
İnsan beyninin evrimleşmesiyle birlikte, insanda ölüm korkusu başlıyor ve yaşama arzusu öbür dünyayı yaratıyor. Böylece öbür dünyanın sahipleri olan tanrılar ve dinler ortaya çıkıyor. Dinler; Mezopotamyalıların kamusal ve özel hayatlarında olağanüstü bir rol oynamıştır. Dünyanın ilk uygarlığı olan Mezopotamya Tanrıları, Güneş Tanrısı (Utu), Ay Tanrısı (Nanna), Rüzgar Tanrısı (Enlil), Su tanrısı (Enkil) gibi tanrılardır.
Yerleşik yaşama geçmeden önce insanlar toplayıcı ve avcı olarak yaşamını sürdürüyordu. Bilim, ilk tarımsal üretimin 20 bin yıl önce verimli hilalde başladığını söylüyor. Tarım devrimi de yine 11 bin yıl önce burada gerçekleştirildi. Verimli Hilal adı, topraklarının verimli olmasından geliyor ki, bitki ve ağaç tohumlarının en iyi yetiştiği ve her türlü yabani hayvanın yaşadığı bir yerdir. Bu özelliklerinden dolayı da yerleşik düzene geçişe zemin oluşturmuştur. Tarımla birlikte hayvanların da ehlileştirilmesiyle, bölge hızla gelişmiş ve nüfus hızla çoğalmaya başlamıştır.
Son dönemlerde yapılan arkeolojik kazılarla medeniyetin merkezi ve dünyaya dağılma konusu artık sır olmaktan çıktı. Yapılan kazılarda ve elde edilen bulgularda, insanlığın ilk yerleşik yaşama geçtiği yer Mezopotamya’dır. Kısacası günümüzde Verimli Hilal olarak bilinen Kürdistan’dır. Bölgede yapılan kazılarla ortaya çıkan, 11 bin yıllık Göbeklitepe bunun açık bir örneğidir.
Dünya’nın ilk uygarlığı olarak kabul edilen Mezopotamya, 6500 yıl önce zenginliği nedeniyle çok çekici bir yerdi. O dönemde 50 Milyon insanın yaşadığı söylenir. Mesela Gılgamış’ın şehri Uruk’un nüfusu 50.000’den fazlaydı. Bu kadar insanın bir arada yaşamasını sağlamak, ancak verimli topraklara sahip olmak ve dinlerin getirdiği kamusal ve özel yaşam düzeni ile mümkündür. Çünkü dinler, büyük uygarlıkların dayanağıdır. Tüm büyük toplumsal kurumlar da dinlerden doğmuştur.
Gılgamış yaklaşık 4700 yıl önce Uruk Şehrinin Kralıydı. Gılgamış Destanı ise, insanlığın bilinen en eski yazılı belgesidir. Bu da bize, bölgenin takriben 5000 yıl önce alfabe kullandığını gösteriyor. Mezopotamya’da Şehir devletler sürecinde, çiftçiler, yöneticiler, işçiler, balıkçılar, bira üreticileri, şarap üreticileri, değirmenciler, fırıncılar, tüccarlar, askerler, sanatçılar, mimarlar, katipler ve rahipler gibi uzmanlık isteyen meslekler vardı. Ticaret deniz ve karayoluyla gerçekleşiyordu.
Mesela; Mezopotamya’da yapılan kazılarda ele geçen 5850 yıl öncesine ait bir kil tabletinin üzerinde tasvir edildiği gibi, büyük bir bira bardağı etrafında insanlar kamış ile bira içiyor. Mezopotamya, dünyada şarabın ilk kez üretildiği yerdir. Alkol sözcüğü de aslında Mezopotamya kökenli bir sözcüktür.
Mezopotamya’da sadece bira ve şarap üretilmiyordu, ilk kez tekerlek de burada icat edildi. İnsanlar pişmiş topraktan ev eşyası, tuğla ve kiremit yapıyor, bronzdan ev eşyası ve savaş aracı üretiyorlardı. Ehlileştirdikleri eşek ve develeri nakliye için, atları da sadece savaş aracı ve ulaşım için kullanıyorlardı. Öküzün tarımda kullanılmasıyla, üretim arttı. İşlenen hayvan derileri, giyim ve kâğıt yerine kullanıldı. Bunun gibi daha birçok icadın merkezidir Mezopotamya.
Ticaret ve sanat aracılığıyla, Mezopotamya medeniyeti önce Pakistan’ın İndus Nehri vadisine taşındı, burada Harappa uygarlığı oluştu. Oradan da Hindistan Ganj vadisine ulaştı. Hindistan kendisine din olarak, Hinduizm’i oluşturdu. Buradan da önce Çin’in orta ovalarına daha sonra sarı nehir vadisine indi. Çin de din olarak Budizm’i oluştururken, herkesten bağımsız kendi alfabesini yarattı. Günümüzde İpek yolu olarak bilinen kervan yolu, aslında ipekten de daha değerli olan Mezopotamya medeniyetinin doğuya taşındığı yoldur. 7500 yıl önce Hindistan’a ve Çin’e yetişen medeniyet, Mezopotamya’da ticari yaşamı daha da hızlandırdı, Çin ve Hindistan’ın da medeniyetle hızla tanışmasını sağladı.
Tarım Bereketli Hilal’den, takriben 7500 yıl önce güneydoğuya, Mısır’ın içlerine kadar yayıldı. Mezopotamya medeniyeti, Mısır’a yetiştiğinde bölge hayli geri ve dağınık bir yerdi. Mısır 5100 yıl önce, idari olarak ilk Firavunların altında birleşmiş 42 bölgeden oluşmaktaydı. Oluşturdukları Fatımi dini bunların hızla birliğini sağladı. Mısır; ölümün en önemli meşgalesi olan din ile tanıştıktan sonra, görkemli bir imparatorluğa dönüşmüştür. Ayrıca Mısır ölülerle, ebedi yaşamla ve dinle en çok ilgilenen toplumların başında gelir. Kazılarda ortaya çıkan mezarlar, bunun açık kanıtı.
Mezopotamya medeniyeti 7000 yıl önce Anadolu üzerinden, önce güneydoğu Avrupa’ya ulaştı. Buradan da Avrupa’nın her tarafına yayıldı. İngiltere’de 4000 yıl önce yapılan Avebury Tapınağı, 11 bin yıl önce, insan eliyle işlenmiş ilk kutsal mekan olan Göbekli Tepe’nin kopyasıdır.
Takriben 3000 yıl önce, Hindistan’ın dini Hinduizm, Çin’in dini Budizm, Mısır’ın dini Fatımi, Mezopotamya’nın dini de Zerdüşt idi. Zerdüşt ile birlikte, şehir devletlerin yerine imparatorluklar oluştu. Bunlar; Subarular, Hurriler, Mitaniler, Urartular, Gutiler, Kattiler ve Medler. Hinduizm’in ve Budizm’in yarattığı devasa medeniyetler, hala ayakta. M.Ö. 612 tarihinde Medler, Asurların başkenti Ninova’yı alarak, Asurları ortadan kaldırdılar. Böylece Medler, yani Kürtlerin ataları, bölgenin tek ve son Zerdüşt dininin imparatorluğu oldular.
Kürdistan’da eğitim o kadar ileriydi ki, 3000 yıl önce Medreseler (Üniversite) eğitime başladı. İnsan ve hayvan sağlığı o kadar önemseniyordu ki, ilaçlara standartlar getirilmiş ve ecza hanenler açılmıştı. Fen derslerinden sonra, medreselerin en çok ilgilendiği derslerin başında astroloji geliyordu. Harran Medresesi’nin astroloji kulesi hala ayaktadır. Günümüzde dünyanın kullandığı güneş takvimi, aynı zamanda bir matematik ve geometri üstadı olan Kürt Ömer Hayyam’ın 1079 tarihinde hazırladığı takvimdir. Avrupalılar 1635 tarihinde, Galileo Galilei dünya yuvarlaktır dediği için aforoz ettiler.
Mezopotamya’da Zerdüşt inancının yarattığı sosyal toplum ve zenginliklerden dolayı, bölgede paylaşım sorunu yaşanmaya başladı. İkinci yaşamda büyük vaatlerle, Musevilik, İsevilik ve Muhammediye dinleri ortaya çıktı. Bunlar Zerdüşt’e karşı ortaya çıkıp kendilerine egemenlik alanları oluşturmalarına rağmen, temel kaynakları da yine Zerdüşt dayanıyordu. Musevilik tamamen bir Fatımi ve Zerdüşt karışımıdır. İslam zaten İsrail Krallarını Yakup ve Süleyman gibi, peygamber olarak kabul eder. Ancak havai dinler, ikinci yaşamı ebedileştirdiler ve insanlara çok cazip gelen güzellikler, mesela Cenneti sundular.
Roma Kralı Tiberius, MS 26 yılında Pilatus’u Yahudiye bölgesine vali olarak atadı. Pilatus; son derece acımasız bir uşaktı. Kralın emri ile İsa’yı öldürdü ve ölüsünü ortadan kaldırdı. Pilatus Nasıralı İsa’yı babasına geri gönderdikten sonra, İsa’nın bütün görevlerini Kral üstlendi ve Hristiyanlık da Roma’nın Dini oldu. Böylece Hristiyan kardeşliği sayesinde, Roma İmparatorluğu oluştu. Roma imparatorluğu, Museviliği darmadağın edince Museviler bütün dünyaya dağıldılar. Zerdüşt dinini de ayakta duramayacak hale getirdi.
İslam ortaya çıkınca, Müslümanlar ilk önce zengin Mezopotamya’daki Zerdüştlere saldırdılar ve 637 tarihinde Musul’u işgal ettiler. Esir aldıkları Kürtler Arapça olarak salavat getiremiyorlardı. Halife Ömer’e sordular, o da “salavat getiremeyenin dilini kesin” diye fetva verdi. Halife Ömer’e, Kürt medrese ve tapınaklarının boğa derisine yazılmış belgelerle dolu olduğunu, onları ne yapmaları gerektiğini sorduklarında, Halife Ömer fetva olarak; “Eğer Kuran’a benziyorsa zaten Kuran var ve onlara gerek yok. Eğer benzemiyorsa da yanlıştır, yakın.”
Halife Ömer’in bu fetvası üzerine Müslümanlar, 700 bin boğa derisine yazılı olan tüm belgeleri yakarlar.
Müslümanların işgalinden sonra, Kürdistanı bir daha toparlanamadı. Kürt Selahattin Eyyubi Haçlıları bölgeden çıkarttı ise de, Müslümanlık İmparatorluk oluşturamadı. Böylece batıdan doğuya giden medeniyet yolu, doğudan batıya İpek Yoluna dönüştü. Semavi dinler sürecinde, siyasi liderler kendilerini tanrılarla özdeşleştirmiş ve bazı durumlarda kendilerini yarı tanrı konumunda görüyorlardı
Günümüzde de Farslar Humeyni Dini ile imparatorluk olmaya, Devşirme Türkler de Kemalist Dini ile imparatorluk olmaya çalışıyorlar. Farslarla Devşirme Türklerin hayalleri bölgeyi savaş alanına çevirdi.
Bölgede tepişenlerin ayakları altında ezilenler ise Kürtler.
Kürtler iyi düşünün, bu son şans.
Önce sizi çekiştirip, birbirinizden koparanlardan uzak durun ve kendi birliğinizi oluşturun.
Bu sefer güçlünün yanında yerinizi alın. Yolunuz açık, Hızır yoldaşınız olsun.
Görüldüğü gibi, Kürtler gurur duyabilecekleri bir geçmişe ve medeniyete sahip.
Ancak Bağımsız Kürdistan olmadan, bölge tarihi doğru yazılamaz ve doğu okunamaz.
Kemalist Devşirme Türklerin, tarih diye yazdıkları masallara, sakın inanmayın.
Her şeye rağmen hala Verimli Hilal olan Kürdistan’da 50 Milyon Kürt yaşıyor.
Ağustos 2019
İbrahim Aksoy
Not: Konunun meraklıları için E. Fuller Torrey’in Beynin Evrimi ve Tanrıların Ortaya Çıkışı adlı kitabı öneriyorum.