Yaşar Kaya ismi ile ilk kez daha ortaokul sıralarındayken, „49’lar Olayı“ ile ilgili okuduğum bir yazıda karşılaşmıştım. Türk Devleti’nin Kürtlere yönelik baskı ve zulüm uygulamalarından biri olan 49’lar Olayı yaşandığında, ben henüz doğmamıştım. Bu olayda ismi geçen birçoğuyla olduğu gibi Yaşar Kaya ile de ileride tanışacağımı ve hatta aramızdaki yaş farkına rağmen arkadaş olabilieceğimizi aklımın ucundan bile geçirmezdim.
Yaşar Kaya ismiyle ilk karşılaşmamdan sonra yıllarca kendisiyle ilgili birşey duymadım, ta ki üniversite eğitimi için İstanbul’a yerleşene kadar. O dönemde yaptığımız siyasi çalışmalar nedeniyle Kürt tarihine daha fazla ilgi duymaya başladım. Ayrıca o dönem yaptığımız eğitim çalışmalarında da zaman zaman „49’lar Olayı“nı konu ediyor, bu olayın yaşayan kahramanlarıyla yüzyüze görüşmenin olanaklarını arıyorduk. Bunlardan biri de o dönem Istanbul’da yaşayan Yaşar Kaya idi.
1989 yılında yayın yaşamına başlayan ve 1992 yılında sahipliğini üstlendiğim Deng Dergisi Yaşar Kaya ile bir söyleşi yapmıştı. Bu söyleşiden kıssa bir süre sonra kendisiyle şahsen tanışma fırsatı buldum. Bu tanışıklığımız Halkın Emek Partisi (HEP)’nin çalışmaları nedeniyle daha da yoğunlaştı. HEP, farklı gruplardan oluşan bir siyasi partiydi. Genel toplantılar öncesi, her grup farklı mekanlarda toplanır, parti içinde izleyeceği politikalarını belirlerdi. Yaşar Kaya da genel toplantılar öncesi bizim grubun hazırlık toplantılarına katılır, en yaşlı katılımcı sıfatıyla da toplantılarımızı yönetirdi.
HEP’in son dönemlerinde bizim gruptan uzaklaştı, ancak ilişkimiz farklı mecralarda da olsa hep devam etti.
Bir süre sonra Yaşar Kaya ile bu kez yollarımız DGM’nin koridorlarında kesişti. O günlük olarak yayınlanan Gündem Gazetesi’nin sahibi, ben de haftalık olarak yayınlanan Azadi Gazetesi’nin sahibiydim. Onun hakkında günde bir, benim hakkımda ise hafta da bir dava açılıyor, neredeyse haftanın beş günü, yarım günümüz DGM’nin koridorlarında geçiyordu.
Duruşmalar öncesi ve duruşma aralarındaki boş zamanlarımız karşılıklı sohbetlerle geçiyor, bu sohbetler dostluğumuzun, hatta arkadaşlığımızın pekişmesine vesile oluyordu.
Aramızdaki düşünce, aslında düşünceden ziyade o anki olaylara ve gelişmelere bakış farklılığıö dostluğumuzun önünde bir engel oluşturmuyordu. Ben onu hep abi olarak gördüm ve kendisine hep saygı duydum. O ise beni küçük bir kardeşi gibi görüyor ve sevgisini benden esirgemiyordu. Bu ilişkimiz, onun DEP Genel Başkanı olmasından sonra azalmakla birlikte, yurtdışına çıkmak zorunda kaldığı döneme kadar da devam etti.
Onun yurtdışına çıkışından bir süre sonra, ben de aynı nedenlerle çıkmak zorunda kaldım. Aynı ülkeye yerleşmemize rağmen kendisiyle bir araya gelme koşullarına sahip olamadım. Ancak onu hep izledim, siyasi çalışmalarını takip ettim. Yazdığı tüm yazılarını okudum, kimi zaman kızarak, hatta kimi zaman küfrederek… Ancak her durumda da kendisini ve de yazdıklarını hep önemsedim. Bir dönem siyasi tutumunu ve Kürt sorununun çözümüne yönelik yaklaşımını, doğal yapısına pek de uygun düşmeyen siyasi ilişkilerini eleştirdiğim kadar, yaşam tarzını, yaşamın birçok alanıyla ilgili bakış açılarını hep takdir ettim, örnek aldım. Yaşamın salt siyasetten ibaret olmadığı gerçeğinden hareketle….
İlk tanışmamızda kendisiyle ilgili edindiğim ilk izlenimlerim, iyi giyinen, yaşamı seven, yaşadıklarının hakkını veren bir Kürt aristokratı olduğu yönündeydi ki, bu konudaki düşüncelerim hiç değişmedi.
Yaşar Kaya, Kürt halkının haklı mücadelesinde önemli görevler üstlendi, birçok alanda çalışmalar yaptı.
Yaptıklarıyla kimi zaman devletin, kimi zaman da Kürt siyasetinin hedefi haline geldi.
Ancak kimi hedeflerine ulaşmamış olsa da, öyle sanıyorum ki, gözü arkada kalmadı.
Çünkü O bu gün, Kürt bayrağının özgürce dalgalandığı topraklarda, Güney Kürdistan’da hayata gözlerini yümdü.
Kendisine Allah’tan rahmet, başta akrabaları olmak üzere tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum…
09.03.2016
ikramoguz@navkurd.net