Atatürkçüler Cumhuriyeti İttihat ve Terakki Cemiyeti kurdu. İttihat ve Terakki Cemiyeti 5 Kasım 1918 tarihinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kongresinde, kongre kararı ile kapatıldı. Halbuki Cumhuriyet, 23 Nisan 1923 tarihinde, Ankara’da cephe kaçkını yeşil gözlü Osmanlı Paşaları tarafından kuruldu. Günlerden Cuma idi; başta Atatürk olmak üzere, kurucular hep birlikte Hacı Bayram Camisi’ne giderek, Cuma namazını kıldılar ve Cumhuriyet için dua ettiler.
Beyrut Cephesindeki Albay Mustafa Kemal, 11 Kasım 1918’de ateşkes ilanından sonra, Paşa rütbesi ile ödüllendirilerek, Hicaz Kuvetler Komutanlığı’na atandı. Mustafa Kemal görev yerine gitmedi, cepeyi de terk ederek, İstanbul’a döndü. O sıralarda da Yedikule Zindanları cephe kaçkını paşalarla doluydu. Her şeye rağmen o da cepeyi terk ettiği için, Yedikule’deki arkadaşlarının yanında gideceğinden çok korkuyordu. Böyle olmadı, tam tersi oldu.
Artık ateşkes ilan edilmiş ve savaşın galibi de ingiltere’nin borazanı ötüyordu. Mustafa Kemal Almanların isteği üzerine kapatılan İttihat ve Terakki’nin başı Enver Paşa’nın cemiyet içerisindeki çalışanı olarak, cemiyeti en iyi bilenlerden biriydi. İngilizler Mustafa Kemal’in bu özelliginden yararlanmak istiyorlardı. Çünkü artık siyasi arenada Almanlar yoktu. Onların oluşturduğu ortamı, İngilizler kullanmak ve Osmanlı’yı dağıtmak istiyorlardı.
Sultan Vahdettin ile oyun oynamak isteyen İngilizler, Sultan’dan yüklüce bir para da temin ederek, İş Bankası yayınlarında 25 bin altın konuşuluyor, Mustafa Kemal başkanlığında 19 arkadaşı ile birlikte, Saray ailesinin özel gemisi ile, Samsun üzerinden Anadolu’ya gönderildiler ki bunların çoğu Enver Paşa’nın adamları idi.
Ankara’ya yerleşen Mustafa Kemal ve arkadaşları hilafeti koruyacağını söyledikleri için, Hindistan, Pakistan ve Mısır’daki Müslümanlar adına sürekli onlara para geliyordu. Atatürkçüler böyle yazıyor. Bu Müslümanlar Osmanlı Paşası Mustafa Kemal’ı nerede tanıyorlarsa. İngilizler Osmanlıyı dağıtmak için Mustafa Kemal ve arkadaşlarını destekliyorlardı ve başardılar da. Diğer taraftan, Rus Çarlığı’nı dağıtmak için de sürekli, Lenin’i destekliyorlardı. Mustafa Kemal’in 1922’de Lenin’e gönderdiği bir mektupda da ikisinin birlikte hareket ettiği görülür.
1922’den itibaren artık Sultan yoktu, Mustafa Kemal ve Ankara heyeti vardı. Ankara heyeti buna karşılık, İngiltere’ye bağlılık adına Güneybatı Kürdistan’ı ve Güney Kürdistan’ı verdiler. Böylece de Atatürkçülerin kutsal belgesi, Lozan antlaşması ortaya çıktı.
Mustafa Kemal; Yedikule Zindanları’ndaki ve dışardaki bütün Paşaları yanına almış, Ankara’nın tek hakimi olarak, „Laik Demokratik Cumhuriyet“ ülkeyi yönetiyordu. Atatürkçüler; 1950’de demokrasiye geçtiklerini söylerler ama ondan önceki yönetim biçimini söylemezler. Mustafa Kemal; Enver Paşa’nın rüyası (Türk- İslam) yani Y harfinin kuzeydoğu kolunu, Lenin’e hibe etmişti.
Anadolu’nun tek hakimi Mustafa Kemal için önemli olan önce, Y harfinin gövdesi, yani Anadolu idi ve Türk – İslam için burası hazırlanmalıdır. İlk iş olarak 20 Nisan 1924 Anayasa’sını yaptı. Buna göre, Osmanlı’nın 26 Aralık 1876 Kanunu Esasi „Devlet-i Osmaniye’nin dini İslam dinidir.* Bu madde 1924 Anayasası’nda da yer aldı. 10 Nisan 1928’de Anayasa’dan, Dini İslamdır ibaresi kaldırıldı. 5 Şubat 1937 Anayasası CHP programına uygun hale getirildi ve laik ilkesi kabul edildi.
Atatürk; gerici yuvasıdır diye Medreseleri kapattı. Medreselerin yerine aynı yılda 29 adet imam hatip okulu açtı. Bir yıl sonra imam hatip okullarının sayısı 26’ya, iki yıl sonra 20’ye, üç yıl sonra da iki’ye düştü. 1929 -1930 öğretim yılında son kalan imam hatip okulları da kapandı. 1958’de 26, 1969’da da 71 adet imam hatip okulu açıldı. 1963 – 1964 öğretim yılında İsmet İnönü Hükümeti döneminde, ilk defa imam hatip okullarına parasız yatılı öğrenci alındı.
Atatürk; milli bekası ve dini bilgisi yüksek, din adamları yetiştirmek için başlattığı çalışmalar, günümüzde bütün hızı ile devam ediyor. Şu anda binlerce imam hatip okulunda, bir milyonun üzerinde öğrenci okuyor. 57 üniversite’de İlahiyat Fakültesi var. Ayrıca aramızda 6 – 7 milyon imam hatip mezunu insan var. Ancak bunlar islamın gereklerini yaşayamazlar, Atatürk’ün koyduğu islami kurallara ve yasaklara göre yaşamak mecburiyetindeler.
Atatürkçü islamlaştırma programı çerçevesinde, diğer bütün dini azınlıklar yok sayıldı ve islamlaştırılmak için baskı altına alındılar. Bu gün sayıları 20 milyon civarında olan Alevilik hala yasaktır. Onların din adamı olan Dedelik ve ibadet yeri olan Cemhaneler halen yasaktır. Bu yasakları koyan Atatürk’ün kendisidir ve hala Atatürkçüler bu yasağa harfiyen uyuyorlar. Buna rağmen hala „Laik Demokratik Cumhuriyet“ diyebiliyorlar.
Anadoluyu islamlaştırmaya başlamadan önce, bir araştırma yapılıyor. Buna göre 13 Milyon nüfusun % 43’ü gayri müslim, sadece %57’si müslüman. Bu nedenle Atatürk’ün başlattığı imam hatip okulları çabası başta başarısız olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, İngiliz sömürgesinden kurtulan ABD Anadolu’yu ve bölgeyi yakından izliyordu. Ayrıca dünya hakimiyeti de artık ABD’nin elindedir. Özellikle Ankara hükümetinin Kürdlerle ilgili inkar ve imha politikası ve 1925 Piran (Şeyh Sait) katliamı ve 1926’da Lozana aykırı bir biçimde belirlenen Türkiye – İrak sınırı ABD’nin Lozan taleplerine ters düşüyordu. Buna göre „bölgede her devlet temel insan haklarına uyacak“, bunun üzerine ABD Kongresi 1926 yılında oybirliği ile Lozan anlaşmasını red etti. 1938 Hatay’ın işgali ve Dersim katliamında, artık başka bir ABD vardı. Bu gün de başka bir ABD var.
Değerli okuyucular; unutmayalım ABD Birinci Dünya Savaşı’nda hala İngiltere’nin sömürgesi idi. Sömürge bir ulusun aydınlarının ve siyasetinin, İnsan hakları konusunda hasasiyeti son derece doğaldır. Halbuki Atatürkçüler sözde ABD’ye karşı ama özde göbek bağı ile bağlıdırlar.
İkinci Dünya Savaşından sonra, dünya iki parçaya bölündü, Batı’nın başını ABD ve Doğu’nun başını da Rusya çekti. Y harfinin güneydoğusu yani Arap – İslam alanı da kutuplar arası denge unsuru oldu. Yarım asır kadar bir zaman sürecinde kimse buraya dokunmadı ama Atatürkçüler hızla islamlaşma programını sürdürdüler.
1960’da Atatürkçüler bir darbe ile yönetimi yeniden ele geçirdiler ve siyasi kolu CHP yeniden sahneye çıktı. Bu sürece ikinci Cumhuriyet süreci diyebiliriz. Atatürkçüler 1961 Anayasası’nı hazırladılar ama bu anayasa Dini ve Milli azınlıklar için 1924 Anayasası’ndan çok daha sertti.
CHP 1961 Anayasası ile islamlaştırmaya yeniden hız verdi ve taktik değiştirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu ve çalışanları yasal olarak devlet memuru sayıldı. Halbuki islama göre böyle bir kurum islama aykırıdır ama Atatürkçülere uygundur. İslama aykırı bu kurum bütçeden dördüncü büyük bütçeyi alır ve bugün 160 bin çalışanı var. Türkiye’deki cami sayısı,Arap yarımadasındaki 9 müslüman devletin toplam cami sayısının iki katı. Bu durum islama uygun olmasa da Mülümanların işine geldiği için sesini çıkarmazlar.
CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, FETÖ’yü buluyor ve MİT Müsteşarı General Fuat Doğu ile tanıştırıyor. Söylentilere göre Kasım Gülek’in karısı Nilüfer Gülek İstanbul’daki FETÖ üniversitesine 70 bin dönüm arazi bağışlıyor. Görüldüğü gibi FETÖ ile ilgili bütün oklar CHP’yi gösteriyor. Kısaca FETÖ Türk – islam programının önemli bir parçası. Rusya’nın da dağılması ile Y harfinin iki kolu da Türk-islama açıldı. Böylece Atatürkçüler, suni islam dünyasının abisi olmaya çalıştılar.
Şimdi Meclis bir araştırma komusyonu oluşturmuş, bu komisyon FETÖ ile ilgili bir araştırma yapacakmış. Meclis önce kendi içerisindeki FETÖ’cüleri yargıya teslim etsin. 40 yıldan beri sağ olan Başbakanlık, Bakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı yapmış olanları ve öncelikle de Veli Küçük ve çalışma arkadaşlarını çağırsın, onlardan bilgi alsın. Çünkü bunların hepsinin bir biçimde FETÖ’den haberleri var.
CHP’nin mazlum teranelerine baktığımızda, komisyon raporu devleti aklayacak biçimde hazırlanacak ve tutuklular da bir süre sonra serbest kalacaklar. Çünkü raporu yenikapı ruhu hazırlayacak. Asıl suçlu ortada (Devlet) ama ona dokunan yok.
Ekim 2016
İbrahim Aksoy