Kralcıların ve Paşacıların baktığı gibi baktığımızda, gerçek FETÖ’yü görmek çok zor. Tek sorumlu olarak Erdoğan’ı göstermek, gerçek FETÖ’yü gizlemek anlamına gelir. Çünkü AKP de FETÖ hareketinin bir parçasıdır. Ama kabak Erdoğan’ın başında patladı.
Bu konuda, Berlin Antlaşması çok önemli bir belgedir. Bu anlaşma nedeniyle çok eleştirilen Alman İmparatoru II Wilhelm, „Osmanlı Neden bizim Hindistanımız olmasın“ sözleriyle antlaşmayı savunuyordu. Osmanlı’da da İslamlaşmanın başlangıcıdır.
Paşacılar Osmanlıyı Şeriatçı olmakla suçlasa da doğru değil. Osmanlı sarayında nikah bile yasaktı. Hiç bir Osmanlı Padişahı nikahlı anadan doğmuş değil. Paşaların da zaten kim olduğu bile belli değil. Osmanlı’nın şeriatçı olduğunu söylemek, İslam Şeriatı’na saygısızlık olur. Ayrıca Osmanlı tebasının önemli bir kesimi Hristiyanlardan oluşuyordu. Saray, inançlar konusunda en ufak bir sorun yaratmadı, Anadolu’daki Ezidi ve Kızılbaşların dışında.
Almanya’ya göre, Avrupa’dan çekilmeye başlayan Osmanlı’nın, müslüman alanlarda kalıcı olması gerekiyordu. Çok değişik milletlerden oluşan, müslüman ülkeleri de ancak, islam kardeşliği ile bir arada kalabilir ve Hristiyan Avrupa’ya karşı ancak böyle korunabilirdi. Kısaca yeni bir Haçlı gerilimi başlatıldı. Çünkü Almanya’nın hiç sömürgesi yoktu, Osmanlı topraklarındaki petrol yataklarına ihtiyacı vardı. Almanların çıkarı için olsa da İslam Dünyası’nın abisi olmak, Osmanlı’nın işine geliyordu. Saray hızla islamlaşma seferberliği başlattı.
İlk iş olarak, Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu kuruldu. Devşirme Oğlanlar, Acemi Oğlanlar Mektebi’nde, İslam-i geleneklere göre eğitiliyor ve orduya katılıyordu. Gelişmeleri gören Avrupa, huzursuz olmaya başladı. Avrupa, Osmanlıyı hedefine aldı. Osmanlı kendi iç sorunlarının altında ezilmeye başladı. Birinci Dünya Savşı’nın asıl sebebi Berlin Antlaşması’dır.
Birinci Dünya Savaşı’nda cepelerde yenilen Osmanlı Paşaları, cepeyi terk etti kaçtı İstanbul’a geldi. Yedikule Zindanları cephe kaçkını paşalarla doluydu. Sonunda İngilizlerin desteği ile paşalar Osmanlıya kazan kaldırdı ve Osmanlıyı kovdu. İngilizlerin de yardımıyla paşalar kendilerine cumhuriyeti kurdu ve yönetmeye başladılar. Ancak Paşalar Cumhuriyeti’nin nüfusunun % 43’ü müslüman değildi ve Türkmen hiç yoktu. Müslüman olanlar da Kürdlerden oluşuyordu. Türk – İslam Sentezi’nin işi hayli zordu ama Almanların yardımı ile sürdürmeyi becerdiler.
1933 yılında Almanya’da yapılan seçimlerde Hitler (Naziler) yönetimi ele geçirdi. Bu süreçte Atatürk’ün sağ kolu ve bir ittihatçının oğlu olan Kasım Gülek Berlin ve Hamburg Üniversiteleri’nde görevliydi. Kasım Gülek’in öncülük ettiği heyetler arası görüşmelerde, Berlin Antlaşması yeniden güncelleştirirdi. Hitler’in amacı Türkiye’nin İslam Dünyası’nın abisi olması. Ayrıca Hitler 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi savaş alanı dışında tutarak, abinin yıpranmasını istemedi.
Kasım Gülek’in çabalarıyla Berlin ve Hamburg Üniversiteleri’nde yüzlerce Prof. İstanbul’a gönderildi. Amaç İslam Dünyası’na, yeni müslüman yöneticiler yetiştirmek. Her ne kadar Atatürkçüler, „bu hocalar Yahudi idi Nazilerden kaçtı geldi biz de onlara kucak açtık“ deseler de doğru değil. Atatürk’ün başlattığı Trakya Yahudi temizliği, daha sonra Aşkale Toplama Kampı ve Romanya’dan kaçan Struma gemisi olayı, Atatürkçülerin Yahudilere bakışını açıkça ortaya koyuyor.
Hitler ile yapılan zımni antlaşmadan sonra, Ankara İslamlaştırmayı hızlandırdı. 1924 yılında oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle İslamlaştırma hızlandırıldı. Atatürk döneminde, 29 adet İmam-hatip okulu ve bir adet de İlahiyat fakültesi açıldı. Günümüzde İmam-hatip okullarının 1,3 milyon öğrencisi var. İlk defa Atatürk nüfus cüzdanlarına, tabiyeti ve dini (Türk-islam) yazma mecburiyeti getirdi. Atatürk’ün laik, demokratik hukuk devletinin gölgesinde bunlar oluyordu.
İkinci Dünya Savaşı ve daha sonra Menderes iktidarı, Türk – İslam çalışmalarını yavaşlattı. 27 Mayıs darbesi ile birlikte İnönü – Gürsel Cuntası süreci yeniden hızlandırdı. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek yeniden iş başındaydı. İlk iş olarak, darbe gecesi Urfa’daki mezarlıkta, Saidi Kurdi’nin 63 günlük cenazesini çıkardı ve çaldılar cenaze hala kayıp.
Kasım Gülek; genç Fettullah Güleni buldu ve MİT Müsteşarı General Fuat Doğu’ya teslim etti. Gülen diyanet görevlisi olarak, Nur Tarikatı’nın başına getirildi. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’e bağlı çalışan Nur Tarikatı ülkede hızla yayıldı. Bu sürece, ikinci Cumhuriyet süreci de diyebiliriz.
Bu arada CİA’nın finanse ettiği ve yerel istihbaratlarla ortaklaşa, bir çok ülkede, Kontr Gerilla örgütleri oluşturdu. En güçlülerinden biri de MİT’in oluşturduğu hareketti. Bu hareketin legal çalışmaları Gülen adına yürütülüyordu. Kontr Gerilla çalışmaları Türk – İslam Sentezi’ne ilaç gibi geldi. Gençleri soldan uzaklaştırmak ve İslamlaştırmak ABD’nin de işine geliyordu.
Kasım Gülek; FETÖ örtüsü altında, devlet eliyle yeni bir sermaye sınıfı MÜSİAD yarattı. Anadolu Kaplanları, Devlet Bayilikleri ile devletin koruması altında büyüyen Nurculardan oluşuyordu.
Kasım Gülek’in Kaplanları sadece Türkiye’de değil, Müslüman ülkelere de el attılar.
Diyanet bu çalışmaların motor gücünü oluşturuyordu. Diyanete bütçeden büyük paralar ayrılıyor ve çalışanları hızla çoğalıyordu. Diyanet Türk – İslam Sentezi’nin temel direğini oluşturdu. Diyanete göre Türkiye’de yaşayan, herkes Türk, Müslüman ve Hanefi’dir. Bu davranış İslama aykırı olmasına rağmen, Atatürk istedi diye, diyanet hizmette kusur etmiyordu.
İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları tamamen FETÖ hareketine sadakatla bağlı hale getirildi. Atatürk’ün Türk – İslam tezine uymayanlar, derhal bu kurumlardan uzaklaştırılıyordu. Artık MİT’in başında General Teoman Koman vardı ve kuş uçurtmuyordu.
Eğitim Atatürk’ün 1930’lu yıllarda başlattığı, İslami kurallara uygun hale getirildi. FETÖ gölgesinde T.C. başta Müslüman ülkeleri olmak üzere, yüzlerce ülkede okul açtı. Devlet eliyle her yıl bu öğrenciler arasında, Ankara’da Türkçe Olimpiyatları düzenleniyordu. Bu yarışmalara genellikle Müslüman ülkelerdeki FETÖ okulları katılıyordu.
1990 yılında Rusya’nın dağılmasıyla, CİA Kontr Gerilla çalışmalarına son verdi, bütün dünyada bu çalışmalar ortadan kaldırıldı. MİT kendi alanındaki çalışmaları bırakmadı ve Ergenekon adıyla sürdürdü. Elbetteki MİT’in çalışmalarını Batı Dünyası yakında izliyordu.
FETÖ Mart 1999’da sahte belge ile Yeşil Pasaport alıyor ve ABD’ye gidiyor. 2 Haziran 2011 tarihinde Hususi pasaport alıyor. Yavuz Sultan Selim’in giydiği ve Topkapı Müzesinde olan, ilk hilafet kaftanı, Yeşilköy Hava Alanı’nda bir yolcunun valizinde yakalanıyor. Bunlar ancak devlet talimatı ve MİT organizasiyonu olabilir. Başka hiç kimse bunu yapamaz.
Fettullah Gülen Hoca Efendi, Yavuz’un Hilafet Kaftanı’nı giyecek, şatafatlı bir biçimde Türkiye’ye dönecek, şu anda Erdoğan’ın oturduğu Hilafet Sarayı’na yerleşecek ve Sunni İslam Dünyası’nın Halifesi olacaktı. Batı bu ucuz oyunu yutmadı ve Türkiye’ye rest çekti.
Bu rest üzerine, 30 Ekim 2014 günü 10 saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, Hoca Efendi terörist ilan edildi. Siyasi alandaki FETÖ’cüler, kamuflaj için geri çekildiler. Erdoğan’a biat etmeyen FETÖ’cüler kimi firarda, kimisi de hapishanelerde.
Firarda olan FETÖ’cüler AB ülkelerinde sosyal yardımla geçinmeye çalışıyorlar. Erdoğan bunları verin sallandırayım diyor. Elbette ki bu insanlardan bazıları, krallar gibi yaşayabilmek için, bildiklerini bulunduğu ülkelere satabilir. Türkiye’nin FETÖ konusunda, gizleyeceği bir şeyi kaldığını sanmıyorum. Sözün yerine, akıl devreye girse, daha iyi olur sanıyorum. Maarif Vakfı gibi kurumlar aracılığyla, FETÖ’nün dönüştürüleceğini hiç sanmıyorum.
Görüldüğü gibi FETÖ Atatürk’ün Türk-İslam Sentezi’nin bir ürünüdür.
Ekim 2017
İbrahim Aksoy