
Türkiye’yi yönetenlerin 35 yıldan beri konuştukları ve her seferinde tekrarladıkları nakarat yazının başlığına aldığım cümleden ibaret. Bu PKK’liler de çok acayip insanlar, kendileri gidiyor Kandil’deki derin vadilerin yamaçlarındaki mağaralara gizleniyorlar, depolarını da açıkta, düz alanlara kuruyorlar. Türk uçakları da gidip bunları yerle bir ediyor, selametle geri üslerine dönüyorlar. PKK’lilerin işi gücü de yeniden ortalığa depo yapmak ve mühimmatlarını da bu depolara gizledikten sonra, oturup Türk uçaklarının depoları nasıl yerle bir ettiklerini izlemek.
Türk medyasına göre son 20 yıldır, en az haftada birkaç kez, bu depoları yerle bir ettikleri haberlerini izliyoruz. Bu PKK’liler de çok inatçı insanlar, her seferinde depolarını aynı yere yaparlar. Malatya ve Diyarbakır’dan kalkan savaş uçakları, on binlerce kere, barınak, sığınak ve mühimmat depolarını yerle bir ettiler.
Bu saçmalıklara inanmak için bir insanın, Türkiye’de yaşıyor olması yetiyor. Aslında vatandaşına bu kadar yalanı söylemek için bir insanın Türkiye’de yönetici olması şart. Efendiler; PKK’nin barınak ve mühimmat depoları hiç bitmiyor mü?
İki PKK’li silahlarıyla birlikte ölü olarak ele geçirilir, basın yaygarayı koparır, “misliyle intikamımızı aldık” diye haber yapılır. Yöneticiler de misliyle intikam aldıkları, açıklamasını yaparlar. Bunların ne zaman ve nerelerde neler yaptıklarını, basından okur, yöneticilerden dinleriz. Yıllardan beri dağlarda yaşayan bu insanların, ne zaman neler yaptıklarını nereden biliyorsunuz ki, daha ölünün bedeni soğumadan bu açıklamalar yapılıyor. Ölüler konuşmazlar, bunları size kim söylüyor?
25 Temmuz 2015 tarihinde Urfa-Ceylanpınar’da, polis memurları, Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar üçüncü kattaki evlerinde öldürüldüler. Aynı gün Cemil Bayık; “Biz yaptık” diye açıklama yaptı, çakma barış süreci bitti ve çatışmalar başladı. Ben o zaman da yazmıştım, “Cemil sen kendine iftira atıyorsun, sokakta adam öldürme yetkisine sahip, silahlı iki kişinin üçüncü kattaki evlerine girip bunları öldürecek, yetişmiş adamın yoktur. Bu profesyonellerin işi.” Cemil Bayık’ın o saçma açıklaması, Kürdistan şehirlerine saldırı davetiyesiydi. Davetiyeyi alan Erdoğan; „biz misliyle intikamımızı alacağız” açıklamasını yaparak, hareketi başlattı.
5 Nisan 2019 tarihinde, bu davadan yargılanan 4’ü tutuklu 13 kişi, Antep Bölge Adliye Mahkemesi’nin verdiği kararla beraat ettiler. Bu kararla Türk yargısı diyor ki, “bu işi Cemil yapmadı”.
Acaba bu karardan sonra Cemil’in yüzü biraz kızardı mı? Ben hiç sanmıyorum çünkü, Cemil bilerek saldırıya davetiye gönderiyordu.
İki polisin ölümünden sonra, Erdoğan açıklama yaptı, Kürdistan’ın birçok şehrinde çalışan öğretmenlere süresiz izin verildi ve “bulunduğunuz yerleri derhal terk edin” diye talimat verdi. Bu şehirlerde yaşayan Kürtlere de sokağa çıkma yasağı ilan etti. İkinci gün, öldürülen polisler de gerekçe gösterilerek, insanlara saldırdılar. Dünyanın hiçbir yerinde, devlet vatandaşını eve kilitleyip evini bombalamamıştır. Burada saldırı talimatını veren, Erdoğan suçludur ama en büyük suçlu; “Biz yaptık” açıklaması ile saldırıya davetiye gönderen Cemil Bayık’tır. Bu da tarafların birbirinden haberdar olduklarını ve barış sürecinin de çakma olduğunu gösteriyor.
Tarihe 6-7 Ekim 2014 olayları olarak geçen ve günlerce devam eden, olayları hatırlarız. İnsanlar öldü, insanlar tutuklandı, yollar insan seline dönüştü ve olaylar durulmuyor. Bir gün ansızın bıçakla kesilir gibi olaylar durdu. HDP Genel Başkan’ı Demirtaş; “Başkan (APO) beni aradı, biz de son verdik” dedi. Bu da gösteriyor ki APO içeride telefonla insanları yönlendiriyor.
Yöneticilerin tartışmalarına bakıldığında, sanki TC’nin sorunu sadece FETÖ’den ve APO’dan ibaret. Daha önemli sorunlar olmasına rağmen, insanlar bunları tartışıyor. Belediye seçimleri bir ay önce bitti ama seçilen başkanlar mazbatası elinde, her gün düzenledikleri mitinglerde yarın seçim varmış gibi konuşuyorlar. Özellikle tartışmalarda herkes adalet diye bağırıyor. Bu da Türkiye’de herkesin adalete ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
Günümüzde 200 binden fazla insan şu anda devlete karşı suç işlemekten dolayı hapishanelerde gün sayıyor. Bunların büyük bir çoğunluğu da tutuklu. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar insanın devletine karşı suç işlediği görülmemiştir. Görüldüğü gibi devlet, adalet uygulamasında sınıfta kalmıştır ve Türkiye’de adalet diye bir şeyler aramak yanlıştır.
Türkiye’nin izlediği FETÖ ve APO siyaseti iflas etti, siyaset borsasında hisseleri para etmiyor artık. Oturup kendisini yeniden gözden geçirmek mecburiyetindedir. Her gün FETÖ’cü tutuklamak, sığınak ve barınakları yerle bir etmek, inandırıcı olmuyor artık. Zaten seçim sonuçları da bunu açıkça gösteriyor. FETÖ 20 yıldır ABD’de yaşıyor, APO da geçmişte 100 gün kadar CIA’nın elinde kaldı. Öyleyse CIA bunların faaliyetleri ile ilgili, yeterinden de fazla bilgiye sahip. Eğer T.C. biraz daha zorlarsa, başka sayfalar da açılabilir.
Eğer T.C. gerçekten Rusya’ya güveniyorsa, çaresizliğin, çaresidir. Rusya yılda 555 Milyon ton petrol üretimi ile dünyanın en büyük petrol üreticisi. Üretiminin yarısını, yılda 257 Milyon tonunu ihraç ediyor. 2015 yılında petrolün varili 36 Dolara düştü, Rusya ekonomik krizdeydi. Bir ton petrol yedi varil olduğuna göre, 2019 petrolün varili 72 dolar, Rusya ayak oyunu oynuyor.
ABD’nin İran’a uyguladığı ambargo, petrolün fiyatlarını artıracağına göre, Rusya için büyük bir ikramiye olacaktır. Türkiye 2015’de petrolün varili 36 dolara düştüğü zaman, petrolden tam 11 Milyar dolar tasarruf etmişti. Şimdilik 72 dolara satılan bir varil petrolden sonra, açığını siz hesaplayın. Rusya boşuna İran ve Türkiye’nin yanında görüntü vermiyor. Aslında Rusya, İran’ın Şii İslam yayılmacılığından en çok rahatsız olan ülkelerden biridir. Aynı zamanda Türkiye’nin Hanefi İslam yayılmacılığından da rahatsızdır. Çıkarı söz konusu olduğu için, Putin her iki ülkenin liderlerini terkisine almış, türküsünü söyleyerek, yoluna devam ediyor. Nerede atacağı da belli değil.
Türkiye hiçbir şeyden rahatsız olmadı, Güneybatı Kürdistan’da Kürtlerin ilerlemesinden rahatsız olduğu kadar. Türkiye Salih Müslüm’ü Ankara’ya davet etti, yollarına kırmızı halı döşedi. Ankara’da ona bir büro açtı. Şimdi de aynı Salih Müslüm’ü terörist olmakla suçluyor. Salih Müslüm’e terörist demeyenleri de terörizme destek olmakla suçluyor. Putin de dahil, acaba bu oyunu yutacak bir siyasetçi bulmak mümkün mü? Çünkü oynadığı oyuna, T.C. kendisi de inanmıyor.
Görünürde uzun bir süreden sonra, APO hamisi olan Savcı, APO’yu avukatları ile görüştürdü. APO’nun yaptığı yazılı açıklamayı okurken, sanki T.C. Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun açıklamasını okuyormuş gibi bir hisse kapılıyor. Zaten kimsenin de APO’dan başka bir açıklama beklediği de yoktur.
T.C. yeni bir siyasetin değil, yeni bir oyunun eşiğinde. Çünkü dağlar arasında yolunu kaybetmiş yol gösterici bir Asena’ya ihtiyacı vardı. 23 Haziran’da yenilenecek İstanbul seçimleri belirleyici olacaktır. Seçimde siyasi saflar belli olunca, yol gösterici Asena’nın da yönü belli olacak. İnsanlar da olacakları izlemekle yetinecekler. APO ve Erdoğan ailelerinin yeniden barışma arzuları kabarmış gibi görünüyor.
Mart 2019 yerel seçimlerinde olanları normal görmek olanaksız da olsa, Parti Devleti T.C. için gayet normaldir. Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğu gerekçesi ile bazı Kürt Başkanlara YSK mazbatasını vermedi. Bunların bir kısmı da yerine kayyum atanmış eski belediye başkanlarıydı. YSK bunların adaylığına itiraz etmedi ama seçilince başkan olamayacaklarını söylüyor. YSK üyeleri Parti-Devleti görevlileridir, ellerinde devletin hukuk kitapları, canları nasıl isterse öyle yaparlar. Her zamanda haklıdırlar, itiraz kabul etmezler.
YSK üyeleri bu kararları alırken, acaba vicdanlarının bedenlerinin neresinde olduğundan haberleri var mı? Ahmet Türk de görevden alınıp hapishaneye atılan ve yerine kayyum atanan bir insan. Bahçeli aracı oldu, hapishaneden çıkardı. Yeniden belediye başkanı seçildi, şimdi de mazbatası elinde ve görevinin başında. Görevli hakimler nasıl karar alırlarsa alsınlar, Parti-Devleti T.C.’nin hukuk ve adaletine uygundur.
Kürtler; Türkiye’de siyaset yapan, kahinlerden, üfürükçülerden ve büyücülerden uzak durun.
Mayıs 2019
İbrahim Aksoy