Bağımsızlık Mücadelesinde Terör Meşru Mücadele Biçimi Değildir.
Terör, Diktatörlüğe ve Militarizme Yol Açar…
Sömürge ve bağımlı uluslar, bütün ulusal hakları gasp edilmiş; ülkeleri işgal edilmiş
uluslardır.
Sömürge ve bağımlı uluslar, ulus devletlerin oluşumu döneminde, kendi devletlerini kurmak
için; sömürgeci ve emperyalist devletlere karşı ayağa kalktılar.
Sömürge ve bağımlı uluslar, farklı tarihsel dönemlerde: Birinci ve İkinci Dünya Savaşından
sonra, Soğuk Savaş Döneminde, Soğuk Savaş sonrasında kendi ülkelerinin işgaline son
vererek; devletlerini kurma olanaklarını elde ettiler.
Bu bağlamlarda, sömürge ve bağımlı ulusların önündeki mücadele tarzı, evrensel anlamda
milli mücadeledir.
Doğal olarak, milli mücadele, ulus devletin/devletlerin oluşması döneminin mücadele
biçimidir. Bu mücadele biçimi, uluslararası hukuk çerçevesinde sömürge ve bağımlı uluslara
hak ve meşru görülen bir mücadele biçimidir.
Milli mücadele ile milletler kendi kaderlerini tayin ederler. Bu mücadele sonucunda milletler,
ya bağımsız devletlerini kurarlar, ya da birlikte ve komşu olduğu milletlerle federal ve
konfederal devletler kurarlar.
Sömürge ve bağımlı uluslar, milli mücadele sürecinde meşru, insani mücadele biçimlerini
kullanmak zorundadır. Uluslararası hukuka göre, sömürge ve bağımlı ulusların, kendi
bağımsızlıklarını elde etmeleri için demokratik mücadelenin yolu kapatılır; sömürge ulusların
özgürce kendi mili demokratik taleplerini hak ve özgürlüklerini ifade etme, talep etme ve
bunun için örgütlenme olanakları ortadan kaldırıldığı zaman, silahlı mücadele yoluna da
başvurabilir.
Silahlı mücadele meşru, özellikle de Sömürge ulusların kendi meşru müdafaa hakkının bir
sonucudur. Sömürge uluslar haklarını kazanmak için silahlı mücadele sürdürürken, hak ve
özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne dikkat etmek zorundadır.
Sömürge ve bağımlı usluların, silahlı mücadele adı altında teröre başvurması, meşru
bir mücadele biçimi değildir.
Terör, sömürge ve bağımlı ulusla, egemen ulus arasındaki düşmanlığı derinleştirir ve
körükler.
Sorunun demokratik ve barışçıl bir çerçevede uzlaşma ve tartışma ile çözüme kavuşmasını
imkânsız hale getirir.
Milli mücadelenin moral ve etik değerlerini zayıflatır.
Militarizmin gelişmesine yol açar.
Demokratikleşmeyi engeller.
Sivilleşmeyi rafa kaldırır.
Diktatörlüğün koşullarını yaratır.
Diktatörlüğün koşulları, aynı zamanda bağımsız devlet olacak ulus içinde iç savaş koşullarını
yaratır.
Tekçiliği geliştirir, çoğulculuğu engeller.
Sömürge ve bağımlı ulus, bir milli egemenlik ve sömürge sistemden kurtulurken, yeni bir iç
totaliter, otoriter, faşizan egemenlik sistemine mahkûm olur.
*****
Kürt ulusu da sömürge bir ulustur. Ülkesi Kürdistan dörde bölünerek işgal edilmiş
durumdadır.
Kürt ulusunun da kendi devletini kurma, ülkesini işgalden arındırma hakkı vardır.
Bunun için de, milli mücadele, Kürt ulusunun devletleşmesi ve özgürleşmesi için meşru ve
gerekli mücadele yoludur.
Kürt ulusu, milli mücadelesini meşru yönetmelerle götürmek zorundadır.
Silahlı mücadele de, milli mücadelenin meşru enstrümanlarından biridir.
Bu meşru, moral ve etik olan mücadele biçimi: Uluslararası hukuk ve antlaşmalarının da
güvencesi altındadır.
Kürt ulusunun, silahlı mücadele yöntemine başvurması için, milli haklarını kazanması için
demokratik yolların kapanması gerekir.
Bu durumda, silahlı mücadele ile terör kesinlikle birbirinden niteliksel olarak farklı iki
enstrümandır.
Silahlı mücadele, etik, ahlaki, uluslararası hukuk kurallarına göre meşrudur.
Terör, ise demokrasi, etik ve moral değerler açısından, uluslar arası hukuk kapsamında,
meşru bir mücadele biçimi değildir.
Kürdistan’ın Güneyinde geçmişte verilen silahlı mücadele, Kürdistan’ın Doğusunda bu
aşamada verilen silahlı mücadele böyle bir mücadeledir. Demokratik mücadele yollarının
tümden kapanmış olunmasından dolayı başvurulan bir mücadele biçimidir.
Meşrudur ve uluslararası hukuka uygundur.
Bu silahlı mücadeleler, bir terör değildir.
Kürdistan’ın Kuzeyinde, PKK’nın mücadelesinin hiçbir biçimi, öncelikle ve nitelik olarak
meşru bir mücadele değildir.
Bu mücadele, Kürtlerin silahlı mücadelesi değildir, PKK tarafından, Kürt milli mücadelesinin
engellenmesi için Kürtler adına vesayetçi güçler ve sömürgeci devletler tarafından sürdürülen
bir mücadeledir.
İkincisi, Türkiye’de özellikle PKK açısından silahlı mücadelehiç meşru değildir. PKK’nın,
Mecliste milletvekilleri vardır. Belediye başkanlarına sahiptir. Diğer mali olanaklara sahiptir.
Kendisini ifade etme hak ve özgürlüğüne sahiptir.
Üçüncüsü, PKK terör enstrümanını kullanmaktadır. Bu hiç mi meşru bir mücadele değildir.
PKK terörü, sömürge ve bağımlı ulusumuzla, egemen Türk ulus arasındaki düşmanlığı
derinleştiriyor ve körüklüyor.
Kürt millet sorununun, demokratik ve barışçıl bir çerçevede uzlaşma ve tartışma ile çözüme
kavuşmasını imkânsız hale getiriyor.
Kürt milli mücadelesinin moral ve etik değerlerini zayıflatıyor.
Kürdistan’da askeri militarizmin ve zihniyetinin gelişmesine yol açıyor.
Kürdistan’da demokratikleşmeyi engelliyor.
Kürdistan’da sivilleşmeyi rafa kaldırıyor ve diktatörlüğün koşullarını yaratıyor.
Kürdistan’da diktatörlüğün koşulları, aynı zamanda bağımsız devlet olacak ulusumuz içinde
iç savaş koşullarını yaratıyor.
Kürdistan’da tekçiliği geliştiriyor, çoğulculuğu engelliyor.
Kürt milleti, sömürge ve bağımlı ulus olarak, bir milli egemenlik ve sömürge sisteminden
kurtulurken, yeni bir iç totaliter, otoriter, faşizan egemenlik sistemine mahkûm olmayla karşı
kaşıya kalıyor.
Sonuç olarak diyebilirim ki, Bağımsızlık Mücadelesinde Meşru Mücadele Metotları
Kullanmak Zorunludur. Meşru olmayan Yol ve Yöntemler, Hukukî ve Demokratik
Olmayan; Militarizmin Egemen Olduğu Toplumlar/Sistemler Yaratıyor.
Bu gerçek, Kürdistan için de haydi-haydi geçerlidir.
Amed, 23 Ağustos 2016
ibrahimguclu21@gmail.com