
Bu devlet, kendi bekası ve devamlılığını sürdürebilmek için Kürd halkının kanını dökmeye devam etmektedir. Yüz yıla yakın bir süredir, ölüm sürgün ve kırımdan başka Kürde reva gördüğü bir yaşam biçimi yoktur. Binlerce köy boşaltı. Milyonlarca insanımız zorlan göç ettirildi. Kürdistan’ın bir çok şehri bugün yoğun Türk memur nüfusunun yanı sıra, polis ve askerlerini bulundurması ve dayatılan ırkçı asimilasyon politikası sonucu adeta batıdaki Türk nüfusun yaşadığı kentlerden farksızdır.
Kürdistan’ın bir çok yerleşim yeri Kurdi özelliklerinden uzaklaşmış, giderek Türkleşmenin hatta Turancı ve İslamcı Türklerin yaşadığı kentler konumuna gelmiştir.
Kürd örgütlerinin damarlarımdaki kan giderek çekilmiş, TC devleti hegemonyasını ve devlet olma gücünü de kullanarak Kürd hareketini oldukça güçsüz hale getirmiş ve boşa çıkarmıştır.
AKP hükümetinin tatlı bir kaç sözü ve sahte çözüm önerileri sonucu legal olmayan bir çok partilere statü tanınarak onların Avrupa’daki kadrolarını etkisizleştirip Türkiye’ye götürmeyi başarmıştır. Legalleşen bu partilerin çoğu mevcut yasal partilerden daha da “yasal” bir konum almışlardır. Bu ağır koşullardan dolayı Avrupa’ya kaçıp iltica veya göçmen olarak yaşamak zorunda kalan kadrolar şimdi ülkeye dönmüş ve orda yaşamaktadırlar. Eskiden beri ülke zemininde yasal statü içerisinde varlıklarını sürdüren partili kadroları ise çoğu tutuklanırmış, ağır hapishane koşullarında yaşamakta veya Avrupa’ya kaçmaktadırlar. 1980 sonrası legal siyaset yürüten kadrolar, kimi milletvekilliği ve belediye başkanlığı yapmış olanlardan bir kısmı bugün Kürdistan’dan ayrılıp Avrupa’da ilticacı konumuna düşmüşlerdir. Tarihi olaylardan birtürlü ders almayan Kürd siyasetine hesap sormakta ve onlara acıda olsa tekerrür etmektedir. Kürd siyasetini yönetenler, önde giden arabanın uçurumdan aşağı gittiğini görmesine rağmen aynı yolda yürümekte ve kitlelere de bu uçuruma doğru gitmeyi teşvik etmektedir.
Kürd örgütlerinin yıkıcı olmayan, sömürgeci devletlere zarar vermeyen anlayış ve politikaları bize hep kaybettirmiştir
Düşmanın çıkarını düşünen, onunla kardeş olduğunu söyleyen bir anlayış geliştirmek yetmezmiş gibi bir de Kürd kurum ve partilerin başına, Türk kimlikli “zatları” getirmektedirler. Bunlar bizim cephede mevki ve koltuk sahibi olup maaşlarını da bize karşı olan devletten almaktadırlar.
Mücadelede halkımıza yanlış rehberlik yaparak Rayberi Qop ve Zeyneli Top gibi zarar vermektedirler.
Özü Kürdi olan bazı kurumların da giderek bu özelliklerini kaybettiklerini görmekteyiz.
Rojava’da yürütülen savaş, ölüm ve zülüm döneminde HDP başta olmak üzere, tüm Kürd parti ve örgütler, kendilerine düşen sorumlulukları yerine getirmedikleri Tc devletinin uygulamalarından korktukları açıkça görülmektedir. Kitleleri bu duruma getiren PKK’nin yanlış hendek ve politikası olduğuna hiç şüphe yoktur. Hendekler olmasaydı, Tc devleti bu kadar kolay Rojava’ya saldıramazdı.
Doğruları sadece söyleyip yazanlar, elini ateşe vurmaktan korkanlar, başkasından maşa görevini üstlenmesini istemektedirler. Bu “zadeler” risk almayan elitlerimizdirler. Çocuklarımızın öldürüldüğü bir coğrafyada, bunlar o riskli bir politikayı yürütmektedirler. Böylelerinin aktif mücadeleden, yer işgal etmektense evlerinde oturmaları daha ahlaki ve doğru bir davranıştır.
Kimse kusura kalmasın, tüm alanları PKK ye kaptıranların, eleştirileri de fazlaca ciddiye alınamaz. Tc devleti bazı Kürd partilerinin PKK’yi eleştirmelerini yeterli bulmayıp kadrolarını PKK’li diye tutukladığı bilinmektedir.
Ulusal kurtuluş mücadelesi veren halkların birçoğu Kürdler kadar savaşçı olmamalarına rağmen, doğru bir strateji sayesinde özgürlüklerini elde etmişlerdir. Kuzey Kürdleri kurtuluşları için severek ölürler ama kurtulamazlar. Çünkü hedeflerinin ne olduğu sadece SEROKLARI bilmekte ve Kürdistan’dan daha kıymetlileri ne yazık ki Serokları dır.
Eğer Kürd halkını kurtuluşa götürmeye aday bir parti veya örgüt değilseniz neden ölüm, yıkım ve zulüm getiriyorsunuz?
Siyah ırkın yaşadığı Gine Bisao’da beyaz sömürgecilere karşı savaşırlarken ulusal bir sloganları oldukça dikkat çekmekteydi. „Beyaz gördüğünüz her şeye saldırın!” Sömürgeci Tc devleti ile aynı din, mezhep ve giderek benzeyen ırki ve dil ortaklığı karşımıza bir olumsuzluk olarak çıkmaktadır.
Hiç bir sömürge ülke Kürdistan kadar baskı ve zulme maruz kalmaz iken, onlar bağımsızlıklarını 70”li yıllarından itibaren almış bulunmaktadırlar.
Gine Bisao’da ki ”beyaz gördüğünüz her şeye saldırın” deyimi ilen bizim birlik, beraberlik ve kardeşlik söylemi ile karşılaştırıldığında onların düşmanlarına bizden fazla zarar verici olduklarına hiç şüphe yoktur. Ayrıca sonuç alıcı olduğu da net ortada değil mi?
Çelişkileri bizim kadar yakıcı olmasa da onlar özgürlüklerini 30 yıldan fazla bir zamandır kazanmış bulunmaktadırlar. Biz Kürdler ise halen esaret altında, hem de dünyanın en barbar güçlerinin elinde, birkaç kuşaktır öldürülmekteyiz.
Bu durumu sadece düşmanımızın güçlü oluşuyla izah etmek ve kendimizi hatasız ve günahsız görmemiz mümkün değildir.
Partilerimizin ayrılıkçı, putçu liderlik anlayışı ve yanlış politikalarının sonucu bu hazin durumda olmamızın asıl nedenidir. Halen Avrupa’da, Kürdistan halkının çıkarını partilerine yeğleyen, kör yaşayan ne kadar da insanlarımız bulunmaktadır.
Hedefini Türk devletini demokratikleştirmesine odaklamış örgütlerin akıl sağlığı kontrolden geçirilmelidir.
Kürdistanı, zor kullanarak işgal etmiş bir güç, Kürdlerin onları demokratikleştirme talepleri gülünçtür. Türkiye’ye demokrasinin gelmesi zor, Kürdistan’ın kurulması daha da kolaydır. Türk devletinin rengi değişse de, Kürde karşı faşizm devam edecektir…
Türkler, beka korkusu, biz de devlet olma arzusunu hep canlı tutmaya devam etmeliyiz.