Eğer söz konusu olan bir ulusun kendi içindeki sorunları ise ne kadar gaddar olsa da aynı ulustan aynı kandan, aynı dinden olma ve aynı dili konuşmanın verdiği ortaklıktan dolayı, o sorun nedeniyle bir katliama başvurmaz. Yani özcesi bir halk veya bir ulus kendi kendisini, yani bir devlet kendi halkını asla ve asla yok edemez. Bu kendi iktidarını yok etmek anlamına gelir.
“İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın” sözü meşhurdur. Çünkü devlet ve ulus o halkın bireylerinden oluşmaktadır. Ancak bir ulus başka bir ulusu veya uluslaşmak için mücadele eden bir halkı tamamen yok edip, tarih sahnesinde silebilir.
Egemen ulusun devleti, bir başka halkın veya ulusun var olma haklarını savunma mücadelesini kendi varlığına ve bekasına tehdit olarak görüp onları toplu kılıçtan geçirebilir. Osmanlının Ermenileri, Almanların Yahudileri veya Avustralyalıların Aborjinleri yok ettikleri gibi, örnekleri çoğaltmak oldukça mümkündür.
Böyle durumlarda hakim ulus devletine, dayatılan var olma ve özgür benliği için yürüttüğü mücadele talebi toplu kırımla karşılık bulabilir.
Yani hakim ulus devleti, ezilen devletsiz ulusa savaşı ve şiddeti dayatır. Onlar bu insani taleplerinde vaz geçmemeleri halinde, toplu yok etmek ve adeta coğrafyasında yaşayan tüm canlıları imha etmek için jenoside tabi tutabilme riski oldukça büyüktür. Bu günkü telekomünikasyon koşullarında bu çok mümkün olmasa da bir opsiyon olarak hazırda bekletilmektedir.
Bugüne kadar Kürd halkına hep toplu kırım ve yok etme politikasını dayatılmıştır. Sömürgeciler her alanda bu politikalarında başarılı da olmuşlardır. Kendilerinin asker ihtiyacını karşılamak, onları savaşlarda en ön saflara koyarak ölümlerinde bile fayda sağlamaktadırlar. Her parçada devletin çıkarlarını savunan, kendisine benzer milyonlarca uşak Kürd yaratmış durumdadırlar. Devletin kolluk görevlilerinden önce temizlenmeyi veya ikna edilmeyi bekleyen ciddi bir Kürd hain nüfusu bulunmaktadır. Türk devleti Kürde karşı savaş ateşinde bunları maşa ve siyasette oy bankası olarak kullanmaktadır. Efrin’e gönderdiği maaşlı Kürd kurucuları hepimiz bilmekteyiz. Türk devleti adına kendi kardeşlerini öldürmeye gidenlerin ne büyük bir onursuzluk ve suç işledikleri ortadadır .Savaşta bile kendi ulusuna mensup askerleri koruduklarını, Kürdü ve diğer etnik azınlıkların gençlerini öne sürdükleri bir gerçekliktir.
Kürd halkı kendi dinamiklerini yeteri derece, eğitip, örgütlemeden, destek hazırlıkları olmadan ya da vakitsiz başkaldırılar şeklinde harekete geçmiş ve bu çoğu zaman yenilgi ve katliamlarla bastırılmış, daha örgütlenme aşamasında iken, devletin ölçüsüz şiddet ve toplu öldürülme riski ile karşılaşmıştır. Bu ince ayar politikasını hesaplayamamak, bu halkların özgürlük taleplerinin yok olmasına veya bir başka bahara kalmasına neden olmaktır. Halkını hak sahibi, özgür yapma yerine kölelik statüsünü pekiştirmeye, kaş yapayım derken göz çıkarmaya benzer bir durumla karşılaşma riskine davetiye çıkarmaktır. Yeterli örgütlenme ve savunma gücünü oluşturmayan halklar ve ulusların, çocuklarının süngülenip ve toplu katledildikleri bilinmektedir. Geçmişten bugüne Kürd halkı dört parçada bu şiddete onlarca kez hep maruz kalmış ve günümüzde de kalmaktadır. Son Efrin savaşı, T.C devletinin ne denli, Kürde düşmanlık beslediğinin ispatıdır.
Bütçelerinin büyük bir kısmı ile, “savunma” adı altında Kürd halkını öldürmek için milyonlarca dolarlık silah alımlarına gitmektedir. İleri düzeyde teknolojik üstünlüğe sahip, akıllı ve güdümlü bu silahların hedefinden kurtulmak mümkün değildir. Kürd halkı ulusal bir cephede birliğini ve önderliğini gerçekleştiremezse kaybetmesi büyük bir olasılık dahilindedir.
Birliğimiz ve devletimiz olmadığı sürece gerçek anlamda demokratik bir topluluk da olamayız, olsak bile onu devletsiz koruma imkanımız olmaz. Her tarafa kürdün tepesine atama ile yerleştirdiğimiz Türkler, Araplar, Türkmenlerle kadar demokrat olduğumuzu değil ne kadar ulusal değerlerimizden uzak aptal olduğumuz görülmektedir.
En büyük demokratik davranış, Kürdistan halkının kendi devletini kurmasıdır.
Kürd halkının isteyeceği en büyük demokrasi talebinin Kürdistan devleti kurmak olduğuna hiç kimsenin zerre bir kuşkusu da yoktur. Bu asgari, yani minimum talebi sahiplenmeyenlerin Kürd ve Kürdistan demeleri şarlatanlıktır.
Başta T.C nin eliyle haklarımızın haklı taleplerini yok etmek, yanlışa yönlendirmek için özel “paravan” örgütler kurulduğunu hepimiz bilmekteyiz. Başta dini istismar eden bu örgüt ve kurumların Kürdistan da devlet eli ile yerleştirildikleri bilinmektedir. Başta korucular olmak üzere bir çok İstihbarat örgütlerinin Kürd mücadelesinin içine “dinleme kulaklar“ olarak yerleştirdiklerini bilmekteyiz. Özellikle Avrupa’da, diaspora diye bilinen sahada legal eylemlerde kitlemizi, devletlerin polis güçleri ile karşı karşıya getirme görevlerinin olduğu unutulmamalıdır.
Eski jargon anti-emperyalizm, sömürü, kapitalizm söylemlerine karnımız tok olmalı ve bu konuda T.C devletinin kürde dayattığı terör ve zülüm bu söylemlerle gölgelenmektedir.
Baş çelişkimiz çok net bir şekilde emperyalist TC devletidir. Kürtlerin de giderek, eski klasik sol anlayışlarında kendilerini arındırarak ve yakın hedeflerine baş çelişki olarak TC devletini koydukları görülmektedir.
Hemen hemen tüm kıtalarda ulusal sorunların varlığı çeşitli düzeylerde devam etmektedir.
Kürd halkına karşı, yürütülen bu haksız savaş, uygar dünya devletleri tarafından görülmek istememektedir.
Başta büyük emperyalist devletler olmak üzere kendi ekonomik ve siyasi çıkarları için milyonların ölmesini gerektiriyorsa, hiç endişe duymadan ve çekinmeden bunu gerçekleştirmektedirler. Gümümüzde Ortadoğu da yürütülen savaşların tümü bu konuda birer örnek teşkil etmektedirler.
Ayrıca çok net olarak TC, Rusya ve ABD arasındaki çelişkilerde Kürd halkı ABD ye yakın ve onlardan yana net tavrı olmalıdır. Rusya gibi büyük bir gücün mazlum, yer yüzünde hiçbir hakkı olmayan Kürd halkını ve Efrin kasabasını, TC devletinin barbar insafına bırakması bizim için sahada Rusya ile ortak olmamızın mümkün olmadığını göstermektedir. Son dönemlerde Suriye’den Efrin’e destek çağrısı derin güçlerin Kürdü ABD’den uzaklaştırma projesidir.
Bize kazandıracak güç ABD ve Avrupa’dır. Yerli ve milli geçinenlerin amacı, din kardeşliği, üst kimlik, ortak vatandaşlık, Türkiyelileşme tezleri ve “merhamet” söylemleri ile Kürde daha acı vererek onları öldürmek olduğudur. ABD ye “Osmanlı tokadı” atacağından nasıl çark ettiklerini ve asıl tokadı Efrin’e atıklarını hep birlikte görüyoruz. Hey güçlüler siz her şeye kadirsiniz!
Özelikle Suriye de yürütülen kirli savaş çok açık. Uluslararası güçlerin, kim ne kadar yağmalayabilir, kim ne ele geçirebilirse yanlarına kâr kalacağı mantığıyla hareket ettiğinin bir göstergesidir.
Kürdistan ın toprağı bir kez daha 21. yüz yılda, büyük güçlerin paylaşım ve hak sahibi olma, muharebesinin olduğu bir meydana dönmüştür. Bir kez daha Kürd halkı kendi geleceği ile ilgili, söz ve karar sahibi olmaktan uzak tutularak, yanlışa oynamaya itilmek istenmektedir.
Suriye devletinin yönlendirmesi ile yardıma gelenlerin “KURTARICI MESİH” olmadıkları, çok daha zülumkar oldukları anlaşılmıştır.
Çözümden ziyade sorunları daha grift ve çözümsüz bir sürece doğru isteyerek ittiklerini görmekteyiz. Geçmişteki büyük kolonyal imparatorluğunun hayaline kapılan T.C devletin amacı, zayıf düşen sınır komşusu Suriye’nin içinde bulunan Kürd topraklarını işgal etmek tir. Uluslararası terör örgütlerinden aldığı destek ve parayla kiraladığı Müslüman teröristleri kullanarak, Kürd halkının varlığına ve haklarına karşı savaş ve yıkımı dayatmıştır. Yıllardır barış içinde yaşayan Efrin kasabası ve köylerini işgal edip kendi topraklarına katmaya çalışmaktadır. Suriye’nin bu hale gelmesinde en büyük pay sahibi ülkenin TC devleti olduğu bilinmektedir.
Halkımıza bu katliamı dayatanların ölümden öte bir şey hak ettiklerine şüphe yoktur. Sonuçta Kürt halkı özgür bir Kürdistan kurmakla onları ebedi istirahatgahlarına gönderecektir.
07.03.2018