
Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914 tarihinde başladı. Osmanlının bu savaşla hiçbir alakasının olmamasına rağmen, 14 Kasım 1914 tarihinde Halife Sultan Reşat Cihadı Mukaddes ilan etti ve Almanların safında savaşa katıldı. 30 Ekim 1918 tarihinde, Osmanlı ateşkes ilan etti ve koşulsuz teslim oldu. Bundan 12 gün sonra, 11 Kasım 1918 tarihinde de Almanya koşulsuz teslim oldu.
Barış görüşmeleri devam ederken, koşulsuz teslim olan Osmanlının tek görevi, galiplerin istediği evrakları temin etmekti. Evrakların en önemlisi de ateşkes ilan edildiği tarihte, Osmanlının işgal edilmemiş topraklarını gösteren belgedir. 28 Kasım 1920 tarihinde İstanbul parlamentosu, Misak-ı Milli (mevcut sınırlar) kararını aldı. Sadrazam Damat Ferit Paşa da bu kararı götürdü ilgili heyete teslim etti.
Misak-ı Milliye göre Osmanlı sınırları, İskenderun körfezinin güney ucundan başlar, Halep’in güneyinden, El Cezire’nin güneyinden, Musul, Kerkük’ün güneyinden, Halepçe’de Zagros Dağlarına varır. İngilizlerin emir ve komutasında Ankara’da görev yapan devşirme Paşalar, 5 Haziran 1926 tarihinde yaptıkları Ankara antlaşmasıyla, Güney Kürdistan’ı İngilizlere, Batı Kürdistanı da Fransızlara hibe ettiler.
Devşirme Türkler biz ölürüz de 1926 tarihinde Fransızlara hibe ettiğimiz Batı Kürdistan’da, bir Kürt “devletçiği” kurdurmayız diyorlar. Türkiye çok kanlı bir savaştan sonra, yüz bin nüfuslu, Kuzey Kıbrıs Türk İmparatorluğunu kurdu. Suriye’de Kürt “devletçiğine” asla müsaade etmez. Bu saçmalıklar karşısında, Türkiye’de yaşayan 35 milyon Kürt’ün sessizce seyirci kalacağını sanmıyorum. Paşaların 1926 tarihinde Fransızlara hibe ettiği topraklar üzerinde yaşayan 3 milyon Kürt’ün de yakaladığı fırsatı değerlendirip, kendi devletini kurma hakkını sonuna kadar destekleyecekleri unutulmasın. Şam’daki Emevi Camisinde cumayı kılmak kısmet olmayınca, Türkiye’nin Suriye rüyası kabusa dönüştü.
2014 tarihinde Seyyid Kutub’un “Darül İslam” sloganı ile İŞİD diye bir örgüt Suriye’de ortaya çıktı. İŞİD’in hedefi Müslüman bir devlet kurmaktı ama önce devleti olmayan Kürtlere saldırdı. Silahsız, savunmasız Kürtlere karşı, acımasız bir katliama girişti. Ağustos 2014’te Kobaniyi kuşattı, binlerce sivil insanı öldürdü ve Türkiye sınırına dayandı, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye sığındı ama Türkiye İŞİD’den hiç rahatsız olmadı. Ne zamanki Kürtler ABD’nin de desteği ile İŞİD’i geri püskürttü, Türkiye rahatsız olmaya başladı.
PYD’nin elinde 10 binden fazla İŞİD’li esir var. Bu esirler arasında, İŞİD’in nasıl oluştuğunu, silahlarını ve diğer ihtiyaçlarını nasıl temin ettiklerini, AB ülkelerindeki FETÖ camilerinde, Suriye’ye nereden ve nasıl geldiklerini, anlatanlar da var. İŞİD’in bir gün sahiplerinin başına bela olacağı bir gerçek. İŞİD’in Kürtlere karşı acımasız saldırıları ile, Kürtlerin de dünyanın desteğini aldıkları, başka bir gerçek. Sessizce kendilerine yapılan zulmü çaresizlik içerisinde izleyen Kürtlerin, aslında çok önemli savaşçılar olduklarını bütün dünya gördü.
İŞİD bir süre daha varlığını sürdürecek. İŞİD var olduğu sürece de dünya Kürtleri desteklemeye devam edecek. Hiç kimsenin bundan şüphesi olmasın. Kürtler de bu fırsatı iyi değerlendirmek mecburiyetindedir. Bilindiği gibi İsrail, Romalıların saldırıları ve uğradıkları katliamlardan, sağ kalanlar dünyaya dağıldı. 1900 yıl sonra, 1948 tarihinde yakaladıkları şansı iyi kullandılar ve devlet oldular. Batı Kürdistan da yüz yıl sonra öyle bir şansın eşiğinde, içeri girmeye ramak kaldı.
Uluslararası antlaşmalara göre, Kıbrıs bağımsız bir devlettir, ayrıca AB üyesidir buna göre de AB toprakları sayılıyor. Türkiye’nin dışında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyan bir tek devlet yoktur, aslında kanka Putin tek başına tanısa yetiyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs ile değil, bütün AB ile çelişiyor ve karşısına alıyor. Neredeyse bütün NATO üyelerini karşısına almış durumda.
ABD hala 1 Mart teskeresinin acılarını unutmadı. Türkiye 1 Mart teskeresi ile, kuzeyden Saddam’a saldıracak olan ABD ordusunu, Silopi’den, Cizre’den, Nusaybin’den geri çevirdi, İskenderun körfezinden denize döktü. Kürt Peşmergeler kuzey cephesinde ABD ile birleşti, Saddam’a saldırdılar ve Saddam’ı malum deliğine soktular. Demek ki Kobani’den önce de ABD Kürtlerle birlikte olmuş ve birbirlerini tanıyorlar. ABD o zaman Türkiye’nin müttefiki değildi…! ABD 1 Mart teskeresini unutacağını düşünenler yanılıyor. ABD büyük devlettir, konuşmaz ama yapar.
İŞİD bitmedi hala varlığını koruyor. Türkiye, Batı Kürdistan’a saldırdığında, Kürtler de kendilerini savunmak için, buraya yöneleceklerdir. İŞİD bunu fırsat bilip yeniden toparlanıp, harekete geçecektir. Türkiye’nin saldırısı herkesten çok İŞİD’e yarayacaktır. Bu nedenle bir saldırı söz konusu olduğunda, İŞİD’e karşı olan herkesi karşısında bulacaktır.
Türkiye ekonomik olarak, ana, cenin ilişkisi gibi AB’ye bağlıdır. Milyonlarca işçinin çalıştığı, AB için fason üretim yapıyor. Türkiye İhracatının %45’ni AB ülkelerine yapıyor. Buna karşılık AB ülkeleri sadece ihracatının %1’ni Türkiye’ye yapıyor. Türkiye’ye gelen Turistlerin yarısından fazlası, AB ülkelerinden geliyor. Savaş alanında mayo dikilmez, tatil de hiç hoş olmaz.
PYD’nin Batı Kürdistan’da yalnız olmadığı, ABD’nin yanı sıra AB ve 62 müttefik ülkenin de orada olduğu unutulmasın. Yani sınıra türkücüleri, artistleri ve dansözleri yığıp askere moral verip, elini kolunu sallayıp Afrin’e girdiği gibi, Kobani’ye giremeyecek. Türkiye bunu da çok iyi biliyor.
ABD ve koalisyon güçleri bu alanda hâkim ve İŞİD’ e karşı her an tetikteler. Türkiye bunların rızasını almadan harekete geçerse, bunlar da hava sahasını kapatırlarsa ne olacak? Sınırı geçen Türk uçaklarının dönüşü mucize olacak. Savaş uzun sürerse ki öyle görünüyor. Uzayan her gün Türkiye’nin aleyhine olacaktır.
Ayrıca Afrin önemli bir deneme ve sınama alanı oluşturdu. Zaten bu nedenle de Rusya bugün seyirci koltuğunda oturuyor. Batı Türkiye’nin niyetini sınayarak gördü. TSK’nın emir ve komutasındaki, ÖSO’istan ordusunun neler yaptığı ve daha neler yapacağı da açıkça görünüyor. Bunlar Suriye’de rejime karşı savaşan İslami militanlar ve TSK içerisinde, Türkiye’nin paralı ordusu. Bu militanlar ancak Türkiye’nin güvenlikçileri olabilirler. Başta PYD olmak üzere, bölgedeki koalisyon güçleri de bunları güvenlikçi olarak görmek istemez.
Görüldüğü gibi Türkiye’nin işi hiçte kolay değil. Şu sıralarda İran’daki gelişmeler, Türkiye’nin işini daha da zorlaştırıyor. Bunlar bizim düşüncelerimiz. Elbette ki saldır diye nara atanlar da bunları biliyor. Ayrıca bizim bilmediklerimizi de biliyorlar. Öyleyse bir bildikleri vardır.
Türkiye kırmızı bültenle aradığı, eski PKK Başkomutanı Osman Öcalan’ın, röportajını kısa bir süre önce devletin televizyonu olan TRT’de yayınladı. Acaba dünyada veya Türkiye’de başka bir TV kanalı bu röportajı yayınlasaydı, Türkiye ne düşünürdü?
HDP’nin başında, İsmet İnönü’nün yeğeni Sezai Temelli var. 20 yıldır APO hapiste ama çok cepheli bir savaşı yönetiyor ve gerektiğinde de barış masasına oturuyor. Bunların hepsi dünyanın, gözlerinin önünde oluyor. PKK’yi gösterip imdat diye bağırmanın, hiçbir inandırıcılığı kalmadı. En çok güvendikleri APO bile Türkiye’nin, Suriye rüyasında yardımcı olamayacak. Batı Kürdistan özgürleşecek, şimdilik devlet olmayı erteleyecek, zamanını bekleyecek.
APO 35 yıldır savaşan bir örgütün lideri olarak, 20 yıldır hapishanede, savaş yönetiyor, ateşkes ilan ediyor, gerektiği zaman da barış masasına oturuyor. Şimdiye kadar dünyada eşi görülmemiş bir saçmalıktan başka bir şey değildir. Dünyada buna inanacak bir aptal bulunamaz. APO İsmet İnönü’nün yeğeni Sezai Temelli’yi Kürt siyasetinin başına getirdi, Kürt siyasetini yönlendiriyor. Sezai Temelli karanlık bir alandan dolaşıp durduğuna bakılırsa, karanlıkta kimliğini gizliyorsa, biraz düşünmek lazım. Kürtler; ne olduğu belli olmayan, Sezai Temelli’yi omuzlarından yere bıraksa, daha rahat yoluna devam edebilirler.
Elbette ki bu çelişkiler, Kürt dostlarını düşündürüyor. Kürtler acilen Türk solundan uzak durmalı, onların Kürt mücadelesine yarardan çok zararı var. Sosyalist Kürtler, öncelikle Kemalizm’in işgali altındaki beyinlerini, özgürleştirmelidirler. Beyni özgür olmayan bir insanın, kendisine bile yararı olmaz. Erdemli insan, ben hata yaptım deyip, hatasından dönendir.
Türkiye kendi yarattığı APO ve FETÖ’yü canavar gösterip, sonra da oturup mazlum rolü oynuyor.
Ağustos 2019
İbrahim Aksoy