Bu sözleri duyan Türkler, Antalya’da Zeybek ve Ankara’da mastika oynamaya başladılar bile. Bir uçak dolusu Rus’un Antalya Hava Alanına gelişlerindeki, karşılamayı ve mutluluğu, ekranlarda izledik. Türkiye turizmi bu yıl sos veriyor. Turizim sektörünün bu yıl en az 15 Milyar Dolar zarara uğrayacağı tahmin ediliyor. Turizimciler bu zararın daha fazla olacağını tahmin ediyorlar.
Ben geçtiğimiz günlerde Bodrum’daydım, yabancı yok denecek kadar azdı. Otellerin çoğunun açılmadığını söylediler. Sahildeki bir otel sahibine durumu sordum. „40 odalı bir otelim var, şu anda sadece dört odada müşteri var, görüyorsunuz restaurant boş“ dedi. Fiyatları düşürmüş olmalarına rağmen, oteller sinek avlıyorlar. Bu durumun önümüzdeki yıllara da etkisi olacağı, tahmin ediliyor.
Bu durumu sadece Rus Uçağı’nın düşürülmesine bağlamak, doğru değil. Aylardan beri devam eden, Cizre, Sur, Nusaybin ve daha birçok Kürd şehirinin, TSK tarafından yerle bir edilmelerini ve hendek savaşlarını Avrupalılar kendi TV ekranlarında izliyorlar. Ankara ve İstanbul’da patlayan bombalar, yine Avrupalılar tarafından, yakından izleniyor. Ramazan’da İstanbul’da bir kahvede bira içenlerin, bir gurup oruçlunun saldırısına uğraması ve yaşanan daha bir çok olay, Türkiye’de bir yabancı için can güvenliğinin olmadığını gösteriyor, Avrupalılar da bunu görüyorlar.
Avrupalı senede onbir ay çalışır ve bir ay da dinlenmek ve onbir ayın acısını çıkarmak için tatil yapar. Avrupalılar için oniki ayın sultanı, tatil ayıdır. Böylesi riskli bir yerde kimse tatil yapmaz. Acaba Türklerden Suriye’ye tatile giden olur mu ki, Avrupalılar da Türkiye’ye tatile gelsinler. Avrupalıları suçlayacağımıza, Türkiye’yi bu duruma getirenleri uyarmak gerekiyor.
1990’lı yıllarda Köy Korucusu olmayı kabul etmedikleri için, TSK tarafından 4000 Kürd Köyü yerle bir edildi ve 3 Milyon Kürd göçmen durumuna düştü. Bu köylerin tamamına yakını hayvancılıkla uğraşıyordu ve bu köyler bu gün hala boş. Et üretimi düştü, Et Balık Kurumu depoları boşaldı, şu anda Türkiye Dünya’nın en pahalı etini tüketiyor.
Acaba devletin izlediği, Kürd Milleti’ni inkar ve imha politikası, kime yarıyor? Köyleri boşaltılan ve göçmen duruma düşen milyonlarca Kürd, bunun acılarını iliklerine kadar yaşadı ve yaşıyor. O gün zil takıp oynayan Türkler de bu gün mutfaklarına etin girmediğinden şikayetçiler. Bu gün yine TSK Kürd şehirlerini yerle bir ederken ve 500 binden fazla Kürdün göçmen duruma düşmesi, elbetteki Kürd Milleti’ne dayanılmaz acıları yaşatıyor. Türk Milleti de sadece 15 Milyar Dolar zarar etti.
Demek ki devletin izlediği Kürdleri inkar ve imha politikası, sadece Kürdlere zarar vermiyor, Türkler de bu yanlışın zararını çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Varşova’da NATO toplantısında, „terörü yeniden tarif etmemiz gerekiyor“ diyordu. Keşke Erdoğan, onbeş yıl Şam’da oturup,Türkiye’ye karşı savaşan Öcalan’ı neden resmi bir belge ile Şam’dan istemidiğini söyleseydi de terör tarifi de ona göre yapılsaydı. O toplantıya katılan herkes, bunun sebebini çok iyi biliyor. Erdoğan boş konuşuyor.
90’lı yıllardaki köy yakmalarda 3 Milyon Kürd, son „terörist“ avında da 500 binden fazla Kürd göçmen duruma düştü. Bu insanlar nerede oturur, ne yer, ne içer, bunların çocukları okula gidebiliyor mu, T.C bir gün bunlarla ilgilendi mi?
Devlet bu gün, Suriye iç savaşından kaçıp, Türkiye’de yaşamını sürdürmeye çalışan Suriyelileri vatandaşlığa alacakmış. Elbetteki zorda kalan insanlara yardımcı olmak, bir insanlık görevi ve sorumluluğudur. Ancak Türk Devleti Kürd Milleti için sağır ve dilsiz ama Suriyeli muhacir için bülbül kesiliyor. İnsanlık bunun neresinde?
TSK tarafından köyleri ve şehirleri yakılıp yıkılan Kürdler hem Müslüman hem de Türkiye vatandaşları. Fethiye’de, tarım işçisi muhacir bir Kürdü yakalayan 14 Fethiyeli, linç ediyor ve zorla Atatürk’ün büstünü öptürüyorlar. Konya’da, iki Afgan, Kürd diye saldırıya uğruyor ve linç ediliyorlar. Bir başka yerde, inşaatta çalışan Kürd işçiler, Türklerin saldırısına uğruyor ve linç ediliyorlar.
Burası Türkiye, devlet baskısı ile muhacir duruma düşmüş kendi vatandaşı Kürd’e böyle bakar, Suriyeli muhacire de farklı bakar. Türk; kendi yaşadığı kötülüklerin sorumlusu olarak hep Kürdü görür ama kendi devletinin yaptığı yanlışları asla görmek istemez. Yeri geldiğinde de Kürdlerle kardeş olduklarını söylemekten çekinmezler. Peki bu nasıl kardeşlik?
AKP’li bir siyasetçinin söylediğine göre, Suriyeli muhacirlerin, 1990’lı yıllarda TSK’nın boşalttığı Kürd köylerine yerleştirileceği söyleniyor. Erdoğan sadece bir ön yoklama yapıyor. Bu yaklaşım T.C.’nin Kürd politikasına da uygun bir yaklaşım. Bunlar kimin malını, kime verecekler? Tam 80 yıl önce boşaltılan Zilan Deresi’ndeki bir köye Afgan soydaşlarını yerleştirdiler ve şu anda hepsi silahlı korucu. Yoksa Kürdistan’a 4000 korucu Arap köyü daha mı geliyor?
Bilindiği gibi 1990’lı yıllarda, korucu olmayı kabul etmedikleri için, 4000 Kürd köyü TSK tarafından, yakıldı ve yıkıldı. Ben de o sırada DEP’in Genel Sekreteri idim ve evi yıkılan Kürdlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat etmelerini tavsiye ediyordum. PKK’liler de örgütten aldıkları talimat gereği, müracaat etmek isteyen Kürdleri tehdit ediyor ve engel oluyorlardı.
Daha sonra benim Avrupa’da bulunduğum bir sırada ve şu anda Avrupa’da yaşayan bir arkadaşın da girişimleri ve bir vakfın desteği ile bu 4000 Kürd köyünü yeniden imar etmek üzere, Dünya Bankası’ndan hibe yardım temin edildi, ancak dönemin Başbakanı Ecevit buna şiddetle karşı çıktı. PKK’nin yöneticileri de en az Ecevit kadar karşı çıktılar ve bizim projemiz de yattı. Bu çalışmaların içerisinde olan bir arkadaşımız hala yaşıyor, onlardan biri olan Hemreş Reşo da rahmetli oldu.
Suriyeli muhacirlere T.C.’nin yardım etmesi insanidir. Suriyeli bu muhacirlerin, boşaltılan Kürd köylerine yerleştirilmesi ise, Kürd Milleti için bir felakettir. Bu saçmalık Türkiye için de bir felakete dönüşür. Bu felaketin sorumluları da PKK yöneticileri olacaktır. Bu felaketin sahipleri, şimdi de Kürd şehirlerinde evleri yıkılan insanların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ve Lahey Adalet Divanı’na müracatlarına engel oluyorlar. Çünkü Türk yöneticilerinin yanında, PKK’li yöneticiler de savaş suçlusu olarak yargılanabilirler.
Rus turistlerin Antalya’yı işgal etmelerinden mutlu olan Türkler, Fehman Hüseyin’in ölüm haberi ile ilgili daha büyük mutluluk yaşıyorlar. Rivayete göre, 8 Temmuz 2016 Cuma günü, Fehman Hüseyin’in içinde bulunduğu araba, Batı Kürdistan’da, Tel Hamis Tugayları taranıdan havaya uçurulmuş ve Fehman Hüseyin 8 arkadaşı ile birlikte ölmüş. Bu kaçıncı seferdir Fehman Hüseyin’in ölüm haberi Türk basınından ve siyasilerden duyuruluyor. Bugüne kadar bunların hepsi yalan çıktı, bunun da yalan olduğu, haberin veriliş biçiminden belli oluyor. Bir de AA’nın belirttiği yer ve saatte, böyle bir patlamanın olmadığı söyleniyor.
Fehman Hüseyin; çakma barış sürecine ve Hendek Savaşları’na karşı olan, „Bağımsız Birleşik Kürdistan“ tezini savunduğu bilinen bir insan. Bu tutumu ile PKK tabanından ve Kürd Milleti’nden büyük bir taraftar ve sempati toplayan bir insan olarak biliniyor. Bu tutumundan dolayı, hem PKK yöneticileri ve hem de T.C. çok rahatsız oluyorlardı.
Bu nedenle olsa gerek, iki yıldan fazla oldu Fehman Hüseyin’in sesi duyulmuyor. Bu konuda da çeşitli rivayetler var. Kimisine göre Fehman Hüseyin Kandil’de ceza evinde, kimine göre de PKK tarafından öldürüldü. Fehman Hüseyin’in iki yıldan fazla bir zamandan beri ortalıkta olmadığı doğru da, ölü mü, sağ mı o bilinmiyor.
T.C.’nin Fehman Hüseyin ile ilgili yaptığı yaygara, kazan, kazan yaygarası gibi görünüyor. Kandil sadece PKK’nin değil, sadece T.C. tarafından izlenmiyor, bütün dünyanın gözü kulağının üzerinde olduğu bir yer. Kazan, kazan yaygarası tutmaz. Taraflar bu saçmalıktan vazgeçmeli ve insanlara doğruları söylemeli. Yoksa her iki taraf da çok zor durumda kalabilir.
Temmuz 2016
İbrahim Aksoy