
9 Ekim 1998 tarihinde APO Yunan adalarına tatile çıktı. Türkiye’de siyasi deprem oldu. Ordu Suriye sınırına yığıldı, bunu buradan çıkarın diye tehditler savururken, APO Yunanistan’da tatil yapıyordu. APO Şam devlet mahallesinde otururken, APO’yu tehditle Şam’dan istemek kimsenin aklına gelmedi. APO kısa bir Dünya turundan sonra, 15 Şubat 1999 tarihinde tekrar Türkiye’ye döndü. Dönemin Başbakan’ı Ecevit, “bunu getirip kucağımıza koydular, biz bunu ne yapacağız” sözleriyle hayretlerini gizleyemiyordu.
APO yargılandı, 29 Haziran 1999 Tarihinde, APO için kurulan özel mahkeme oybirliğiyle idam kararı verdi. 25 Kasım 1999 tarihinde, Yargıtay oybirliğiyle idam kararını onadı, dosyayı meclise gönderdi. 3 Ağustos 2002 tarihinde Meclis toplandı, idam kararını ceza yasasından kaldırdı. APO’nun cezası ömür boyu hapse dönüştü. O günden beri APO elindeki telefonu ile savaş yönetiyor. Türkiye barışmak numaralarıyla arada sırada ayaklarına kadar gidiyor. Türkiye’nin, Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur, sadece APO ile sorunu var. İnanmayan taş olsun.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bir mülakatta, “Öcalan idam edilmesin diye MİT benden yardım istedi” diyor. Elbette ki MİT’e bu görevi veren, derin devletin kendisidir. Görüldüğü gibi devletin APO ile bir sorunu yok, Türkiye seferber olmuş APO’yu idamdan kurtarmaya çalışıyor.
HDP yerel seçimlerde, büyük illerde faşist ülkücü kökenli, CHP adaylarını destekledi. CHP de 9 Ekim’de Güney Kürdistan’a saldırıda, Erdoğan’a verdiği destek ortada. HDP’nin söyledikleri ise, “biz Erdoğan’ı devirdik” diyorlar. Üç büyük il başta olmak üzere, toplam 21 ilin her birinde, birer kişi milletvekilliğinden istifa etseydi, Türkiye boşalan 30 milletvekili için, üç ay içerisinde ara seçimlere gitmek mecburiyetinde kalacaktı. Milletvekili ara seçimleriyle birlikte boşalan 24 Belediye Başkanı’nın da seçimi olacaktı. Hükümet kayyum atamalarına devam ederse, HDP de Türkiye’yi sürekli seçim atmosferinde tutardı. Demokrasi devrilmesin diye, ara seçime gitmek istemediler. Seçmenimiz istemediği için ara seçime gitmek istemedik diyorlar. HDP’nin başında İsmet İnönü’nün yeğeni, kızıl sakallı Sezai Temelli ve arkasında APO olduğu sürece, demokrasiye halel getirmezler. CHP’nin ülkücü kökenli adaylarını desteklemek ise, genel seçimde, CHP’ye yama olmanın ön hazırlıklarıydı. Derin Devlet yeni oyunlar peşinde, hazırlıklar onun için yapılıyor.
PKK devrimci olduğunu iddia ederek ABD ve Batılıları sevmediğini ve güvenmediğini söylüyor. Batılılar da Türk solu ile yaptığı iş birliği ve Türkiye ilişkilerinden dolayı, PKK’yi sevmiyor ve güvenmiyor. Bu nedenle PKK Kürt sorununda devre dışı kalırsa, Türkiye’nin kiminle sorunu olduğu o zaman belli olur.
Dünya Kürtleri tek bayrak altında bir ulus olarak görmek istiyor. Türkiye’nin asıl marazı budur.
Kasım 2019
İbrahim Aksoy