Türkiye 20 Ocak 2018 günü, Afrin’i yerle bir etmek üzere sefere çıktı. Her ne kadar, “terör tehlikesinden korunmak için, sınır ötesi bir operasyondur” dense de, söylenen pek inandırıcı olmuyor. Türkiye daha önce de teröre karşı sınır ötesi yüzlerce hareket yapmıştı. Bu sefer düzenli ordu, taktiği ile haraket yapılıyor. Bu terörü püskürtmekten ziyade bir savaştır. Hedef ise Bahçeli’nin deyimi ile „Afrin’i yerle bir etmek” bir ÖSO’istan kurmaktır.
Erdoğan, „Biz Akdenize uzanan ve Arap kardeşlerimizle aramızı kesen bir Kürd koridoru istemiyoruz” diyor. Türkiye’nin asıl hedefi, Fırat’ın batısından Akdeniz’e uzanan ve 1926 Ankara antlaşması ile Fıransız’lara verdiği, Kürdistan topraklarında, bir ÖSO’istan kurmak. 30’dan fazla örgütten oluşturulan ÖSO da ÖSO’istanın yerli ve milli ordusu olacak. İşte bu amaç uğruna ÖSO’istanın yerli ve milli ordusu, Türkiye ile birleşmiş, Afrin’e karşı savaşıyor.
Bölgede kimin eli kimin cebinde belli değil. Herkes koltuğunun altında bir sepet dolusu, kirli çamaşırla dolaşıyor. Bakalım bu kirli çamaşırlar ne zaman ortalığa saçılacak?
Belli olan 62 müttefik ülkenin Dicle’den, Akdeniz’e uzanan bir Kürdistan kurma konusunda, Kürd Milleti’ni desteklediklerini açıkça dile getirmeye başladıklarıdır. Kürdlerin zaten başından beri, istedikleri de buydu. Türkiye birazda kayıp edeceğini bilerek, ya tutarsa hesabı ile riski göze almış gibi görünüyor.
Savaş başladığından beri, yapılan propagandalara baktığımızda, sanki Türkiye başka bir ülkenin saldırısına uğramış gibi. Askerlere sarma, dolma hazırlayan kadınlar, yine askere eldiven ve kazak ören kadınlar, aşure tatlısı yapan Yörük Analar, askerlik şubelerinin önünde askerlik sırasını bekleyen 80-90’lık dedeler ve savaş propagandası yaptırılan 5-6 yaşındaki çocuklar. Türkiye’de tam bir seferberlik hali görüntüsü var. Daha önce teröre karşı yapılan operasyonlarda, böyle bir şey olmadı. Bu propagandalar da Türkiye’nin riskli bir savaşa başladığının işareti ve bu konuda da halkın desteğine ihtiyacı var, bunu oluşturmaya çalışıyor.
İnsanlar Rıza Zarrab ve meclis kürsüsünde sallanan Man Adası belgelerini çoktan unuttu. İç siyasette hiçbir sorun yok, herkes Afrin savaşına odaklanmış. Nisan ayında Zarrab yine gündemin bir numarası olacak. Bölgedeki kaotik ortam böyle devam ederse, Türkiye daha kötü sorunlarla karşılaşabilir. Böylece ABD ve AB ilişkileri daha da gerilebilir.
Rusya ve Suriye’nin, Ocak sonunda yapılan Soçi toplantısında oynadıkları oyun bile unutuldu. 11 Mayıs 2013’te Hatay Reyhanlı’da yaşanan bir terör olayında 52 insan ölmüş ve 146 kişi de yaralanmıştı. Olayın elebaşısı olduğu söylenen Mihraç Ural Soçi toplantısına Esad’ın delegesi olarak katılıyor. Toplantı süresince Türk delegasyonu ile aynı masada oturuyor. Putin, bununla kim olduğunu sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya gösterdi.
Soçi meselesi ile Rusya ve Suriye’nin Türkiye’ye nasıl baktıklarını açıkça gösteriyor. İdlib yakınlarında düşürülen Rus uçağı, meseleyi daha da karmaşık hale getirdi. Önce kullanılan silahın ABD menşeli olduğu, sonra Rus menşeli MANPAD olduğu söylendi. Rus Pilotun cenazesi Türkiye’nin aracılığıyla, Rusya’ya gönderildi. Bu silah ne zaman Rusya’dan çıktı, nereleri dolaştı ve İslami örgütlerin eline nasıl geçti? Eğer istenirse bunların hepsi ortaya çıkacaktır.
Erdoğan Papa’yı ziyaret edeceği sırada, Papa Francis, „Tanrı’nın huzurunda, herkesin kendi vicdanına barış için ne yapabilirim diye sorması gerekir” açıklamasını yaptı. Papa Katolik Dünyası’nın lideri ve tanrı adına konuşuyor. Elbette ki bunları söyleyebilir. Savaşa karşı olduğu ve barışı savunduğu için onu Vatikan’da yargılayacak kimse de yoktur.
Türkiye’de Müslümanların lideri olduğunu iddia eden, Devletin Din İşleri Genel Müdürü Ali Erbaş bunları söyleyemez, çünkü devlet memurudur, maaşını devletten alıyor ve devlet adına görev yapıyor. Türkiye Afrin savaşına giderken, Ali Erbaş bütün Camilerde Fetih suresi okunması fetvasını veriyordu. Avrupalı özgür din adamı ile Türkiyeli memur din adamının farkı burada.
Türkiye bir NATO üyesi Afrin’de kullandığı silahlar da her ne kadar çoğu yerli olsa da NATO silahı. Türkiye’nin güvenliği aynı zamanda NATO’nun da güvenliğidir. Türkiye’nin Afrin savaşından, NATO da sorumludur. Bir NATO üyesi, sınırlarını koruma hakkı var ama kendi başına böyle bir savaşı başlatması, NATO kararlarına aykırıdır. Dolayısıyla NATO Üyeleri, durumdan rahatsızdır ve bunu da açıkça dile getiriyorlar. Türkiye’nin, NATO üyeliğini askıya alma ihtimalimi var?
Yabancı basından izlediğimiz kadarıyla, Afrin Hastanesi yüzlerce sivil ölü ve yaralı ile dolu. Bunların çoğu da kadın ve çocuklardan oluşuyor. Halbuki Türkiye haberlerinde, öldürdüğü silahlı Afrinlilerin sayısını veriyor ama sivillerden hiç söz etmiyor. Türkiye dağda öldürdüğü PYD’li savaşçının ölüsünü sayabiliyor ama Afrin Hastanesinde ölen sivillerden haberi olmuyor.
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov 2013’de „YPG’nin mücadelesini destekliyoruz” diye bir açıklama yaptı. Ekim 2017’de Rus askerler Afrine girdi. Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan 18 Ocak’ta Moskova’ya gittiler. Rusya 20 Ocak’ta Afrin’den askerlerini çekti ve savaş başladı. Rusya Soçi toplantısına Mihraç Ural’ı davet ediyor. Görüldüğü gibi işler hayli karışık.
Türkiye Afrin savaşında, 62 müttefik ülke ile savaşmayı göze alarak savaşa başladı ama işi hayli zor. Türkiye batıdan kopmayı göze alamaz. Batı da ön gördüğü Kürdistan projesinden vaz geçmez. Rusya, Türkiye ile dost olacak diye, batıyı karşısına almaz. Suriye’nin birliğini koruyarak, Erdoğan, Faşist-Diktatör Esat biraderiyle, Emevi Camisinde birlikte namaz kılmaları da zor görünüyor. Görüldüğü gibi siyasi arenada Türkiye’nin işi hayli zor.
Türkiye batıdan kopamaz, ihracatının %45’ni AB ülkelerine ve %15’ni ABD’ye yapıyor. İstanbul borsasının %63’ü batılıların elinde. Türkiye’ye gelen turistlerin yarıdan fazlası AB ülkelerinden geliyor. Türkiye fason sanayisinin neredeyse tamamı AB ülkelerine üretim yapıyor. Türkiye üretim alanında da ana-cenin ilişkisi gibi olmuş, AB’den kopamaz.
TSK bütün gücü ile ÖSO’istan ordusunun arkasına takılarak üç haftada vardığı yer ortada. Siyasiler de gerçeği görmeye başladılar. „Türk Ordusu sakın Afrin’in içerisine girmesin, ÖSO girsin” demeye başladılar. Türkiye’nin Afrin topraklarına girmesiyle, bütün dünya sokakları, „Bağımsız Kürdistan” diye bağırıyor. Türkiye bütün Kürdlerin beynine süngü ile „Bağımsız Kürdistan” yazdı.
Osmanlı Sultanı seferden dönerken, Kürdistan’dan geçiyor. Sultan savaşı kazanmış keyfi yerinde, ganimet bol. Bir vadiden geçerken, derenin karşı tarafında bir sürü, çoban oturmuş taşın üzerine yolculara bakıyor. Bu tarafta bir sürü, çoban oturmuş bir taşın üzerine kaval çalıyor. Sultan atının üzerinde kavalcının hizasına gelince duruyor. “Bak çoban ben Osmanlı sultanı, bu gördüğün yükler hep ganimet, senin kaval çalman çok hoşuma gitti, dile benden ne dilersen. Ancak, sana verdiğimin iki katını da karşıdaki çobana vereceğim” diyor. Kavalcı çoban biraz düşündükten sonra, „Sultanım benim bir gözümü çıkar” diyor.
Kürdler; Rus arkadaşınızla birlikte sahilde gezerken, ayağınız kayar da denize düşerseniz, yüzme bilmiyorsanız, sizi kurtarmak için elini uzatan Rus arkadaşınıza sakın bileğinizi vermeyin. Siz onun bileğinden tutun.
Kötü komşu, insanı hacet sahibi yapar.
Şubat 2018
İbrahim Aksoy