Bu sözlerin sahibi T.C. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan. Bu şahıs Türkiye’deki Adalet uygulamalarının en tepesindeki adam. Türk adaletinin aynası. Bunlar görevlilerini böyle yapsalar bile, çıkıp televizyonda, yedikleri haltı ağzının dolusu böyle söylemesi, hayasızlıktır. Nasılki bir üst aklın emrinde çalışan bir görevli olduğunu biliyorsa, biraz da arlanıp ağzını tutmasını da bilmeli.
Eğer bu adam hala bu hayasızlığı ile görevine devam edecekse, bu zatı görevlendirenler oturup düşünmelidirler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’den gelen itirazların, bu zatın onayından geçmesini bekliyorsa, o mahkeme de kendisini gözden geçirmelidir. Elbetteki AB’de Türkiye’deki adalet uygulamalarını, bu zatın açıklamalarıyla görüyor. Biz yıllarca Türkiye’de adalette eşit davranılmadığını söyledik ama Avrupayı inandıramadık. Umarım Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’nın itiraflarından sonra, gerçekleri görürler.
Zamanında Erdoğan; Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karar ile ilgil, „Ben Anayasanın bu kararını tanımıyorum ve uygulamıyorum“ dediği zaman, herkes hayret etmişti. Aslında hayret edecek hiç bir şey yokmuş, çünkü Erdoğan bu mahkemeyi çok iyi tanıyormuş. Acaba şimdi vatandaş da, bu Anayasa’nın aldığı kararları, tanımamakta ve uygulamamakta haklı değil mi?
Elbetteki Cumhurbaşkanı yargılanamaz ama vatandaş böyle bir uygulamada yargılanıp ceza alırsa, anayasanın başındaki bu zat bu davayı bozar ve geri mahkemeye iade eder mi?
Hiç sanmıyorum…
Eğer bir ülkede, 4000’e yakın hakim ve savcı aldıkları kararlardan dolayı, görevden alınıp kodese atılmış ise, o ülkede adalette eşit davranıldığını söylemek, abes olur. Bu da gösteriyorki yıllardan beri Türkiye’de adalette eşitlik yoktur. Onlarca milletvekili kodeste. Onlarca Belediye Başkanı kodeste. Seksen bine yakın üst düzey devlet memuru FETÖ’cü olmakla suçlanıp, şu anda kodeste. Elbetteki darbeci ve yandaşları suç işlemiştir ama Zühtü Arslan’ın açıklamaları eşit davranılmadığı imajını yaratıyor.
FETÖ İslam-i bir motifle devleti ele geçirmeye çalıştığı söyleniyor. Madem böyle, acaba neden din işleri görevlilerinden çok az insan görevden alındı. Yoksa FETÖ nasıl olsa burası benimdir diye es mi geçti? Böyle düşünmek bile yeterli değil.
Devletin bütün kurumları, hallaç pamuğu gibi elden geçirildi ve FETÖ’cü arandı ama siyasi alana dokunulmadı. Eğer FETÖ siyasi alana el atmadı ise, devleti ele geçirdiğinde ülkeyi nasıl yönetecekti? Siyasi alana dokunmak el yakar, yoksa onun için mi siyasi alana dokunmadılar? Halbuki bütün partilerde milletvekili, il başkanı, ilçe başkanları ve çok sayıda FETÖ’cü parti üyesi olduğu ve hatta meclis çalışanlarının çoğunun FETÖ’cü olduğu söyleniyor.
Görüldüğü gibi Türkiye’de Adalet sadece Hukuk alanında değil, siyasi alanda da eşit davranmayı gerektirmiyor. Son günlerde siyasiler ve onların ıhçıları aydınlar, Halep’den başka şehir tanımıyorlar. Gerçekten de Halep çok güzel bir şehir. Kudüs ve Antakya’dan sonra bölgenin en eski yerleşim yeri. Ur’la çevrili kalesi, ayakta kalan dünyanın tek harikası.
Ben şahsen, Halep’i görmek ve Selahattin Eyyübi’nin evini ve mezarını ziyaret etmek için Halep’e gitmiştim. Televizyonlarda 5000 yıllık insanlığın malı olan bu güzel şehirin harap olmuş olduğunu görmek beni üzüyor. Halep’de yaşayan insanların yaşadıkları sefaleti ve rezaleti görmek, başka üzücü bir olay. Bu rezalete karşı çıkmak, insani ve vicdani bir sorumluluktur.
Bu rezaletin sorumlusu, başta Diktatör Esat ve onun dostlarıdır. Bu rezalette payı olan herkes elini vicdanına koyup (eğer varsa) düşünmelidir. Peki; daha dün 6000 yıllık Diyarbakır’da önce sokağa çıkma yasağı ilan edip, arkasında „terörü“ gerekçe göstererek, yerle bir edenlerin, Esat’tan ne farkı var? 6000 yıllık Diyarbakır’da, 5000 yıllık Halep gibi UNESCO’nun koruması altındaydı. Diyarbakır bombalanırken, orada da sivil insanlar vardı. Çöpe dökülen şehirin enkazı içerisinde, sokak köpekleri insan parçaları bulup yiyorlar. Ey Halep’i görenler ve anlatanlar, siz Diyarbakır’ı görmüyor musunuz? Yoksa kafanızda kötü niyet mi taşıyorsunuz?
Türkiye’de aydınların bir kısmı „Atatürk’ün dediki“ ile sözüne başlar, bir kısmı da „Erdoğan dediki“ ile sözlerine başlar. Çünkü bunlarda fikir yoktur, olmaz da bunların görevi yağcılıktır. Bunların yazdıklarına ve konuşmalarına baktığımız zaman bunu çok net görürüz. Belki de bu yağcılık yöneticilerin hoşuna gidiyor. İşte bu bakar kör sözde aydınlar, Türkiye’nin bu günkü sorunlarının, başlıca sorumlusudur, çünkü bunlar hep toplumu yanlış bilgilendirdiler.
Bu yazıyı yazarken, öbür odadaki televizyonda, Rusya’nın Ankara Büyük Elçisi Andrey Karlov’un öldürüldüğünü duydum. Katil; çevik kuvvet polisinde görevli 22 yaşında Aydın-Söke doğumlu Mevlüt Mert Altıntaş. Tabancasını çekiyor, „Halep’i, Suriye’yi unutmayın“, „Allah u Ekber“ diye bağırarak ateş ediyor. Büyük Elçi oracık da can veriyor.
Fırat kalkanı, Halep, El Bab, İstanbul, Kayseri ve Ankara’ya baktığımızda, Türkiye’nin ne kadar yalnız ve çaresiz olduğunu görmek mümkün. 1930’u yıllarda yeşil gözlü Osmanlı Paşaları’nın başlattığı yanlış siyasetin sonucudur. Erdoğan’ın çok haşin davrandığı doğru ama Atatürkçülerin ve Erdoğancıların bu sonuç da önemli katkısı var.
„Bizim haberimiz olmadan Ortadoğu’da, yaprak bile kıpırdamaz.“ „Bu cuma namazını, Şam’da Emevi Camisi’nde kılacağız.“ „Uçak düşürme emrini ben verdim“, „Her tarafın yaptırım olsa ne yazar.“ Türkiye’yi hızla yalnızlığa sürükleyen sözler. Bunlar; başarıyı terbiye etmekten aciz olan, yöneticilerin sözleri.
Bir Mart teskeresi, İŞİT’in arkasında ABD olduğu iddiası, 15 Temmuz FETÖ darbesinin arkasında ABD iddiaları, ABD’nin Türkiye’den uzaklaşmasına neden olmuştur.
Türkiye AB’ye İnsan Hakları sorunu, Alevi sorunu ve Kürd sorunu konusunda, adil ve makul bir çözüm için verdiği sözü yerine getirmedi. Milyonlarca mültecinin AB’ye geçmesine göz yumması ve hala mültecilerle AB’yi tehdit etmesi de AB’nin Türkiye’den uzaklaşmasına neden oldu.
Türkiye Çeçenistan ilişkileri, Suriye’de Rus uçağının düşürülmesi ve ondan sonraki Türkiyenin duruşu ve en son Ankara’da Rus Büyük elçisinin öldürülmesi, Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırdı.
Hepsinden önemlisi, ABD, Rusya işbirliği ve 60 devletin de desteği ile Ortadoğu’da öngörülen, bağımsız Kürdistan projesi ve Türkiye’nin buna bütün şiddeti ile karşı çıkması, Türkiye’yi iyice yalnızlaştırdı. Bunu en çok karıştıranlar da sözde Türk aydınları. Peki acaba Kürdistan kurulursa Türkiye ne kayıp eder? Birde; Türkiye bu 62 devleti aşıp bu projeye engel olabilir mi?
Türk siyaseti ve aydınları „şehitler ölmez, vatan bölünmez“ sloganlarının buna engel olamayacağını çok iyi biliyorlar. Ayrıca bu slogan yukarda adı geçen devletleri zerre kadar ilgilendirmez. Öyleyse oturup makul düşünmenin ve makul konuşmanın zamanıdır. 20 Milyon Aleviyi ve 20 Milyon Kürd vatandaşı yok sayarak, Müslüman ve Hanefi Türk devletini korumaya çalışmak makul bir düşünce değil. Artık insanların ağlama sesleri çığlığa dünüştü, geç kalmadan bunu duymanın zamanıdır.
Adalet; herkese eşit davrandığı zaman adalettir.
Devlet; bütün vatandaşlarına, eşit davrandığı zaman devlettir.
İnsan; bütün insanları, kendisi gibi gördğü zaman insandır.
Aralık 2016
İbrahim Aksoy