Hedefine Türk devletini demokratikleştirmeyi koymuş bir Kürd partisi, aslında Kürdün çıkarından ziyade, T.C devletinin bekasını bir Türk kadar düşünendir. Bunlar Kürd şemsiyesi altında devlete hizmet faliyetlerini ve Kürd’ün karşılanmamış taleplerini pazarlamaktadırlar. Bu konuda T.C devleti, teorik ve pratik faliyetler düzeyinde kendilerine yararlı olacak, amaçlarına uygun, işbirlikçi Kürd’ü yaratmış oldukları görülmektedir. Kürd hareketinin doğru bir kanalda yol almaya başladığında devletler bu “kendi Kürd’ünü“ devreye koyup, daha radikal söylemlerde bulunup, onları teslimiyetçi bir konuma iter, devlet kurma taleplerinden vaz geçirirler. Böylelikle çok üst perdeden, bağımsız, birleşik Kürdistan talebinde bulunan partiler giderek demokratik vatandaşlık talebine fit olurlar. Son 50 yıla yakın bir mücadele tarihi bize Kürdlerin hep demokratik talepler ile avutulmuş olduğunu göstermektedir. Egemen devletten sadece bir kıl koparmak onlar için büyük bir kazanımış gibi kitlelere propaganda etmekten çekinmezler.
Başta Kürdistani değerlere saldırarak, bu “kutsallarını” toplumun gözünde düşürerek işlevsiz hale getirirler. Mücadelenin anlamı olan, Kürd bayrağını ret edip benzerini üretip milleti onunla avutmak gibi. Devlet talebinin milliyetçi bir talep olduğu…
Hatta bir çok Kürde bu bayrağın, Kuzey Irak’a, Barzanileri ait olduğunu söyleyip ötekileştirme operasyonunu akıllıca yürütürler.
Bilindiği gibi, Güney Kürdistan için, Kuzey Irak deyimi sömürgeci T.C devletinin kullanageldiği bir deyimdir. T.C devleti kendi Kürdüne de bunu enjekte etmeyi başardı.
Yıllar önce Kürdistan’da öğrenci, gençlik içinde örgütlenmeye çalışan Partiler, “T.C devletinin asimilasyoncu eğitim ve öğretimi politikasını boykot etmelisiniz, burjuva kültürüdür” deyip küçümseyen, sosyalizm adına çocuklarımızı yanlış yola sevk ederek eğitim hakları yok edilmekteydi. Dün gençlerimizi yönlendiren bu devlet, bugün örgüt ve partilerimizi yanlışa yöneltmektedir.
Cami imamının halka “okumak haramdır” deyip, kendi çocuklarını Avrupa’daki okullarda okutması gibi.
Deyim yerindeyse içi fesatlık ve art niyet dolu olanların bedenlerinin işe yaramadığını görme zamanının çoktan geldiğini bilmeliyiz.
Kürd örgütlerinin “en büyüğü” geçinen PKK’nin yarım asra yakındır yürüttüğü silahlı mücadelede geldiği nokta,” T.C’yi yeneceğiz ama Türkiye’yi böldürtmeyeceğiz” noktasıdır.
“Filistin meselesinde İsrail’in işgali vardır. Bundan dolayı onların devlet talebi doğrudur, ancak Kürd halkına devleti dayatanlar ilkel milliyetçi kişilerdir.”
Bu değerlendirmenin ne denli çaylakça ve sömürgecileri razı eden bir anlayış olduğunu görmeyen Kürdün vay haline!
Bunlar, Kürd halkına devlet kurmayı laik görmedikleri gibi, ulus olma ve uluslaşma sürecine karşıda takındıkları Kürdi olmayan duruş ile karşı koyarlar. Hatta zaman zaman “devlet olma fikrini çöpe atık, Barzani devlet kurarsa buna karşı savaşırız“ deme noktasına kadar getirdikleri bilinmektedir. Bir ulusal Kürd devletinin kurulmasını istemeyen anlayış, kendi örgütü içinde bir istatistik yapılması halinde çok azınlıkta kalacaklarına kuşku yoktur. Ancak bu seçilmiş azınlığın kendi taleplerini çoğunluğa dayatmalarına demokrasi demektedirler.
Unutulmamalı ki dünyanın her yerinde yönetilenler birbirlerine benzerler. Kendilerini yanlış yönlendiren, yenilgiyi zafer diye gösteren yöneticilerini her koşulda “Ulu ve Serok” olarak görme miyopluğundan kurulamazlar.
Bu anlayışlar ne yazık ki, Kürd örgütlerinin içine sızmış, gizlenmiş, örgüt ve partileri ele geçirmiş durumdadır. Yani Kürdistan politikası düşmanın elindedir. Kürde devlet bile istemeyen, bu partiler ile Kürd halkının gasp edilmiş haklarını elde etmek mümkün değildir.
Kürd sorunu kırık bir cam gibi, üzerinde yürüdükçe canımızı acıtmakta ve her geçen gün hedeften uzaklaşıp, kan kaybımız da büyümektedir.
Kerkük, Afrin, Şengal yani hızlı bir toprak ve demografi kaybı yaşanmıştır. Ne yazık ki Seroklarımız “Afrin’de zafer naraları atan T.C devletinin, halen yenilgiyi anlamadıklarını “söylemektedirler. Yani bu tür açıklamalara bakıldığında kazananın tarafın T.C değil, Kürdler olduğunu anlamak mı gerekiyor?
Benzer belirlemeler, hendek olaylarında da tekrarlanmıştı. Yani eksikliği kabul etmek öz eleştiri vermekten kaçınmak bize zarar vermeye devam etmektedir. Anlaşılacağı üzere halen parti ve örgütlerimiz ders çıkarmamışlardır. Yenilgi ve hüsranı, zafer cilası ile süslemekte ustalıklarını göstermektedirler.
Afrin’nin talan edilen, zeytin yağları İstanbul’un ara sokaklarındaki bakkallarda satılmaya ve Afrin’de açılan okullarda Kürd çocuklarına Türkçe okutulmaya başlandı bile.
Bazen acaba bu yukarıdaki değerlendirmelere bakıldığında, Kandil mağaralarındaki gündüz görülen bir rüyanın yorumumu mu? demekten kendimi alamıyorum!
Aslında yargılamadan, eleştirmeden körce inanmak kulluktur ve haklı davamıza da yarar vermektedir. Zayıflıkları, eksiklikleri ve yanlışlıkları çoğaldıkça, taraftar kitlesi de bağnaz bir şekilde dostça eleştirenlere bile „hain” muamelesi yapmaktadır. Gerçekler, yenilgiler halktan ve taraftarlardan şarlatanlıkla gizlenemeyecek kadar rasyoneldir. Ne yazık ki bizim gibi toplumlar giderek kendilerine zarar veren insanlara yetki ve güç vererek onları putlaştırırlar. Özgürlükler yok oldukça iktidarlar ve yöneticiler büyür, yetkileri sınırsızlaşır. Orta doğuda yaşayan milletlerin kendilerini yöneten diktatörler yaratmaları başka nasıl izah edilebilinir?
Böyle olunca bu rejimlerden kurtulmak giderek zorlaşmakta, ağır bedeller ödenmekte ve çözümden uzaklaşılmaktadır.
Kürdistan’da yürütülmekte olan sivil ve askeri politikanın yanlış ve kendi öz denetimlerinden uzak “gizlenen şeytan güçlerin” ellerinde olduğunu göstermektedir.
Son birkaç yıldır binlerce insan ölmüş, mevzilerin bir kısmı kaybedilmiştir. Yerde uçan arıyı bile görüntüleyen bir savaş teknolojisi, giderek elit kadroları yerin altına veya mağara derinliklerinde korunmaya mecbur etmiştir.
Bu teknolojik üstünlük karşısında eski tarz mücadele mümkün değildir. Bu koşullarda, örgütler kadrolarını geri çekmeli, “şehitlik mevziisine“ sürmemelidirler.
Birlik ve beraberlikleri olmayan Kürd partilerinin dağınıklığı devam etmekte ve Kürd siyaseti kendi arasındaki çelişkileri antagonizma düzeyine vardırmaktan vaz geçmelidir. Hiçbir halkı sadece işçi sınıfı, köylülük veya bir avuç devrimci savaşçı kurtarmamıştır. Kürd halkı tüm dinamiklerini hayata geçirdiği sürece başarı mümkündür.
Eski politik şablonlardan kurtulmak için Kürd politikasına yön veren iblislerden kurtulmak için yeni bir ruh gerekiyor.