ABD, kurulduğu günden beri PKK’yi yönetenlerden üç kişinin başına ödül koyduğunu açıkladı. Murat Karayılan için 5 Milyon, Cemil Bayık için 4 Milyon, Duran Kalkan için 3 Milyon Dolar. Buda gösteriyor ki Rıza Altun ve Mustafa Karasu’nun başı da ABD için beş para etmiyormuş.
Değerlendirme gayet isabetli. 1991 yılında Yargıtay, PKK toplu davasını usulden bozdu. 27 idam mahkûmu arasında olan Rıza ve Mustafa’ya da Bursa cezaevinden tahliye kararı verdi. Törkiş adalet…! Üç gün sonra bunların dağda olduğunu yine Türk basınından okuduk.
ABD’nin kararı ile birlikte, Türkiye’de siyasiler ve kapatma aydınların da asabı bozuldu. Her kafadan bir ses çıkıyor ama kimse gerçeklerin yakınından geçmek istemiyor. Herkes ABD’yi suçluyor, ‘bizimle oyun oynuyor’ diyorlar. Kızmayın efendiler, ayı’yı oynatabilirsiniz ama ayı ile oyun oynayamazsınız.
Öcalan 12 Eylül darbesinde çıktı, gitti Şam’a yerleşti. 15 Ağustos 1984 yılında Türkiye’ye karşı “Bağımsız Birleşik Kürdistan” sloganı ile savaş başlattı. Şam’ın devlet mahallesinde oturan Öcalan, 9 Ekim 1998 tarihinde Yunan adalarına tatile gitmemişti, CİA kaçırdı, götürdü. Türkiye bu süre içerisinde bir gün, resmi bir belge ile Öcalan’ı Suriye’den istemedi ama ABD alıp götürünce peşine düştü. Kendi Kürtlerini nüfusa kayıt etmeyen Suriye, Öcalan’ın Şam’da kalmasına nasıl müsaade etti?
Türkiye- Suriye dostluk ilişkileri zirvedeydi. Kapatma aydınlar ve siyasiler için ABD en iyi müttefikti, aksini söyleyenler, bunların saldırısına uğruyordu. Türkiye’de düşük yoğunluklu bir savaş vardı, kan gövdeyi götürüyordu.
ABD Irak’ta Saddam rejimine saldırı hazırlıkları yaparken, Şam’daki Öcalan ve ilişkilerinden rahatsız olduğu için onu Suriye’den kaçırdı, götürdü. Türkiye Öcalan’ı elden kaçırdığı için huzursuz olmaya başladı, geri getirmek için peşine düştü. ABD yapmış olduğu zımni bir antlaşma sonunda, 15 Şubat 1999 sabahı, Kahire hava alanında Öcalan’ı Türk yetkililere teslim etti. Dönemin Başbakanı Ecevit “Bunu getirdi kucağımıza koydular, şimdi biz bunu ne yapacağız” diyerek hayretlerini gizlemiyordu.
Yargılama 29.07.1999 tarihinde İmralı Adası’nda oluşturulan özel bir mahkemede oldu. Mahkeme Öcalan’a idam kararı verdi, dosya Yargıtay’a gitti. Yargıtay kısa bir sürede kararı onayladı ve Meclise gönderdi. Yıllardan beri Meclis ‘de bekleyen 249 idam dosyası vardı. Öcalan’ın idam dosyası gelir gelmez Meclis toplandı, Türk Ceza Yasasında idam kararını kaldırdı. Öcalan’ın sayesinde 249 kişi de idamdan kurtulmuş oldu.
Öcalan’ın cezası da, ağırlaştırılmış ömür boyu hapse dönüştü ve hala İmralı adasında cezasını çekiyor. Ceza evinde 1 müdür, 3 müdür yardımcısı, 34 infaz koruma memuru, 700 jandarma ve subay Öcalan’ı bekliyor. Öcalan 10 Nisan 2015 tarihinden beri hiçbir ziyaretçisi ve avukatları ile görüştürülmüyor. Cezası kesinleşmiş bir mahkûmun, birinci derecede akrabaları ve avukatları ile görüşme hakkı var. Bu engelleme düşündürücü, içinde bir bit yeniği var ama göreceğiz.
Öcalan; 9 Ekim 1998 tarihinden, 15 Şubat 1999 tarihine kadar, tam 130 gün, CİA’nin elindeydi. Uçakta gözleri açılırken “Anam Türk, hizmet etmeye hazırım” diyen Öcalan, 130 günde CİA’ya neler anlattı, kimse tahmin bile edemez. O bilgiler Pentagon’un raflarında yerini koruyor. ABD’li her siyasinin cebi, PKK ile ilgili bilgiler dolu. Hiç kimsenin aklına ihtiyaçları yoktur.
ABD 1997 tarihinde PKK’yi terör listesine aldı. AB 2001’de 13224 sayılı başkanlık kararnamesiyle PKK’yi terör listesine aldı. 1997 yılında PKK’yi terör listesine alan ABD, 1998 yılında da Öcalan’ı kaçırdı, götürdü ama Türkiye son derece huzursuz oldu. Sonunda Öcalan döndü, Türkiye’de huzura kavuştu. Acaba bölgeden uzaklaştırılmış APO’dan Türkiye neden bu kadar huzursuz oldu?
2011 yılında Suriye’de iç çatışmalar başlayınca, Batı Kürdistan’daki Kürt örgütleri toplandı, aralarında birlik oluşturdular. Türkiye YPG lideri Salih Müslüm’ü Ankara’ya davet etti ve hatta basına Müslüm’e Ankara’da bir büro açıldığı da yansıdı. Salih Müslüm de Türkiye’den döner, dönmez, oluşan Kürt Birliğini dağıttı. Daha sonra Salih Müslüm üç kere Ankara’ya davet edildiğini söyledi. Önce YPG ile gayet dostane ilişkiler içerisinde görünen Türkiye’nin, ilişkileri neden sonra bozuldu?
Öcalan Türkiye’ye döndükten sonra, PKK Şam’ı terk etti, gidip Kandil’e yerleşti. Özellikle son 15 yıldan beri, Türkiye bütün askeri imkanlarını kullanarak, saldırılarını sürdürüyor. Malatya ve Diyarbakır hava alanlarında kalkan uçaklar, basında izlediğimiz kadarıyla şimdiye kadar PKK mevzilerini, on binlerce defa yerle bir etti. Yıkılan depolarını PKK hemen yeniden yapıyor, ikinci gün Türk uçakları yeniden bombalayıp yerle bir ediyorlar.
İnsan haberleri izleyince, hayretler içerisinde kalıyor. Sanki PKK militanları kendileri gidip, vadi yamaçlarındaki mağaralarda kalıyorlar, yiyecek ve silahlarını da açıkta hazırlanan depolara gizliyorlar. Türk uçakları da gidip, açıktaki depoları bombalayıp, yerle bir ediyorlar. Bu saçmalıklara inanmak için insanın aptal olması gerekiyor. Dağdaki insanlar öncelikle, silahlarını ve yiyeceklerini en korunaklı yerlere gizlerler. Türk uçakları bombalasın diye açığa yığmazlar.
PKK’nin Kandilde kongresi vardı, o sıralarda da ateşkes devam ediyordu. Basında izlediğimiz kadarı ile kongreden ateşkes sürecini uzatma kararı çıkacaktı. Öcalan’ın Avukatı Mahmut Şakar, TSK helikopteriyle üçtü, helikopter toplantı alanına indi. Toplantıya katılan Şakar, Öcalan’ın “ateşkes süreci uzatılmayacak” talimatını okudu ve aynı helikopterle Türkiye’ye geri döndü. Bu bilgiyi o sırada toplantıda bulunanlar ve bu karar nedeniyle PKK’den uzaklaşanlar anlatıyorlar.
PKK ile PYD ilişkilerini en iyi bilen Türkiye’dir, buna hiç kimsenin itirazı olamaz. Günümüzde PYD sadece Suriye Kürtleri için yeni ilişkiler ve yeni dostlar edinmiş, Suriye rejimine karşı mücadele ediyor. Özellikle İran ve Türkiye’nin huzursuz olmasını anlamak çok zor, çünkü onlar da neden huzursuz olduklarını açıklamıyorlar. Ayrıca 1926 Ankara antlaşması ile Misak-ı Millîyi çiğneyerek, Güney Batı Kürdistanı Fransızlara hibe eden Atatürk’tür. Fransa bugün Kürtlerin yanında yerini almış, hatasını düzeltmeye çalışıyor. PYD’nin Türkiye’ye herhangi bir zararı olmadı, bu asabiyet niye?
ABD’nin “adalet için ödül” mesajı, öncelikle PKK’ye dir. Hedefteki İran’da PKK, Pastaran ilişkileri yeniden ortaya çıkabilir, geçmişte olduğu gibi. Bölge sıcak ve ısınmaya devam ediyor, PKK’nin, Türk solu ile iş birliği dahil, bütün ilişkilerini gözden geçirmesi gerekiyor. Dostlarını tespit etmekte zorlanan PKK, yakın bir zamanda bölünebilir. Geçmişte olduğu gibi, İran ile bir ilişki olursa, ödüllü kelleler zor durumda kalabilir.
İran’a bir mesajdır, “hazır ol geliyorum…!” İran Şii İslam ihracı ile sadece bölge ülkelerini değil, bütün dünyayı huzursuz etmeye başladı. Suriye meselesinin uzaması, İran’ın müdahalesi ile olmuştur. İç muhalefetin ayaklanması ve dışardan alacağı destekle, İran en az dört parçaya ayrılacak. Mollalar bunu görüyor ama çaresizler, başta İran ve bölgenin huzuru için de bu gerekiyor.
Türkiye’ye mesajdır, “ben seni yakından izliyorum ve çok iyi de tanıyorum” demek istiyor. 1 Mart teskeresini ABD hala unutmadı. Acaba Öcalan Şam devlet mahallesinde otururken, Türkiye neden bu kadar huzursuz olmadı? Öcalan CİA’nın elinde kaldığı 130 günlük sürede, arşivler dolusu bilgi verdi. İzlemek üzere PKK’nin içerisine sızmış ne kadar MİT görevlisi varsa, o kadar da CİA görevlisi olabileceğini unutmamak gerekiyor. PKK’nin çok yakından ABD tarafından izlendiği bilinmelidir.
“Adalet için ödül” sadece bir uyarı mesajıdır. İstenilen ciddiyette algılanmazsa, tarafları zorlayacak, başka mesajlar da gelecektir. Çünkü bu konuda ABD’nin elinde yeteri kadar bilgi var. Türkiye, ABD ile oyun oynayamayacağını bilmelidir. Ayrıca ABD yalnız değil, AB’yi temsilen Fransa eski bölgesinde ve çok sayıda bölge ülkelerinden de destek alıyor ve onların daveti üzerine bölgede.
Kürtler gelişmeleri çok iyi izlemeli ve en iyi şekilde yararlanmaya çalışmalıdırlar. Ne istediklerini, nasıl mücadele ettiklerini ve dostluk ilişkilerini yeniden gözden geçirmek mecburiyetindedirler. Hiç kimse ve hiçbir şahsiyet, Kürdistan’dan daha değerli olamaz. Kürt Milleti şahsiyetlerin, fedaisi değil, Kürdistan’ın evlatlarıdır.
ABD’nin bölgeyi bu halde bırakıp, çekilip gideceğini hiç kimse düşünmesin.
Kürdistan sözünden alerji olanlar, şimdiden ilaç kullanmaya başlasınlar.
Kasım 2018
İbrahim Aksoy